Zamanın
birinde Zamanlı yaşayan bir çocuk varmış.ve bayramı
bayram olan çocuğun bayram vakti de geldiğinden hep
beraber köylerine gitmişler..insanın bir köyünün olması
çok hoşmuş..apartmanlarda yaşayan şehirli “bedeni -
sözde medeni” olan bu insanlar toprak sahibi olduklarını
ancak köylerinde(köy yakin- kalp kelimesi ile aynı
köktenmiş)anlayabiliyorlarmış nedense..mesela
cenazelerini kendi tarlalarına gömebiliyorlarmış ..çok
az araç olduğu için caddenin ortasında, kahve ve diğer
içeceklerle volta bile atabiliyormuşsunuz ki bu çook
eğlenceliymiş..(çocuk masalın ileri safhalarında
kendisini eleştirecekmiş. o yüzden biraz kendine
dokunmak istemiş.):Kur’an da Allah’ın haram kıldığı
hükümler çok açık ve netken ve diğer her şey
helalken..Allah ın hükümlerini beğenmeyip yeni hükümler
icat edenler: “Ya Allahım bak bu eksik. biz bunu
tamamlayıverdik ve bunları kafir ilan ediverdik. Hatta,
aha bu şirk ehli diyenler bile varmış..”mesela böyle
kişiler kendi zanları ile, üzerinde hüküm sahibi
olduklarını sandıkları kişinin cenaze namazını
kılmasalar ne olurmuş? Hiiiç tabii..çünkü o kişi
muhakkak her gün hem kendisinin, hem de diğer
insanlığın cenaze namazını kılıyordur ..nereden
bileceğiz ki?kimin umurunda…
üzerinde mutfak önlüğü, elinde içecek yol kenarlarında
böğürtlen yemeye çalışmak ayrı bir zevkmiş..böğürtlen
yemek çok mücadeleli bir işmiş..her bir böğürtlene, onca
dikenle savaştan sonra, çizilmeden kanamadan ulaşıp
yemek lazımmış..böyle tek tek yemek çok
cazipmiş..avucunda biriktirip yemenin zevkli olmadığını
ilk kez idrak etmiş çocuk..köyün alt patika yolunu çok
seviyormuş..yol ıssızmış,çok kıvrımlı ve çok
darmış..orada düşünerek, böğürtlenlerle haşır neşir olan
çocuk, bıldırcın avına çıkmış avcıların az öteden silah
attıklarını duymuş ve bağırmış:”heeyyy buradayım. ateş
ederken dikkat” demiş ..ses gelmemiş. bir daha
seslenmiş, silah sesleri vınlıyormuş..çocuk “ben uyardım
“demiş ve böğürtlenlere dönmüş..Zatiye’nin eşeğiyle
karşılaşmışlar”merhaba” demiş çocuk eşeğe..tabii ileri
gidemediği için yola çıkmış.. tam karşısında Zatiye’nin
boylu boyunca yolu kaplayan ineğini görmüş..”merhaba”
demiş ineğe ve inek hiiç kıpırdamamış ..Hinduların
inekleri gibi vurdumduymazmış.çocuk beklemiş beklemiş
inek çekilmemiş..ve çocuk geri dönmüş:)korkusundan
değil, dün bu yolda saatler geçirdiği içinmiş:)çocuk
rüyalarından Hintli rehberlerinde masallarına ilgi
duyduklarını bildiğinden bu bahsi yazmış..bir insan;
İslam’ın(selamete Allah a teslimiyetle ermiş)
muhteşem hazineleri ayakları altına serilmişken ve beka
kendine vaat edilmişken, başka mistik düşüncelerin
ardından gider ve neden hiçlikte kalmak ister? diye
sormuş ..alnının secdeye değmesine izin verilmeyen
insanları düşünmüş ve hep inanılmaz ilimlerden bahseden
ama yaşayamayan.. bir kere de o ilmi Yaratan Allah’ın
adını ve onun yaratışının olmazsa olmazı Muhammed
Resulullah’ı, adını bile ağızlarına almalarına izin
verilmeyenleri düşünmüş.. neden demiş?..ve cevap
gelmiş..kim farkındalıkları öğretmek adına onca serveti
cebe indirecek? Kim, size mutlu olmayı öğreteceğim
,sırrımı bahşedeceğim deyip:, şunu isterim- bunu
isterim, oda benim bana gelsin, buda benim bana gelsin,
ol dedim olsun, hemen şimdi uyumlamasını öğretmek için
milleti kafalıyacak…eh daima söğüşleyenler ve
söğüşlenenler olacak ..sistem öyle..bir taraf
palazlanırken diğer taraf yolunmuş kaza dönecek..zamanla
