Her ki o erzân hared erzân
dehed
Gevherî tıflî be-kurs-ı nân dehed
Her şeyin değeri
ödenen bedel kadardır. Atadan dededen kalan, yolda belde
bulunan şeyin değeri olmaz. Zira bir şeyi ucuza alan
ucuza verir. Cahil çocuk yolda bulduğu incinin kıymetini
ne bilsin. Bu yüzden bir hazine değerindeki o inciyi
gider de bir somun ekmeğe değişir. İncinin kıymetini
denizin dibine dalan dalgıça, ya da inci satıcısına sor
sen.
Aslında o çocuk sensin; inci de ata mirası olan dinin.
Sen o hazineyi beşiğinde hazır buldun, sahip olduğun
şeyin farkında olmayışın bundan.
Hz. Mevlâna Celaleddin-i Rumî (k.s.)
*******
BİR VAR mışş… BİR
YOK muşşş….masalın çocuğu var mış..
çocuk Kabe sine gitmeye karar vermiş..hava yağmurlu ve
soğukmuş..çocuk şemsiye açmamış ve çokkk
üşümek-ıslanabilmek istemiş…
süt (ilim-ruh) ve kedi (nefs) hasbihali
sokak kediciği, kutsal kadeh e-billur kasedeki süt e
bakıyormuş:)
süt:”sen, hiç söz dinlemiyorsun kedicik “demiş..
kedi:” dinliyorum”…süt:”hayır, hiç söz dinlemiyorsun”
demiş..”dinliyorum” demiş, kedicik yine..
”söz dinlesen, her şey daha kolay olacak, bir bilsen
“demiş, süt..
ve hiç konuşmuyormuş kedicik..sadece bir yudumcuk süt e
bakıyormuş…
çünkü, süt; kedinin düşüncelerini
biliyormuş..süt:”şeriate uymuyor,düşündüğünü
yapamazsın..şeriate uymak zorundasın..”demiş…
kedicik her cümlesinin yalan olduğunu bile bile; sadece
sütle hasbihal edebilmek için, zevkli bir oyun-sohbete
girişmiş..kedicik bilerek yalan söylüyor..süt ise
doğrusunu ona sevgiyle öğretiyormuş..
”sevgili süt biz ikimiz aynıyız ama..istiyorum..”
”hayır “demiş süt gülerek:”aynı değiliz..Allah bir
yarattığını bir daha yaratmaz”
kedicik gülerek:” ruhlarımız aynı ama” demiş..
süt yine sakince gülerek:”hayır ruhlarımız da
farklı..herkesin kendi ruhu var ..”
kedicik:”ruhum istiyor ama “demiş çok masum ve mahsun..
süt gülerek:”ruhum dedin, bak, benlik var.. senin ruhun
değil ki o..”
”tamam” demiş kedicik:” ruh, istiyor o zaman..”
süt
keyifle:” ruh; o, senin istediğini istemez ki..
nefsinle istiyorsun, o istediğini,” demiş..ve eklemiş..
”senin dediğin; o, her şeyin birliği, nefhayı ilahi de,
o başka bir mana..”
kedicik :”evet, nefsimden ama ben yeniyim,
biliyorsunuz…”ve nefhayı ilahi ile alakalı bir şeyler
söylemiş….süt ona şefkatle bakmış..
süt:”işte sen yenisin diye, bunca iltimaslı davranıyorum
ya”, demiş..
kedicik süte bakmış..bakmışşş….onunla asla boy
ölçüşemeyeceğini bilerek susmuş..
süt kedisi istediğini yapmış mı bilmiyoruz..kedi
susmuş..süt susmuş..o yüzden bizde susuyoruz…:)
************************
çocuk Mana Padişah’ına yüz
sürmüş..artık konuşmayacaklarmış sanki..belki sadece
bakışacaklarmış..konuşulacak hiçbir şey yokmuş belki
de..çocuğun soruları yokmuş..hiç durmadan soru sorabilen
çocuk, artık soru sormak istemiyormuş bile…sadece
Padişah’ı seyretmek istiyormuş ve ağlamak..çocuk,
Padişah’a; O’nu göremediğini anlatmış..O’nu hayalinde
bile göremediğini, sadece elbiseleri olduğunu söylemiş
ağlayarak..aslında bu iyi bir şey miş..lakin çocuk ileri
gitmeyi istediği kadar,geride de kalmayı istiyormuş
sanki..Makam-ı İrşad, büyük bir hoşgörü ile çocuğu
seyrediyormuş..” görmedin mi?” der gibiymiş..
