7-mayıs-2008
İnsan
hayatının belli dönüm noktalarında ani, büyük anlamlı
niyetler eder.. Ve o kesin niyetler, o anda kabul olur..
Bilmeden o sert virajlarda bir şeye niyet edersiniz. Söz
keskin bir kılıç gibi her şeyi yarar geçer.. İşlem hemen
başlar… Siz henüz işin farkında bile değilsinizdir..
Kendinizi
bilmek istersiniz, çünkü etrafınızdaki hiçbir şeyi
değiştiremeyeceğinizi anlamışsınızdır.. Üstelik hem
değiştiremezsiniz hem de en yakınlarınızla imtihan
olursunuz.. Sizin canınızı en çok ne acıtır, tabii ki
size en yakın olanlar bilebilir.. Siz de onları en kolay
yaralayabilecek formülleri bilirsiniz zaten.. En büyük
-en acımasız savaşlar duygusal savaşlardır..
Malınızla, canınızla, eşinizle, çocuğunuzla,
yakınlarınızla, ilminizle, duygularınızla, vb.. İmtihan
dünyasıdır ya…
Birde
üstelik Hızır’ın gemiyi delmesi gibi madde ve mana
gemileriniz delinmiş -defolanmışlardır.. Artık hiç
kimsede kusur ve ayıp da kolay kolay göremezsiniz..
Çünkü en büyük utanç ve günah sizin kendinizdedir.. Bu
kendinize dönmeniz için gereklidir.. Temizleyici
gözyaşları için gereklidir..
Kimse
üzerinde etkin olamayacağınızı anladığınızda pes
edersiniz ve kendinize dönmek istersiniz.. Kendinizi
tanımak için ve kendinizle mutluluğu yakalayabilmek
için.. Huzur içeridedir, dışarıda huzur yoktur size
artık…
Ve bir de vaadiniz olmuştur üstelik..
“Arifin
kalbindeki ona misli ile hediye edilir..”
Başarmak zorundasınızdır.. Çünkü niyeti siz
etmişsinizdir.. Her şey tek bir nefesten ve o nefsin
eşinden ve ikisinin çocuklarından yaratılmıştır..
Bir daire ve içindeki diğer noktasal daireler aslında
aynıdır.. Kendinizi, kendiniz imtihan edersiniz.. Ve
rüyayı kontrol edebilmek kolay bir erdem değildir..
Artık dıştan tek kişi görünen kendi hanenizdesinizdir..
Oysa sonsuz kişilikle o hane tıkış tıkış doludur..
Şaşarsınız hangisi sizsiniz, hangisi doğru?.. İlk sesi
yakalamayı öğrenmeye çalışırsınız hep, çünkü o ruhun
sesidir .. Ruh ise size aşıktır..
Bir de bilmeden dersiniz ki:
”Bir mağara olsa en güzel mağara benimki olurdu..”
Ah, demez olaydınız.. Ve gerçekten niyet devrededir..
Benim dediğiniz her şey bir anda alınır elinizden..
Artık en korkuncundan karanlık mağaranız da
emrinizdedir..
Oysa siz her şeyi unutmuş gözyaşları ile
isyanlardasınızdır.. Mağaranızı size sunan sanır ki
kendi yaptı.. Oysa siz bilirsiniz ki gerçek farklı..
Artık niyet başlamış ve imtihan en can alıcı dönemine
girmiştir.. Emir gelir “Bağını kopart.” Tüm
bağları kopartmak ne zordur. Meğer size ait hiçbir şey
yokmuş.. Hatta siz de yokmuşsunuz..
Sizin
acınız çok derindir ve mağaranız çok karanlık hem de
soğuktur.. Annenize giderken en şiddetli darbeleri de
yersiniz.. Nasılsa öleceksiniz ya, artık hiçbir şey
farketmez..
Ölmeye
karar verirsiniz ve ölüme niyet edersiniz..
Bunu Annenizin kollarında gerçekleştirmek için o kutsal
mekana gidersiniz..
Kendi cenaze namazınızı kılarsınız ve ölümü
beklersiniz.. Ölüm rengarenk noktalar olarak
hatıranızdadır şimdilik..
Anneniz sizi sarar sarmalar… Sizi “Rahimin Oğlu”
karşılar.. Siz ölmeye geldiğiniz için O’da ölüdür.. Ama
O, merhametlidir.. Annedir.. Acır ve saklar ve korur,
esirger..
