Hem insan hem de beşer olma halinin
hayatımı oluşturan zaman kavramı
gerçekliğinde kader’i ortaya koyuşunun bir
sistematiği olmalıydı...
Bu düşünce uzun zamandır içimi
kemirmekteyken seyrettiğim bir film biraz
daha net fikirlerle hareket edebilmem adına
küçücük de olsa bir ateş yakıverdi ansızın
zihnimde...
Carl SAGAN 1996’da vefat eden bir astrofizik
profesörü...
”Contact” isimli kitabı düşünce ufkumuza
yeni bakış açıları kazandıran oldukça
başarılı bir bilimkurgu örneği..Aynı isimle
hollywood tarafından sinemaya uyarlanan
kitabın en az kendisi kadar başarılı şekilde
kurgulanmış filmi yukarıda bahsettiğim
filmin ta kendisi...
Türkçe adı “Mesaj” olan bu filmin en
çapıcı olan bölümlerinden birinde1936 Berlin
Olimpiyatları sırasında ,Nazi Almanya’sı
lideri Hitler’in ,bilinen dünya tarihinde
ilk olarak, uzaya, Dünya üzerinde zeki bir
yaşam olduğuna dair mesaj göndermesi ve uzun
yıllar sonra bu mesaja Vega takım yıldızı
civarından bir ses frekansı olarak cevap
gelmesi süreci anlatılmakta.
Seti Projesinde görevli bilim adamlarınca
gelen bu ses frekansının taşıyıcı bir dalga
olarak işlev gördüğünün fark edilmesinin
ardından bu taşıyıcı dalga üzerine
bindirilen diğer dalgalar çözümlendiğinde
karşılarına Berlin olimpiyatları esnasında
uzaya gönderilen görüntüler ile insanoğlunun
uzayda seyahat edebileceği bir aracın
yapılabilmesi için gerekli olan şeylerin
anlatıldığı bir plan ortaya çıkıveriyor.
Filmin bu bölümünü seyrettiğimde aklıma
düşüveren fikir şu oldu...
İnsan ve beşer aynı taşıyıcı dalga üzerine
bindirilmiş iki yapı olabilirdi pekala...Bu
iki yapının kendilerine özgü tüm özellikler
görünen bedende taşınmakta...Ne zaman ki
bedenin hakikati olan insanın keşfedilmesi,farkedilmesi
,ortaya çıkması gerekiyor işte o noktada
bir deşifre edici yapı bu işlevi yerine
getiriyor...
Sanki uzaya fırlatılan bir uzay mekiğini
taşıyan hatta onunla tek bir vücut olan
yakıt tanklarının atmosfer
tabakaları aşıldıkça planlanan katmanlara
göre vucuttan ayrılması ve nihayetinde dünya
semasını uzaya bağlayan sınırı yakıt
tanklarından tamamen kurtulmuş bir uzay
mekiği gerçekliği ve soyunmuşluğu ile
geçebilmek gibi...
Anlatmak istediğim süreç Kur’an-ı Keriym
‘de bazı kelimelerle aşama aşama
anlatılmış...
VAKIA-HAKKA-KARİA...
Ben uzunca bir süre etraftan duyduklarımla
hüküm verip bu kavramların mana
derinliklerine inmemeyi terih etmişim
şimdiye kadar.Şimdi biraz daha farklı bir
açıdan bakmayı denemeliyim ...
Önce kelime anlamlarını taramak sanırım
işimi kolaylaştıracak...
Vakıa - Herkesin mutlak gerçeği fark
edip yaşaması
Hakka - 1.şaşmaksızın inen ve
yapacağını yalansız yapan, 2.doğruluğu ve
gerçekleşmesi gerekli işlerin ve hallerin
meydana geldiği şey 3. Bir toplum üzerine
meydana gelmesi hak olan vakit.
Karia - insanların başlarına çarpan
beyinlerinde patlayan olay...