çocuk :”orada bir şey yok ki” demiş...ama bunu bilerek,
yalandan söylüyormuş..çünkü karanlığın içinde ışık
olduğunu,bu görünen, taptığı tenlere hiç benzemeyen
muhteşem Yusuf güzellikleri olduğunu biliyormuş hem
de…aynı vakitte hiç varolmadıklarını da..çok garip ve
işin içinden çıkılamayacak bir halmiş bu..ne yazık
ki;bilmek burada işe yaramadığı için de, çocuk akılla
asla bu işi götüremiyormuş ....aklı iflas etmiş…gönlü
ise O’nun tasarrufundaymış…Padişah çocuğa tam bir şey
söyleyecekken kendisini tutmuş… “yakında göreceksin” der
gibi bakıyormuş incecik bir nezaketle..
Padişah büyük bir sevgi ve
şefkatle davranıyormuş çocuğa..ortam öylesine hassasmış
ki..sanki çok değerli bir şey var ve o kırılmasın diye;
hava zerrecikleri bile nefes almaya korkuyor
gibiymiş…Makam-ı Aşk:”neden suret istiyorsun ki ,neden
bu denli ten istiyorsun?..neden yüz görmek istiyorsun,
ne önemi var?maddeye takılma ..ben ölünce ne yapacaksın
peki?yanarsın sonra”, demiş..ve çocuğa ilk mürşidine
duyduğu derin aşkı ve onu nasıl tanımladığını-kendisi
için ne anlama geldiğini anlatmış gülerek…onu hala
unutamadığını da söylemiş..
çocuk ağlayarak:” bu ders ne kadar zormuş..hem çok acı,
hem de çok zevkli..çok acı olduğu için hemen bitsin
istiyorum ama bittiğinde beni bırakacaksınız yada bir
yerlere yollayacaksınız diye korktuğum için, hiç de
bitmesin istiyorum”, demiş..
Padişah:” neden böyle düşünüyorsun ,nerden
çıkarttın,neden bırakayım ki?” demiş…çocuk susmuş,O
susmuş, çok hazinmiş tablo..
çocuk:”neden Allah bana bu kadar zor bir şey
verdi..başaramıyorum..çok acı”, demiş ellerini
çaresizlikle iki yana açarak..
Padişah-ı İlahi büyük bir merhametle:”büyük imtihanların
büyük mükafatları olur unutma” demiş.. çocuk mükafat
istemiyormuş ki…susmuşlar yine.. çaresizce bakarak
susmuş çocuk..
bugün diğer derslerden farklıymış..dışarıda kıyamet
kopsa,bulundukları yerde
merhamet,sevgi,muhabbet,şefkatten dolayı melekler tavaf
edebilirmiş çocuk ve Padişah için..
çocuk burada kendisini bir emar yada ona benzer bir
aygıttan seyrediyor gibi oluyormuş..mesela bugün bu
haldeyken, Bahr-i Umman ın kendi bedeni olduğunu; o
duyguların kendi denizinin dalga boyları ve rüzgarı
olduğunu anlamış..işte bu yüzden insan olmak bu kadar
zevkliymiş..işte bu yüzden çocuk maddeden bir türlü
çıkamıyormuş..duyguları çocuğu yönetiyormuş.her an bir
dalga onu savurup kıyıya fırlatıp atıyormuş… yada içe
doğru çekiyormuş…İleride başarabilirse o duygularını
yönetecekmiş, aynı Padişah gibi..
***********
çocuk birkaç gün evvel gittiği bir türbede, kendisiyle
alakalı yaşadığı bir olayı anlatmak istemiş..sevgi dolu
Padişah gene kükremiş:”sakın bana anlatma, istemiyorum
...biz harikuladelik peşinde değiliz..artık türbelere
gitmeyeceksin ..yasaklıyorum”, demiş..çocuk:”zaten çok
nadir gidiyorum” demiş..”daha nadir git ..gitmeyeceksin
..sıradan ve basit olmanı istiyorum… rüyada
görme..istemiyorum..” demiş Zat-ı Mürşid..çocuk
gülerek:”size geldiğimden beri hiç rüya görmüyorum
ki..rüyalarımı almışsınız”..Padişah :”çok iyi..rüyada
görme..sen düşündüklerini görüyorsun..görmeyeceksin
..harikuladelik, olağanüstülük yok..çok basit ve sıradan
olacaksın..çok basit olmanı istiyorum”, demiş tekrar..
çocuk da zaten, bu basitleşme işlemi için de gelmiş
bugün..çocuk arada ağlayarak yeni isteklerini sıralamış
Padişah’a..Padişahlar hazinelerini yıkık viranelere
gömerlermiş ya hanii..işte çocuğunda belki ,böyle
emanetleri varmış..ve emanetlerin ehline devri
gerekiyormuş..Zaman ın Ehl-i A’li’sine ..çocuk:” ben,
bir tek bununla-içinde bulunduğum halle bile başa
çıkamıyorum” demiş çaresizlikle.. gözyaşları ile:”
sorumluluk istemiyorum..hepsini alın..sadece beni sevin
yeter…başka bir şey istemiyorum..”Padişah, Kabe kadar
merhametliymiş..çocuğa, yapacağı işlemleri anlatmış
başlık olarak..çocuk ayrıntı sormamış..artık, çocukta
hiçbir şey kalmamış..sıradan ve basit olabilirmiş..zaten
can verip canan alacağını bilerek, taa en başta geldiği
için, hiç sorunda kalmamışmış..
