Allahrasulü
demiş ya:” eğer insanın insana secde emri olsaydı
,kadının kocasına secdesini isterdim…”işte nefs
(dişi-çokluk-kesret)gelini ,ruh (vahdet-er-birlik)eşine
boyun eğmiş galiba ve düğün de başlamışşşş…çocuk uzun
olur Ehl-i Beyt’in düğünü sözlerini hatırlamış nedense..
ne diyeceğimi bilemiyorum..tüm hayallerimi- masallarımı
gerçekleştiriyorsun ve hep şükredeceğim yeni yeni
yenilikler halk ediyorsun..hiç akledemediğimi, en
basitliğin içinden çıkarıyorsun.. şunu anlıyorum:”her
güçlükle bir kolaylık, hayrın içinde şer- şerrin
içindeyse hayır vardır.. boşuna üzülüp sevinmeyiniz..”ne
güzel.. ama insan fark edebilmek adına olaylara
bakmayınca; asla, bu izan, kişiye açılmıyor değil
mi?izan sahibi olmak ise, ancak” İZ-AN”
a gelmekle oluyormuş…
Hazreti Kur’an ı anlama Arapça dersimizi bize veren
Ahsen Hocamızı yetiştiren..İngiltere’de yaşayan,
Tunus’lu Şeyh Abdullah Tijani bu memlekete gelmiş,
biliyor musun?ve ilk işi bize- bir avuç dolusu
öğrencisine bir söyleşi yapmak oldu..O’nu görünce yanına
gittim..O, pek çok lisana vakıftı.. oysa ben Türkçeyi
bile doğru düzgün konuşamıyordum..tercümana rica
ettim:benim söyleyeceklerimi aynen O’na çevirin olur
mu?sakın değiştirmeyin dedim:)..çünkü ,kitap
çevirmenlerinin nasıl kitap yazarlarının fikirlerini
gasp ettiklerini biliyordum..mesela bir arkadaşım var..
o yabancı kökenli..ve başka lisanda düşünüp yazıyor..
bilmem kaç kitabı var ve ben birini bile
okuyamadım..çünkü arkadaşımı tanıdığım gibi yazmıyor o
kitaplar...onun sesini duyarak-onun anlatımından
okuyamıyorum..yada onun ana dilindeki düşündüğü
kelimeleri bilemediğim için belki bilmiyorum…onun ilmi
değil yazanlar..hep alıntı sanki..ona ait olmayan
tasvirlerle -çevirmenin ağdalı kitap aktarımları
var..ben, öyle bir kitabı okumam tabii.tercüme kurbanı
olmamak için tedbirden yazdım:).. şu sıra yine kitap
okumaya başladım ya,bu kibir, o yüzden…
“tamam” dedi çarşambayı sel aldı tercüman efendi:)çocuk:ilk
evvela Ahsen Hocayı yetiştirip, bize bu kolay tekniği
öğrettiği için teşekkür ediyorum..çocuk derin LAMel
e dönüşmüş, o kara mercek gözlerdeki nur a baktı ve
devam etti..”benim adım çocuk..ben, Kur’an a büyük
bir sevgi duyuyorum..fakat sizin anlattığınız biçimde ne
yazık ki öğrenemiyorum..kendimce, harflerin şekline
bakıyor ve resmiyle öğrenebiliyorum..rica etsem bana
kolayca öğrenebilmem için himmet eder misiniz?..birde
sizi en çok etkileyen ayeti bana yazmanızı rica
ediyorum ve altına, imzanızı da istiyorum..”tercüman
çeviriyor..Abdullah Tijan’i Hoca çok hoş gülüyor..ayeti
duyunca gözlerine yaşlar hücum ediyor.. nasıl doluyor
hayret .. hemen yazıyor..
yazısı nı bitirince çocuğa dönerek:
eğer bu ayeti hakikatte anlarsa, tüm hayatının
değişeceğini ve aslında şimdiye dek Kur’anı hiç
anlamadığını anlayacağını söylüyor.
