Son günlerde üniversite üst yöneticilerin belirlenmesi
konusunda iki ciddi tartışma konusu yaşanmaktadır. Yakın
geçmişte Marmara, Giresun ve Erzincan Üniversitelerinde
yapılan aday belirlenmesi yoklaması sonucu öğretim
üyelerinin ilk sıraya yerleştirdiği adayların YÖK
tarafında Cumhurbaşkanına atanmak üzere gönderilen ilk
sıralamaya girememeleri nedeniyle sık tartışılan konu
yeniden alevlenmiş oldu. Anayasa tartışması kadar ilgi
gören üniversitelerin üs yöneticilerinin belirlenmesi
konusu sokaktaki insandan Cumhurbaşkanına kadar, YÖK
başkanı dahi kimsenin memnun olmadığı görülüyor.
Bir ülkenin gelecekteki nitelikli insan potansiyelini
yetiştiren üniversitelerin yönetim organlarının niteliği
birçok bakımdan önem
taşıyor. YÖK yasası kurulduğundan bu konular gündeme
gelmiş ve ülkemiz bilim ve eğitim hayatının zarar
gördüğü belirtilmişti. Halen de objektif ölçütler içinde
konuyu işleyen duyarlı bilim insanları yılmadan
işlemektedirler.
Bu anlamda üniversitelerin özerk olması ve kendi öze
durumları nedeniyle birer devlet kurumu veya işletme
gibi yönetilmek yerine bilimsel anlayışa uygun olarak
ortak aklın etkisi ile özerk ortamda yönetilmesi
kaçınılmaz olduğu daha iyi anlaşılıyor.
Türk-Alman Üniversitesi Rektörü İçin Arana Özellikler
Yetersiz
İkinci gelişme ise yeni kurulan Türk-Alman Üniversitesi
üst yönetiminin
belirlenmesi için başlatılan adaylık süreci ki bu da
yukarıda belirttiğimiz mevcut üniversitelerimizin
herhangi bir kritere bağlı olmayan üniversite üst
yönetimlerinin belirlenmesi ile doğrudan ilgilidir.
17.06.2010 tarihli YÖK basın bildirisinde "18.06.2008
tarihli ve 5772
sayılı Kanunla değiştirilen 2547 Sayılı Yükseköğretim
Kanunu'nun 13.
maddesinin (a) fıkrası hükümlerine göre yeni kurulan
"Türk-Alman Üniversitesi"ne 13.05.2010 tarihli
Yükseköğretim Kurulu Genel Kurulunca belirlenerek
Cumhurbaşkanlığına sunulan 3 rektör adayından birinin
çekilmesi ve listenin Başkanlığımıza iade edilmesi
üzerine Türk-Alman Üniversitesi'nin rektör seçim
sürecinin yeniden başlatılmasına karar verilmiştir"
denilmektedir.
Rektör ataması için aday adayı başvurusunda bulunacak
kişilerde;
a. "Profesör" akademik unvanını taşıması, b. 657 Sayılı
Devlet Memurları Kanunu'nu hükümlerine göre devlet
memuru olarak istihdam edilebilmek için engel bir halin
bulunmaması, b. Rektör olarak atama işleminin ikmal
edildiği tarih itibarıyla 67 yaşını tamamlamamış olması,
şartları aranacaktır.
3. Rektörlük için aday adayı başvurusunda bulunmak
isteyen öğretim
üyelerinin, üçüncü fıkrada belirtilen şartları taşıması
halinde, herhangi
bir Devlet veya Vakıf üniversitelerinde kadrolu veya
sözleşmeli olarak
görev yapmaları şart değildir.
4. Başvuru dilekçesi ile birlikte ekte sunulan formata
uygun olarak aday
adayının akademik özgeçmişi ve yayın listesi yer
almalıdır.
Yeni Üniversite Rektörü Tecrübeli Ve Deneyimli Olmalıdır
Yeni kurulacak üniversite için daha önceden bir aday
listesi belirlendi ve
YÖK bildirisinde de belirtildiği gibi adaylardan birinin
çekilmesi ile
süreç yeniden başlamıştır. Çekilen aday doğru bir iş
yapmıştır. Bu
bağlamda hem YÖK hem de Cumhurbaşkanlığını belirli bir
itham altında
tutmaktan kurtarmıştır. Bu bağlamda Türk Alman
Üniversitesi rektörlüğünün atanmaması hayırlı olmuştur.
Doğal olarak 4 milyona yakın Türk vatandaşının yaşadığı
Almanya ile
ülkemiz arasında bir üniversitenin olması son derece
önemlidir. Aklıma
gelen soru şu, acaba Almanlar bir Alman-Türk
Üniversitesi açsalardı kurucu rektör olarak ne tür
ölçütler ararlardı? Daha önce yazdığım
Üniversitelerde seçim modelleri konulu 8 yazıda konuyu
dünya ölçeğinde nasıl işlendiğini örnekleri ile
anlatmaya çalıştım.
