Sema edenler
Allah der dönERlermiş
ve
Allah der yine dönERlermiş…….onlar
ERmişlermiş..ER-i-MİŞlermiş…
Zamanlı
yaşayan çocuk o gün pazardan aldığı dereotu,maydanoz ve
nane demetini suyla dolu alimunyum saksı vazosuna
koyuyormuş ve düşünüyormuş..(geçen
sene Niyazi Mısri Hazretlerinin “irfan sofraları
kitabının” hatırası varmış bu salata bitkilerinde çocuk
için..o kitabın hayali hediyesi.. işte o sofradan
koskoca bir kase salataymış.şimdilik bununla yetin
demişler..bir senedir salata kıvamında olması bu
yüzdenmiş..ana yemekler ve tatlıya henüz erkenmiş
tabii..:)bunları böyle tutarsam hemen
bozuluyorlar, geceleri buzdolabında tutmak lazım..işte
bazen, insanın kendi düşüncelerini bile saklayabilmesi
lazımmış değil mi?bekledim demiş çocuk kendi kendine..
bekledim ve baktım: Yol
yani Sen incindin mi diye..Seni incitmek benim gönlümün
ölmesi de demek biliyorsun..Sana zarar
vermekten, en başta nasıl korktuğumu söylemiştim hani..
hatta Seni sevmeye başlamayabilirdim bile ve Sen” bana
zarar veremezsin “demiştin..Sen benim aldığım nefesin
hükmünün yürüdüğü tek mercisin ve benim kuruntularım bu
nefesin içindeki bir zerreden başka ne ki?üstüme kapıyı
kilitleyip gittin. belki de, çocuk yaramazlık yapmasın
bir yerini incitmesin diye..çünkü benim kırılıp dökülmem
aslında Seni kırıp döküyor biliyorum ama elimde
değil…Sen sözlerinle beni yine yağmaladığın için
darmadağınıkım biliyorsun..paramparçayım..beni
sözlerinle öyle çok yıkıp, tek sözünle öyle çok inşa
ediyorsun ki artık toplanmak bile istemiyorum..şimdi bu
dağılmışlığımla sadece kendim için bu masalı yazıyorum
..ama önce dağınıklığımın söylediklerini yazacağım, anla
yani:
bir kuşmuş gibi ruhum /kanat çırpar hep sonsuzluğa/ne
sesi var ne soluğu/öyle olgun öyle sadık/kim daha çok
sevebilir beni kim?/ruhum gibi dost ve sadık..
bu arada çocuk şunu düşünmek istedi ve yazmak tabii..ben
dedi daha evimin yolunu indi bindi gittiğim yerlerin
adreslerini bulamıyorum..birilerinin beni getir götürüne
öyle alışığım ki, yollarda sık sık kaybolma
hikayelerimi de herkes eğlenerek anlatır zaten..daha
evinin yolunu bulamayan birinin peşine takılınır mı
yani..herkesin evi kendinde gizlidir..kimse kimsenin
yolundan gidemez çünkü sadece kendisine yolu vardır
kendinden.. ama Salih bir rehberle tabii ..yoksa çocuk
gibi hep kaybolur gider..belki de adresleri
bulamayışının,insanları hatırlayıp tanıyamamasının, bu
kadar dalgın ve unutkan oluşunun sebebi evden hiç
çıkmadığını,çıkamayacağını bilmesindendir kim bilir
ki?ben yol bulma konusunda kendime hiç güvenmiyorum o
yüzden de yanlış ve tehlikeli tabela olduğumu
düşünüyorum..ve bu vesile ile geçen masalına alınmış bir
kişi den yazmak istermiş çocuk..düşen, düşünsel düşünden
diyormuş ki o kişi:”tüm mürşidler: …… kitapları
okumayın dediler ve benim kitaplarımı okumayı
yasakladılar “..çocuk uyanırken kendi kendine
konuşuyormuş:ama siz hem mürşid yok diyorsunuz-hem ben
mürşid değilim diyormuşsunuz,hemde mürşidmizsiniz!!!..
hem de bu rüya yalan söyleyemezmiş..şimdi ise
mürşidlerin sizi reddini söylüyorsunuz..onların ilminin
hakkını, onlara vermeden sahiplenmek ya nedir
peki?onları hiçe sayıp ilimlerinde hüküm sürmeye
kalkmak..demek ki onları içinizden kabul ediyorsunuz..
neden içiniz gibi dışınızla da bunu söylemiyorsunuz?