ellerinden her şey gidip kalpleri kuruduğunda ancak;
onlara tek kucak açmış ,sığınılacak tek yer olan “yandım
Allah, kurtar “diyecekleri zaman nasılsa gelecekmiş, oda
nasibi olanlara tabii..çocuk mutlu mesut böğürtlen
rengine dönmüş elleri ile eve dönmüş…
misafirleri gelmiş İstanbul’dan.O Bir İnsan-ı
Kamilmiş..sadece onca yolu bir gün için gelmiş,
bayrammış ya..sabaha karşı gelen misafirlerin, kuşluk
vakti hemen hepsi odalara çekilince Rehber ve iki çocuk
ve köyün en safiyane temizi, Haybabamın ağaçları hicret
ettirme arkadaşı Zühtücük sohbete dalmışlar(Zühtü sadece
ona ne sorulursa tek kelime ile cevap veriyormuş ve gün
içinde birkaç cümle konuştuğu oluyormuş:)..Tevhid Eri bu
Zat çocuklara noktayı anlatmış. aynı bir tabloyu çizer
gibi nakşederek hem de ve sonra zincirin halkalarını
bekleyenleri ve önde gidenleri..ve “insan şüphesiz çok
acelecidir” ayeti üzerine beklemenin verdiği cehennemi
azabı anlatmış..trafikte bir dakika bile bekleyemeyen
insan için ne acıdır beklemek değil mi?ve men arafe
cümlesini söylemiş Dostları..bir kaç dakika içinde
hem zahiri ilmi hem batını o kadar sade ve basit
anlaşılır anlatmış ki hayret edilir, hatta insan aklına
zarar verirmiş..sonra demiş Dostları çocuğa:” söyle,
daha önce böyle bir anlatımı hiçbir kitapta okudun
mu?”..şaşkın çocuk “hayır, hiç okumadım”
demiş..”okuyamazsın, çünkü bu kitap ilmi değil, sadırdan
gönülden gelir “demiş..”ben bu tanımlamayı başka
birinden duyarsam mesela anlarım ki “;eli ile dilini
işaret etmiş:” işte o, benim dilimle
doğurduklarımdandır.”çünkü bir İnsan-ı Kamil İsrafil
nefesli olduğu için, kulaktan öldürür- kulaktan
müridini diriltir- doğururmuş İslam
tasavvufunda..çocuklar bu muhteşem sözlere nail
oldukları için tabi ki bayramilermiş..çocuk soru sormuş
Dostları azarlarcasına”artık senin tevhid mertebelerini
bilmen lazım, neden öğrenmiyorsun ki? aç kitap oku.”
demiş..ve Tevhid Eri olan Dostlarının sözlerinden çocuk
biraz notlar almış ve birini kendisine hediye yazmak
istemiş…hatıra olsun diye..
-Züleyha’nın güzelleşmesi, O’nun Yusuf’un ahlakı ile
güzelleşmesi demektir..(devamını çocuk sadece
kendine saklamak istiyormuş..çünkü oradan tecelli eden
Zaman’mış:)
Zümrüd-ü Anka üzerinde
babanne ve çocuk
ve çocuğun avuçlarında beyaz saçları avuç avuç
kuş tüylerine dönüşen zülüfler zülüfler
telek ilmi nedir? Duydunuz mu? demiş çocuk
Dostlarına..”evet .Merhum Efendicim anlatmıştı..böyle
bir ilim varmış” demiş..ve sadece çocuğa tavus kuşundan
örnek vermiş.”biliyorsun tavus kuşu çok güzeldir, hem
kanatlarını açınca daha çok güzeldir ..birde uçabilir
üstelik ama o yine de hep neden ayaklarım çıplak der.
gözlerini ayaklarından alamazmış..”çocuk bu hali çok iyi
biliyormuş ve eklemiş..”ve o çirkin ayaklarını gördükçe
dehşetle bağırırmış. o zaman ,sesinin de ne çirkin
olduğunu duyar daha çok üzülürmüş” demiş çocuk..Dostu,
önce kendisini sevip, beğenip razı olması gerektiğini
anlatmış..kendini sevmeden başkasını asla sevemeyeceğini
söylemiş..başka da hiçbir ipucu vermemiş..
geceleri diğer dostlarından Bir Dost Hakim arıyormuş
başka bir şehirden ve bir saat tasavvuf dersi
anlatıyormuş….mertebeleri soruyormuş..bilmiyoruz
diyormuş çocuklar.. belki yüzüncü kez tek tek sıralayıp
açıklayarak anlattığı halde yine anlatıp, yine sormuş
..”hatırlamıyoruz. biz öğrenemiyoruz” demiş
çocuk..”hatırladıklarımı söyleyeyim” demiş ve
saymış..”hayır” demiş Hakim “onlar nefsin mertebeleri..
