elindeki sepetler dolusu himmete bakmış..
ve ona yönelen, O LAtif Gönül e
bakmış..içindekilere…
dev bir mıknatısa tutulup, kömür tozlarına dönüştüğü
günmüş..
kıpırdayamadığı ,O Cazibeye bakarak hiç durmadan
ağlamış..
ve bir yaprak gibi titreyerek, korkak –titrek sesi ile
hediyesini uzatmış..
O Hediye,
bir maddi delilmiş değil mi?…camdan bir gönül ve…..
Sen: getirene değil, getirtene bak dersin şimdi
,değil mi?:)
ve bende yazana değil, Yazdırtana bak derim..hep
şükrederim…
ve hayal etmiş..hayaline aşk-ı muhabbetle
şu şekilde yazarak göndermiş..
her bir baloncuğu, bir secdegah-ı buse ile,
nefesimden nefesine, deryaya salıyorum..
seni seviyorum..seni seviyorum..sadece seni seviyorum…
O Kalb’in meylinden..her şeyini verişinden çook
utanıyorum..
verecek hiçbir şeyim olmadığı için de ,Seni seviyorum..
Seni seviyorum..sadece Seni sevmeyi seviyorum..
nedensiz bu defa “neden? Siz” ..
Senin sözlerin her şeyi anlatıyor ..benim sözlerimse
yeterSiz….
tektaş alyans sınıfındaymışız yine…Demirli Hoca; İslam
ın nasıl sıradan ve basitliği temsil eden bir din
olduğundan demleniyor..diyor ki:bizim dinimizde öyle
süslü püslü, önemli günler felan yoktur..noelmiş,vaftizmiş
yada şabatmış yok..çok sıradandır..çocuk:Hocam,İslam hiç
havalı bir din değil, dimi?ve Hazreti Peygamberimizin: “İslam
garip gelmiş garip gidecektir “in anlamı, belki de
bu değil mi?Hoca:evet ..yani bir Kelime-i Şehadet
getirirsiniz… tamam.. o kadar..affedildiniz bile.. günah
çıkartmaya-itirafa felan gerek bile yok..affedildiniz ve
Müslümansınız..işte, insanlara, bu kadar basitlik çok
basit geliyor ve grift ritüeller peşinde
koşuyorlar..oysa
“Allah indinde tek din İslam’dır” ve tüm dinlerin
hüküm olarak aslı menşe-i İslam dır… her çocuk
İslam Fıtratında doğar ..onu ailesi ve çevresi değişik
dinlere mensub kılar..aslında
her din basit ve sadedir.. ama pağan ritüellerin, halkın
gelenek göreneğinde yaşatılması yüzünden, böyle
gariblik olmuştur..hiç bir kişi ,İslam’a; aman ne
ihtişamlı törenleri var, diye girmez mesela..sadece
hakikatin açık ve seçik halini idrak ederek kabul
ederler..iman ettim dersiniz.. iş biter.. bu kadar açık
ve yalın..
çocuk:Hocam,hani Huuu cular var ya..aslında en
havalı din İslam dini değil mi?baştan aşağı hava yani
Huuuu..gülerek cevab veriyor Hoca:hatta baştan aşağı
hava… Her Nefes alıp ver
işin:
Hayy ve Huuu dan ibaret ..başka bişi yok
çok havalı gerçekten..farkına varmak lazım:)
Fıstık içi gibi düşündüğün zat,kat kat kabuktan oluşan
bir soğanmış ve aslında hiç yokmuş..Kalpleri insanlara
dönük sofular,arkaları kıbleye bakarken namaza
dururlar….
Bostan ve Gülistan-Sadi-i Şirazi
eskiden Devlet-i A’li Osmanlı’da; saray mutfağına aşçı
alacaklarında imtihana tabii tutarlarmış....imtihan
sorusu; bir yumurta yemeğiymiş..hatırladığım kadarıyla,
kavrulmuş soğanlı yumurtaydı galiba..araştırmak bir tık
mesafesinde olsa bile, canım tıklamak istemiyor.. merak
eden açar okur değil mi?mesele yumurta meselesi
çünkü..işte bu yemeği pişirmek çoook büyük hüner
istermiş.. öyle saatlerce sürermiş pişmesi.. bunu en iyi
pişiren de, saraya aşçı olurmuş…ben ilk okuduğumda uzun
yıllar evvel hayret etmiştim.. çünkü yumurtanın tavada
pişmesi ancak birkaç dakika sürer.. öyle saatlerce nasıl
sürüyor diye..bu kadar sıradan ve basit bir yemeğin bu
kadar anlamlı bir imtihana sebep olması …tuhaf bir yemek
bu bence…
başka bir mekanda Demirli Hoca ders anlatıyormuş geçen
ay… Adem Fassındaymış..demiş ki:Hazreti Adem’i iyice
anlamak lazım.. çünkü Füsus’ta iki belirsiz Nebi
var..başı ve sonu..ve anlatmış anlatmış..çocuk:Hocam ben
tüm anlattıklarınızdan şimdi şunu anladım mesela …tavuk
mu yumurtadan yoksa yumurtamı tavuktan meselesi gibi
değil mi?Hoca, öyle bir hoşlukla gülmüş… ve kimseye
çaktırmadan, anlatırken göğsünde tuttuğu iki elinin baş
parmaklarını yukarıya zafer işareti yapmış…ve başını
gülerek sallamış…yine anlaşmışlar yani..