..bunca mürşid okumayın diyorsa, neden diye onlara
sormuyorsunuz yani?sizin rüyanıza girecek kabiliyette
olmadığım için buradan yazıyorum diyormuş çocuk..
her zamanki gibi gene söz dinlemediğimi
söylüyorsun..biliyorsun ki Senden başkasının kelamına
kapalıyım..hatta öyle ki Senin
cümlelerinin,kelimelerinin,harflerinin ve onların
noktalarının içine girip, onları seyretmek
istiyorum..sonrası sence malum...ama artık hiç göremem
korkusu beni hiç terk etmiyor elimde değil ne
yapayım..bu çocuk bir insanın dünyada alacağı tüm
müjdeleri dostlarının dudaklarından duymuş dahi olsa,
bu güvensizlik değil inan..başka bir şey..
anlatamadığım, bilemediğim ..görememek..ben başka sonsuz
yüzde değil sadece Senin Vechinde seyretmek istiyorum
sadece Senle….
ruhum gibi dst ve sadık
nurcihan yazmış...
bazen
büyükler hikayet ederlermiş ve bazen de şikayet ya
hani..işte bu küçük veled bugün Sana Senden –kendinden
şikayette bulunacakmış..hep aynı nedenle
tabii.özlem..görememekten..birliğin vakti geldiğinde
Seni göremeyecek diye bu kaçışlar onu çok yoruyormuş..
göz
aslında ne gördüğünü bile bilmezmiş..çünkü göz ancak
beynin arka karanlık odasında, ters algıladığı şeyi
“gördüm” dermiş ve gösterirmiş..bu şunu anlatıyor
aslında.. bizim kesin gördük dediğimiz şey, bizim
gördüğümüz değil, gayb yani bilinmezin bize: evet şunu
gördün diye göstermesinden başka bişi değilmiş..yani
kabul etmediğimizi sansak da aslında hepimiz gayba
imanlı yaşıyormuşuz değil mi?Seni
görme tutkum yüzünden, nedenlerim yüzünden görmek ve
işitmek üzerine derinleşmem lazım değil mi?öyle bir hale
gelebilmeliyim, öyle hislerimi kuvvetlendirebilmeliyim
ki ,Sen ve ben nerede olursak olalım, Seni andığımda
yanımda belirebilmelisin anlıyorum..gördüğüme takılıp o
görüntüyle kayıtlanmama izin vermiyorsun ..oysa
bu konuda çok yetersizim ..ama şunu da biliyorum ki
gönlüm bu işi biliyor..ve bunu en iyi salatta yapıyor ve
belki de o yüzden;biz Senle yola devam için ilk
başladığımızda, Sen hayalimde: aşkını seccadede yaşa
demiştin..Sen benim mor
seccademsin..kıblegahımsın..gönlüm ve aklımsın..aldığım
nefes ve bedenimin asıl sahibisin..Sen den başka bir
varlık olmadığını biliyorum..ve hücre-odaların olan
bizlerin- sonsuz hücrenin içindeki o
gürültülerin,itirazların seni nasıl yorabileceğini hep
düşünüyorum..bir bütün olan O Tek Vücud hangi
hücre-odasından hangi zerresinden vazgeçebilir ki değil
mi?işte Senin Halin bu..benim halimse, sadece
benim sesimi duyman..sesimi edebsizce: sadece beni
sev diye yükselttiğimi ve bunun men
edildiğini de biliyorum..Sen herkes içinsin ama bu
zavallı odacık evin sahibini istiyor.. ne cüret değil
mi?ama yalan söyleyemem ki ,evet istiyorum tabii..