89 - Biz o gün, her ümmet içinde, kendilerinden kendi
üzerlerine bir şahit göndereceğiz. Seni de onların
üzerine şahit getireceğiz. Bu kitabı da, her şeyi
açıklayan ve müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber,
bir rahmet kaynağı ve bir müjdeleyici olarak indirdik.
90 - Şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve
yakınlara bakmayı emreder; hayasızlıktan, fenalıktan ve
azgınlıktan nehyeder. Öğüt almanız için size böyle öğüt
verir.
91 - Bir de anlaşma yaptığınızda Allah'ın ahdini yerine
getirin ve pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın.
Allah'ı üzerinize şahid tuttuğunuz halde, nasıl olur da
bozarsınız! Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı bilir.
(ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR)
16-Nahl Suresi:Mekke
döneminde inmiştir. 128 âyettir. Sûre, adını 68. âyette
geçen "en-Nahl" kelimesinden almıştır. "en-Nahl" bal
arısı demektir. Sûrede başlıca, kâinatta Allah'ın
varlığını ve birliğini gösteren deliller, vahiy,
öldükten sonra dirilme gibi konular yer almaktadır.
aslında Hoca; Arapça
olarak, sadece 89. Ayeti yazıyor.. yanına evde incelemem
için 90.ve 91. ayeti de okumam gerektiğinden, onların
ayet numaralarını da ekliyor.. bende bir bütün olarak
yazdım.. tefekkür için… selamlaşıyoruz ve ders
başlıyor..biz birbirimizin lisanlarıyla konuşamasak da,
ruhlarımızın lisanı ile anlaşıyoruz..o gözler
birbirlerini tanıyor, o kadar..
Hocamız ufak tefek biri. siyah uzun entarisi var ve
beyaz takkeli.yaşı yüksek ama cildi bir genç kız kadar
pembe-kırışıksız ve taptaze..hele gözleri öyle ışıklı ve
kuvvetli ki inanılmaz… O, ışıktan bir dev misali.. çocuk
için, saf-i nura dönüşmüş bir çift göz..O Kur’an a
kesmiş bir göz nuru yani..derse, çocuğa yazdığı
ayeti okuyarak başlıyor.. onun anlamını anlatıyor..O
anlatırken, tercüman çeviriyor..ve hayatında hemen
hiçbir şey ezberleyememiş olan çocuğa sesleniyor:çocuk
sen çok iyi bir hafız olabilirsin.. evet sen bir hafız
olabilirsin.. bu çok kolay çünkü..
benim talebelerimden,
sonradan Müslüman olan 62 ve 65 yaşındaki iki kişi hafız
oldular…çok kolaydır.. Kur’anın mucizesidir bu..eğer bir
kişi hiç Arapça bilmese ve öğrenemese bile; sadece
Kur’an-ı öğrenmek istese, Allaha sığınsa: O, bana ne
demiş diye.. işte o vakit Kur’an, ona, hiç Arapça
öğrenmeden bile kendini öğretir..anlamlarını açar..ve
Tijani Hoca arada ayetler okuyor.. O’nun ayetleri şarkı
gibi okuması çocuğa dokunuyor ve hep ağlatıyor.. Tijani
Hoca, nurlu gözleri ile çocuğa bakıp, yükselmiş bir bir
ışık gibi daha vecdle ayetleri terennüm ediyor..çocuk
Kabe’yi tavaf ederken ki- elinde asası ile şarkı söyler
gibi ayetleri okuyan- o meçhul-Kuzey Afrikalı olduğunu
sandığı ihtiyarı hatırlıyor aniden ..hani sadaka vermesi
gerektiği hissi ile perişanken, biranda çıkıp gelen o
ihtiyar..çocuğun yanına gelince elini cebine sokup
oradan bir riyal çıkartıp düzelten… çocuk sadakasını
uzattığında, aynı eli ile alıp- aynı şarkılarla tavaftan
çıkan adam..çocuk hep ağlıyor, Tijani
coşuyor..anlatırken ellerini göğe kaldırıp ayetleri
şakıyor ki, ne hoş duruyor..sanki Kur’an yeniden
iniyor..çıkıyor..iniyor..yükseliyor.. bir dua gibi.. aşk
gibi.. doluyor ve boşalıyor..kalp gibi-nabız gibi
–nefes gibi.. hemdem oluyor..