Bu üç kavram aslında bize bir gerçekliğin üç
farklı yönünü anlatmakta gibi...
Şöyle ki:
Bir olay var bu olay mutlaka olacak,mutlaka
gerçekleşecek .Bu olayın vuku
bulması herkesin mutlak gerçeği görmesini
sağlayacak ve bu olay insanların
beyinlerinde ortaya çıkacak bir patlama
hükmü olarak, beynin işletim sistemini
paramparça edecek bir süreç olarak
yaşanacak...
Nedir peki bu olay?
Yukarıda bahsi geçen kavramlarla
isimlendirilen surelerde geçen sahnelere
baktığımda aklımıa ilk gelen “kıyamet”
...Bunu destekleyen ayetler şöyle:
Karia 4-) Yevme yekûnün Nasu kelferaşil
mebsus;
O süreçte insanlar, yayılmış (ateşe
koşan) pervaneler gibi olur.
Karia 5-) Ve tekûnül cibalü kelıhnil menfuş;
Dağlar (gibi benlikler) dağılmış renkli
yün gibi (yumuşamış, alı al moru mor) olur!
Vakıa 1-) İzâ vekâatil vâkıatü;
O gerçek (ölümle başlayan ikinci hayat)
vuku bulduğunda.
Vakıa 2-) Leyse livak'atiha kazibeh;
Artık onun gerçekliğini yalanlayacak
olmaz!
Vakıa 3-) Hafıdatün Râfiatün;
(Kimini) alçaltıcıdır, (kimini)
yükselticidir!
Vakıa 4-) İza rüccetil'Ardu recca;
Arz (beden) şiddetli bir sarsılışla
sarsıldığında,
Vakıa 5-) Ve büssetilcibalü bessa;
Dağlar (bedendeki organlar) hurdahaş
edildiğinde,
Vakıa 6-) Fekânet hebâen münbessa;
(Nihayet) dağılmış toz olduğunda.
Şimdi yukarıdaki bu iki farklı surede geçen
örnekler bizlere kıyameti anlatıyor diye
düşünürken Hakka suresinde farklı ek bir
bilgi geliyor önümüze...
Hakka 13-) Feiza nufiha fiysSuri nefhatun
vahıdetun;
Sur'a (sûretlere-o anki bedenlere)
nefha-i vâhide (tek bir üfürüş) üflendiğinde
(bilinçler hakikatlerini bedensiz fark
ettiklerinde)...
Hakka14-)
Ve humiletil'Ardu velcibalu fedükketa
dekketen vahıdeten;
Arz (bedenler) ve dağlar (benlikler)
kaldırılıp da tek darbeyle darmadağın
edildiklerinde;
Hakka15-)
Feyevmeizin veka'atilvakı'ah;
İşte o süreçte, o vâkıa (herkesin mutlak
hakikati fark edip yaşaması) oluşmuştur!
Tam da bu anlatımla anlıyoruz ki
Vakıa-Karia-Hakka sözcükleri ile işaret
edilen gerçeklik kıyamet ve kıyamette Sur’a
Tek Bir üfürüş ile Üflenilmesi olayı....
Bu nokta da Sur’a üfürülmeyi çözümlemek
gerekliliği ortaya çıkıyor....
Derinlemesine araştırılmadan,tahkik
yapılmadan kulaktan dolma bilgilerle
aklımızda yer eden bilgiye göre,"Allah
insana ruhundan üflemiş !!"
Bu bilgiyi teyid edebilecek bir ayet
aramadan önce Allah’ın üflediği şeklinde
algılanan bu Ruh nedir bunu tanımlamalı ...
Ruh-u Azam ismi ile işaret edilen bu yapı
,ceberut alemi olarak anlatılan ve üstad
Ahmed Hulusi’nin “Çok boyutlu tek kare resim
!” anlatımı ile işaret varlığın yani melekut
aleminin hakikati....