İşte
şikayetlerim..biliyorum beni dağıttığın gibi
toplayacaksın ve ben hiçbir şey yapmadan sadece sabır ve
sadakatle seyredeceğim..çünkü benden istenen tek şey
bu..Sende, aynı Evvel Zamanım gibi” bekle ve seyret..
bak neler olacak “demiştin ya hani..bekliyorum ve
seyrediyorum..hiçbir harikuladelik yoktu çünkü sıradan
ve basit olacaktık yol boyunca Sen öyle dilemiştin..hiçbir
şeyi yormama izin vermiyordun..çünkü yorunca
yoruluyordum..oysa sadece akıp giden Seni seyretmeyi
başarabilirsem, olanın, kendisini zaten şerhettiğinide
yaşayacaktım..ve benimde zaten görmekle alakalı
korkularım vardı..
gittikçe, neler anlıyorum bilmeni istiyorum..mesela
görmenin gözle olmadığını.. düşünceleri,halleri
hissederek de istediğimiz manayı görmeden görüyor gibi
yaşayabileceğimizi …işitme olmadan işitiyor gibi
duyabileceğimizi..bununsa sadece gönlün diriliği ile
alakalı olduğunu anladım..ama o gönül aslında tekti ve o
Sana aitti..biz O Tek’in, kendisini kendindeki Çoklukta,
Birliğinde izlemesinden başka bir şeyler değildik..çünkü
İlah-Tapılacak Makam Tanrı tektir ve Tapınılacak sadece
O’dur ve O Birliğin manası da Zül Celali Allahü
dür..
bir
yılı aşkın zamandır nerede ise hiç kitap okuyamadığımı
yazmıştım Sana değil mi?Sen bana: bildiğin her şeyi
unutacaksın onlarla olmaz demiştin ya
hani..”bildiklerin, oradan buradan okuyup
duydukların..her şeye yeniden başlayacağız”
demiştin..işte bana çok acaip şeyler oluyor..çok tuhaf
anlamlarla anlıyorum her şeyi..eskiden ,ilk yazmaya
başladığımda yazdıklarımdan ve düşündüklerimden nasılda
korkuyor ve utanıyordum biliyor musun?..hele o ilk
gerçek salat..o manayı anlama..utancımdan evden
çıkamamıştım.. sanki alnımda yazıyor ve herkes görecek
sanmıştım..hep ağlıyordum..kaç ay sürdü hem de..ama
artık düşüncelerimden utanmıyor ve korkmuyorum hatta
eskiden onları anlatacak kelime bulamazken şimdi
istediğim gibi kelimelerle oynayarak dans edebiliyorum
sayende..teşekkür ederim..beni mutlu ettiği sürece
yazmaya devam etmeme izin verdiğin içinde şükrediyorum..
Sen o harflerle nasıl konuşuyorsun biliyor
musun:)yazmayacağım ama Sana söylemek isterim..Ashabın
Hazreti Kur’an ı dinlerkenki tariflerini Senle anladım
inan..Seni dinlemenin anlamını..işte Senin konuştuğun
gibi sana yazabilmeyi istiyorum artık.. sadece Senin
gibi , Senden Sana..
