Dürr-i Yekta
arı duru bir su ve içinde derin mavi bir alem
görünmeyen kudretin eli döndürdükçe döndürüyor
herkes gözünü dikmiş seni arıyor..seni keşfeden göz bunu
herkesten saklıyor
derin maviliğin içinde pırıltılı ışığı var
hem dışı hem içi aynı.. mana Sen……..içindeki ışık dışarı
sızan…….
17 şeb-i arus….1 muharrem ve
teşekkürler………….
……………………….
bu masal benim dağınıklığım olduğu için,dağıtmaya tam
gaz devam ediyoruz..neden?biliyorsun..tercihlerden
başından beri haberdar olma meselesi yani:(…ve seni hala
seviyorum:)..çocuklar, Öney’in tank gibi olan düldülü
ile bol bol gezdiler ve arada ziyaret ettikleri
mekanlarda sonuna dek içtiler..Öney çocuğun masalıyla
dalga geçiyordu.. ellerini havaya kaldırıp şöyle
diyordu.. böyle yazmış bak :zıp zıp zıplayarak, seni
çook seviyorum çookk..beni sev ..beniii….sadece beni sev
emii:)…
M.Ceceli CD sinden çocuk ve Öney müziği sonuna dek
açarak eller havada söylediler..bu gönül
sayfası boşşş…ve benim güzel kanaaaryam..çok hoş
şarkılar..ama çocuğu anlatan bekle şarkısıydı aslında..
bekle.allı turnalar gibi..telli turnalar gibi..
bekle...karanlık aydınlığa kavuşur bir gün.. işte siz o
gün bayramı görün.. bekle..yaa işte
böyle..gezinti çocuklar çok temiz olduklarını
hissettiklerinde kirlenmek için midye yediler ki(inci
bulmak için değildi tabii:) kirlenmek için. gıybet
edebilirlerdi ama midye yiyerek, kendi
akıllarınca=çocuğun aklınca, dünyaya dönüyorlardı
bazen=şartlanmışlıklara güzel bir misal bence.. …Öney
mesnevi derslerinin ses kayıtlarını deşifre ediyordu ve
bu manevi ilim; rehbersiz bir kişiye kendini
yaşatmayacağından ve oda haklı sebeplerden dolayı hiç
bir mürşide güvenemediğinden… dolayısıyle o bir
matematikçi ve sistem analizcisi ve şirket yöneticisi ve
yat kaptanı ve dalgıç ve bir sürü şeymiş..ona mürşid
bulmak kolay değil tabii:)….şimdilik; tamtakır kuru
bakır hali ile bu çocuk, ona, o sıralarda anlatılan ve
hediye edilen divanından Ahmed Kuddusi Hazretlerinin
İcazetnamesini okumuştu ve artık onunda mürşidi Kuddusi
Hazretti:)..böylede bir bağları vardı yani
dostluklarının ve dost demişken başka dostlar da var,
yepyeni..henüz sadece adını biliyorum..çocuk için masalı
çok anlamlı olduğundan; burada zikredilen isimlerde
önemli tabii..yeni tanıdığı başı dumanlı çocuk Yunus’u
da masalına kayıt etmek istemiş.. neden olduğunu
bilmiyoruz.. sadece içinden gelmiş..cömertliğim tuttu da
o yüzden belki de..
çocuk, bu ülkenin en zengin kişisinin isminin manası
kadar, isterse zengin olacakmış ama evvela;
ganimetlerinin altında boğulduğundan:) o zenginliğinden
faydalanabilmesi için, birazının alınması gerekiyormuş
da ondan..doğduğundan beri ona inatla gülmeyen dünyadan
dünyalık bekliyormuş hali ile çocuk.. lakin bu ismin
manası belki de sadece dünyaya ait değilmiş.. ancak
Zamanla beraber öğrenebilmiş çocuk..eğer o isme sahip
kişi adının manasını bilse, tüm servetini ve kendisini o
manayı alabilmek için bağışlarmış çocuğa göre……işte o
zenginlik tabiî ki Zaman ve O’nun çocuğa bahşettiği
Dostlarıymış..Has Dostlar….