zaten hep iniyor, fark
etmek lazım değil mi?anlatıyor ..anlatıyor…sadece Kur’an-ı
Kerim’in okunuşuna hayran olup: bu okuduğunuz şarkıyı
,yine okur musunuz diye gelip Müslüman olan
yabancılardan -dersi bir kere dinleyip, bu alfebenin-bu
kelimelerin üzerindeki ilahi ahenge aşık olup, birden
Müslüman olan yabancılardan bahsediyor..(bu
aslında sır gibi gözüküyor oradan değil mi? hayır asla
değil..sır nedir ki?..sır bir şeyin üzerindeki tabakaya
ya da cila ya da denir değil midir?..işte kişinin
kalbindeki ,kendi sır-ı cilası değimlidir?..yani görüp
bulduğun, senin kendi sırr-ı ilahi ayn’an- an
daki yansımandır..yani herkesin kendisindeki
bilişi ve buluşu.. kendi hür iradesiyle-iyi yada kötü
zannı)…Tijani Hoca;bunu öğrenmek isteyen
herkese, hiçbir ücret istemeden, ölene dek hizmet
edeceğini de yineliyor:ne zaman isterseniz… Ben, size
öğretmek için gelirim diyor birde..Çin’de medreseleri
olan Hoca, Çin’de İslam ın nasıl hızla yayıldığını
anlatıyor..insan, Allah’a
hizmet edince, O’nun sohbeti Kur’an la hallenince ve
O’nun bedenleşmiş hali Allahrasulü’ne uyunca, tüm
zorluklar kolaylaşıp O’na hizmet ediyor değil mi?tek
başına bir ordu ve tek başına bir komutan oluyor.. tek
başına devlet yani..capcanlı bir örnek bu..
kendinden hiçbir şey kalmamış Abdullah Tijani Hocaydı
bence..O’nu selamlıyorum ve hürmet ediyorum..Allah,
O’nun açtığı bu yolu öyle genişletip kolaylaştırsın
ki,tüm insanlığın istifadesiyle de ziyadeleştirsin..
amiiinnnnnnnn.. ve tabii Tijani Hocam gitmeden
evvel, kendisi için tabağa konmuş poğaçayı çocuk yesin
istemiş..”sen ye” diye işaret etmiş.. çocuk sevinçle o
poğaçayı almış..ilk evvela siz buyurunuz demiş..”sen
kopart” demiş Hoca “az olsun.. “nimetinin ucundan
Tijani’ye kopartmış.. O yemiş.. hemen iki arkadaşı
gelmiş ve poğaçasının ortakları çoğalmadan aralarında
halletmişler tabii:)..bunun içinde teşekkürler..
bir gün, Tijani Hocama
bir hayalimi anlatmak isterim. ama bu masalı ona hediye
olarak yollayacağım için buraya yazacağım.. böylece
zuhurumuz tamamlanmış olsun..O’nun
bunu okuması, benim için çok önemli çünkü..daha evvel
çekindiğim için masalıma uyarlayıp yazmıştım.. şimdi tam
yerine denk geldi yani:)Efendim,benim
bir hayalim var..yazdığımda,
Zamanla daima
gerçekleşeceğini bildiğim bir hayal..bu hayal de ön
seziye dayandığı için,
Zamanıma yazıyorum aslında..Sen
den Sana..