Şehrazat yeni masallarını uzatmış..Padişah-ı Şehriyar,
alırken farklıymış bu sefer masalları..çocuk yine
sormuş-O’nu incitmeyi istemediği için:”istemezseniz
yazmayacağım”.. “hayır, devam et, yaz” demiş padişah…
*************************
Padişah ilerleyen vakitlerde evlatlarına şunları
anlatmış..aslında bu çocuk içinde bir dersmiş..içinde
bulunduğu halden çıkabilmesi için ipuçları varmış:
”doğuda ilim dinleyerek öğrenilir-sınırlı değildir-söze
dayanır..hep genişler..zevklidir..edebiyat vardır..ve
edeb den gelir..batıda ise görerek öğrenilir,gördüğünü
sınırlar ve şablona sokar ..batıda yazılı “literatür”
vardır.batının litarütürüne edebiyat denemez...doğu
dinleyerek, insan muhayelesini çalıştırıp,sezgilerini
kuvvetlendirir..ve ilim canlanır..kendisini görüntü ile
gördükleriyle sınırlayarak kayıtlamaz ..insan ancak,
görerek gördüğü şey ve alanla kendisini sınırlar..doğu
toplumlarında sözlü edebiyat vardır..binlerce yıldır
kulaktan kulağa akar ve unutulmaz, hep taze ve hep
canlıdır.. her yeni duyan kişi, kendine göre bunu
yorumlayarak yeniden yeniden yaşayabilir.. Kur’an da
önce sözdü, daha sonra yazıya döküldü.. ….kör peygamber
vardır ama sağır peygamber hiç yoktur” demiş Padişah-ı
İlahi....işitmenin ve o işittiği ile kişinin hayal
aleminde yaratacağı alemleri anlatmış..
burası, aslında olmazı olur kılan alan gibi gelmiş
çocuğa..aynı bir müziği duyduğumuzda, o müziğin bizi
alıp götürdüğü hayaller gibiymiş..aynı, yeni pişmiş
ekmek kokusunun, bizi taa çocukluğumuzdaki bir hatıraya
götürmesi gibi, demiş çocuk..taptaze,hala capcanlı,aynı
anda gibi, diye de düşünmüş ..yada senelerdir
korkusundan-celalinden kaçıp durduğu Padişah’ta bakan
gözdeki ışıkta; kendi ışığını görüp, ona ,pervaneye
dönüşmesi gibi diye düşünmüş ..tek bir an yaşanan bir
ses,bir koku,bir hareket nasıl da insanı alıp
götürüyormuş… hayret!!…
aynı okuduklarını-seyrettiklerini, rüyasında görmesi
gibiymiş..onun artık, o rüya alemine vedası
gerekiyormuş..çünkü bu alem asıl gerçek rüya imiş ve her
şeyi burada varlıkta görebilmeyi öğrenmesi
gerekiyormuş..varlıkta yokluğu-yoklukta ise varlığı
görebilme sanatı yaniii..aklını terk ederek; aklını
gönlüne bağlayabilirse ancak bunu başarabilirmiş..çocuk
daha evvel Padişah’a geldiğinde istediği şeyin de bu
olduğunu hatırlamış..belki yakında hiç konuşamayacak
hale gelecekmiş çocuk..çünkü kelimelere ihtiyacı
kalmıyormuş pek..sadece bakmak yeter…ama bunu sadece
Hekim-i İlahi’sinde seviyormuş çocuk..eğer beden-madde
kayıtlarından kurtulabilirse ancak Padişah’la gönül
bağını kurabileceğini anlamış çocuk, bu geceki
dersten..bu da hiç kolay değilmiş..
zaten bu yolculukta zor u başarmak değil miymiş?..o
yüzden de bir rehbere müracat etmemiş miymiş?..kendi
başına yapamayacağı ,dikenli ve tehlikeli yolları bir
bilenle gidebilmek..yok-var olmanın dayanılmaz hafifliği
denen şey belki de buymuş..aslında bu en büyük
saadetmiş.
Selsebil’e ait olan ana kaynağa ulaşmışşş..
Mevlana’ya ait olan Mevla’sına ulaşmışşş……
gökyüzünü kandillerle donatmış ya yaradan…
çocuğun çerağının yandığı-nurdan kandil i de uyanmış
ve cihanın gönlüne doğmuş…
merhaba ey sevgili, merhaba
merhaba.. hoş geldin alemime… merhaba |