Haybabam bu diyardan gaybolduğundan beri, O’nun tüm
dostları çocuklarında dostları olmuşlar ki; bu meçhul
çocuk herkese kapalı yaşadığı için, onların hemen
hepsini yeni görüp tanıyormuş..ilki ile nette geçen bir
yazışmasından enstantane zikretmek istiyormuş
evvela..”selam” demiş Haybabamın, beyin cerrahı olan
arkadaşı çocuğa.. “selam” demiş çocuk..”senin
yazılarını hiç okumuyorum artık biliyor musun” demiş
cerrah.. “neden?” demiş çocuk..”çünkü sen bir
yalancısında ondan..yaşamadığın şeyleri yazıyorsun ve
insanları kandırıyorsun”..çocuk:”evet .. söylüyorum
zaten ..onlar bir hayal..oradan buradan duyduklarımı
hayallerimle kurguluyorum diyorum…… ama dediğin doğru..
yalan hepsi”..”sen sahtekarsın” demiş cerrah yine “ve
ben sana hiç inanmıyorum.sen kimseyi sevemezsin-aşk kim
sen kim.. çünkü sadece kendini
seviyorsun”…çocuk”inanmayın tabii ve evet doğru… bende
bana inanmıyorum zaten:)..size, bu sefer beni
kızdıramayacağınızı söylemiştim sayın beyin cerrahı
diyormuş çocuk buradan.. bakın şimdi size sizden
yansıdım….beni bu kadar güzel anlamlarla anladığınız
için çook teşekkür ediyorum..bunlar beni daha çok
zenginleştiriyor…bu bir tanesi.. daha bu manada, onu,
yere paspas yapan pek çok güzel eleştiriyi sık sık
duyuyormuş çocuk..ilk evvela çok alınıyormuş ama şimdi
çok eğleniyormuş bu halden..acaip güzel bir şeymiş bu..
bu güzel dosttan sonra diğerlerine geçebiliriz belki……
bayramın ilk günü, taa arefeden başlayan bir hüzün
varmış..kendini bildiğinden beri elinden her şeyi alınan
çocuk buna öyle alışmış ki…Zaman: onlar senin miydi
ki?senin neyin var ki sana ait olsun demişmiş çocuğa ilk
başta:)…. bu bayramı yapayalnız karşılamasını da
hiç manidar bulmamış..eskiden onu inanılmaz yaralayan
şeyler bugün anlamsız geliyormuş neredeyse..demek ki
öyle lazımmış..ilk gün Haybabamlara gitmiş..burası daima
kalabalık olurmuş nasılsa ve çok gürültülü…Ev Sahibesi,
sofra hazırlayanlara Semarkent’in geleceğini
söylemiş..çocuklar: aaa.. O’mu? Kim bilir yollarda
dalgınlıkla nerelere gider ve akşama ancak gelir
demişler ve gerçekten öğle kahvaltısı yerine akşam
sofrasına gelebilmiş misafirleri..çünkü O, dalgınlıkla
başka yere gitmiş…..kapıyı O’na, çocuk açmış ve :sizi
anlıyorum..biz de sizi bu saatte bekliyorduk zaten..
bende, hep öyle dalgınlıkla yolları kaybederim demiş..
gülmüşler..zaman geçmiş.. müzik üstadı olan
misafirlerine: bize ders verin demişmiş içlerinden
biri.. aslında dememiş.. misafir öyle anlamış
nedense:)..hepsine dizlerine vurarak sanırım, usul denen
“düm teka düm tek” çalıştırmış..galiba bu evde hiç müzik
kabiliyeti olan yokmuş..Semarkent Hoca sadece bir buçuk
yaşındaki bebeciğin kulağının çok iyi olduğunu
söylüyormuş sürekli, nasıl anlıyorsa artık...yarım saat
ilk düm teka düm tek ritminden sonra, başka düm tekli
ritme geçmişler..çocuk çok kabiliyetsiz olduğu için bu
ritmleri bile hatırlayamamış yazabilmek için
şimdi..”aaaa sesi “verdirmiş hoca sıra ile…ve sonra
çantasından demir ince bir maşa çıkartmış.. bardağa
tıınnn yapıp kulaklarına tutmuş bazılarının ve tabbiii
yine en iyi kulak bir buçuk yaşındaki bebiş
çıkmış:)..ama Semarkent hoca halinden çook
mutluymuş:haftada bir yada on beş de bir toplanıp bu
derse devam edelim demiş..henüz kimseden tııınnn sesi
gelmemiş….