ben, Kur’ana ,Hazreti Kur’an
demekten çok keyif alırım.. çünkü O’nun bir gün, benim
için bedenleneceğine iman ediyorum..O’nu yeterince
sevmeyi başardığımda tabii..Hak ettiğimde Hakkın
Zuhur etmesi gibi ..kaçınılmaz kanun yani..işte
bu.. hepimiz için, yani umuma nasıl olur diye
düşündüm..bugünkü ilim bunu olabilir kılıyor değil
mi?güçlü bir bilgisayar yazılımıyla tabii..tüm harfler
en doğru okunuşuyla-tecvidle- çekimleri en doğru
yapılmış hali ile pc ye yüklenirse ve tüm harfler,
harekeler notalara dönüştürülürse … tabii bu çekimlerde
ve ahenkteki notalarda renklendirilirse.. bu okunuşun
filminin izlenebileceğini düşünmekte ve iman
etmekteyim..ama bunun her tarz okunuşta ve her bir yazı
tipinde yeni bir filme dönüşeceğini de bilmekteyim..yani
kufi yazıda başka, nesirde başka, talikte
başka, rik’a da başka,sülüste başka,
celi sülüste başka ..acaba istif de nasıl
olur diye çok da merak etmekteyim ki ;cemi cami olsa
gerek, sıkıştırılmış mp3 misali herhalde:)mesela bu
yazıdaki film olsun.. birde milletlerin şiveleri-
okuyuşlarındaki ahenkli bölüm var ki ,buda siyasi etnik
haller- renklilik olsun..gelenekler örfler
gibi..tavırlar-duruşlar..aslında musiki anlamı çıktı
değil mi?ilahi musikinin muhakkak ki bir kokusu da
vardır değil mi? aslında din ve siyaset yada yaşam…bizim
halimiz.. her halimiz..tüm yaşamın filmi.. her andaki
değişik tecelliler sanki….mevsimler gibi..mana
–vurgu; okuyuşlarda -yazılarda gizli- sırlı belki
de, değil mi?ama sadece gözler sınır tanımaz..göz göze
geldiğinizde hiçbir lisan yetmez-gerekmez de..sadece
gözler konuşur..tıpkı
gözün akı ile renginin asla ayrılamayacağını söyleyen
hadis gibi değil mi?ayetler ve hadisler..farzlar ve
sünnetler misali…
çocuk Birine
gidecekmiş, araba çağırmış..şirket, bu sefer, son
zamanlar da sık sık yaptığı gibi, yine bir jest
yapmış.. bir makam minübüsü yollamış..içi bir
salon gibi düzenlenmiş bir araç..çocuk pirbir
yere doğru gidiyormuş..inanılmaz bir trafik varmış..
yarım saatlik yol tam iki saat sürmüş..beklemekten
nefret eden biri için bu cennet, cehennem demekmiş ki,
bir tabelaya gözü ilişmiş..bir cep telefonu reklam
panosu imiş ve şöyle yazıyormuş:biz birbirimizin
kapsama alanındayız ..”Ya Rabbim yaaa..çok hoşsun”
demiş çocuk gülerek..debdebeli saltanatının peşinden
gelecek sıkıntıyı da tabii düşünüyormuş:)..hani
meczubun biri, denize bakıp dalgaları
sayıyormuş..sormuşlar: kaç dalga oldu..meczup: bir
demiş..bu gelen biirr..işte gelen giden-giren
çıkanın olmadığı bir şeymiş aslında anlatılan
dimi..dalga bir fakat, köpükleri sayılamayacak kadar
çok(ama onlarda hep köpük yanii:)…her yeni dalga,
yeni bir.. birden başka sayı zaten hiç olmamış ki,
olamazda..her yeni bir, diğer bire eklenerek, yeni
isimli sayılar oluştursa da, aslında var olan hep bir
miş değil mi?
