Hz. Resul-ü Ekrem -sav-in hayatından bir kıssa
"Bir namaz"
Tabip Dr. Mevlüt Katırcı
 

Selime üç aydır mescide gidemiyordu. Ezan sesini duyduğunda, her zamankinden daha çok mescide gitme arzusu uyanıyordu onda... Çok, ama çok özlemişti mescidi, orada kılınan o muazzam cemaat namazlarını... Bebeğini dünyaya getireli üç ay olmuştu. Onu yanına bırakıp gideceği kimsesi olmadığından, bu müddet zarfında mescidden ve cemaat namazından bütünüyle mahrum kalmıştı. Kocası seyyar satıcıydı; hurma satardı, evinin geçimini sağlayabilmek için sabah erkenden evden çıkar, akşama değin Medine sokaklarını dolaşır dururdu... Bu sebeple de ne ev işlerine yardımcı olabilecek vakti vardı; ne de bebeğe bakması için bir dadıya verecek parası... Selime buna rağmen, hayatından memnundu. Fakat yine de ezan sesi kulağına çalındığında bir garip hüzün çöküveriyordu yüreciğine... Resulullah’ın -sav- mescide hayat veren o sımsıcacık yumuşak sesini hatırlıyordu hemen... Ezan sesini duyduğunda, tıpkı geçmiş günlerde olduğu gibi çabucak mescide gidip cemaate katılabilmeyi ne kadar da arzuluyordu... Ne yazık ki bu arzu, üç aydır yüreğinde kalmıştı sadece.

Üç ay önce doğum yapmıştı, Onun ilk çocuğuydu bu... Yavrucak hep ağlıyordu, rahatsızdı, susmak bilmiyordu bir türlü... Bu yüzden Selime genellikle çok yorgun ve uykusuzdu. Mescide gidip cemaate katılır ve Resulullah'ın -sav- ardında namaza duracak olursa bütün yorgunluğunu unutacağını, içinin mutlulukla dolup, yeniden neşesine kavuşacağını bilmiyor değildi. Fakat bebeği kime bırakacaktı? Kimsesi yoktu ki...

Hava kararmak üzereydi. Tam o sırada ezan-ı Muhammedî sesi Medine semalarında çınladı: "Allah-u Ekber!"...

Selime'nin yüreğine o aşina hüzün bulutu çökmüştü yine... Gözleri bebeğine takıldı, bakışlarını ondan ayırmaksızın bütün varlığıyla ezanı dinlemeye başladı... Yavrucak uyuyordu, soluk alışları pek sakindi bugün... Selime'nin tahammülü kalmamıştı artık, Resulullah'ın -sav- cemaatine katılmalıydı. Aceleyle yerinden doğrulup abdest aldı, giyinip örtündükten sonra itinayla yavrusunu kucağına alıp evden çıktı. Hızlı adımlarla mescide doğru yürümeye başladı. Heyecanla etrafına bakındı; adımları âdeta kendiliğinden mescide sürüklüyordu onu şimdi. Tedirgindi, cemaate yetişebilecek miydi acaba? Mescidin kapısına vardığında rahat bir nefes aldı, namaz henüz başlamamıştı. Cemaate yetişebilmenin verdiği coşkun bir mutlulukla mescide girdi. Bu sırada kucağındaki yavrusuna takıldı gözleri, uyanmıştı; gözlerinin içi gülüyormuşçasına tatlı bakışlarıyla gülümsüyordu annesine. Selime'nin sevincine diyecek yoktu, "Keşke daha önce akıl edebilseydim bunu!" diye söylendi kendi kendine, "Boşuna sıkmışın kendimi demek ki... Daha önce de çocuğumu yanıma alır, mescide gelebilir ve cemaatle namaz kılabilirdim pekâlâ... Hem de Resulullah'ın arkasında... Onun imametinde kılacağım bir rekât namaz bile büyük ganimettir bana! Onunla cemaat kılmak varken, evde tek başına nasıl kılabildim namazlarımı bunca süre?!"

Birden müezzinin "Namaz başlıyor, acele edin!" diye bağırdığını duydu. Çabucak kendini toparlayıp saflara doğru yürüdü, bir safta durup boş bir yer aramaya başlamıştı ki Resulullah'ın -sav- tekbir sesini duydu. İftitah tekbiriydi bu, namaz başlamıştı.

Selime, bebeğini yavaşça yere, mescit zeminine serilen yegâne örtü olan hasırın üzerine bıraktı. Çocuk sakindi... İçinden, namaz bitinceye kadar onun böylece sakin durmasını ve üç aydır cemaat namazı kılamayan annesinin bunca özlemden sonra ilk namazını gönül huzuruyla kılmasına izin vermesini diledi. Ardından, hemen hazırlanıp tekbir getirerek namaza durdu.

