Âlemlerin
aslının hayal olduğunu söyleyenler, çok yukarı
mertebeden görüneni söylemişler. Ama onlar da önce alt
mertebelerden geçmiş, bir dönem suya “bu" demiş, sonra
“su” demiş ve daha sonra “Yâ Hu” demişlerdir... O zaman
biz de önce bu, sonra su ve nasipte varsa Yâ Hu diyelim,
inşallah...
İnsan suyu
takliden “bu” der. Bu diye diye, doğrusunu yani suyu
öğrenir, sonra onun da aslını bilir.
Âlemlere hayal
meyal demeden önce “real” demenin, hayaldeki reali
bulmadan realin hayal olduğunu anlamanın tam bir “hayal”
olduğunu anlamak gerek. Bütün oluş tek, ama mertebe
mertebedir. Harf, hece, kelime, cümle... Hepsi bir elif
olsa da, bunları sanırım önce böyle bilmekte fayda var.
Yani harfi harf, heceyi hece olarak tanıyıp, nasibimizde
varsa aslında tek bir elif olduğunu idrak ederiz.
Hecenin elif olduğunu idrak etmek nasibimizde yoksa bu
defa elifi bulacağım derken heceyi de kaybetmiş oluruz.
“Cemsiz fark şirk, farksız cem zındıklık, cem ile
birlikte fark tevhiddir.” Hz. Ali (k.v). Allah hepimizi
sırat köprüsü de denen sıratı mustakime iletsin,
köprüden ayırmasın ve sağ olarak köprüyü geçmek
nasip etsin. Amin.
Tasavvufta “süt
çocuğuna bulgur pilavı yedirilmez” denir. O nedenle
“bu”, “su” “Yâ Hu” diye sırayı takip etmek en
doğrusudur, kanaatimce.
***
Kur’an’ı
Kerim’de Allah’ın “düşünün” dediği ayetleri düşünmek
lazım. Ayeti düşünmek; söz dinleyip, ayetin düşünün
dediklerini düşünmektir. Dikkat edilirse “düşünün”
derken Rabbül Alemin çoklukla gözümüzün önündeki
misalleri, yani misal alemini misal veriyor!
Çünkü insan gördüğünü daha iyi tefekkür eder. Görmediği
onun için soyuttur ve görülmeyenin, suretsiz olanın
kavranması da tefekkür edilmesi de daha güçtür. Nitekim,
okul hayatında insanların en çok sıkıntı çektiği ders
matematiktir. Çünkü mesela karekökün bildiğimiz bir
sureti yoktur. Surette gizlidir. O sebeple
suretten sirete gitmek yani önce zahiri, baş gözümüzün
gördüğünü düşünmek, zahiri birliği idrak etmek
daha kolay ve sağlıklıdır.
Şimdi ben şöyle
bir soru ile başlıyorum zahiren:
Deniyor ki her
şey canlıdır. Taş, toprak, hava, su, atom... Var olup da
canlı olmayan bir şey yok. Peki o halde “ölü beden” yani
ceset veya leş, nasıl oluyor da cansız oluyor? Ölü
beden canlı mıdır, cansız mıdır? Canlıysa ölen kim,
cansızsa varlıkta taşlara, atomlara kadar hani cansız
birşey yok idi? Ölünün atomları yok olmadığına göre ve o
ölü bedeni mesela bir hayvan yediğinde o hayvana kan
can olduğuna göre, nasıl oluyor da cansız oluyor
“ölü beden”? Başka bir ifade ile eğer ölü beden cansız
ise âlemde cansız şeyler var demektir. Ama yok imiş!
Öyleyse ölüm cansızlaşma değildir. Ve öyleyse
gelen kim, giden kim? Ne oluyor?
Yâ Hu!
Görüldüğü gibi
gözümüzün önünde düşünecek çok şey var!
Esma boyutunda
ele alırsak beden yani suret Allah’ın Zahir ismi ile
zahir olmuştur. Bütün mülk de O’nundur. Allah’ın tüm
esması sonsuz olduğuna göre Zahir’e ait olan beden
zahirde kalıyor, kaybolmuyor, yok olmuyor. “Evet
bizim, onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz
yeter.” (Kıyame-4)
Ez-Zahir başka
başka suretler zahir ediyor Zahir’den Zahir’e;
yeni ve yeniden, fakat tekrardan değil. “Dün dün ile
gitti cancağazım, yeni sözler söylemek lazım” Mevlana.
Dün dün ile
gidiyor ama “Gün” bitmiyor. Hep bir yenisi geliyor....
Sanma anı kim tecellisinde tekrâr eyliye
Nevbenev her neş'eden eyler tecelli dâimâ -
Hazret-i Gaybi Baba (K.S.)
Zahir’le zahir
olan Zahir’de kalmaya mecbur. Allah’ın mülküne ortak yok
ki! “Ez-Zahir” yok olmayacağına göre, dünya malı mı
dünyada kalıyor, zahir olan Zahir’de mi kalıyor?
Âlem-i ulvî denen hep âlem-i süflidedir
Âlem-i süflî hakikat âlem-i a'le-l-ulâ
- Hazret-i Gaybi Baba (K.S.)
"Geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın.
Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü
çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin."
(Al-i
İmran-27)
Tevhidi yani
birliği kavramak, böylece O’nun birliğine gerçekten
şahitler olabilmek için varlıktaki deveranı, herşeyin
nasıl da birbirinin içinden geçtiğini gözümüzün
önündekilerden başlayarak düşünmemiz lazım. “Allah
sivrisinekten misal vermekten çekinmez”
Sahi, ölü bir
sineğe ne olur? Onlar bu âlemin malı olduğuna göre,
hayvanlar için ahiret hayatı olmadığına göre ve Allah
boş ve batıl bir şey yaratmayacağına göre sineğin
yaratılışındaki ve dahi Allah’ın sineği misal
vermesindeki hikmet ne ola?
Yâ
Hû,
Yâ Men Hû,
Lâ İlâhe İllâ Hû” |