işte çocuk, böyle
saltanatla vahdete gidiyormuş..taaa ayak ucuna
dek..kadem kademe..ruberu yaaa:)..doysun diye…iyi
geldiği muhakkak ama yetmez ki, değil mi?dönüş yolu
bir den birlik e geçişmiş.. saltanat bitmiş
tabii..artık bir şabani halveti olan rakçı çocuk,
hayatında hiç metrobüse binmemiş(pardon bu ikinci)
çocuğu metrobüse bindirmiş.. nerede nasıl ineceğini
anlatmış..Hak tan halka
inişin naklen yayını gibiymiş.. izlemek istemiş çocuk..
bakalım neler olicek diye..metrobüsten inince,
taxiye binecekmiş ki vazgeçmiş.. hemen, orada bekleyen
minübüse binmek istemiş …çok ilginç ve hoş şeyler
yaşamış..hissettmiş..buradaki kendinden çook genç birkaç
kişinin, aşırı beğeni dolu- iltifatlı nazarlarına
uğramış ..ooo demiş içinden onlara.. bana değil, Bir’e
bakan bu yüze vuran O’nun nurunun yansımasına
bakıyorlar..ve bu şımartılmış ilgiyi içinden düşünmüş
durmuş..bu geliş-gidişlerde çocuk için anlaması gereken
ne var diye.?ve fark etmiş ki gepgenç minibüs
şoförleri,yolcuları arabaya bindiren- muavinimtrak ve
yolculardan bazıları, aynen onun çocukluğundaki
hatıralarda kalanı yaşatanlarmış..hiiç değişmemişler…
eski Türk filmlerindeki o minibüscüler-yolcular
gibilermiş.. çaldıkları müziğe varana
dek..konuşmaları,hareketleri,sigarayı kulak arkası yapan
halleri, o ceketleri,oturuşları,kabadayı tavırları
inanılmaz.. bir fiil halen devam eden bir gelenek..ve
çocuk bir kez daha anlamış….eski kişiler gitse de, onun
mirasçısı emanetçileri var ve o manalar hep yaşıyor. bu
enkarne değil.. emanetin nakli…
aynen el vermek
gibi..mesela yemek yapmayı öğrenirsiniz- lezzet
katamazsınız(aynen benim halim).. ama ona lezzeti veren,
bu konuda ehil birinden el almanız gibi..eli lezzetli
olmak yani…o ne yapsa lezzetli olur..Rıfailerin ateşi
yalamaları gibi.. onlara verilmiş eldir.. özel
izin-ruhsat yani..bu konuda emanet ehli
onlardır..ve Hazreti İsa’ya verilmiş şifa gibi.. onun
muhibbi olanlarda bu varmış mesela.emanet yani sadece
ehline verilen..demek ki neymiş, haller
nakledilebiliyormuş..okuyarak değil.. irfan
sahibinden verilen izinle oluyormuş.. hal nakli-el
vermek de deniyormuş..çocuk, mesela bugün bunu
öğrenmiş..kötü hallerin mirasçıları olabildiği gibi
,yüksek manalı iyi miraslarda geçiyormuş…ilimde bir
mirasmış..aslında çocuk
görerek öğrenmiş ki; olup biten her şey bir lütuf ve
vermeden başka bir şey değilmiş..çünkü aşk vermek
mesleği olduğundan, Yaratan da her şeyini
veriyormuş….kiminle alışveriş yaptığından gafil olan
insanda, hep sinek avlıyormuş değil mi?
ve çocuk evinin kapısına
gelmiş, arkadaşlarını görmüş..”bu ne böyle “demişler…
“sana ne oldu ki ışıyorsun”..bu ışığın ziyasının ancak
birkaç gün sürdüğünü bilen çocuk, erken davranmış
yine…midye yemeğe gitmişler.. çünkü çocuk kirlenmek
istemiş:)
Pazar- öğlen, kapı
çalmış..kapıyı aynen hayalindeki gibi açan çocuk,
misafirlerine hoş geldiniz demiş..merhaba..
