“Atatürk’ün Samsun’a
hareketinden biraz önce arkadaşlarından biri:
“İngilizlerin bindiğiniz gemiyi takip etmek, hatta
batırmak ihtimalleri vardır” demişti. Mustafa Kemal:
“Burada esir gibi yaşamaktansa Karadeniz’de batmayı
tercih ederim” cevabını verdi. Sonra yanındakilere
Dolmabahçe önünde demirli düşman gemilerini göstererek
şunları söyledi: “Bunlar işte böyle: Dayandıkları şey
yalnız demir, çelik ve silah kuvveti… Bildikleri şey
yalnız madde… Bunlar hürriyet uğruna ölmeğe karar
verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz Anadolu’ya silah
ve cephane değil, ideal ve iman götürüyoruz.”(1)
Atatürk’ün bu tutum ve
sözleri, dünya görüşü hakkında iki önemli ipucu verir.
Birincisi, dünya hayatına körü körüne bağlı olmamak,
idealleri uğruna ölmeyi göze alabilecek derecede hayatı
ikinci planda görmektir. Görünürdeki maddi unsurlardan
oluşan ve dolayısıyla sıradan bir zihin için bu maddi
unsurların önem kazandığı hayat, bazı seçkin idraklerde
hiç de öyle değildir. Böyle bir idrak sahibi rahatlıkla
“Gerçekleri bilen,
kalp ve vicdanında manevi kutsal hazlardan başka zevk
taşımayan insanlar için ne kadar yüksek olursa olsun,
maddi makamların hiçbir değeri yoktur.”(2)
veya “Mal ve para
bana ağırlık veriyor. Bunları soylu ulusuma geri
vermekle büyük rahatlık duyuyorum. Zenginlikten ne
çıkar? İnsan, zenginliği kendi manevi kişiliğinde
aramalıdır.”(3)
diyebilir. Aslında kendi varlıklarının önemsizliğini
içten içe kavramış olan bu insanlar, bu önemsiz
varlıklarından doğan hayatlarına bir anlam yüklemek için
ideal veya imana sarılırlar. İster Atatürk gibi daha
ölçülebilir ve dünya hayatında pratik faydaları
görülebilir ideallere, ister daha metafizik anlamda
gizil bir faydaya yönelik imana sarılsınlar, bu
insanlar, sıradan maddi aleme tutsaklığı aşmış, farkında
olarak ya da olmayarak belkide her an manevi alemle
irtibatta olan bir idrakin sahipleridir:
“Bütün varlığını kendi
şahsında gören adamlar bedbahtırlar. Belli ki o adam
fert sıfatıyla mahvolacaktır. Herhangi bir şahsın,
yaşadıkça memnun mesut olması için lazım gelen şey,
kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için
çalışmaktır. Hayatta tam zevk ancak gelecek nesillerin
şerefi, varlığı ve saadeti için çalışmakta bulunabilir.
Bir insan böyle hareket ederken ‘benden sonra gelecekler
acaba böyle bir ruhla çalıştığımı fark edecekler mi’
diye düşünmemelidir. Hatta en mesut olanlar,
hizmetlerinin bütün nesillerce gizli kalmasını tercih
edecek karakterde bulunanlardır.”(4)
Yazının başında verdiğimiz
anekdottan elde edebileceğimiz ikinci ipucu ise,
birincisini incelerken değindiğimiz gibi, Atatürk’ün
dünya hayatıyla özdeşleştirebileceğimiz maddi alemin
derunundaki bir manevi aleme olan inancıdır. Öyle ki,
savaş kazandıracak gücün temelinde bile, silah gibi
maddi unsurları değil, bu manevi âleme olan sarsılmaz
imanı görür. O nedenle
“İnsanların mücadelelerinde en
kuvvetli istihkam (barikat), iman dolu göğüsleridir.”(5)
demiştir. Elbette
yaşadığı birçok savaşta, bu imanın en yakından tanığı
olmuş, hatta bu gücü bizzat kendi içinde de yaşamıştır.
Ve yine o yüzden, aslında kendini de dâhil ederek,
“esir gibi yaşamaktansa Karadeniz’de batmayı tercih
ederim” dediği gibi, “ya istiklal ya ölüm”
de der: “Biz
kişisel kahramanlık sahneleriyle meşgul olmuyoruz.
Yalnız size Bomba sırtı olayını anlatmadan
geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arasında mesafeniz
sekiz metre, yani ölüm kaçınılmaz. Birinci siperdekiler,
hiç biri kurtulmamacasına tamamen şehit oluyor, ikinci
siperdekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar
özenilecek büyük bir sükûnet ve inançla, biliyor
musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini
biliyor, en ufak bir korku bile göstermiyor; sarsılmak
yok! Okumak bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete
gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şahadet
çekerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini
gösteren şaşılacak ve övülecek bir örnektir. Emin
olmalısınız ki Çanakkale Muharebesini kazandıran, bu
yüksek ruhtur.”(6)
Kaynaklar:
(1) Falih Rıfkı Atay, Babanız
Atatürk, s. 54-58
(2)
http://www.kho.edu.tr/atasayfa/buynutuk/bolum13/
index29.htm
(3)
http://www.meb.gov.tr/
belirligunler/ 10kasim/ anasayfa.htm
(4) Seyfettin
Turhan, Atatürk’te Konular Ansiklopedisi, Yapı Kredi
Yayınları,1995, s.184
(5) Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne
Bıraktı,Yaşar Eğtm ve Kltr Vkf, İzmir, s.175
(6)
Atatürk’ten Seçme
Sözler, Derleyen: Cihat İmer, Remzi Kt, 1989, s. 136 |