Almanlar Niteliğe Değer Verir Bu hafta başında
Portekiz'de katıldığım bilimsel bir toplantıda Alman
meslektaşıma "ülkenizde rektörlük seçimleri nasıl
yapılıyor?" diye sordum.
Ve yeni kurulan Türk Alman üniversitesinden bahsettim.
Alman hocanın
cevabı "biz olsak amaca uygun en yetkin kişiyi dünya
çapında ilan ile
alırız" olmuştur. Genelde rektörleri aranan özellikle
akademik düşünce
anlayışı, bilgi birikimi, üretkenlik, çalışma kültürü,
hukuk bilgisi,
toplumsal aydınlanmaya katkısı ve estetik duyarlılıklar
gibi ölçütler
aranır. Her şeyden önce anabilim dalından Rektörüne
kadar niteliği en
yüksek bilim insanları üniversitede yönetici konumdadır.
Daha önce Almanya'da bilimsel araştırma yaptığım
sıralarda ve ileriki
dönemlerde kısacıkta olsa sistemi incelmiş olmam
nedeniyle Almanların
nasıl sistematik hareket ettiklerini biliyorum. Alman
Üniversitelerinde
yöneticiler bayındırlık işlerini andıran faaliyetler ile
değil, geçekten
bilim ve bilimin işleyişi ile ilgileniyorlar. Konu
temelde üniversiteye
nasıl baktığımıza bağlıdır. Üniversiteyi nasıl
tanımladığımıza ve nasıl
bir üniversite istediğimiz sorusu ile doğrudan
ilgilidir. Dünya üniversitelerinin bu konudaki tecrübesi
açık. Akademik başarısı olmayan, ciddi anlamda projeler
üretmemiş, uluslararası alanda bir kongreye
düzenlememiş, kongreye katılmamış, herhangi bir kongrede
seçkin bilim insanları karşısında iki cümle konuşmamış,
temel bir iki eseri olmamış, ciddi anlamda yayınları
atıf almamış hiçbir kimse yönetici yapılmaz.
Maalesef konu yine üniversiteyi nasıl gördüğümüz,
üniversiteden ne
beklediğimi ve nasıl bir üniversite istediğimize
bağlıdır. Dünyanın
bugünkü gelişmişlik ölçüsü ve üretkenliği bilim ve
teknoloji üretimine
bağlı olduğu için, ülkelerin kendi tercihlerini
kendileri yapmak zorundadırlar. Bir toplum kendi yerini
nerede görmek istiyorsa ona göre
bilim ve teknolojiye değer vermek zorundadır. Bu
nedenle Almanlar
niteliği ve akademik başarısı yüksek insanlar arasından
aday seçiyorlar.
Seçimlerinde de değişik teknikler kullanarak üniversite
bileşenlerinin
tümünün katkısını aramaktadır. Daha önce değişik Alman
Üniversitelerinin seçim modellerini yazmıştım.
Çoğunlukla Almanlar öğrenci, öğretim üyesi, öğretim
görevlisi, çalışan ve öğrencilerin belirli ağırlıklarda
kullandıkları oy ile oluşan büyük senatonun oluşturduğu
komite seçimi hazırlamaktadır. Seçim üniversitenin içine
yönelik ve üniversitenin kendisi seçiyor. Üniversite
bileşenlerinin özgür iradeyle seçtiği senato doğru adayı
seçebiliyor. Aynı senato başarısız
Tekrar Türk-Alman üniversitesine dönersek, yeni
kurulacak bir üniversite için belki daha dikkatli
olunmalı ve ek önlemlerin alınması gerekir.
Yerleşik bir üniversite değil yeni kurulan bir
üniversitede yönetici olmak
herhalde en azından geçmişte bir üniversitede rektörlük
yapmış olması
şartı aranır diye beklenir. Deneyimli, girişimci, ufku
ve öngörüsü olan,
vizyon sahibi, toplum içinde sevilen kişiliklerin olması
üniversitenin ilk
inşası ve üniversitelik bilincinin yerleşmesine katkıda
bulunacaktır.
Mevcut Hali İle Rektör Belirleme Seçimleri
Üniversitelere Zarar Vermekte ve
Verisizleştirmektedir"14 Temmuz 2010 tarihli gazetelerde
Sayın YÖK başkanının Üniversite rektörlük seçiminin
değişeceği yönündeki ifadesinin de tartışmaya açılması
gerekir. Her ne kadar yıllardır sistem eleştiriliyor
olsa da YÖK başkanı Sayın Yusuf Ziya Özcan'ın rektörlük
seçiminin yarattığı olumsuzluklar ile ilgili kaygısını
sorumluluk makamında oturan üst düzey yönetici olarak
dile getirmesi önemli.
