-
Canım çok sıkkın. İş, aile, toplum derken sıkışıp
kaldım.
-
Seninle bir deneme yapalım. Ama kızmaz, öfkelenmezsen.
-
Yoo kızmam buyur.
-
Terslenmeden, makul karşılıklar verecek misin?
-
Evet evet seni severim, kızmam, lütfen buyur.
-
İş, aile, toplum… Nerede bunlar?
-
Şeyy. Hayat işte… Şehirde…
-
Az
geri çekilsen yaşadığın yerden.
-
Nasıl yani?..
-
Şehre geriden bak.
-
İşler, güçler, aileler, kalabalıklar…
-
Yani sıkışan sadece sen değilsin.
-
Tabii, sıkışan, sıkılan çok..
-
Ne
kadar?
-
13
milyon kadar.
-
Az
daha geri.
-
Şehirler var… Hatta koca bir ülke…
-
Ülke?
-
Asya ve Avrupa’nın kucaklaştığı yerde.
-
Yani?
-
Kıtalar arasında.
-
Neler görüyorsun?
-
Büyük kara parçaları. Ülkeler, devletler, şehirler,
insanlar, toplumlar, türlü yaşamlar.
-
Az
daha geri, desem…
-
Eeeee, Dünya… Karalar ve okyanuslarla bezeli kocaman
küre…
-
Az
daha. Güneşe doğru… Kocaman küre?
-
Güldürme insanı, minik top kadar bir şey…
-
Az
daha…
-
Galakside yükseliyorum. Güneş de küçüldü!...
-
Devam et…
-
Denizde kum galakside yıldız. Hangisi güneş bilmiyorum
ki…
-
Dünya?
-
Saçmalama yaaa. Esamesi okunmuyor…
-
Senin işler, güçler, sorunlar?...
-
Görünmüyor buradan… Dünyam yok ki sorunum olsun!...
-
Ne
dedin sen?... Çabuk tekrarla!...
-
Dünyam yok ki sorunum olsun!...
-
Dünyan varsa?...
-
Dünyan varsa?... Küçülenlerin hepsi büyür dünyanda…
Hortlaklar gibi çıkarlar kayboldukları yerlerden.
-
Demek ki ne yapmak lazım?...
Bir süre suskunluk oldu… Ne diyeceğini bilemedi…
Sorularla çok şey fark etmişti ama dışsallık tıpası ile
idraki tıkalı olduğu için çareyi söyleyemedi. Onun
yerine dışsal sorgulamaya girişti:
-
İyi ama sorunlardan kurtulmak, huzur bulmak için her
zaman uzaya mı çıkacağım?...
-
Soru, cevap yaparken uzaya mı çıktık?..
-
Çıkmadık da ne yapacağım?...
-
Kendinden çıkacak; KENDİne varacaksın….
-
Nasıl?..
-
“Euzü billah”ı yaşayacaksın.
-
Tamam da nasıl?...
-
Az
önceki diyalogu sık sık tekrarlayacaksın zihninde.
-
Euzü; sığınmak demek. Sığınma kelimesi dahi bana kaçış-
korku ve zafiyet çağrıştırıyor.
-
Sen sığınmayı “Tercih Etmek” diye anlasan!…
-
Tercih?…
-
Dar
alanda görünenden, geniş alan seyrine geçiyorum…
Dünyam yerine, evrenseli tercih ediyorum.
Gördüklerimden, göremediklerimi görmek üzere zirveden
bakmayı seçiyorum…
-
Euzü; sığınma demekken bu anlamı nereden çıkardın ki?..
-
Bakalım Ehli, Euzü’ye nasıl bir açıklama yapmış?...
Sığınmayı senin gibi mi anlamış?
“Euzü”, sığınırım, anlamınadır... “B–illahi”,
varlığımı oluşturan, ismi ALLAH olanın kuvvet ve kudretine,
anlamındadır... “Min eş şeytânir racîm”, taşlanarak
(yani, kendisine acı veren bir olayla) kendi
hakikatinden uzaklaştırılmış olan, kandırıp
saptırıcıdan! Tek bir cümleye dönüştürelim şimdi bu
anlamı: “Kendisinin fevkinde bir kapasiteyle yaratılmış
bulunmam sebebiyle, hakikatinden uzak düşmüş varlığın,
intikam amaçlı beni kandırıp saptırıcı davranışlarından;
ismi “ALLAH” olanın, varlığımdaki zati, sıfat ve
esmasının kuvvelerine sığınırım!. “
-
İsmi Allah olanın zati, sıfat ve esmasının kuvveleri
nerede imiş?
-
Varlığımda…
-
İsmi ALLAH olanın kuvvet ve kudreti neyi oluşturmuş?..
-
B
hakikatiyle öz varlığımı!...
-
Eeee?...
-
Beşerden geri çekilirsem İnsan tarafım öne çıkar…
Dünyamdan uzaklaştıkça Evrensele açılırım… Zor da değil
hani. Sadece bakışımı Gözlemci pozisyonuna
ayarlayacağım. Fazla zoom yapmışım faniye… Görmekten
gözlemeye geçeceğim.
-
İşler, güçler, ev, toplum?...
-
Üfürükten teyyare, selam söyle o yare J
-
Onu öyle demezler. OLURSA
OLUR SUYU, OLMAZSA KARPUZ SUYU…
-
Sevdim bu işi…
-
İlahi sen!… J |