AKŞAM


70’li yıllardı... Güçlükle bitirdiğim okulun staj devresini tamamlayıp işe girdiğim sıralarda henüz otomobilim yoktu. Fakir sayılırdık, işe vapurla gider gelirdim.

Sabahları 8:18 vapuru, beş–altı dakika rötarla yolcularını alır, diğer iskelelere uğramadan, transit olarak köprüye giderdi.

Beylerbeyi’nde herkes, bu vapurla karşıya geçmeyi isterdi. Dolayısı ile hayli kalabalıktı..

Biz, rahmetli ağabeyimle en alt katta otururduk; zira orası boş, daha rahattı.

Yakın arkadaşlarla beraber, bir iki laf bile  etmeden köprüye ulaşmış olurduk.

Basının büyük bir güç olduğuna, iletişimde ilk sırada yer aldığına geniş kitleleri bilinçlendirdiğine inananlardanım. Bu kısa yolculuk esnasında müdavimi olduğum Akşam Gazetesini alır, özellikle de Çetin Altan’ın yazılarını takip ederdim. Onun solcu oluşuna kızar, ayrıca her gece bir şişe viski içtiği için de yaşam biçimini eleştirirdim; ama yine de yazılarının tiryakisiydim.

O halen yazıyor. Bense, Akşam’ ı belki aşinalık nedeniyle takip ediyorum; belki de hatıralarla dolu olduğu için ...

İlginç bir tesadüf; ama uzun yıllar sonra aynı gazetede geçici de olsa yazarlığa başlamak, en basit, sınırlı bir ifadeyle “heyecan veren bir olay”... Ramazanın ilk gününden itibaren bendenize ait köşede mistisizm konusunu sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Yazı yazmak da gezmek gibi... Nasıl ki insan gezdikçe, çok fazla şey öğreniyor ise, yazarken de aynı şekilde daha fazlasını kendine katabiliyor. Zira, birey öğrenebildiği kadarıyla mutluluğa yaklaşıyor.

Ne var ki, benim gibi iki lâfı bir araya getiremeyen, doğru dürüst bir cümle dahi kuramayan birinin yazılarının beğenilmesi ve yayımlanması sonucunda bu gazetede boy göstermesi hayret edilecek bir şey...

Emin olun, yazarlık için lüks sayılırım.

Mutlak Yaratıcının;

“Şükredenin nimetini artırırım” hükmü gereği,

Şükrediyorum...

Kafamı kurcalayan, işin içinden çıkamadığım bir diğer mesele de her alanda zirve isim olan ve kıyamete yakın bir zamanda Hz. İsa ile beraber Dünya üzerine geleceği verilerle kesinleşmiş olan İmam-ı Mehdi’ nin gerçekte çok acayip bir yaşantıya sahip olan dünya halkına ne verebileceğidir.

Acaba gelip de ne yapacak, neyi hangi anlayışı düzeltecektir?..

O da dar kafalı "Biz" dünyalılar için

Lüks olmayacak mı?!

Bunu da zaman gösterecek...

Ahmet F. Yüksel
08.12.1999
İstanbul