Resulullah'ın -sav- gönüllere hayat veren, kalpleri huzurla dolduran sesi duyuluyordu şimdi... Onun sesinden başka çıt yoktu mescidde... Mescidin duvarları, dışarıdaki kuşlar, hatta gökyüzü bile onu duyabilmek için susmuştu âdeta. Selime, Resulullah'ın -sav- tilâvet ettiği Hamd Suresi'ni dinliyordu bütün varlığıyla... Bu sureyi Resulullah'ın -sav- ağzından duyabilmek, üç aydır nasip olmamıştı ona... Allah Resulü, Hamd Suresi'nin ayetlerini sakince, tane tane okumaktaydı. Selime'nin kalbi, tarifi imkânsız bir coşkuyla gark olmuş, sınırsız bir huzura gömülmüştü.

Namazın üçüncü rekâtı bitmişti şimdi, Resulullah'ın -sav- tekbir sesiyle herkes rükuya vardı: "Subhân-e rabbiy'el âzimî ve bihamdih..."

"Allah-u Ekber!"

İşte tam bu sırada... Tekbir sesinin hemen ardından ansızın yükselen bir bebek çığlığı, mescidin bütün sessizliğini bozuverdi...

Selime'nin bebeğiydi bu! Dünya başına yıkılmıştı birden sanki... Mescidin huzur veren sessizliği, onun bebeğinin çığlıklarıyla bozulmuştu işte! Pek utandı, ne yapabilirdi ki? Namazını bozamazdı, bebeğin çığlıklarıysa dinmek bilmiyordu hiç! Selime, namazın nasıl bittiğini anlayamadı; mahcubiyetten kıpkırmızı olmuştu yüzü. Bebeğini mescide getirmek suretiyle namaz sırasında herkesin huzurunun kaçmasına sebep olduğunu düşündükçe mahcubiyeti artıyor, çocuğunu mescide getirdiği için kendisini lanetliyordu. Bütün dileği, namazını bir an önce bitirip çocuğunu alarak, mescitten hemen uzaklaşabilmekti.

"Allah-u Ekber!"

Herkes doğrulmuştu, Selime de doğruldu. Çocuk hâlâ ağlıyordu...

Namazın ikinci rekâtı çok çabuk bitmişti. Resulullah -sav- Hamd Suresi'nin ayetlerini aceleyle okumuş, rükû ve secdeyi de çabucak tamamlamıştı. Namazın üçüncü rekâtı da her gün alışılagelen süreden daha erken bitti.

Selime'nin bebeği bermutat ağlamaktaydı. Ne yapacağını bilemiyordu; aklı hep bebeğinin yanında olduğundan, Resulullah'ın -sav- o gün namazı çok erken bitirdiğini fark edemedi. Selime, bebeğinin namaz kılanları rahatsız ettiği, mescidin huşu'sunu dağıttığı düşüncesiyle üzgün ve mahcup bir halde çocuğunu alıp çabucak mescitten çıkmayı tasarlarken ansızın Resulullah'ın -sav- gülümseyen çehresiyle karşılaştı! Resulullah -sav- Selime'nin bebeğinin yanına diz çökmüş, ona bakarak gülümsüyorlardı! Allah Resulü'nün mütebessim çehresini gören bebek hemen sakinleşivermişti, artık ağlamıyordu.

Mesciddeki cemaat, o gün namazın bir hayli erken bitmesini şaşkınlıkla karşılamış, buna bir anlam verememişlerdi. Resulullah'ın -sav- namaz biter bitmez kalkıp gittiğini görünce ise şaşkınlıkları bir kat daha arttı. Resul-ü Ekrem -sav- çok geçmeden geri dönmüştü, hemen etrafına toplanıp bu davranışının hikmetini sordular. Hz. Peygamber, "Duymadınız mı?" buyurdular, "Bir bebek ağlıyordu..."

Mescidde bulunanlar, o bebeğe yardımcı olabilmek için Resulullah'ın -sav- namazı erken bitirdiğini anladılar.

Selime, mahcup değildi artık... Bebeğini şefkatle kucaklarken "seni gidi yaramaz..." diye mırıldandı, "Öylesine ağlayıp şamata kopardın ki, Resulullah -sav- bizzat ilgilendi seninle. Büyüdüğün zaman bu olayı hatırlatacak ve Resulullah'ın -sav- çocukları ne kadar sevdiğini anlatacağım sana."

 

 
 

Tabip Dr. Mevlüt Katırcı
hursidnasiri@gmail.com
Konya - İstanbul - 14.10.2008

http://sufizmveinsan.com