Ehl-i Beyt imamlarında olan İmam Cafer Sadık'ı takip
etmek anlamına gelen Caferi Mezhebi, Ehl-i Beyt
mektebinin fıkhi cephesine denir. Kur'an ve
Peygamber'in gerçek sünnetini, -diğer mezheplerdeki
beşeri ve zanni yöntemlere başvurmadan- ilahi ilimle
olduğu gibi korumayı ifade etmesi hasebiyle Ehl-i
Beyt imamlarının hepsinin fıkhı yöntemi aynıdır ve
aralarında hiçbir farklılık yoktur. Bu gerçeği göz
önünde bulundurduğumuzda Ehl-i Beyt mektebinin fıkhi
müessesinin İmam Cafer Sadık ( a.s)'ın ismine
atfedilmesin nedeni Fıkhi mezheplerinin kurulmasının
bu İmam'ın dönemine rastladığı içindir. Ehli Beyt
imamlarının hepsi bir kişidir dense bu tespit hatalı
sayılmaz. Bütün imamlar imam Ali as. dan son imam
Mehdi as. a değin tek bir söylem tek bir dava
üzeredirler. İmam Cafer Sadık döneminden başlayarak
fıkıhta yani şeri hükümleri belirlemede çeşitli
mezhepler ortaya çıktı; bunların en önemlileri
şunlardır; Aslen İran kökenli olan Ebu Hanife diye
meşhur Numan b. Sabit'in mezhebi. Bu mezhep daha çok
kıyas yani çeşitli konular arasındaki benzerliği
esas alarak hükümleri akla dayanarak çıkaran bir
fıkhı akımdır. Ebu Hanife'nin iki yıl imam Cafer
Sadık'ın yanında ders aldığı meşhurdur. Ama
sonraları imam Cafer Sadık'ın açıkladığı fıkhi
esaslardan istifade ederek kıyasa dayalı yeni bir
anlayış geliştirmiştir. İmam Cafer Sadık onu kıyas
etmekten kesin bir dille defalarca sakındırmasına ve
kıyasın dini temelden tahrip edeceğini bildirerek
Ebu Hanife'yi uyarmasına rağmen o bu yönteminden el
çekmemiş ve din hususunda kıyasa dayalı bir fıkıh
oluşturmuştur. Ebu Hanife'den sonra, Maliki
mezhebinin öncüsü olan Malik b. Enes ve Şafii
mezhebinin öncüsü olan Muhammed b. İdris ve Hanbelî
mezhebinin kurucusu Ahmet b. Hanbel fıkıhta ya Ebu
Hanife gibi kıyas yöntemine ağırlık vermişler veya
içtihatta hadisi ve selefin sünnetini esas
almışlardır. Ama sözü edilen âlimler de hem hadiste
ve hem de selefin sünnetinde Ehl-i Beyt imamlarına
ağırlık vermeyip genelde ehlibeytin karşısında yer
alan sahabe ve tabiilerin naklettikleri hadisleri ve
fıkhi görüşleri kabul etmişlerdir.
Bu dört mezhep yani Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbelî
hepsi Peygamber'den en az yüz elli yıl sonra meydana
gelmiş ve sonraları Ebu Hanife'nin talebesi olan Ebu
Yusuf'un zalim Abbasi halifesi Harun er-Raşit
tarafından Kadi'l- kuzat olarak (günümüzün diyanet
ve Yargıtay başkanın tekabül eden bir makama)
atanması üzere bu mezhep yayılmış ve diğer dört
mezhep ise yine zalim Abbasi halifelerinden olan
Mustansirubillah tarafından hilafet merkezi olan
Bağdat'ta ve daha sonraları Mısır'ın Padişahı
Baybaros'un kendilerine verilen resmi tedris kürsüsü
ve yargı yetkisi ile İslam beldelerinde
yaygınlaşmıştır. (Bu konuları araştırmak için meşhur
tarihçi Makrizi'nin El-hutetü'l Makriziyye c. 2 ve
Ibn-il Fti'nin El- Hevadisu'l-Camia adlı eserlerinin
Hicri 64е. yılın olayları böìümüne bakınız.)
Bu kısa açıklamadan da esinlenildiği gibi bu dört
mezhebin ortaya çıkışı, dörtle sınırlandırılışı ve
yayılışları şeri bir dayanağa dayalı olmadığı gibi
bu mezheplerin kurucularının Ehl-i Beyt kadar
Peygamber'e yakın olmadıklarından yukarıda işaret
edildiği gibi çeşitli eğilim ve tahriflerden
kendilerini kurtaramamışlardır.
Mezheplerin dörtle sınırlı olduğunu savunanlar bile
bunu şeri bir delilin olamadığını bildikleri için
sadece aklı ve tarihi tutanaklarla bu konuyu
açıklamaya çalışırlar.
Ama Caferi mezhebine gelince durum tamamen
farklıdır. Bu mezhebin ortaya çıkışının tamamen şeri
bir dayanağı vardır. Yani Peygamber ( s.a.a)'in
defalarca "Ben sizin aranızda iki değeli emanet
Kur'an ve Ehl-i Beyt'imi bırakıyorum bunlara
sarıldığınız sürece haktan asala sapmazsınız" emrine
dayalı olarak Ehl-i Beyt mektebi ortaya çıkmıştır.
Başka bir ifadeyle Ehl-i Beyt mektebi ve onun fıkhı
cephesi olan Caferilik, Peygamber'in gerçek
sünnetinin Allah'ın emri ve Peygamber'in vasiyeti
üzere Ehl-i Beyt'i tarafından korunuş çizgisidir.
Zamanın İmam'ı Hz. Mehdi, Hz. İmam Hasan Askeri'nin
oğludur Hicri 255 yılında Samirra şehrinde dünyaya
gelmiş ve ilahi irade gereği gaybete çekilmiştir.
Ehli-i Beyt mektebinin tüm âlim, fakih, arifleri ve
bu mektebe bağlı olan herkes o İmam'ın varlığına ve
ilahi irade gereği bir gün zuhur edip tüm yeryüzünde
adaleti hâkim kılacaklarına inanmaktadırlar. Ehl-i
Sünnet'ten de birçok büyük şahsiyet özellikle irfan
ve tasavvufta ün yapmış kimseler Hz. Mehdi'nin
varlığını kabul etmişlerdir.
Hz Mehdi (a.s) zuhur etmiş değildir. Onun zuhuru
için Peygamber ve Ehl-i Beyt imamları tarafından
belirtilen alametler gerçekleşmemiştir. Onun zuhuru
için belli bir zaman belirleyen kimse sahih hadisler
gereğince yalancıdır. O, Allah'ın dinini tüm dinlere
galip ve salihleri yeryüzüne varis kılacağına dair
kesin vaadinin gerçekleştirmek için Allah'ın irade
ettiği bir zamanda zuhur edecektir. Allah bizi ona
feda eylesin. Kalbimizde yerleşen muhabbet ve
marifetini sürekli artırsın, kâmil eylesin. |