onlar değil ya huu...ya Allah aşkına tevhid.. tevhid
mertebelerini ezberleyin. yazarak öğrenin bari.tevhid
mertebelerini bilmeden asla bu iş olmaz” diye
bıkkınlıkla söylenmiş İlahi Hakim..çocuk, onun anlatımı
ile buraya kaydetmek istemiş. belki yazınca dediği gibi
öğrenebilirim diye..yazalım bakalım:
Şimdi
“ bu mertebeleri "nefsini
bilen Rabbini bilir"
hadisi şerifinin tefekkürü ile yeniden sayarsak
ki;Tevhid mertebeleri yedidir. Üçü fena üçü beka.
Fena Mertebeleri: 1- Tevhidi Efal, 2-Tevhidi Sıfat,
3-Tevhidi Zat.
Beka Mertebeleri: 1-Cem, 2-Hazretül Cem, 3- Cemül Cem,
4-Ahadiyetül Cem.
Fena mertebeleri;
1-Tevhidi efal:
Enfüs ve afakta ki tüm tavır hareket ve sükun Allah'a
aittir.Fail Allah'tır. La faile İllallah.
2-Tevhidi sıfat:
Sekiz sübutu sıfatla sıfatlanan Allah'tır.Hayat, ilim,
kelam, semi, basar, kudret, irade ve tekvin. Bu sıfatlar
Allah'a aittir. Sana ait olsaydı bir nefes aldın
veremedin olmazdı. Yaşlandın kolun tutmaz oldu olmazdı.
Bunlar sana geçici olarak verilmiştir. Senden bir gün
alınacaktır sen şimdiden sahibini bil bilinç boyutunda
sahibine ver. La mevsufe illallah.
3-Tevhidi zat:
Fiil Allah'a ait sıfatlar Allah' a ait geriye ne kaldı,
şimdikilerin varlık dedikleri mevcut ,vücud kaldı.
Varlık Allah'a aittir, mevcut olan Allah'tır. Senin
varlığın ancak suya bir taş atıldığında meydana gelen
halkaların göründüğü süre kadardır. Varlık sana ait
olsaydı bir gün ölmezdin, en iyisi sen varlığında
sahibini idrak et bilinç boyutunda senden alınmadan sen
ver.
La mevcude illallah.
bu üç mertebeyi anladın ise fena buldun işte o zaman
Allah celle celalü hu "gel bakalım kulum ben bunları
sana geçici vermiştim senden alacaktım sen ben almadan
kendi ihtiyarin ile verdin hiçliğini idrak ettin."
"Ölmeden evvel ölme sırrı"
Beka mertebeleri;
1-Cem Makamı:
Salikin nereye baksa Hakkın nurunu kendini müşahede
ettiği makam. Zatın giydirildiği makam. Bu makam mertebe
tehlikeli Mansurun makamı. Mürşidsiz mümkün değil.
Salik nereye baksa hep Hakkı görür.
2-Hazretül Cem Makamı:
Salik Cem makamını Azizinin Mürşidinin himmeti ile
geçerse Hakkın sıfatlarını giyinir. Gördüğü çokluk
ardında Hak olduğunu idrak eder.
3-Cemul Cem Makamı :
Salik bu makamda fiilleri giyer. Tutan eli konuşan dili
gören gözü... olur.
4-Ahadiyetül Cem:
Burası iki mertebe A.S. Efendimize ait mertebe. Buraya
pek az arifi billah vakıf olur.(Ahadiyetül
ayn-Ahadiyetül cem)
Hak Varlıktır, yani Mutlak Varlık'tır: El-Vücûd
Varlık tahakkuk ve husul anlamına gelmez.
Tahakkuk ve husul mastar anlamından gelirler ve hariçte
mevcut değillerdir.
"Varlığın bir çok
mertebesi vardır." Hadis
Ehlullah varlığı mertebelerini aynı tevhid
mertebelerinde olduğu yediye ayırarak anlatır.
İlk üçü
Hu-Ahad-Allah,
La taayyûn;
Ahadiyet, Gerçek Mutlaklık,
Taayyûn-i Evvel;
Tafsilsiz, Hakkın İlmi. Vahdet-Hakikatı Muhammediyye
(s.a.)
Taayyûn-i Sani;
Tafsilli. Vahidiyet-Hakikatı İnsaniye.