Mutfaktaki masada, üç küçük çocuk, önlerine konmuş
fincanlardaki çorbalara bakıyorlardı (bu çorbadan muaf
tutulmuş -korunmuş olan sadece ,5 yaşındaki Ferah
Bahar’mış… çünkü annesi ona, brokoli yemeyi kabul ettiği
için kıyamazmış:)ve tabii hoşnutsuzlukla
bekleşiyorlardı…anne:o çorbalar dibine dek
içilecek..büyük çocuk Ayşenur:kabul et anne.. sen çorba
yapmayı beceremiyorsun..çok kötü ,nasıl içelim..geçen
sene, anneannemde domates çorbası içince, ilk kez
anladım.. meğer senelerdir biz domates çorbası diye
başka, berbat bi şey içiyormuşuz..ve bir itiraf daha
çıkıyor ..hiç çorba sevmeyen oğul Kutlu:Ayşenur, ben
sana para verip, dışarıda içirdiğim çorbanın farkını
anladın mı demiş gülerek..bir yaş büyük kız veledi:anne
,sen o kadar iyi yemek yapan bir anneden nasıl doğdun
yaa..(üstelik Haybabam çok iyi yemekler yapan biriymiş..
koskocaman ziyafetler tertip edebilen… Evvel Zaman da
bir tatlıcı ustasıymış..bence bu işte bir gariplik
var..)anne:siz çok nankörsünüz..size her gün değişik
tasarım yemekler yapıyorum ve bir daha hiç tekrarı
yok..çünkü nasıl yaptığımı bile hatırlamıyorum demiş
gülerek ve eklemiş..o halde Ayşenur hanım sen yemek
kursuna git ve artık yemekleri sen yap ..büyük
çocuk:yapayımda sonra beni eleştir değil mi?
öğrenmeyeceğim demiş…işte evin hali…biz, bence hala
salataya talim etmeliyiz değil mi?..zaten benimde her
daim, üç numune-i nebatat gibi duran; ter-ü taze, üç,her
şeye maydanoz-nane ve dereotu olan nev-i şahsına
münhasir -kendim gibi veledlerim var tabii..belki hep
salata da kalmamız lazım..hep yeşil ve taze her daim su
dolu bir saksıda……buzdolabında…
bu arada Arapça hocamız ,Arapça da bir kelimenin kabul
edilebilmesi içüüün, üç harften müteşekkil olması
gerektiğini anlatmıştı..ve ben daima Üç Padişahla
gidiyordum ya..hani üçü aslında bir olan.. çünkü,
tasavvufta da sayılar üç ile başlıyor muş..işte hala
üçüncü padişahımı öğrenemedim..acaba nakıs bir kelime
miyim şu halde? …üstelik 2010 senesine girmişiz ve benim
için asla öyle çok sayı yoktur(masal olan
var....o kadar sayı ile başa çıkamam ki.. hepsini teke
indirmek lazım-tarzım öyle:) yani 3. yıla girdik yani
aslında 1.:)Mayalar bunu duysa akıllarını yerlerdi
bence..çünkü onların olmayan şeyi, gönülleriydi
sanki..2012=beş Jdoğru tesbit değil mi?güzel bir sayı en
güzeli…..akılla gönül bulunur mu?
tabbbii..
işte ispatı….
En sevdiğim müzik sal’a dır benim, biliyor musun?
neden sal’a… bilmiyorum, ya da bileceğim kim bilir?
ruhum seviyor çünkü.. hatırlıyor belki..
Yaaa Hazreti Mevlana
hitabına gelince, tüm ervahın mevleviliğini hatırlıyor
belki…
dönülüyor..huzura doğru, huzurla…
bir meşk sever olarak, içmeye her gidişimde, hayale
dalarım..
biliyorsun ki, ben, ikinin ikincisin meşrebindeyim.. bu
mevzuda hafi yani..
ya gönlüm…Sana gönlümü hayal ettirmek istiyorum..
önce gözerini kapatmalısın..
eveeett.. bak kamışlık ormanındayız.. arı ve
duruyuz hepimiz…dönüyoruz..
yetmiyor- yetmez!!..Seni ve kendimi çekip alıyorum
..zamansız ve mekansızız..
