Günümüzde etnik
kimlikle ilgili değerlendirmeler içinde en yoğun olarak dile
getirilen ve göze çarpan husus antisemitist söylemlerdir.
Antisemitizm, “Yahudi karşıtlığı” anlamındadır. Ortaçağ’dan
günümüze farklı dönemlerde bu akım belirginleşmiş ve menfi
tesirlerini Yahudi ırkı üzerinde göstermiştir. Kaderin cilvesiyle
Yahudi toplumu, tarihin birçok devrinde, içinde yaşadıkları
devletler tarafından dışlanmıştır. Roma İmparatorluğu’ndan tutun,
İspanya’ya; Hitler Almanya’sından Çarlık Rusya’ya kadar bu dışlama
süregelmiştir.
Kuranı Kerim, Yahudi
ırkıyla ilgili önemli verilere sahiptir. Öncelikle şunu belirtmek
gerekir ki Museviler ve Yahudiler genelde birbirine
karıştırılmaktadır. Yahudiler, Musa’dan önce de vardılar. O zamanki
isimleri İbrani idi. Irkları ise Sami ırkıdır. Daha sonraki süreçte
Sami ırkı iki kola ayrılmıştır. Biri İbraniler diğeri ise Arap ırkı
olmuştur. İlerleyen dönemlerde ise farklı ırklarla karışarak dünyaya
yayılmışlardır. İbranilerin bilinen en eski merkezi Kuzey Irak’taki
Babil Krallığıdır. Çok hareketli bir toplum olan Yahudiler, o
dönemde Urfa yöresine kadar geniş bir arazi üzerindeydi.
Kuran’da “ahitlerini
bozan ve isyan eden bir kavim” olarak nitelenen Yahudilerin ileri
gelenleri lanete uğramış, kendilerine tebliğ ve teklif edilen Tevrat
esaslarını tahrif ederek asli hüviyetinden saptırmışlar ve tamamen
Yahudi ırkının üstünlüğüne dayalı bir anlayışla hükümleri
değerlendirmişlerdir. Dolayısıyla yaşam sisteminin gerçeklerini
açıklayan Tevrat esaslarını dillendiren Resulleri de inkâr
etmişlerdir. Buna rağmen Kuranı Kerim’de onların affedilmesi ve
kendilerine yardımcı olunması istenmiştir bir hikmete binaen. “Ehli
Kitap” olarak nitelenen Yahudiler, “İsrail oğulları” ismiyle de
anılmıştır. Kadim dönemlerde (Atlantis Medeniyeti vb.) büyük
İlahi lütuflara uğradıkları da “Sizi bütün âlemlere üstün kılmıştık”
ayetiyle belirtilmiştir. Kendilerinden dost edinilmemesi istenen
Yahudilerin içinde Allah’a ve ahirete inanan bir kesimin de
bulunduğu ayrıca vurgulanmıştır. Tüm bu verileri bir arada
değerlendirdiğimizde “Yahudilere yaklaşım nasıl olmalı?” sualine
cevap aramalıyız:
Öncelikle, topyekûn bir
dışlamanın yanlış ve yersiz olduğunu düşünüyorum. Zira kimse etnik
bir ayırıma tabi tutulmamalıdır. Yahudi olmak ya da yaratılmış olmak
bir suç değildir. Kimse kendi ırkını kendisi seçmemiştir. Tüm ırklar
yaratıcı düzen tarafından bir sistemle yaratılmıştır. Başka bir
deyişle, hangi ırk için olursa olsun üstün ırk inancı ve kavramı
geçersizdir bize göre. Dolayısıyla biz bir insanı salt Yahudi diye
dışlayamaz ve horlayamayız. Özellikle aşırı milliyetçi ve
entelektüel bir kesim tarafından dile getirilen antisemitist
söylemlere bir anlam veremiyorum doğrusu. Bu görüşler bir hayli
aşırıya kaçıyor. Musa, Yahudilere öncülük ve yardım ettiği için
kötülenirken onları cezalandıran ve işkencelere maruz bırakan
Firavun ise yüceltilebiliyor bu anlayışa göre!!!
Keza yine Hitler Yahudi
soykırımı yaptı diye melek olarak vasfedilebiliyor bu anlayışa
göre!! Oldukça garip değil mi? Oysa gerek düşünürler içinde gerekse
bilim adamları ve sanat camiası içinde Yahudi kökenli insanların
olduğu bir vakıa. Einstein’dan tutun Freud’a; Erich
Fromm’dan Edison’a kadar örnekler verilebilir. Hatta
Resuller içinde de Yahudi ırkına mensup olanlar da söz konusu, başta
Hz. Musa ve İsa olmak üzere. Buradan antisemitizmle ilgili şu sonucu
çıkarmak yerinde olacaktır:
Düşmanlık önce
düşmanlık hissine yapılmalıdır. Hanif anlayışın kurucusu Hz.
İbrahim örnek alınmalıdır. O ne Yahudi ne de Hıristiyan’dı. O
tevhit eri bir Resuldü diyor ayet. Her toplum ve millet içinde iyisi
de kötüsü de vardır. Genel anlamda insan bizzat kendisi bir varlık
birimi olarak en vahşi canavardan daha da vahşi olabilecek
potansiyele sahiptir. Tarihten bu yana yeryüzünde kan döküp fesat
çıkaran ve halen de bu işlevi devam eden sayısız topluluklar vardır.
En iyisi mi biz öncelikle kendimize çeki düzen vermeye gayret
edelim. Olgun ve erdemli insanlar olmak için çaba sarf edelim. Ünlü
filozof Nietzche’nin bahsettiği üstün insanı “olgun ve
erdemli insan” olarak değerlendirirsek mesele çözüme
kavuşabilecektir. “Üstün insan” kavramı Hitler gibi ırkçı bir
anlayışla değerlendirildiği müddetçe ne Yahudiler ne de başka
topluluklar felaha erebilecektir. Zira, aynı vahim hata özellikle
Yahudilikteki üstün kavim anlayışıyla yapılmaktadır. Bir kez daha
üzerine basarak vurgulamamız gerekir ki üstünlük sadece Allah
ismiyle işaret edilen mutlak ve sınırsız güce ve O’nun evrensel
sistem ve düzenine bağlılık şuuru ve o yüce varlığa
teslimiyettedir. Yaratılan tüm birimler, yaratıcı düzen içinde
mutlak anlamda fıtri programlarının gereğini her an yerine
getirmektedirler. Bunun farkındalığını yaşayabilenlerden olmamız
dileğiyle. . |