Günümüz bilmine göre:” Sonsuz dönüşüm
içindeki string boyutu!” yahut “Evrenin
özündeki onu meydana getirilen bilgi “ bir
başka anlatımla “Tüm anlam ve kavramların
aslı ancak bir anlama bürünmemiş hali” ya da
“Allah isimleri diye açıklanmış olan
özelliklerin mana suretleri “ son bir
tanımla “Henüz işlenmemiş salt bilgi” (A.H)
İleride göreceğimiz gibi belirli bir kıvama
gelen yapı bu tüm anlam ve kavramların aslı
olan ancak belirli bir anlama bürünmemiş
yapının kendi hakikati olduğu gerçeğini
kendinden açığa çıkarıyor...Bu ruhundan
üflemesi olarak anlatılıyor...
Bu bilgiyi bir kenarda saklayarak aramaya
devam ediyorum ve Sad suresi 71 ve 72.
ayetlerle karşılaşıyorum.
71-) İz kale Rabbüke lil Melaiketi inniy
halikun beşeran min tıyn;
Hani Rabbin Meleklere: "Kesinlikle ben
balçıktan (su+mineral) bir beşer
yaratacağım" demişti.
72-) Feiza sevveytühu ve nefahtü fiyhi min
ruhıy fekau lehu sacidiyn;
"Onu tesviye edip (beynini oluşturup), o
yapının içinden Ruhum'dan (Esmâ
mânâlarımdan) nefhettiğimde (açığa
çıkardığımda {nefh yani üflemek, içten dışa
şeklinde olur daima. A.H.}) Ona secdeye
kapanın (hükümranlığını-tasarrufunu kabul
edin)!"
Bakara 30 da ise yukarıdaki ayetlere zıt
bir başka yaratışı işaret ediyor gibi...
30-) Ve iz kale Rabbüke lilmelaiketi inniy
ca'ilün fiyl'Ardı hâlifeh* kalu etec'alü
fiyha men yüfsidü fiyha ve yesfiküddima'e,
ve nahnu nüsebbihu BihamdiKE ve
nükaddisüleKE, kale inniy a'lemü ma la
ta'lemun;
Rabbin meleklere: "Ben arzda (bedende)
bir halife (Esmâ mertebesinin
farkındalığıyla yaşayan şuur sahibi) meydana
getireceğim" dedi. Onlar da: "Orada fesat
çıkarıp kan döken birini mi meydana
getireceksin; biz seni hamdinle (bizde açığa
çıkardığın varlığını değerlendirme hâliyle)
tespih (her an yeni hâle dönüşen isteğine
kulluk ederek) ve kudsiyetini (her türlü
eksiklikten berî oluşunu) dillendirmiyor
muyuz?" dediler. (Buyurdu): "BEN sizin
bilmediklerinizin Alîmiyim!.."
Balçık sözcüğü su ve mineral karışımı (A.H)
şeklinde yorumlanmış...
Balçığı, insan ve beşer yapılarının üst üste
bindirildiği taşıyıcı dalga olarak
düşünürsem,mineral ya da toprak olarak izah
edilen kısmı beşeriyet yönü,su ile izah
edilen kısmı ise insan (hakikatini bilen)
olarak anlam kazanıyor.
Özellikle Sad Suresi 72. ayette geçen
“O YAPININ İÇİNDEN...”
anlatımı ise yukarıdaki okumaya bağlı olarak
beni başka bir bakışa yönlendiriyor...
Aşağıdaki hadisi okuyorum önce;
Sizin birinizin ana - baba maddeleri 40 gün
anasının karnında toplanır. Sonra o maddeler
o kadar zaman içinde (ikinci kırk yâni 80)
katı bir kan pıhtısı halini alır. Sonra yine
o kadar zaman (üçüncü kırk) içinde mudge
yâni bir çiğnem ete tahavvül eder. (120
böylece tamam olduğunda) Allah bir melek
gönderir. Ve tekâmül eden mudgeye dört
kelime emrolunur ki; Onun işini, rızkını,
ecelini, sâid veya şakî olduğunu yaz!..
denilir.