Üniversite mevcut durumdaki adı seçim ancak net nitel
ölçütleri olmayan seçimi şeklinin artık ülkemizin
bilimine zarar verdiği aşikârdır. Bu hali ile toplumda
hiçbir güven ilişkisi kalmamış ve ciddi eleştiriler
almaktadır. Temel sorun doğru bilim adamı seçiminin
yapılmaması ve buna bağlı olarak doğru yönetici
seçilememesindendir. Sorun seçimde değil bir bütün
olarak sistemin olmamamsı, neyin arandığının bilinmemesi
kadar yasanın sonuçta atamaya uygun olmasından
kaynaklanıyor.
Portekiz Sitemi Uygun Görülüyor Geçen hafta sonu
Portekiz'in Evora kentindeki Evora Üniversitesinde
yapılan bilimsel toplantıda açılış kokteyline gelen
Rektör ve yardımcısı ile ayaküstü konuşma fırsatı
buldum. Yeni Rektörden sistemin işleyişini öğrendim.
Daha öncede Dünya Üniversiteleri Seçim sistemleri adlı
yazımda da belirttiğim görüşler yakın olan Portekiz
sistemini anlattılar.
Portekizliler Rektörlerinin bağımsız olarak seçilen
seçiciler kuruluna
seçtiriyorlar.
Şöyle ki, Üniversitenin belirlediği bağımsız bir
seçiciler kurulu oluşuyor.
Seçim kurulu 18 kişiden oluşuyor.
Kurulun komposizyonu şöyle oluşuyor 13 kişi profesörler
tarafından seçiliyor.
2 kişi üniversite çalışanları 3 kişi öğrenciler
tarafından seçiliyor.
18 Kişilik kurul üniversite senatosu ile birlikte
üniversite dışından konu
ile ilgili 7 kişiyi de daha seçiyor. Üniversite dışı
kişiler çok sözü
edilen mütevali heyeti veya sosyal konsey üyeleri gibi
üniversite ile
ilgili olan kişilerden seçiliyor. Sanayi, eğitim, meslek
odalar ve benzeri
kesimlerini temsil eden kişilerden oluşuyor.
Seçilen Kişiler Seçilecek Adayı Belirliyor.
Adaylar önce senatoya; sonra da seçim kuruluna
projelerini ve hedeflerini anlatıyor. Adaylardan aranan
özellikler: doktora yapmış olması, varsa bilimsel yayın
geçmişi, yönetim becerisi ve toplumsal proje ve
ilişkileri istenmekteymiş.
Seçilen rektör her iki ayda bir seçim kuruluna
gelişmeler hakkında rapor
veriyor. Her yıl gelecek yıla ilişkin hedefini ve
projelerini açıklıyor ve
bir önceki yılın hesabını üniversiteye anlatıyor.
Eğer rektör her iki ayda bir verdiği raporda işlemleri
ve harcamaları ile
ilgili ikna edici bulunmazsa seçiciler kurulu rektörü
uyarıyor veya
başarılı bulunmayan rektör görevden el çektirebiliyor.
Böylece rektör
üniversite içinde kontrol edilmiş oluyor. Gerçek anlamda
üniversite
özerkliği ancak bu şekilde sağlanıyor. Diğer organların
belirlenmesinde
bölüm başkanı yurtiçi ve dışından adaylar arasında
akademik dosyası
dikkate alınarak belirleniyor. Evora Üniversitesinde
Fakülte yerine farklı
birimler enstitü çatısı altında toplanmaktadır. Ancak
kişilerin
labaratuvar ve araştırma grupları etkin konumdadır.
Bölüm başkanı
seçiminde adayın bilimsel özgeçmişi, yayın, etkinlik ve
projeleri dikkate
alınıyormuş. Ancak Portekizce bilmek kaydı ile herkes
aday olabilmektedir.
Agronmi (tarım bilimi) bölümünün başında bir Alman hoca
bulunuyor. Genelde batı üniversitelerindeki geleneğe
uygun olarak üniversitede belirli oranda yabancı öğretim
üyesi bulunuyor. Alman hocaya sorum "atanmanız zor olur
mu?". Cevabı hayır dosya üzerinde en iyisi seçildiği
için kendime güvenerek geldim. Hemen ekliyor, "tabii
yönetici olmak değil yöneticiliği sürdürmek zor".