Sen Güneş
oluyorsun,
ben
dünya
ve elimde bir bendir ..işte O, Sana yansıyan
AYNa Ayy…Ya
Hayyy…
hem kendi etrafımızda, hem Senin etrafında dönüyoruz..
Ne güzel.. Dön Rabbine emrine uyuyoruz değil mi.?
dönüyoruz…
bugün yemeklerden yazmak istiyorum..birbirimiz hakkında
hiçbir şey bilmiyoruz ya.. aşığın kalbine giden yol
meselesi belki de..ben çok yemek seçerim ve bu konuda
inanılmaz nankörümdür mesela…ve yemek mevzuunun
büyütülmesini hiç anlayamam.. önemli olan;iyi ve soğuk
suyun, iyi cins zeytin- peynirin ve ekmeğin-tüm
kahvaltılıklar desek daha güzel olur bence-hazır çünkü:)
tabii birde güzel bir kahvenin olması
önceliklidir..diğerleri teferruat ama zevk için
gerekli..varlığın değerlilik hissi için ve yaşamaktan
alınacak ilmi teferruat-hazlar için ihtişamlı
ziyafetlerde gerekli değil mi? tabii dostlarla olunca …
hani hep kitaplar yazar ve sohbetlerde de geçer
..Hazretimiz , Pirimiz Geylani Hocamızın, bir gün
sohbete geç kalması ile oğlu vaaza başlar.. ama halk
uyur gider..birazdan babası gelir ve sohbete neden geç
kaldığını anlatmaya başlar..hanımı ile yumurta
pişirmişler ve onu tarif eder..ayılan bayılana gider ya
haniii….
benimde bir yumurta takıntım var biliyorsun..aslında
yeni hiçbir şey yazmadığımı kaçıncıyadır söyleyip
duruyorum ya..ilk on yazımı hiç anlamadan yazmıştım..
işte, habire onları anlama yazıları yazıp duruyorum
vesselam..Sen olmasaydın eğer, kendimi bile şerh
edemezdim ki, değil mi?kendi miktarımca, bendeki çocuk
anlamı kadar yani..belki minicik bir nüsha gibi..Sen,
benim anlama kılavuzumsun..tıpkı
Hazreti Allah Rasulü’nün, Hazreti Kur’an-ı Kerim’in
Şerhi oluşu gibi değil mi?..bunu
çok zamandır idrak ettim biliyor musun?..Hazreti
Peygamber’in Yaşayan Kur’an olması işte bu demek..Kur’an
farzsa, O sünnet..Kur’an anlamsa, O, O mananın tecessüm
etmiş haliydi..ve
ayet ne demiş:Allah ın sünnetinde asla şaşma yoktur..
ne güzel bir anlam değil mi?ve nasıl bir muhafız,nasıl
bir eminlik,nasıl bir merhamet…yani ezelde okunmaya
başlanan Hazreti Kur’an; her an , yeni bir şen’de
okunmaya devam ediyor ve hep okunacak…eğer okuma
kesilirse; ahenk-müzik ve ritm, hayat durur da ondan
değil mi?
bir daire-i nokta ve karanlık, hem de canlı ve
yamuk…..bizim
meselemiz….Senin ilmine vakıf olduğun ..benimse, Senle
beraber seyahat ettiğim..artık; beraber gideceğiz,
birlikte başaracağız demiştin ya..işte o ..Sen çok
güzelsin biliyor musun? ama aslında o görünen Sen
değilsin..çünkü tüm suretlerden ziyadesiyle
azadesin..Seni hakikatten göremeyeceğimi bilmek beni çok
üzüyor..Sana bakıyorum.. bakıyorum.. işte o yüzden hep
aç kalıyor hiiiç doyamıyorum..bu açlığı, sadece Senin
sözlerinle gidermeye çalışıyorum..hep oruçluyuz
yani..iftarsız oruç…bu mümkün değil mi ,söyle?..söyleee?..bu
dayanılmaz hüzün hiç geçmeyecek mi?hakikatte oruçlu olan
kim?