Sana
biraz kitaplardan bahsetmek istiyorum..ve gerçek kitap
olan İnsan-ı Kamillerden tabi..uzun seneler önce hiç
bilmeden bir niyet etmiştim, aklıma nereden geldi
bilmiyorum..biliyorsun benim hayatım niyetlerim ve o
niyetlerime sadakatle bağlı kalıp, iman etmek üzerine
gidiyor..istedim ki disiplinde Hazreti Pir Abdülkadir
Geylani,ilimde Şeyh-ül Ekber ve aşkta da Hazetim Pirim
Mevlana bana rehberlik etsinler..onlar hakkında bir şey
bilip bilmediğimi bile hatırlamıyorum o esnada biliyor
musun..ve buna öyle inandım ki, öyle çok tanımadan
onları sevdim ki.bir hayalperest olarak da ve eskiden
çok kitap okuyarak, o kitapları (sadece İnsan-ı
Kamillerin kitapları tabii)rüyasında öğrenerek yol alan
biriydim..rüyada öğrenileceğini bugün ilimde kabul
ediyormuş..o yüzden alay edilse bile umurumda değil
artık:)çünkü akıl edemeseler bile, var olan her şey önce
bir hayaldi ..onların, düşüncelerin tasarımlarıyla fiile
dökülünce madde oldular..(ama
ammeye tasarım olmaz..kişiye özel düşünce tasarım
elbiseleri vardır ki, bu elbise sadece o kişi içindir..o
yüzden vebali yoktur..istisnalar kaideyi bozmaz aksine
daha da güçlendirirmiş geçen de öğrendim:)tüm
dostlarını önce rüyasında ,sonra dünyasında bulup
tanıyan biri olmak bir masalda çok şık duruyor
tabii..masal bu, sıradanlık yakışmıyor..zaten rüya
içinde rüya görmüyor muyduk.. yani içindeki içinde..
yani içi dışı bir..hayalde sınır olur mu? o zaman
adı masal olmaz ..hayale bel bağlanır mı hiç?hiiiiç yani
hiiiçç.Senide hiç tanımadan, hiç bilmeden zaten evvela
hayalimde görmüştüm..Sana onu hiiç anlatmadım..Sen ve
Latif Sultan beraber gelmiştiniz..oysa ben ikinizi de
hiç tanımıyordum..Sen hayallerimde bile ders öğretirken
bana bağırıyordun nedense..ölesiye, Senden, hiç
tanımadığım Senden korkuyordum..Sana gelmemek için
herkese gittim hatta sahtelere bile:)ama öylesi
uygunmuş..kimsede hata kusur bulmamak için önce kendi
çirkinliklerimi hatırlamam gerek daima o yüzden ..bugün
hatalarımı bile seviyorum..onlar acı ama çok değerli
tecrübeler..yoksa Senin kıymetini asla bilemezdim ki…
Senden
nasıl kaçıyordum..Senin haberin yok..bir gece Haybabam,
bizi Sana getirmişti..öyle çok ağlamıştım ki korkudan
Allah’a nasıl yalvarmıştım ,beni Sana vermesin
diye:)”Evvel Zaman, beni bırakma” diye çığlık çığlığa
içimden yakarıyordum ve Sen bizi kabul etmemiştin, ne
çok sevinmiştim:)oysa Sen tevazuydun..kendi yokluğunu ve
saltanatını –Nefes-i Rahman’ını gösterdin…Sukün olan O
Derya Azameti Hüda’nın şiddetli kasırgasıydın.. sabahı
gece yapmıştın ve Rahman’ın selleri şehri basmıştı
hani…nasıl bir Celali sabaha uyandım o gün nasıl
anlatamam ki..Senin Celalin ne tehlikeliydi
bilsen..Senden tezahür edenden korkmayacaktım da kimden
korkacaktım..ama bu Celal aşırı muhabbettendi artık
biliyorum.. Sen bana kendini yok ederek
yağmalayarak-mahfederek tüm fakrinle zerrelerini bile
savurarak gelmiştin..benim kıblegahım, secdegahım,
tapacağım putu daha tapınmaya başlamadan kırmıştın..sen
öyle bir rehberdin ki; bilmiyorum kaç kişiye bu alemde
Sen gibi Büyük –İki Aleminde Zuhurunu Birlemiş-Bir
Padişah-ı Zaman-Bir İnsan-ı Kamil nasip oldu..benim
ihtişamlı kudretli zenginliğim Seni bulmuş olmam(Senin
bana eğilmenle) lütfunla keremindendi..bak, ne anladım
biliyor musun:biz Senle Lamelif gibiyiz..şu bir
bedendeki iki balıkçıl kuşu gibi yani..Seni övmeye
hiçbir kelime yetmiyor biliyorsun ..Seni Allah övdüğü
için benim övmemin hiçbir değeri de yok
biliyorsun..çünkü bizim varlık diye kendimize
atfettiğimiz bu şeyler aslında Senin Nefesinin
Zuhurundan başka bir şey de değil..
