''Müslümanlar ancak kardeştirler.'' '' Cennete
giremezsiniz iman etmedikçe, iman etmiş olmazsınız
birbirinizi sevmedikçe.''
Mübarek İslam dinin sarsılmaz toplumsal temel
taşlarından ikisi yazılı yukarıda. Müslüman
toplumlar, bu düsturlara ne ölçüde riayet ediyoruz?
Neden iki yakamız bir araya gelmiyor? Sebebi bu iki
buyrukta gizli olsa gerek
Tunus’ta incinse bir mü'minin ayağı, acısını
Delhi'deki kardeşi duymalı, duymak zorunda. Ey
müslüman! Kendi kanından, kendi meşrebinden olmayan
müslümanların sıkıntısına ne derece duyarlısın? Ne
derece duyarlıyız?
Tamam kabul ediyorum; senin cemaatin en iyisi, senin
şeyhin en takvalısı, sen en doğru yoldasın da diğer
mü'min ve mü'mine kardeşlerinin sıkıntılarına ne
diye kulak tıkarsın. Toplumsal bünyemizi kemiren bir
çok habis hastalık var. Defalarca yazıldı çizildi,
ama bunları müşaade ettikçe gözlerim yaşla doluyor,
yüreğim burkuluyor.
Devrimiz vahdet zamanıdır. Irk, coğrafya,mezhep
tarikat vb. bölünmeler islam alemine bir kazanımda
bulunmayacaktır. Birbirimizi farklılıklarımızla
sevmek, kabul etmek durumundayız.
Aynı Hoca efendinin (Allah hepsinden razı olsun.)
talebelerinin birleşmesi, aynı dergahın
müdavimlerinin birleşmesi vahdet değildir. Vahdet,
müslüman bir kardeşimizi farklılıklarıyla
kabullenmek ve farklılıklarımızla kendimizi kabul
ettirmektir.
Yoksa vahdet, bizim gibi düşünmeyen mü'min ve
mü'mine insanlara fikirlerimizi zorla kabul
ettirmek değildir.Birliktelikler kuvveti, ayrılıklar
ise felaketleri getirmiştir.
Senelerdir kendileri gibi giyinmediğimiz, kendileri
gibi yaşamadığımız, modernliği kendileri gibi
benimsemediğimiz için bize ikinci sınıf vatandaş
muamelesi gösterenlere kızdık.
Bizleri öz vatanımızda sömürge valisi edasıyla
yönetenlere ah ettik. Yeri geldi eleştirdik yeri
geldi Allah’ımıza havale ettik. Buna sabır
göstermek, tahammül etmek bir derece kolay. Dünyaya
farklı pencerelerden bakıyoruz. Vahyin bak dediği
yerden bakmayanlar bizleri her zaman tehlike olarak
gördüler.
Ama bir de hayata müslümanca yaklaşan insanlar kendi
içlerindeki kardeşlerimizi farklılıklarından ötürü
kınarsak, eleştirirsek halimiz ne olur? Dünyevi,
siyasi, sosyal meselelere bizden farklı yaklaşıyor
diye bizden değil deyip dışlarsak ne olur. Yani tuz
kokarsa ne olur?
Dünyanın dört bir tarafındaki müslümanların
dertleriyle dertlenmek, akan mü'min kanına merhem
olmak zorundayız. Bu hem vicdanımızın hem de tarihi
mirasımızın yüklediği bir sorumluluktur. Buna rağmen
kendi içimizde yaşayan mü'minleri fikirlerindeki
farklılıklarından dolayı garipsersek, türlü
vesilelerle eleştirirsek daha acı olmaz mı?
Toplum içerisinde azınlık olmak zor olsa gerek.
Kendi insanının hükmettiği, kendi inancımızın egemen
olmadığı bir toplumda yaşamak zor olsa gerek.
Atina'da Türk olmak, Moskova'da Müslüman, Paris'te
Magribli, New-York’ta zenci olmak... Bunların
sıkıntısını yaşayanlardan dinlemek, yaşayanlardan
okumak lazım.
Bir de...
Bir de sunni toplum içerisinde Şii mü'min olmak var.
Bunun da kolay bir olgu olduğunu sanmayın.
Birbirimizi sevmek için ''Müslüman'' kimliği yetmez
mi?
Allah'a emanet olunuz. |