Sonra ona ruh nefholur.imdî, sizden bir kişi
iyi iş işler de hatta kendisi ile cennet
arasında bir kaç kulaç mesafe kalır. Bu
sırada yazı gelir, o kişiyi önler.
Bu defa o cehennemliklerin işini işler!..
Sizden bir kişi de kötü iş işler. Hatta
kendisi ile cehennem arasında ancak bir
kulaç mesafe kalır. Bu sırada kitabı gelir
onu önler. Bu defa o kişi ehli cennetin
işini işler. (ve cennete gider) «Buharî».
Sad 72 ve bu hadis beraber okunduğunda 120.
günde bir kuvvenin, “bir çiğnem et
“hükmündeki yapıdan ortaya çıkarak o yapının
nasıl bir esma terkibinden oluşacağını
programlayışı anlatılıyor...
Buradaki programlayış,
Secde7-) Elleziy ahsene külle şey'in
halekahu ve bedee halkal İnsani min tıyn;
O ki, yarattığı her şeyi mükemmel
yapmıştır! İnsanı oluşturmaya balçıktan
(yumurta) başlamıştır.
Secde8-) Sümme ceale neslehu min sülaletin
min main mehiyn;
Sonra onun neslini basit bir sudan (meni)
meydana getirdi
Ayetlerinde anlatıldığı üzere spermin
hakikati olan biyolojik yapının yumurta ile
birleşerek yumurtayı “ceale” anlatımı ile
yapısına etki ederek dönüştürdüğü şeklinde
bir programlayış.
Kanımca bu noktada ortaya çıkan program
bağırsak beyin olarak anlatılan yapıdan
gelen uyarıların beyin tarafından nasıl
yorumlanacağının yani terkibin
programı...Yani beynin bağırsak beyinden
aldıkları uyarılarla kendini bir beşer
olarak nasıl ortaya koyacağının programı...
Bu program beynin kalp nöronları ile
iletişiminde gerekli olan bir kanalın
açılmasına izin vermiyorsa beyin fuad
noktasından yansıyanları alsa bile işlevsel
olarak kullanamıyor belkide...
Ruhundan Üflenilmesi hali bu 120. günde
ortaya çıkan programın işlevine devam ederek
kişinin mental hayvanlığın en üst noktasını
yaşatacak seviyeye varmasını sağlayıp
akabinde bağırsak beynin uyarılarını mutlak
gerçek olarak algılayıp bu doğrultuda işlev
gören beynin kalp nöronlarının hükmüne,fuad
noktasından yansıyanların keşfini yaşamasını
ve bu kanaldan işlev görmesini açması hali
olarak anlatılabilir...
Kişinin mental hayvana kadar yürüyüşü ve
kendinden hakikatini açığa çıkarışı Secde 9
da beynin tesviye edilmesi sonucu “onda
kendi ruhundan nefhetti” seklinde
anlatılmış.
SECDE 9-) Sümme sevvahu ve nefeha fiyhi min
ruhıHİ ve ceale lekümüssem'a vel ebsare vel
ef'idete, kaliylen ma teşkürun;
Sonra onu (beyni, Esmâ mânâlarını açığa çıkaracak
şekilde) tesviye etti ve onda kendi
ruhundan nefhetti (nefh = üfleme içten
dışadır; nefholan yani açığa çıkarılan Esmâ
mânâlarının özellikleridir ki, varlık
âlemindeki "Allah'ın ruhu" diye işaret
edilen de budur Allahu Âlem)... Sizin için
sem' (algılama), basarlar (gözler-görme) ve
FUADLAR (Esmâ mânâ özelliklerini şuura
yansıtıcılar-kalp nöronları) oluşturdu... Ne
az şükrediyorsunuz (değerlendiriyorsunuz)!