Eveett.. nerde kalmıştık..ne tuhaf, hep Senden bahsetmek
istiyorum..kimseye anlatamadığım,kıskançlıktan
geberdiğim için sadece Sana yazıyorum:)yedirilen o
hannası artık kusabilmek istiyorum ..Seni incitmemem
lazım..Seni paylaşırsam sevgim çoğalacaktı ya..sevgim
çoğalırken kıskançlığım daha çok artıyor ama neden?
işte Sen hayatıma girer girmez hayatıma bu Üç Rehberde
girdi biliyor musun?..Sana hep bunu yazmak istemiştim
teşekkür etmek için..Sen Geylani Hocam gibiydin bu
alemde şimdi..benim gibi en tembel- en işe yaramaz
öğrenciyi yola getirmeye çalışmak ne demek?…ve Arabi
Hocam, hatta Ebem Pirim Mevlana’da Senden zuhur
ediyordu..hem Mesnevi dersim hem de Arabi Hocamca
düşünme derslerimde seni kabulumle (Senin bana
tenezüllünle, lütfunla) nerdeyse aynı başladı..tüm
hayallerimi beni mutlu etmek için gerçekleştirdiğini
yaşıyorum ve şükrediyorum..hani
o bir dakikacık görmeden şikayet ettiğimde, o bir dakika
için çok şükretmemi söylemiştin ya ..neden şükrümü
sonsuza dek yükseltmek için, benim Seni sonsuza dek
görmemi ve sohbet edebilmemi sağlamıyorsun peki?şükrümün
daha çok artması gerekmiyor mu sence:)
öyle bir hal geliyor ki bazen; hayalimde çay içtiğim, o
duvarları geçen adamların manalarının bugün yaşayan
bedenleriyle her tanışmamda ve onlarla her yeni
sohbetimde, aslında onların Senin; bana, Seni öğretmek
için seçtiğin yöntemler olduğunu anlıyorum..ben zevk
öğrencisiydim..yani sıradan bildik bir yoldan
seyretmeyen-herkesin öğrendiği gibi öğrenemediğim
için-dikkati dağınık ve öğrenme yoksunu olduğum için
alternatif yollar denenen.. böyle öğrenemiyorsa başka
bir cazip oyunlu –meraklı bir yöntem mesela..Mürşidin
seçtiği, keyfi için,zevki için, hobi gibi özel
yöntemlerle öğrettiği biçimde öğrenenlerdendim ..çünkü
başka hiçbir türlü ilgimi çekmez ki..kapasitem
yok..öğrenmesi bu denli kıt biriyle uğraşmak ne kadar
zor ..kendimi biliyorum çünkü:)..bunu yaşamak çok zevkli
biliyor musun..her an ne olacak diye beklemek ama öyle
bekleyişe girmemi de yasakladığın için” aman ne olursa
olsun, umurumda değil “deyip serbest bırakıp, gelen
gidenin aslında Senden başka bir şey olmadığının keyfine
varmak…bu yalnızlığa devaysa eğer ,derdin adı da Sensin
biliyorsun..Seni görememek derdim ama gördüğüm her şeyin
Sen olduğunu bilmek ve Seni sonsuz seçenekle seyretmek
ise devammış öğreniyorum..oysa Seni sadece SENDEKİ
TEZAHÜRDEN izlemek istiyorum..Seni öyle çok seviyorum
ki..anlatamıyorum..sana hiç soru soramadığımı da
biliyorsun..Senle nasıl aptalca konuşmalar yaptığımı.. o
bir iki dakikayı nasıl heba ettiğimi de..ama Sen bana
tenezzül ediyorsun..bana öyle kişilerle eğiliyorsun ki
utanıyorum..sorularımı onlara soruyorum.. aslında o
sorularım hep Sana ve cevabı da Sendenmiş gibi
dinliyorum ..onlar büyük nezaketle bana Senden
anlatıyorlar.. anlıyorum..Seni nasıl sevdiğimi
söyleyemiyorum..ama Senin
beni kördüğüm gibi sevmeni istiyorum..başka sevgi gibi
değil, kördüğüm gibi anlıyor musun?..