hoş geldiniz ..misafirlerini, Haybabamın bu işler
için aldırdığı kocaman araçla getirense, tek taş alyans
sınıfının aşçısı Cemal Ağbiymiş..açık kapıda,
misafirlerini karşılarken çocuk:bu sabah ne hatırladım
biliyor musunuz?..bir yıl evvelki rüyamın bugün sizle
maddeleşip gerçekleştiğini…bir hayalim vardı..”yeni
ve çook büyük bir eve taşınmışım haberim yok.. evim
temizlenmiş.. mutfakta ailem yemekler yapıyor ve
Cuma..kapı çalıyor.. açıyorum yaşlı zatlar: biz
Hacıbektaşoğullarıyız diyorlar..daha evvelden haber
vermiştik..Kur’an okumaya geldik …ve salonumda Kur’an
okuyorlar..” işte bugün çok şerefli bir gün benim
için.. geldiğinize teşekkür ediyorum…Hüseyin
Amca:aynı şey..biliyorsun ki zaten celvetiyiz
ya..fark yok, ondan.. demiş ve bu rüyaya sevinmiş..Terzi
Osman Amca da: “doğru” demiş.Annesi; Selamsızın
Selamlısının çocuğa yolladı aşureyi vermiş… ne güzel
hediyeymiş değil mi?bu evde bugün,Muharremin son
günlerinde, mana aşuresi olmuş.. yani tüm meşrebler
cem olmuş sanki..üstelik tarih 10-1-2010 muş..yani=
beş:)kadiri-nakşi-halveti-uşşaki-rifai-celveti-melami-mevlevi-cerrahiler…=turuk-u
camii gibi yani..çocuğun ailesi ve dostları bugün
toplanmışlar..çocuğun gizli bir niyeti varmış....bir
törenmiş bu aslında..Aşık Murat’da, ut u ve ney i ile
teşrif etmiş..iki Ehl-i Beyt aşığı olan Şükran Teyze ve
Hüseyin Amca beraber ilahiler okumuşlar..en çok
Muhammed Mustafa’nın Ehlibeyt-i ve Kerbela ilahileri
okunmuş.. Hüseyin Amca,
Mevlid-i Şeriften “Bahri Nur” okumuş ve
anlatmış..O’nun babası da fahri imammış ve sesi çok
tatlı imiş..cami cemaatinin oybirliği ve isteği ile
soyadı kanununda babasına, Tatlıses soy ismi
verilmiş..Hüseyin Amcanın sesi de işte öyle çook tatlı..
sesine çok yakışan kasideler okumuş ve Hazreti
Muhammed’e yazılmış bir kasideyi dört beş kere tekrar
okuyarak ağlamış..”ahhh
diyormuş ahhhh..biz ne şanslıyız ki O’nun ümmeti
olduk..ne yaptık ki, hiçbir şey..ne kadar şükretsek
azdır değil mi?”Biz Hüseynilerdeniz
ilahisi sık sık değişik versiyonlarla söylenmiş..birinde
Hacı Bektaşi Veli ve Hilmi Dede geçmiş ve
gözyaşlarını silen Terzi Osman Amca ,çocuğa eğilerek:
bak rüyan şimdi gerçekleşiyor işte demiş… Ehlibeyt’in
Ruhaniyeti Teşrif etti bu gün.. onların feyzi ile
feyizlendik.. çok feyizli bir gün oldu demiş...Terzi
Osman Amca :burada göremeyen
sanmasın ki öbür tarafta görür, bulur..burada.. her şey
burada ..bu dünya da..görmeyi öbür tarafa ancak ……
bırakır..bütün isimler çok güzeldir ama tüm isimlerin
içinde Hüseyin ismi bir başkadır..bunu
duyan Hüseyin Amca Allah demiş ve tutulup
kalmış..Şükran Teyze:Hüseyin kendine gel- yapma
demiş…birazdan gözlerini açarak:”tamam tamam “demiş
Hüseyin Amca… nasıl bir bebek gibi duygulu-saf ve
temizmiş değil mi?