misafirlerin birazı dağılınca sohbet başlamış ve çocuk
bu müzik üstadına sorular sormuş..hiçbir matematiksel
işlemi yapamayan çocuk için eskiden, en ufak matematik
bilgisi olan bile deha gibiymiş ama tasarrufseverleri
sevip onları gözlemleyip, düşünmeye başladığından beri,
en büyük deha müzisyenler olmuş birdenbire..müzikte
ilahi bir şey varmış ki; önce bu ses kelammış..nefes..
yani hareket ve ahenk…hayalinde meleklerin söylediği
–hiç bir sese ve müziğe benzemeyen güzellikteki
şarkıları bir türlü yakalayamayan çocuk, hep o ilahi
musikinin peşinden gidiyormuş aslında.. bir daha
duyabilecek mi bilmiyormuş..ve
dini musikinin aslında tasavvufun ta kendisi olduğunu
idrak etmiş mesela..onun kuralları falan..bunu anlamış ama bu alanda da her konuda olduğu gibi korkunç
kabiliyetsiz olduğundan, ancak bu işi bilenleri severek,
onları dinleyerek istediği seyahati
gerçekleştirebileceğini biliyormuş Allahtan..Semarkent
perdelerden bahsediyormuş ve çocuk “dilara perdesini”
duyunca “dilara ne demek?” demiş ..”gönül süsü “demiş
hoca ve dilara’nın sanırım üst ara- küçük perde olduğunu
anlatmış..o ne demek? demiş çocuk ve “merhaba ey ruh-u
dilara nın ne anlama geldiğini sormuş..”bu cümle bir
manaya oturmuyor demiş hoca ve üst ara perdeyi de
çocuğun anlamlandıracağı bir şeye bağlayamamış.. o
mevzuu şimdilik havada kalmış..
ama bir farkındalık yaşamışlar o gece..diğer ev
halkından kulağı iyi olan biri demiş ki:müzik çok
önemli, onu kötü kullanabiliyorlar.. rakçı çocuk ve ben,
dini yayın yaptığını söyleyen bir radyoda; sürekli
okunan Kur’an-ı Kerimin mesela aynı hrıstiyan
ayinlerindeki okuma tarzında olduğunu fark ettik.. neden
hiç kimse şikayet etmiyor anlayamadık ikimizde
demiş..mail atıp neden protesto etmiyorsunuz, Müslüman
Türk tarzında okusunlar diye.. beyinlere ne
nakşettiklerini bilmiyorlar mı sanki? ve musiki üstadı
hoca: evet.çok doğru ..bu var ..ve o papaz ayinlerindeki
okuma şeklinde, Kur’an dan ayetler okumuş..aaa..
hayret.. işte şimdi çocuk da fark etmiş..demek ki işi
bilenler seslerden ne manalar yakalıyorlar ve anlamayan
bizler aslında nerelere doğru çekiliyormuşuz değil
mi?ehil olmak ve ehillere söz tanımak lazımmış değil
mi?çocuk da:bende bu hafta pazarda gördüğüm bir şeyi
anlatayım demiş.. bununla bağ kurmuş nasılsa..şu ilk
gençliğinde senelerce başından hiç çıkartmadan taktığı
Filistin poşularından anlatmak istemiş..(daha çok
Denizli işi- sarı olandan tabii.)o zaman hiç kimse
takmıyormuş bu poşuları.. çocukta çocuk aklınca
Filistin’e destek için bunu takıyor, üstüne başına da
gazlı kalemlerle Filistin Toprak Günü ile alakalı
bişeyler yazıp-çizip dolanıyormuş da, bir kendisi
biliyormuş yani:)çocuk aklı işte..daha sonra bakmış ki
başka manalarda da poşular takılmaya başlanmış bir daha
hiiiç takmamış..işte pazarda bu poşulardan görmüş
çocuk.. orta yerindeki çizgilerin hepsini kurukafa
yapmışlar…öyle bakakalmış o sahneye..ne korkunç ve vahim
bir durum muş bu anlayan için tabii.. bunu alıp takacak
gençlere ;başlarına neyi taktıklarını birilerinin
anlatması gerekiyormuş demek ki..moda diye başlayacak
bir şeye, bir vakitler ne manalar yüklenmiş..değerleri
para nasıl da değiştiriyor değil mi? Anadolu ve Orta
doğunun baş –omuz örtüsünü ölüm tarlasına yani savaşın
kelle avcılarına döndürmüşlermiş değil mi?eeee
yanii….demek ki o poşulara bakana, bu anlamı verdiren
zihniyetler düşünsün mü diyeceğiz şimdi?hııı..