Araf suresi 187. ayette ise bu süreç ve
sonunda dönüşümün yaşanacağı zamanın
rububiyet yollu açılarak geleceği gerçeği
çok açık vurgulanmış....
187-) Yes'eluneke anis saati eyyane
mursaha* kul innema ılmuha ınde Rabbiy* la
yücelliyha livaktiha illâ HU* sekulet fiys
Semavati vel Ard* la te'tiyküm illâ bağteten,
yes'eluneke keenneke hafiyyün anha* kul
innema ılmuha ındAllahi ve lâkinne ekseran
Nasi la ya'lemun;
Sana, "Ne zaman gelip çatacak o saat?"
diye soruyorlar... De ki: "Onun ilmi
ancak Rabbimin indîndedir... Onu, sırası
geldiğinde açığa çıkaracak yalnız 'HÛ'dur!
(o tecellide zaman-mekân, eşya-kişi söz
konusu olmaz)... Semâlara ve arza ağır
gelmiştir... Size ancak ansızın gelir."
Sanki sen onu (deneyimleyerek)
bilensin gibi sana soruyorlar... De ki:
"Onun ilmi, Allah indîndedir... Fakat
insanların çoğunluğu bilmiyorlar."
Bu hakikatindeki salt bilgiye kuantum
potansiyeline eremeyen,bağırsak beynin
etkisi ile fuad noktasında kendini bulamayan
beyinlerin bunu neden yapamadıklarına dair
bir ayette bu konuya bambaşka bir açıdan
bakabilmek adına oldukça değerli...
Felak 1-) Kul e'uzü BiRabbil felak
De ki; Sığınırım Felâk'ın (karanlığı
yarıp aydınlığa kavuşturan nûrun)
Rabbine"
Felak 4-) Ve min şerrin neffasati
fiyl'ukad;
"Düğümlere üfüren kadınların şerrinden.”
Bu ayetlerde dışarıdan bana büyü yapan
kadınlar var şeklinde bakmak yerine kendi
yapımda bulunan ve negatif bir işlev yerine
getiren bir mekanizma olduğunu düşündüğümde
şöyle bir manzara çıkıyor karşıma...
Bağırsak beyin de aynen fuad noktası gibi
bir yayın yapıyor kendi terkibiyeti yönünde
...Ve bu yayını baştan beri değindiğim üzere
beyin algılıyor....Kadınların düğümlere
üfleyerek beyni büyü yollu etkisiz kılması
anlatımı ,bağırsak beynin veri tabanı yollu
bakışlarla yaşananlara yönelmenin sonucu
olarak beynin terkibiyet kaydında
kalıp terkibinin hakikatine yönelememesi
halini anlatıyor sanırım...
Burada kadınlar duygular diye düşünülürse
olaylara kendimize duygularımız yollu
bakışımızın hali kendi kendimizi
düğümleyişimiz olarak
nitelendirilebilinir...
Bu bir düşünce yalnızca...
Bir bakış...
Bu düşünce ekseninde Belki de bağırsak
beynin keşfi ve beyne olan etkilerinin
farkındalığı ile açılan gerçeklikle mental
hayvanlığın son dönemine girmiş
bulunuyoruz...
Belki de bu gerçekliğin farkındalığı ile
dinin işleyen bir mekanizma olduğuna şahit
oluş sonrası bu mekanizmayı çalıştırabilmek
için adım atmak zorunluluğu artık çok daha
keskin çok daha net...
Bu mekanizmada kendimizi bulabilmek artık
apaçık bir gerçeklik haline geldi...
Beyinlerimiz birer sihirli kutu gibi...
Ona kendini nasıl tanıtırsanız kendim dediği
sizin anlattıklarınız oluveriyor...
Beynine hükmedenlerin beynini bağırsak
beynin emrine verenleri uyandırma
zamanı artık sanki...
Allahu Alem