Beyin-Ruh İlişkisi Farkedilmeli
Nazım Akpınar
 

Mavi Ağaç yayınlarından çıkan,   Mehmet Ali Şadoğlu’nun Mutlak İrade isimli kitabını bir vesile inceleme fırsatı buldum. Düşünür yazar Şadoğlu’nun bir önceki kitabının ise Akıl mı Kader mi? başlığını taşıyor. Yazar,  Mutlak iradenin yaşamdaki mutlak hakimiyet ve tesirine vurgu yaparak yaşam ve olayları değerlendirirken genelde külli iradeyi referans alıyor. Mutlak iradenin yaşamdaki tartışılmaz egemenliğinde yazarla hemfikiriz. Bununla birlikte yazar ruhu öne çıkarırken insan beynini maalesef geri plana atarak beynin fonksiyonel önemini perdelemiş. Zira beyinle ruh arasında tahmin edilemeyecek derecede güçlü bir ilişki ve ilinti söz konusu. .

  Öncelikle beyin, kapasite olarak muazzam bir yapı.İlahi esmanın özelliklerinin açığa çıktığı bir mahal olması da onu daha da önemli ve değerli kılıyor. Aklın işletilmesini sürekli vurgulayan dinimiz, Allah’a yakin elde etmede akla özellikle değer ve önem veriyor. Aklın işletilmesi işlevi de yine beyinde oluşan bir faaliyet şüphesiz. Yazarın esasen vurgulamak istediği konu ise kanaatimce, mutlak iradenin değiştirilemeyecek derecede yaşamda tesirli olması. Gerek bilimsel ve teknolojik,  gerekse siyasal iktidar anlamındaki güç tezahürlerinin yaşamda geçici bir etkisinin ve gücünün olduğu ifade edilmek isteniyor. Ayrıca, kitap dinsel ve bilimsel olarak yaşamın gerçeklerini ve sırlarını somut kanıtlarla ortaya çıkarmaya çabalıyor ve okuyucusuna hangi görüşte olursa olsunlar her yaşam felsefesinin mutlaka gerçek yaşamdaki sürekliliği ve geçerliliğinin dikkate alınması gerektiğine dikkat çekiyor. Yaşam sisteminin iyi okunarak gerçek yönüyle değerlendirilmesi anlamında sanal bir âlemde değil,  ölümün,  açlığın,  acının ve mutluluğun bir arada yaşandığı gerçek dünyaya zihinleri yönlendirmeye çabalıyor. Yazarın bu anlamda öne çıkardığı faktör de ruhun mahiyeti ve potansiyelleri. Yaşamdaki tüm oluşların ruh boyutunda gerçekleştiği şeklinde bir anlayış öne çıkıyor düşüncelerinde. Fakat ne yazık ki özellikle bilim camiasının beyinsel keşif ve çalışmalarının kötü amaçlarda kullanılması ve insanların beyinlerini geçici menfaatlere göre programlamaları nedeniyle yazar,  beynin adeta putlaştırıldığı görüşünü bir çok yerde tekrarlıyor. İşte eleştiri getirmeye çalıştığım tıkanıklık noktası da burası. Elbette ki insanın hizmetine sunulan tüm nimetlerin faydaları olabileceği gibi zararları da kaçınılmazdır. Önemli olan gerek insanda açığa çıkan,  gerekse keşiflerle ulaşılan nimetlerin iyi amaçla kullanılabilmesidir.

  Her şeyden önce beyin ve ruh arasındaki kesintisiz irtibat göz önüne mutlaka alınabilmelidir. Birçok yazımızda da belirttiğimiz gibi insan beyni,  mevcut potansiyelleriyle hâlâ keşfedilmeyi bekliyor. Yapılan ciddi araştırma ve deneylerle her geçen gün beynin gizemleri ve güçleri keşfediliyor. Özellikle henüz ispat edilemese de insan ruhunun beyin tarafından üretilen bir yapı olduğu da ayrı bir gerçeklik. Beyin adeta kapalı bir kutu gibidir. Beyin için pandoranın kutusu tabirini de kullanabiliriz. Beyindeki tüm faaliyetlerin ruhta kayıt altına alındığını da bilmekteyiz. Mikrokozmoz olarak evrenin bir örneği olması da beynin ihtişamını göstermeye yeterlidir. Datanın (Evrensel Bilgi Bankasının) zuhur mahallidir aynı zamanda.  

  Bu anlamda meseleyi değerlendirirsek mutlak surette beyin ve ruh bütünselliğinin fark edilerek dikkate alınması gerektiği kanısındayız. Son olarak yazarın siyasal İslam görüşünü çağrıştıran bazı tespitlerine de üzülerek katılamadığımı belirtmek isterim. Bunun yanında varlık âleminde her an hükmünü tüm birimler adı altında mutlak surette ortaya koyan mutlak iradenin yaşamdaki tartışılmaz egemenliğini ve üstünlüğünü delilleriyle ortaya koyması da taktire şayandır. Kitabın bu yönüyle değerlendirilmesi daha isabetli olacaktır.

 

 

 
 
Samsun - 18.03. 2009
ahad103@hotmail. com
http://sufizmveinsan. com