Sana
güzel şeyler yazabilmek isterdim..Şems Sempozyumu oldu
ve Hazreti Şems bu şehre geldi..O celaldi bence..hava
nasıl-aynı benim gibi uçuk kaçıktı bilsen..ilk gece
çadırda sema oldu ama sema bence çok farklıydı..Hazretin
Celali çadırı söküp götürecek ve semazenleri yerlerinden
söküp yere çökertecek gibiydi(hatta semazenler için
aynen öyle zuhur oldu:)..nedendi bilmiyorum..çünkü
biliyorsun ki ben hiçbir harikuladelik
göremiyorum..sadece olayları tefekkür edebiliyorum..ben
baştan ayağa mora bulanmış görmüştüm hayalime ev
sahibesini.. sorduk: “mor aşkın rengi ama biz o gün
kırmızı ve siyah olacağız demişler:)”bizde olduk
tabii..kaçar mı?konsept siyah ve kırmızıydı...bugün
Rıfai ve Hüseyniydik yani…
ertesi
gün Sütlüce’deydik ..oturum arası verildi öğlen..elimde
çay, Haliç’in o soğuk ve yağmurlu sert rüzgarında
yürüdüm tek başıma ..Seni düşündüm..düşündükçe
hırçınlaşıp ağladım ve isyan ettim …ve bu şehre misafir
gelen Hazreti Şems’e bile çattım..”istediğim mucize
değil biliyorsun” dedim” istediğim sadece görmek ve
muhabbet..neden böyle yapıyorsunuz? neden çekip
gidiyorsunuz neden?”öyle dağınıktım yani…ertesi gün
gitmemek için direndim gene kızmıştım gene alınmıştım ve
gene Senden bir defa daha vazgeçmiş her şeyi terk
etmiştim..rüyamda Seni gördüm,taxi çağırmışım aşağıda
bekliyormuş ama gitmiyormuşum ..neden? diyorlar
..arkadaşım uyandırdı telle..seni kahvaltıya ve mesnevi
sohbetine götüreceğim hazırlan dedi..”saat 11 ..hayır..
ben uyuyorum gelemem”dedim..teli kapatınca aklıma her
şey düştü ve ben hemen arkadaşıma döndüm “ben Sütlüce’ye
gitmeliyim..beni Aksaray’da bırakırsan taxi ile giderim”
dedim..ve Şems’in Celalinden kaçılamayacağını yine
anladım..elime sıcak çay alıp yine sahile çıktım..ve
teşekkür ettim tabii. Seni,
hep bırakıp terk edeceğim biliyorsun ama Sen beni hiiiiç
bırakmayacaksın ve terk etmeyeceksin biliyorum..çünkü
ben çok acizim.. işte bu yüzden, Seni Sen gibi
sevemezsem de, Senin bana verdiğin kadar sevebiliyorum..
