HAYAT SERMAYESİ - Cemiyet Adamı

Dr. Hüseyin Emin Sert
 

Hayatın a-kış’ını bahara çevirebilmek için, kendi içimizde tutarlı olmaya,  sosyal hayatımızda da birlik ve beraberliğe ihtiyaç vardır. Bu noktada cemiyet adamlarına görevler düşmektedir

Günlük hayatımızın akışı içinde çeşitli roller üstlenir, farklı iletişimlerde bulunuruz. Bazı güzel tutum ve davranışımız, hem kendimize ve hem de cemiyetimize farklı güzellikler yaşatır. Kendimizi ve öfkemizi kontrol edememekten kaynaklanan bazı kötü tutum ve davranışlarımız ise, hem kendi hayatımızda hem de dar ve geniş anlamda toplumumuzda üzücü neticelere sebebiyet verir.

Hafta sonu dayımın vefatı sebebiyle memleketimdeydim. Cenaze namazı öncesi toplanan cemaat ile “Hayat Sermayesi ve Ölüm” konusunda sohbetleştik. Hepimiz biliriz ki, ölüm haktır ve bir gün bizim kapımızı da çalacaktır. İlahi rehberimizde bu hususa şöyle işaret edilir. “Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir, son derece sağlam kaleler içinde de bulunsanız yine kurtulamazsınız” (Nisâ, 4/78). Ama bu gerçeği unutmuş veya umursamazcasına bir hayat tarzı içinde günlerimizi geçiririz. İnanan insan, günlük ve anlık nefis muhasebesi içinde her an ölüme hazır olmalıdır. Hiç ölmeyecekmiş gibi fani dünya hayatı için çalışır, mal ve ikbal hazırlamaya uğraşırken, ebedi hayat ahiret için de yatırım yapmayı ihmal etmemelidir. Ahiret için yatırım, iman ve salih amel ile mümkün olabilir. Nitekim rehber Kitabımızda bu gerçek şöyle dile getirilmektedir: “Siz namazı hakkıyla kılmaya bakın ve zekâtı verin! Kendi nefsiniz için her ne hayır yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Muhakkak ki, Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir” (Bakara, 2/110).

Yukarıdaki ayette belirtildiği üzere Müslüman inandıktan sonra, namaz ve zekât gibi, biri iç âlemini, diğeri sosyal hayatı düzene sokan iki ibadet ile yükümlüdür. Ayrıca değişik münasebetlerle okunan Mülk Suresi’nin 2. ayetinde Rabbimiz; “O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır” ifadesiyle hayatın gayesinin en güzel iş ve davranışı ortaya koymak olduğunu beyan etmektedir. Dolayısıyla kişi her ne iş ile meşgul ise onu, en mükemmel şekilde yapmak ile mükelleftir. Öğrenci en iyi notu alıp imtihanı kazanacak, çiftçi en iyi ürünü yetiştirecek, idareci, yönetimini mükemmel yapacak, öğretmen dersini güzel verecek, imam cemiyette örnek kişi olacak, hâsılı kim ne iş ile meşgul ise onu en güzel yapma çabasında olacak.

Her insan ayrı kabiliyet ve kapasite ile yaratılıp bir gaye ile hayata gelmektedir. Bu misyonun en başında “kalu bela/evet sen bizim Rabbimizsin” diye ruhlarımızın yaratıldığı gün verdiğimiz iman sözünü tutmak gelmektedir. İman sonrası, İslam ahlakına uygun davranış ve ibadetler de hayatımızı şekillendirecek unsurlar olmaktadır. Yine her birimizin bir evlat, baba, yönetici, muhtar, çiftçi, iş adamı vs. şeklinde hayattaki rolüne uygun verimli davranışlar sergilemesi de kendisinden beklenmektedir.