eskilerden biri demiş ki:ben tavuk değilim ki.. anlamam
yumurtadan felan.. ben horozum ve bakar geçerim.. hani,
duymuş-okumuşssundur erenler…
tavaya bir yumurta kırıp bakıyorum geçende..seyrediyorum
ve hatırlıyorum..ve ağlıyorum.. ağlıyorum…
ama Sen anlıyorsun.. hem de çok iyi anlıyorsun..çünkü
Sen çok merhametli ve şefkatlisin..Sen çok fenasın, hem
de çok fena…kalbim hep Sana doğru akıp gidiyor biliyor
musun?bir çocuk gibi böyle, Sana uzanıyor hep…
işte bakıyoruz ikimiz (ikizimiz)
yumurtaya..anlatıyorsun..anlatıyorsun..renksizliğin,
renge, kendisini fena edişini ve latifin latifede fena
oluşunu..hiiiç hatırlayamıyorum oysa..nasıl ağır bir
hüzün biliyor musun?..nasıl ağır..uyanırken
ağlıyorum..neden? diyorum..neden yapıyorsun neden?…Seni
çok seviyorum..anlatamıyorum..çünkü anlatacak kelime
yok..ben çok aciz ve cahilim. hiçbir sıfat, Seni övmeye
yetmez.. çünkü, hepsi yaratılmış..yaratılmış bir şey
asla Yaratan’ını idrak edemez..ancak izin verildiği
kadar belki..yaratılmış olmak çok güzelmiş, bunu da
anlıyorum ve çook şükrediyorum ki, Yaratanımı öğrenmem
için izin veriyorsun.. Sen öğretiyorsun Sen..bana,
kimsenin aslında bir şey öğretmesine izin vermiyorsun..
çünkü, asla kirletilemeyecek o saf ve temiz süt
kaynağı (bunu Dostum Latif Sultan’dan duydum. gitmeden
bir gün evvel söylemişti)Selsebilim olan Sen; bana,
hep göstererek öğretiyorsun.. hem de gördüğümü
anlatıyorsun…korkmama izin vermiyorsun..bunu kim
yapabilir ki ,kim?..Sen öyle bir şey sin ki,
tanımlayamıyorum..çünkü bunu anlatacak kelimelere henüz
sahip değilim..ve bilmemeyi şimdi daha çok
seviyorum..Sen, bizi biliyorsun.. her şeyimizi..ama
istiyorum ki, benim gözlerimle, Sana kendimi anlatayım
değil mi?
Sana muzurluklar yapıyorum bazen ve sık sık:)çünkü
sevgimi kontrol edemiyorum.. hiiç utanmıyorum hiçç..Sen,
nasılsa beni hep derleyip topluyorsun ..bildiğin gibi
ben çok zavallıyım ve çocuk..himayeye muhtaç bir
yetim..kimsesiz ve hiçbir şeye sahip değil…hiçbir
şeye sahip olmamanın ne büyük zenginlik olduğunu bana
Sen öğrettin..bu nasıl bir hafiflik biliyor musun?
nasıl muazzam bir debdebe-i saltanat-ı ilahi…var dediğim
şeylere bakmayıp, aslında onun manasına bakmanın asıl
zenginlik olduğunu öğretiyorsun..anlam zenginliği tabii
ki.. dıştan hiç belli olmuyor ve hiç havalı
durmuyor..hatta çok garib-fakir..çünkü ,herkes
mevkie-dış görünüşüne ve kağıt parçalarının yetkinliğine
bakıyor malum..onlarda gerekli, çünkü bu dünyanın
sürekli bir mamuriyete ihtiyacı var.. her daim tamir
edilmesi ve yapılanması lazım..dolayısıyla, manası da
aynı oranda zenginleşmeli değil mi?çünkü
maddi zenginlikle yada gidilecek en son kaleler-burçlar
kişilere asla yetmiyor biliyorsun.. gidilecek en son
nihai fetihlerini yapan tüm kişiler, hemen her şeylerini
terk edip, kendi içsel yolculuklarına başlıyorlar değil
mi?..ve işte ancak o vakit, akıllarına Sen geliyorsun ve
harabeye dönmüş-içinde baykuşlar öten gönül hanelerinin
mamuriyeti için Sana yöneliyorlar..ve Sen herkes
içinsin.. aynı ana kraliçe arı gibi..tüm bal arıları
sana muhtaçlar..
birde ne anladım, bak!! yazayım..şu benim içinden
çıkamadığım AliCemGiz oyunu var ya..o da beni çok sarsıp
ağlatıyor..hayırda
ve şerde-iyi ve kötü günde-hastalıkta ve sağlıkta…..bir
ve beraber olmaya verilen akitname
gibi geliyor…Senin
Nefesin’den yayılan tüm bu tezahürler bana çok ağır
gelecek biliyorum ve bu yakınlığa ancak senin kolaylığın
ve kalbimi genişletip ferahlatmanla aşabileceğimi
anlıyorum..ben, aktime sadık kalacağım inşallah.. ama
Sen dilersen ve bana yardım edersen tabii ..biliyorum
ki, Sen verdiğin sözden- akitten asla dönmezsin ve benim
tüm aciz cehaletlerimi bertaraf edersin değil mi?Seni
seviyorum..bir kuytuya çekilmiş kelimeler
gibi….eğilmiş…ayak ucunda……. |