Aralıklarla bölüm başkanı ve Enstitü başkanı bilimsel
çalışmalar hakkında bölümü bilgilendirmek ve her yıl
gelecek yılın planı açıklamak ve gerçekleşen durumu
rapor etmek zorundadır. Yani bizden farklı olarak
liyakate dayalı ve sürekli üreten bir sistem
oluşturulmuştur. Tabii burada bütün kesimler örgütlü ve
sorumluluk gösteriyor. Her şey tek kişinin iki dudağı
arasında değildir. Üniversite kamuoyu da bilinçli ve
küçük şeylere prim vermiyor.
Türkiye'nin Geleceği Nitelikli Üniversitelerden
Geçmektedir
Dünyanın 17 büyük ekonomisi olan Türkiye'nin büyüklüğü
ile bilim ve
üniversiteye bakışı arasında ciddi bir farklılık olduğu
artık aşikârdır.
Hepimizin iyi niyetle geriye bakmadan ileriye yönelik
uygulanabilir bir
sistem oluşturması gerekir. Mevcut hali adı seçim olan
fakat kendisi
eğilim belirleme ve atama karışımı yapı yaşana her
üniversitede yeni
olumsuzlukları oluşturmuş ve üniversiteleri
verimsizleştirmiştir. Yer yer
üniversiteleri fakülteciliğe ve kamplaştırmaya
götürmüştür. Gözlemlerim ve
kanaatim seçim adına üniversitelere verilen zarar belki
de on yıllarca
düzeltilemeyecek boyuttadır. Yerel yönetici belirlemeyi
andıran ön seçimin
yarattığı ilişkiler bilim insanı ortamına yakışmıyor ve
ciddi eleştiri
almaktadır. Artık bağımsız senatoların oluşması ve
nitelikli bilimsel erki
yüksek, sosyal ve toplumsal bağları olan üniversite
yöneticilerinin
seçilme zamanı gelmiştir. Bilimsel geçmişi zayıf olan,
bilim yapmamış,
herhangi bir bilim kitlesi karşısına çıkmamış, hiçbir
sosyal ve temel
bilim politikası olma
Öneri:
Ancak sorunun çözümü sanırım özerk üniversite ilkesinin
yeniden
işletilmesine bağlıdır. Üniversitelerde rektör
adaylarının yerel
yönetimleri andıran ve kişi başına oy yerine, nitelikli
ve liyakati olan
özgür seçimler ile mümkün olacaktır. Üniversite
bileşenlerinin
oluşturacağı özgür nitel seçilen delegeler ilkeler
oluşturarak üniversite
yönetimlerini oluşturabilir. Bu konuda dünya tecrübesi
ve sistemleri
uygulanılır.
Benim önerim üniversite bileşenlerinden oluşan ve iki
hatta üç tura kadar yansıyacak bir seçimin olmasıdır.
Örneğin, rektör aday adayları, belirli oranda %60 i
öğretim üyelerinden,
% 20 Öğretim görevlileri %10 u üniversite idari
personelinden ve %10 u
öğrencilerden oluşan üniversite delegeler kurulunun
oluşturduğu bağımsız senato tarafından seçilebilir.
Senatonun tabandan seçimle bağımsız olarak seçilerek
gelmesi ve sorumluluk alması daha yararlı olur.
Senato kendi içinde nasıl bir rektör aradığını
belirleyebilir.
Belirli sayıdaki delege kendi içinde seçeceği seçim
kurulu adaylarda
aranan nitelikleri değişik formüller ile belirleyebilir.
Örneğin bağımsız
senato delegelerin adayları 1, 2, 3, 4, 5, 6 diye
sıralamaya alabilir.
Sıralamada birinci çıkan ilk % 50'nin üzerinde oy
almamışsa ikinci tura
kalan ilk üç aday arasında yeniden bir seçim
yapılabilir.
Böylece üniversitenin %50'nin üzerinde desteğini alan
bir aday 4 veya 5
yıllığına seçilir.
Gönlümden geçen bir defalığına seçilmesidir. İleride
bunun nedenlerini de açıklayacağım. Seçilen aday göreve
başlarken ne yapacağını belirtmeli ve ayrılırken de aynı
şekilde hesap verebilmelidir. Seçilen rektör sık sık
hesap vermelidir. Başarısız rektör bağımsız senato
tarafından görevinden el çektirilmedir.
Amaç üniversitenin kendi kendisini yönetmesi ve hesap
verebilmesidir.
Sanırım bu yaz günün sıcak gündeminde tartışılan
referandum ve üniversite sorunları yeni bir anayasa ve
yeni bir Yükseköğretim Yasası ile aşılacak niteliktedir.
Ülkemizin sağlıklı geleceği için hepimizin sorumluluk
alması gerekir.
|