Yine bu seyahatimde şahit olduğum bir toplumsal yara, yazıma “Cemiyet Adamı” başlığı koymama sebebiyet verdi. Bazı kişilerin kabiliyet ve cemiyetteki konumu gereği üzerlerine büyük vazifeler düşmektedir. Bilhassa küçük topluluklarda, insanlar arası iletişimin ve samimiyetin zedelenmesi sonucu basit konular, dedikodu ve sözüne itimat edilemeyecek bazı kimseler sebebiyle, kavgalara dönüşebilmektedir. Nezaket ziyaretinde bulunduğum müftü, savcı, hâkim, kaymakam, jandarma ve polis gibi kamu hizmeti yapan değerli insanlardan aldığım bilgi bu noktadadır.

Böyle bir sosyal olayı tahlil ederken, bir fakülte dekanımızın anlattığı kıssa yazımın başlığını belirledi. Kıssa basit bir olaydan dolayı silahları çekip ateşleme noktasına gelindiğinde aranan cemiyet adamıyla ilgiliydi. Yani sözü, sohbet ve nasihati dinlenen, taraflar arasındaki ihtilaf ve kavga sebebini ortadan kaldırıp, basit ihtilafların kavga yerine barış ve anlaşma ile neticelenmesini sağlayacak değerli insanlar. Bu cemiyet adamları, taraflar arasındaki anlaşmazlık sebeplerini ortadan kaldırarak toplumdaki huzur, güven ve dayanışmayı sağlarlar. Böylesi değerli insanlardan mahrum olan toplumlarda, huzurlu bir hayat yaşamak zorlaşır. Lüzumsuz yere, kavga ve kırgınlıklara, yerine göre kan dökülmesine gidecek olaylar, ancak böylesi gönül ve cemiyet adamlarıyla önlenebilir. Böylesi cemiyet adamlarından mahrum olanlar, toplum olma bilincine de ulaşamazlar. Arabulucu gönül ve cemiyet adamlarına sahip topluluklar, huzur ve mutluluğu hissedebilirler.

Bu hususa yüce kitabımız da şu emriyle ışık tutmaktadır: “Müminler ancak kardeştirler, onun için iki kardeşinizin aralarını düzeltin ve Allah'tan korkun ki, rahmete layık olasınız!” (Hucurat, 49/10). İnsanlığın Âdem (a.s.)’da buluşan kardeşliğinin ötesinde, inananlar da özellikle kardeştirler. Ancak ana-baba bir kardeşler arasında ihtilaf olabildiği gibi, din kardeşleri arasında da ihtilaf olabilmektedir. İşte bu noktada arabulucu ve ihtilafı önleme noktasında o gönül eri cemiyet adamlarına görev düşmektedir. Aksi halde bir güzel ilçemizde üzülerek gördüğüm “Dedikodulu Cafe” veya benzeri yerlerde doğruluğunda şüphe olan sözlerin peşine takılıp kavga, yaralama vs. gibi olaylara sebebiyet vermek bütün herkesi ve cemiyeti rahatsız etmektedir.

Bu konuda da ilahi rehberimiz; “Ey inananlar, size fâsık (yoldan çıkmış) bir kişi bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz” (Hucurat, 49/6) hükmüyle bizleri uyanık olmaya davet etmektedir. Etrafınıza bakınız! Doğruluğu tespit edilemeyen sözler sebebiyle nice huzurlar bozulmaktadır, yakinen göreceksiniz. Fani hayatın akışını, baki hayat sermayesine dönüştürebilmek için gönül ve cemiyet adamı olmaya çalışmalıdır. Kötülükler ancak iyiliklerle ortadan kaldırılabilir. Gerginlikler, ancak gerginlik ve kötülük doğurur ve bundan herkes rahatsız olur.

Hayat akışını iyiye yönlendirip doğru kullanabilmek için, ilahi rehbere uygun, kendi içindeki fırtınaları dindirip etrafına aydınlık veren cemiyet adamları olarak huzurlu ve mutlu ömürler temennisiyle…

 

 

 
 
Elâzığ - 27.05.2008