Size
dirilteceğinizi vaad eder.. “Rahimin Oğlu uyur, Toprağın
Babası” uyanır..
Niyet şaşmaz, yeter ki niyete sadakatle sarıl..
Gör başına neler geliyor.. Ya sabır, hem de çok sabır..
Ayet der ki sabreden için:
“En büyük düşmanının, en büyük dostun olduğunu
görürsün”.. Ya sabır..
Evet annem, gösterdin sende, bana, sabrın anlamını…
Biri
değilmiş ki dost; meğer hepimiz aynı dostlarmışız..
Zerre farksız hep aynı ve birbirinden habersiz hem de…
Biz senin Rahim’inde doğmamış kardeşlermişiz..
Belki de bu rüya, bizim hayat tecrübelerimizin bir
deneyimiydi..
Belki de o mananın en güzel
yorumsuz
yorumuydu..
Sen ayna idin.. İçinde sonsuz dönen-sema aynasını
barındıran..
Kamışlık ormanı sendin.. Ruh deryası da sen.. Seyr’in
mekanı, Seyr’in aynasıydın sen..
Her damla o derya idi evet.. Ama derya aslında tekti..
Damla ona muhtaçtı.. Hangi damla zaten senden
ayrılabilir ki?..
Ümmetim
ümmetim dediğindi damlaların..
Benim niyetim sendin.. Kapılarda kalakaldım.. Kapı
sendin, hane de sen.. Anladım.. Ayırmak hataydı o
yüzden..
Oysa hala ayrımlardayım.. Cem sensin- CemAli sen,
birlemek ne zor ah bilsen.. Ve insan tutkuyla seviyorsa
vazgeçemiyor aşktan.. Acı kanatsa da derinden,
kıskançlık yakıyor ah neden?
Mağaram
hala soğuk ve korkunçtu.. İçinde yaşamak henüz mümkün
değildi.. Mağara ehlim de susmuştu.. Ruhum, öğretmenim
sanki küsmüştü.. Alim elimden tutmuştu.. Ümidimin ışığı
yanmıştı..
Ağlaşırdık sık sık.. Ben ağlardım O’na: “dayanamıyorum.”
O derdi hep: “Ah ne neş’eler görüyorsunuz, ne neş’eler..
Var mı sizin kadar neş’ede olan bak etrafına..”
Ben neş’e anlamazdım, hep acı-dert sanırdım.. Ama O:
“O
neş’eleri kaç kişi gördü, söyle bana” derdi.. Ben
ağlardım, O anlayamadığım için üzülür ağlardı..
Ve mağaram
ışımaya başladı.. Hatta “Nur bile geldi”.. Ama aslında
bunlar hep Annemdendi.. Annemin korumasındandı.. “Nur O
idi.” Işık O idi.. Hepimiz O Nur’dandık.. Benim mağaram
ilkbahar gibi çiçeklendi artık çok şükür… Mağara bedenim
ve mağara dünyam güneşin ışıkları ile aydınlandı..
Belki, bu gece, Hızır da uğrar inşallah:)
Yeşilleniriz……
Rüyayı
görsem de, olmadığımı artık kabul etsem de, bunu hayata
geçirmek en zoru.. İstediğin kadar öğren, oku, ezber
yap.. Bak biri ayağıma bastığında ve elimdekini
aldığında canımı yakıyor hala.. Ve canım öyle çok
yanıyor ki; yalan olduğunu bile bile, utanarak isyan
ediyorum, aynı rüyamdaki gibi.. Ağlayıp, isyan edip
bağırmayı çok seviyorum.. Var olmayı çok sevdim, özür
dilerim:).. Ve bu isyandan çok utanıyorum, beni affet
annem, affet…
Verdiğin hiçbir hediyeyi hak etmiyorum.. Edemiyorum..
Sana ise ne hediye vereceğimi henüz bilemiyorum.. Seni
güldürebilmek isterdim bir kez olsun.. Aynı küçük
çocukluğumdaki dilek değil mi???.. Hiç değişmedi inan…
En eğlenceli kitap ben olayım isterdim.. Sıkılmadan
defalarca okuyacağın, her defasında, sana farklı farklı
hikayeler anlatan o masal kitabı ben olayım isterdim..
Her okuduğunda gülümsemeni isterdim.. Ve bana göz kırpıp
“seni HAYAL ETMEYİ sevmiştim” demeni isterdim..
Semadaki, hepsi birbirinin aynı olan aynalardan biri… |