Terzi Osman Amca:alemler
çok renklidir.. işte her şey bu rengarekliliği ile
güzeldir.. böyle seyredip kabul etmek en güzelidir
demiş..Hüseyin Amca ,çocuğa çok anlamlı hediyeler
getirmiş.. çocuk kaydetmek istemiş..bir tane kalplerle
dolu hatip ebrusu..pazartesi günü gittiği
hamzavimelamilerin sohbetinden ders notları..
konusu: ruh ve ölüm müş ki, ilk sayfasını da
sesli okumuş..demiş ki çocuğa: bunları çok iyi
oku..sadece ehli ile paylaş.. herkesle değil ..olur
mu?ve birde O’nun odasının duvarlarını süsleyen manevi
büyüklerinin resimlerini dosya kağıdına bastırtmış
..işte her birinin arkasına el yazısı ile O Zat’ın
ismini de yazmış..çocukta masalını bu isimlerle
şereflendirmek istemiş..
Eyüp
Bahariye Mevlevihanesi Çilekeşlerinden Sahibi Zaman
Ali Fenai Dede Hazretleri
Mevlevi Şeyhi Ahmed Celaleddin Dede Hazretleri
Üsküdar Özbekler Tekke Şeyhi Hazerfan Ethem Kamil
Efendi Hazretleri
Büyük
Efendim Eşref Dede Hazretleri
*********
-Kim O'nun olursa, kuşkusuz emeline ulaşmıştır.
Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
başka bir şehirde yaşayan
Hakim’de, telefonla, Aşık Murat’tan yayılan ses, ney ve
ut tınılarını dinlemek için sohbete bağlanmış ..çocuk
O’na demiş ki:misafirlerim bilmiyorlar.. biz, bugün
aslında düğün yapıyoruz(alemin düğünü yani)..önemli olan
gönüler bir olsun, gerisi hep boşmuş nasılsa..içi boş
bir gönül nasıl ki?dolu dolu yaşamalı değil mi?doldurup
doldurup içmeli:)kiminle içtiğine bağlı tabii…”Ben
seninleydim.. ya sen kimleydin?” dermiş hani Hazreti
Allah kuluna değil mi?Haybabam, sık sık söylerdi bu
sözü mesela..
çocuk maddi aşçı olan
hanım misafirlerinin yanı sıra, manevi aşçı olan
beylerinde huzuruna, karınca kararınca kendi
sunumlarıyla çıkmış..onlar yemeklere değil gönüllere
bakarmış ve çocuk da bunu çook iyi bilirmiş..
masalım gittikçe zenginleşiyor ve ben bu zenginliğe gark
olduğum için çok bahtiyarım biliyorsun…bunlar hep
Senden.. Senin hediyelerin..hatta en son hediyene
mestim..göremeyecek-ümitsizliğime yeşil ışık yakıyorsun
ve anlıyorum ki göreceğim…buna çok seviniyorum..hani
Sana anlattığım hayali hatırlıyorum:görünmeyen
kitaptan okurken, kendini, anda yaratanı hayal ediyorum..hani
:bunun için çook şükretmen lazım demiştin ya.. işte hep
şükrediyorum:)o günü sabırsızlıkla bekliyorum..Seni
sevmemi dilediğin için şükrediyorum..hamdetmeye
korkuyorum ..şükrüm kesilir diye korkuyorum:)ve O,
gelen Gönül’den uyanırken söylediğimi nihayet
hatırlıyorum..”gördük ve
itaat ettik…”Seni seviyorum…on- yüz- bin-bir
baloncuk kadar…..tüm masalım boyunca,iki
gündür-misafirlerimden hatıra kalan
gül ben-İ gül
kokularına gark edene,beni hep bu kokularla sarıp
sarmalan için …. aşkla….. |