Mavi Ağaç
yayınlarından çıkan, Mehmet Ali Şadoğlu’nun Mutlak İrade
isimli kitabını bir vesile inceleme fırsatı buldum. Düşünür yazar
Şadoğlu’nun bir önceki kitabının ise Akıl mı Kader mi? başlığını
taşıyor. Yazar, Mutlak iradenin yaşamdaki mutlak hakimiyet ve
tesirine vurgu yaparak yaşam ve olayları değerlendirirken genelde
külli iradeyi referans alıyor. Mutlak iradenin yaşamdaki tartışılmaz
egemenliğinde yazarla hemfikiriz. Bununla birlikte yazar ruhu öne
çıkarırken insan beynini maalesef geri plana atarak beynin
fonksiyonel önemini perdelemiş. Zira beyinle ruh arasında tahmin
edilemeyecek derecede güçlü bir ilişki ve ilinti söz konusu. .
Öncelikle beyin,
kapasite olarak muazzam bir yapı.İlahi esmanın özelliklerinin açığa
çıktığı bir mahal olması da onu daha da önemli ve değerli kılıyor.
Aklın işletilmesini sürekli vurgulayan dinimiz, Allah’a yakin elde
etmede akla özellikle değer ve önem veriyor. Aklın işletilmesi
işlevi de yine beyinde oluşan bir faaliyet şüphesiz. Yazarın esasen
vurgulamak istediği konu ise kanaatimce, mutlak iradenin
değiştirilemeyecek derecede yaşamda tesirli olması. Gerek bilimsel
ve teknolojik, gerekse siyasal iktidar anlamındaki güç
tezahürlerinin yaşamda geçici bir etkisinin ve gücünün olduğu ifade
edilmek isteniyor. Ayrıca, kitap dinsel ve bilimsel olarak yaşamın
gerçeklerini ve sırlarını somut kanıtlarla ortaya çıkarmaya
çabalıyor ve okuyucusuna hangi görüşte olursa olsunlar her yaşam
felsefesinin mutlaka gerçek yaşamdaki sürekliliği ve geçerliliğinin
dikkate alınması gerektiğine dikkat çekiyor. Yaşam sisteminin iyi
okunarak gerçek yönüyle değerlendirilmesi anlamında sanal bir âlemde
değil, ölümün, açlığın, acının ve mutluluğun bir arada yaşandığı
gerçek dünyaya zihinleri yönlendirmeye çabalıyor. Yazarın bu anlamda
öne çıkardığı faktör de ruhun mahiyeti ve potansiyelleri. Yaşamdaki
tüm oluşların ruh boyutunda gerçekleştiği şeklinde bir anlayış öne
çıkıyor düşüncelerinde. Fakat ne yazık ki özellikle bilim camiasının
beyinsel keşif ve çalışmalarının kötü amaçlarda kullanılması ve
insanların beyinlerini geçici menfaatlere göre programlamaları
nedeniyle yazar, beynin adeta putlaştırıldığı görüşünü bir çok
yerde tekrarlıyor. İşte eleştiri getirmeye çalıştığım tıkanıklık
noktası da burası. Elbette ki insanın hizmetine sunulan tüm
nimetlerin faydaları olabileceği gibi zararları da kaçınılmazdır.
Önemli olan gerek insanda açığa çıkan, gerekse keşiflerle ulaşılan
nimetlerin iyi amaçla kullanılabilmesidir.
Her şeyden önce beyin
ve ruh arasındaki kesintisiz irtibat göz önüne mutlaka
alınabilmelidir. Birçok yazımızda da belirttiğimiz gibi insan
beyni, mevcut potansiyelleriyle hâlâ keşfedilmeyi bekliyor. Yapılan
ciddi araştırma ve deneylerle her geçen gün beynin gizemleri ve
güçleri keşfediliyor. Özellikle henüz ispat edilemese de insan
ruhunun beyin tarafından üretilen bir yapı olduğu da ayrı bir
gerçeklik. Beyin adeta kapalı bir kutu gibidir. Beyin için
pandoranın kutusu tabirini de kullanabiliriz. Beyindeki tüm
faaliyetlerin ruhta kayıt altına alındığını da bilmekteyiz.
Mikrokozmoz olarak evrenin bir örneği olması da beynin ihtişamını
göstermeye yeterlidir. Datanın (Evrensel Bilgi Bankasının)
zuhur mahallidir aynı zamanda.
Bu anlamda
meseleyi değerlendirirsek mutlak surette beyin ve ruh
bütünselliğinin fark edilerek dikkate alınması gerektiği
kanısındayız. Son olarak yazarın siyasal İslam görüşünü çağrıştıran
bazı tespitlerine de üzülerek katılamadığımı belirtmek isterim.
Bunun yanında varlık âleminde her an hükmünü tüm birimler adı
altında mutlak surette ortaya koyan mutlak iradenin yaşamdaki
tartışılmaz egemenliğini ve üstünlüğünü delilleriyle ortaya koyması
da taktire şayandır. Kitabın bu yönüyle değerlendirilmesi daha
isabetli olacaktır. |