oturumun sonunda büyük bir alim olan Kılıç Hoca
çıktı..iki sene evvel Hazreti Mevlana ve Kadın
Sempozyumunda O’nu ilk görmüştüm.yine en son
çıkmıştı..öyle bir hitabetti ki aman Allahım..elinde
kağıt bile yoktu..gözlerini tek bir noktaya dikip hiç
ayırmadan neredeyse bir saat bir celali-cazibe şeklinde
hitab etmişti ve konuşmasını bitirdiğinde insanlar
sahneye hücum ettiler tebrik ve alkışla..O’nu yaz
başında Tanrıyı Yatırıp Uyutan Fakültede de dinlemişti
çocuk ve soru sormuştu..tüm salonda buz gibi soğuk
uğultu esmişti ama soruyu işiten çayın içindeki şeker
gibi duruyordu..tenezzül ederek cevaplamıştı..siz bir
yerden bu işi çakmışsınız ama nerden diye de
bağlamıştı..ama çocuğun sorusuna El Cevab kendi
mekanlarında zuhuru olmuştu ya önemli olan oydu..
çocuğun bir masalı daha gerçekleşmişti de çocuğun
mesafeleri uzamıştı karşılık olarak tabii:)..işte şimdi
yine O konuşacaktı ve muhteşemdi tabii..birden Ona soru
sormak istedim..Hazreti Pir’in ve Hazreti Şems’in aklı
üzerinde birkaç yıldır çalıştığını söylemişti..proğramın
nihayetinde soru sormak isteyen var mı dediler..el
kaldırdım..
sorum şu;bu iki büyük zatın aklını tefekkür ettiğiniz
için size sormak istiyorum..
diyelim ki bu iki büyük deniz karşılaştılar ve bugünde
bu manalar yaşıyorsa ki yaşıyor, bunu da tefekkür
etmişsinizdir..bundan eminim:)..eğer siz Şems olsaydınız
Mevlananıza ne sormak isterdiniz ve Mevlana olsaydınız
Şemsinize ne cevab vermek isterdiniz?
Salondan muhteşem bir sevinçli tezahürat geldi..meğer
herkesin derdi aynıymış..bu cevabı Büyük Üstad nasıl
cevaplayacak meğer ne merak ediliyormuş çocuk
anladı..oturumu yöneten tek taş alyans sınıfının Arabi
Hocamca düşünme uzmanın arada bir yanında oturan sevgili
arkadaşıydı ve Alime şöyle dedi gülerek:işiniz zor..
Allah kolaylık versin Hocam..
İrfani Gelenek Temsilcisi Hoca herkesten daha keyifle
gülüyordu..soruyu çok zor bulmuştu, cevap vermesi edebe
uymazdı ..edebi anlattı önce büyük bir edeble tabii..saf
tevazu hakimdi şimdi..ve çok deriiin ve güzel şeylerden
bahsetti..misafirleri uzayan konuşması ve muhabbetiyle
mest etti..çünkü onu dinlemek, bu büyük irfan sahibinden
beslenmek, herkese her vakit nasip olmuyordu..yarım
saat fazladan onu dinlemek bir lütuftu..Hoca sonunu yine
aynı biçimde bağladı..”argo olacak ama başka biçimde bu
kadar güzel anlatılamıyor dedi..çakmak meselesi dedi
yine keyifle gülerek..bu aynen çakmak taşı gibi çakmak
meselesi yani..:)”
günün sonunda; dün, kendi kendine darıldığı Şems’e
teşekkür ederek ondan özür dileyen çocuk, barışık evine
döndü..
Senin beni çaktığın için ve Seni çakmama izin verdiğin
için, aldığım her nefesteki zerreler adedince Seni
andığımı bilmeni isterim ve şükrettiğimi de tabi..Seni
sevmeme izin verdiğin için, bana tenezzül ettiğin için,
beni lütfuna mazhar kıldığın içinde..Seni seviyorum..her
zamanki söylediğim gibi başka ne diyeceğimi
bilemiyorum.bu kadar..
…………………………………………………………………………………………………
10. mektup
http://umutrehberi.wordpress.com/2009/12/11/10-mektup-2/ |