Doğru Soru
Nilay Caki
 

Hep bahsedilir;  insan kim olduğunu, nereden geldiğini ve ne için var olduğunu araştırmaya başladığında bilinç duvarlarının sınırına gelmiş, belki de bazı kapıları aralamak üzeredir.

Bazen bu sorular ile doğmuşsunuzdur;  kendinizi bildiniz bileli aklınız ile cevapları aramaktasınızdır…

Ve bazen de sistemli bir şekilde hayatınızda oluşan olaylar zinciri, benzeri soruların kafanızda şimşek gibi çakmasına ve cevaplarını araştırmanıza neden olur hikmet-i ilahi ile…

Eğer ki soruları oluşturma aşamasına gelinmiş ise tüm tasavvuf ehlinin de bizlere anlatmaya çalıştığı en önemli nihai mesaj “cevapların yine kendimizde oluşudur”.

Cevapları kendimizde bulabilmek, belki de çok uzun bir yolculuğun yine uzun bir etabının sonudur.

Kendi tecrübelerimden edindiğim,  “Ben Kimim?” sorusunun cevabına ulaşabilmek için aynı zamanda değerlendirebildiğin tüm âlemin de özünde yatan yaratılış sebebini sorgulamak gerektiğidir.

Sadece kendinle kayıtlı değil, ama tüm âlem ile ilgili aynı soruları sormaya başlamak ve var olduğun sürece bu sorgulamayı devam ettirmek, egonun durmak bilmeyen istekleri nedeniyle sancılı hale gelen bir süreci, bir nebze olsun hafifletmektedir…

Mesela "Ben Kimim?” sorusunun akabinde “Bu niye benim başıma geldi” benzeri sorularda takılı kalınıyorsa süreç sancılı ve uzun hale gelecektir.

Oysa ikinci soru olarak “ Bu başıma gelenin,  benim ve olayın içindeki değerlendirebildiğim tüm birimler için hikmeti nedir?” seçilmiş olsa, o an için size “şer” gözükenin belki de sizin ve/veya aslında olayın içindeki diğerleri için bir “hayır” olabileceğini keşfedebilirsiniz…  Ya da her bir birimin o an itibariyle yaratılış sebebini algılayarak kendinizi rahatlatabilirsiniz… Öyle ya Sınav, sınav dediğimiz her kişi için geçerli. Bir olay sırasında sizin sınav olarak önünüze gelen aslında diğerinin de sınavı…

Bu değerlendirme hali ister istemez olayları çok yönlü düşünmeye, daha objektif bakmaya iter insanı ve en önemlisi egonun zorladığı duygusallaşma durumunu en aza indirger.

Allah (c.c.),  efal boyutundaki tüm birimleri bir hikmet-i ilahi ve farklı bir terkip yoğunlaşması ile var etmiş… Manalarının her birinin bazısında azlığını, bazısında ise yoğunlaşmasını dileyerek, varlık programlarımızı meydana getirmiştir.  Allah ahlakı ile ahlaklanmış biri için “iyi ya da kötü” ve “yersiz” hiçbir oluşum yoktur;  tasavvuf ehlinin bugüne kadar bize bildirdiğine göre…

Bu bakış açısı her an sabitlenebilse, çektiğimiz sancılar hafifleyecektir; ne var ki aslında en büyük maharet de bunu başarabilmektedir.

“Ceza” ,  “Ne Benim” isimli eserinde sanki tam da bu püf noktasını anlatmak istemiştir:

http://www.dailymotion.com/video/x8n5vw_ceza-ne-benim-2009-by-aluxton_music

Her daim “soru sorabilenlerden” vedaha da önemlisi “sorgulamayı doğru yapabilenlerden” olmamız duasıyla...

 

 

 
 
27.05.2009
ncaki2007@yahoo.com

http://sufizmveinsan.com