derken vakit böylece geçmiş ve çocuğu evine bırakmak
istemiş kardeşi… çocuğun evine çok yakın yerde
müzisyenin Ustası- Dostu varmış ve O Haybabamın da
dostuymuş.. beraber gidelim, biraz uğrayalım demiş hoca
ve kalkmışlar..evvela kardeşi, Selamsızın Selamlısına
uğramak istemiş..orada müzisyen elinde bendir en
hüzünlü şarkılardan geçmiş..en son gönül yarasını
söylemiş ki çok ağırmış ve çocuk gözyaşlarını kontrol
edemiyormuş..ev sahibi de çok hüzünlüymüş nedense ve hiç
sorun var mı diye bile sormamış çocuğa ilk
kez..kalkmışlar.. kapıdan uğrayan Edeb Babayı görmüşler
..aaa demiş karşıya gidiyorsanız beni de eve bırakın..
O’da Haybabamın dostuymuş ve böylece ilk kez bir araya
gelen bu dört yapayalnız bayram misafiri yola
çıkmışlar..Kastamonu’dan telle olaya bağlanan Cevdet ve
Semarkent sürekli şarkılar söylemişler yol
boyunca:)Cevdet güzel sanatlar mezunu seramikçi ve
ressam… hobisi türk musikisi… para kazandığı iş ise
fırıncılık..bir kızıl goncaya benzer dudağını istemiş
çocuk ve dinlemiş tabii.. ne şans yaaa..Edeb Baba da
birden onlarla gelmeye karar vermiş.. demiş ki: zuhurata
uyacağız bu gece..çocuk zuhurat ne hiç bilmiyormuş ve
zuhuratın ne göstereceğini merakla bekliyormuş..bu dört
yolcu ilk kez geldikleri eve buyur edilmişler..ev
sahipleri çok zariflermiş ama gerçekte asillermiş hem
de..”buyrunuz “demiş ev sahibi çocuğa.. “oturun
lütfen..” çocuk:bana siz bir yer gösterin. Sizin
gösterdiğiniz yere oturmak istiyorum demiş ve ev sahibi
çocuğu tam çapraz karşısına oturtmuş..Haybabamın bu
babacan dostu Orhun Babaya bakıyormuş çocuk.. gözlerine
..o gözlerdeki, o çocuk muzip ışığı yakalayınca
rahatlamış ve zuhuratına:) bakmaya başlamış..”kimin
ne olduğu,nereye ait olduğu hiç önemli değildir diye
söze başlamış Orhun Baba: sen ne alman gerekiyorsa onu
almaya bak demiş..(çocuk az evvel aşağıda arabadan
inerken müzisyene, ev sahibine ait sorduğu sualleri
hatırlamış ve utanmış..)muhabbet açılmış.. ne güzel
ilah-i nutuklar okuyormuş hiç teklemeden ev sahibi,
hayret..aslında o ilahi- nutuk-şiirlerin içinde yüzlerce
kitap okunsa elde edilemeyecek tüm hakikatler varmış
değil mi?
