"Boyut" sözcüğünün
sözlükteki karşılığı :"bir cismin herhangi bir
yöndeki uzanımı,nitelik,genişlik,kapsam" dır.
Bir yapının
değerlendirilebilir olan her yönü o yapıya ait
farklı bir boyuttur...Bu sebeple boyutsal bir
algının mevcut olabilmesi için,kendisinde farklı
boyutlar bulunan yapıya yönelen gözlemcinin
değerlendirme aralığının kendisinde olan tanımı
çok önemlidir.
Gözle ve duyu
organları ile yönelinen gerçeklikte tanık olunan
üç boyut ve bu üç boyutla entegre olarak çalışan
dördüncü boyut zaman en'am hükmündeki yapının
kendini gerçekleştirdiği uzay olarak mevcut
görüldüğü içindir ki "boyut" kelimesi söz konusu
olduğunda bu sayabildiğimiz dört tanenin ötesine
pek geçilmek istenmez...
Dört boyutun
ötesinde olası muhtemel bulunan tüm diğer
boyutlar en'am hükmü için yalnızca bir kaotik
yapıdır ve bu yapıyı değerlendirmek anlamsızdır
çünkü en'am kendi dört boyutunda mutlu ve
mesuttur hele bir de zeki ise...Zeka bu dört
boyuta öyle bir hükmetme gücü ve opsiyonu tanır
ki bizim en'ama...Artık Sınırlı sonsuzluğunda
tek hakim olarak firavunluğun türlü halleri
yaşanır olur an be an ,gün be gün...Kendi gibi
en'am hükmünde olanların sınırlı sonsuzluklarına
yeri geldikçe tasarruf ettiği kelime oyunları
ile ,matematiksel hesaplarla ,bireysel
öngörülerle öyle müdehalelerde bulunur ki
,"kendim" dediği yapıyı gördüğü ve algıladığı
sanan karşısında dikilen bu yapıya arifi billah
muamelesi yapar aklı yettiğince...Ve efsane olur
kendi dört boyutuna hakim ,zeki en'am; yaşam
denen zaman isimli uzanımın ve doğrusal olarak
aktığı yalanına tabi olan herkesin ve tabi
kendisinin gözünde,tanıklığında...
Bu en'amın bir
kaderi vardır kendi elleri ile çizdiği...
Bir "ben"i vardır
kendince manasına tahakkuk ettiği...
O'ndan çıkar hüküm
ve yerini bulur o muazzam evreninin tüm
boyutlarında...
Böylece yaşar
gider firavun en'am kişisel kıyameti kopuncaya
dek...Ve bir "an" hakimiyet sahasının dışı
olarak algıladığı gerçeklikten gelen o hitapla
başlar inşirah...Sınırlı sonsuzluğun sözde özgür
tek muhteşem "ben"liği anlar ki Hakk'ı
sınırlamaya cüreti ile şeytaniyet vasfına
bürünüvermiş ve bu bürünüşle dikilivermiş sıratı
müstakiymleri üzerine diğer en'am yolcularının..
Hitap buyurulur
tüm zerrelerinden ona;
"Ben kulumun zannı
üzereyim !"
Ve uyanır bizim
firavun "zann" sözcüğünün tarif edilemez
boyutsallığının HAKKikatiyle..
Musa'nın peşinden
koşma vakti gelmiştir artık ordusuyla keza Musa
avuçlarının içine bırakıvermiştir HAKKı risalet
vasfıyla ...Toplar firavun içinde beliren ve an
be an büyüyen yoksakarın esaretinden kaçabilmek
adına ordusunu...Bildiği herşeyi ,hükmü altında
olan her unsuru toplar çarçabuk...Bir ordu kurar
kendince sapasağlam olsa da içine doğanın
fısıldayışlarında çer çöpten ibaret
ordusunu...ve süsler ordusunu parlak,sert,kalın
zırhlar,keskin kılıçlarla...Oysa HAKK zırhın
hakikatinde gizli boyutlardan seslenerek ikna
eder zırhı da ,kılıcı da...Kesemez olur kılıç
vurduğu boyunu ,koruyamaz olur zırh aldığı
darbeyi...Ama olsun kovalar yine de dört boyutun
hakimi muhteşem firavun Musa'sını biteviye...
Ve Musa Firavunun
acabalarının evreninde bir ziya...
Kaynağından taşan
ışığıyla Firavunu kemiren gerçekliğin hükmü su
oluverir sahnenin sonunda...
Su ...
Dört boyutlu
evreninin hakimi aynı dört boyutu dilerse
yutuverip bu boyutların hakimiyetine son
verebilecek kendi varoluşunun yapıtaşı hükmünde
olduğu en'amı boğuverir başka bir boyutun
bilgisiyle...
Boyutsal
derinlik...
Ölçülebilir
uzanım...
Nerelere
uzanabiliyor tefekkür aynasının camı bende?
Firavunu muyum
Mısırımın ? Musa'sı mıyım Hakkın?
Hakk nedir?
Sayılabilir mi
boyutları?Boyutlardan ibaret midir?
Onbir boyutlu
süpersicim teorisi yahut M- teorisi HAKK'ı ne
kadar kapsaya bilir?
Kuantum
potansiyeli neresindedir EKBERiyetin?
Yoksa kendisi
midir firavun kuantum potansiyelinin?