çocuk soruyormuş, Orhun Baba anlatıyormuş ve çocuk daha
çok soruyormuş..Allah Teala kullarına haber vermeden
hiçbir şey yapmazmış ya hani ..kişide aslında kendisinin
ne olduğunu bilir ama onu anlamlandıramadığı için bir
önden gidenin ayak izlerinin üzerine basarak gidermiş
hani ..yol çoook tehlikeli olduğu içinmiş bu tedbir..
bir bilen ve önden defalarca aynı ize basarak gidilen ve
yolun sonunda
Alemlere
Rahmet Olana
ulaşılan bir yolmuş bu…yolun adı Turuk-u
A’liyeymiş..ve çocuk yeni dersinin üst
başlıklarından sormuş….ooo demiş Orhun Baba: bunu size
söyleyemem ki..kimsede söyleyemez.. buna izin
yok..sabredin..sizinle seyahat eden, size bunu yaşatacak
zaten emin olun..(çocuk O’nun, kendisinin seyahat
ettiğini nerden bildiğini hiiç sormamış nedense..) bunu
nasıl yaşatır? size kimse anlatamaz ve bilemez ..biraz
daha sabır demiş..ve çocuk bu yol çook zevkli ama bir o
kadarda zor ve tehlikeli.. geri dönemez miyim?diye
sormuş..vazgeçemez miyim?yüzünden bir karanlık gölge
geçmiş Orhun Baba nın:hayır demiş geriye dönüş yok.. bu
yola girdin mi çıkamazsın ..(çocuk daha ilk başlarda
Zamana ben geri dönmek istiyorum, geldiğim yere..
burada yaşamayı başaramıyorum dediğinde aynı hal
Zamanda da olmuş : hayır, dönemezsin demiş büyük bir
ciddiyetle..)….çocuk bazı sorular soruyormuş ve
anladıklarını anlatıyormuş arada.. Edeb Baba ve Orhun
Baba Allah deyip ufak çığlıklar atıyorlarmış..çocuk
onlara zarar mı veriyorum acaba diye düşünüyormuş ve
onlar gibi hislenemediği için kendisinde bir eksiklik
var sanıyormuş....
işte aslında geçmişe takılı kalmamanın, bugünde yaşayan
o manaları bulabilmenin öneminden bahsetmişler..bugünde
Aşere-i Mübeşşere var demiş Orhun Baba.. evet
demiş çocuk: hatta Ehlibeyt’in anlamını
taşıyanlarda var… ve Sahabelerin manaları da
yaşıyor kıyamete dek sürecek demiş ev sahibi..ve bir
hadis okumuş..çocuk bunu bana yazar mısınız?
demiş..Orhun Baba çocuğu kırmamış hem Arapçasını hem de
Türkçe manasını yazmış, çocukta buraya kaydetmiş:Her kim ki;Zamanın İmam-ı Kamil’ini görmediyse,el
tutmadıysa,manen ölü,zahiren cahildir…Enes
Bin Malik Hazretleri…
ve devam etmiş Orhun Baba ne mutlu ki siz bunu
gerçekleştirdiniz değil mi? demiş..çocuk başını eğmiş…
“………çok nadir olan bir şey olmuş… ..... kan ve yol bağı
birleşmiş ki bu çok nadirdir demiş..”çocuk bunu da ilk
kez duyuyormuş..ve eklemiş usta:her insanda bu cevher
doğuştan vardır asla sonradan olmaz..cevher vardır..
lakin kişi isterse üveysi meşreb olsun, onu işleyecek
bir ustaya gitmek zorundadır..rehbersiz,kendi başına
asla olmaz demiş..bu son sözleri Evvel Zaman da çocuğa
söylemişmiş…ve Zamanla Haybabamın bir sohbetinde de bu
varmış…nasıl yetiştirildiği sadece rehberin kendisine
ait bir sanatmış..hiç görüşmeseler-tanışmasalar bile bu
işi yapabilirlermiş..
çocuk:…………… içine girmek?aman ne yapıyorsunuz demiş
Orhun Baba..çocuk:sorularımla sizi incitiyorsam lütfen
söyleyin, sormam demiş ..ev sahibi:”ne demek efendim
..aksine siz beni dirilttiniz.. ne demek” …siz bugün
benim bayram hediyemsiniz biliyor musunuz demiş çocuk..
bana bunları anlattığınız için çook teşekkür
ederim..”estafirullah “demiş ev sahibi:ben anlatmadım
ki..sen talep ettin.. yani sen sana öğrettin..senden
sana oldu..bu arz ve talep işidir..ve çocuğun …………içine
girmekle alakalı sorusuna bir nutku şerifle cevap vermiş
..çocuk gülmüş: ama yine başa döndük ..evet tabii başa
döneceğiz usul öyle demiş üveysi-melami meşreb usta ve
yine nutuklar okumaya başlamış..ve arada
anlatıyormuş..çocuk yine dümdüz girmiş, edeb ve usul
–erkan bilmediği için…. Edeb ve Orhun Baba yine ufak
Allah çığlıkları atmışlar..ürken çocuk:ama siz o
nutuklarda zaten çok açık söylediniz, ben söylemedim ki
..siz söylediniz ..hepsi anlatmışlar.. anlatmadan
duramazlardı ki değil mi ?demiş..Orhun Baba bu cahil
çocuğa şefkatle gülmüş: evet demiş ve yine bir söz
söylemiş, sonra birden onun tersini söylemiş..bakın
demiş çocuk: yine aynını yaptınız.. önce tamamen perdeyi
açıyorsunuz, sonra perdeyi örtüyorsunuz neden
?gülümsemiş ev sahibi: öyle olur demiş..perdeyi açanda
sensin, perdeyi kapatanda sen.. sen fark ettin değil mi
?demiş…evet demiş çocuk.. gülmüşler..ve çocuk alicemgiz
oyununda bahsetmiş… yeni bir aman!!! sesi yükselmiş..her
cevabının başında söylediği gibi: ooo..aman ne
yapıyorsunuz, çok derin sorular bunlar demiş ev sahibi
..çokk derin..ama o gözler ışıl ışıl parlıyormuş..o
gözlerden cesaret alamasaymış eğer, çocuk hiç böyle
ileri gidebilir miymiş ki?çocuk :beni korkutan ,hani hep
masallarda bu oyunda darı olmak hikayesi vardır ya..
darı olmayı seçmeli değil mi insan?. darı..”bakın “demiş
Orhun Baba çok büyük merhametle:şunu iyi bilin ki ve
merak etmeyin, hiçbir çırak asla ustasını geçemez.. bu
imkansızdır..asla bunu unutmayın tamam mı..ve tabii darı
olmak lazım.. darı olmayı tercih etmek lazım demiş..
bu işin zevkini anlatmış sonra büyük bir keyifle..nasıl
neş’e li bir …………. ……….işte gece yarısı bu zuhurat
denen bayram ziyaretini Edeb Babanın birden zuhurat
deyip kalkması ile bitirmek zorunda kalmışlar..aşağıya
indiklerinde müzisyen: bu gece çok özel bir zuhurat
oldu.. böyle sohbet çook nadir olur.. çook uzun zamandır
hiç böyle anlatmamıştı, hepsini kaydettim demiş..aa
demiş çocuk: bende isterim..tamam demiş hoca..ve Edeb
Baba bu zuhurat sabaha dek sürerdi demiş.. o normal bir
sohbet değildi ve bitirmemiz lazımdı.. zuhurat böyleydi
dedi..güldüler..Edeb Baba iyi ki aramızda vahhabi
zihniyetliler yoktu, yoksa bizi Mansur’a çevirilerdi
dedi..bu ne demek çocuk hiiç anlamadı..netten haberleri
yoktu belki de… insanlar nelerden bahsediyorlardı ama
yaşayan belki de yoktu..yaşayanlar ise daima gizli saklı
bu işin keyfini çıkartıyor olacaklar herhalde..bizler
ise oradan buradan duyduklarımızla hayaller kurgulamaya
devam edecekmişiz değil mi?……çocuğu evine bırakan
Haybabamın dostları, kendi zuhuratlarına doğru yola
çıkmışlar..
ve çocuk eve gelince beynindeki hüzünlü o his yine
uyandı..ve masallarda darı olan kim? aniden
hatırladı….neden neden ?dedi..neden?sakın yapma sakın
dedi..lütfen, sakın…. |