Bu üç mertebe kadim mertebeler ve öncelik sonralık
olmayan mertebelerdir. Öncelik sonralık akli ve
vehmidir.
Ruhlar Mertebesi;
Sınırlı ve hadis,
Alemi Misal;
Hayal Alemi, hadis,
Alemi Ecsam;
Cisimler Alemi, hadis,
İNSAN.
1-La Taayyûn
Mertebesi (gerçek mutlaklık-zat-ı baht):
İlk mertebedir. Bu mertebede na'tlar ve sıfatlardan
münezzeh "kendisine izafeden", bütün kayıtlardan
mukkaddes, hatta mutlaklık kaydın bile münezzeh.
Zat-ı sırfa (zat-ı baht)
Vücûd_ı Hakka ait bu mertebe Ahadiyet-Mutlak birlik
mertebesidir. El-Ahad ismini alır.
2-Taayyûn-i Evvel Mertebesi (ilk taayyün):
Hakkın zatına, sıfatlarına ve bütün mevcutlara dair
icmali ilmi.
Bunlar henüz birbirinden temeyyüz etmemişlerdir.
Hakkın ilmidir.
Burada olmayan şeyler olandan henüz ayrılmamış dır.
Vahdet ve Hakikati Muhammediyye mertebesi diye
isimlendirilir.
Bu mertebede herhangi bir tafsilin bulunmayışı nedeni
ile bütün kayıtlardan münezzeh vahdet (birlik) mertebesi
diye isimlendirilir.
Ayrıca bu mertebe tafsilleşmiş ve tafsilleşecek her
çeşit alemlerin özü olduğu için Hakikati Muhammediyye
mertebesi diye de isimlendirilir.
3-Taayyûn-i Sani (ikinci tayyûn):
Hakkın zatını, sıfatlarını ve bütün yarattıklarını
tafsili ve ve biribirinden ayrılmış olarak bilmesidir.
Vahidiyet ve hakikat-i insaniye mertebesi denir.
Bu üç mertebede Kadimdir.
Kadim ve hadis varlıkların tafsillerinin Hakka
açılmaları açısındandır.
Allah ikinci mertebede bütün eşyayı isim ve sıfatlarını
mücmel olarak bilir.
Üçüncü mertebede ise tafsili ile bilir. Bunlar akıl
açısındandır.
"De ki: Allah ahaddir" Sure-i ihlas 112/1
Hu (Hüve/O) duyu ve aklın dışında kalan durum zamiridir.
Ahad ise zikredilen varlıkların tafsilleri ile
nitelenmiş bütün isimleri birleştiren Allah isminin
haberidir.
Hakikatı Muhammediyye ve Hakikatı İnsaniyenin kadim
olması hadis olmalarına engel değildir.
4-Ruhlar Mertebesi:
Bedenleri tedbire yönelen ruhlar mertebesidir.
Ruh tektir. Bundan üflenmiş ruhlar ise kendi
istidatlarına göre bu ruhu kabul eden bedenlerin sayısı
kadardır.
Bunlar kendi zatlarına ve benzerlerine zuhur ederler.
(basittirler, mücerrettirler)
Hem kendilerini hem birbirlerini tanırlar.
Ruh cisimlerle birlikte dikkate alındığında çoğalır.
5-Alem-i Misal Mertebesi:
Hayal alemidir. Simsime arzı da denir.
6-Alem-i Ecsam Mertebesi:
Cisimler alemi denir.
Dört unsur; ateş, hava, su ve toprak beş ürün meydana
getirir; cansızlar, bitkiler, hayvanlar, insanlar ve
cinler.
7-İNSAN:
Tüm mertebeleri birleştiren cismani ve nurani
mertebedir.
Bu mertebede eksiklik ve kemali kabul eden mutlak
insandır.
Bütün mertebeler tamamlanırsa
İnsan-ı Kâmil.
Tüm mertebeler iki kısma ayrılır. Hadis Mertebeler ve
Kadim Mertebeler.
Şahadet ve zuhur alemi.
İlki la-zuhur (akıl ve histen uzak mutlaklık mertebesi),
diğerleri külli zuhur (akıl ve hisse zuhur mertebesi)
olup tümü zuhur eder ve açılırsa o kimseye İnsan-ı Kamil
denir. Kendi zahir ve batın suretini görmez hale
geldiğinde.
Adem oğlu bütün mertebeleri birleştirmekle şerefli külli
insanın cüzleridir. Sebebi insanın ilk asli mertebesini
cismanilik kenarında ve ruhanilik denizinde
taşımasındandır.
Buraya kadar kısaca varlığın mertebelerini gözden
geçirmiş saymış olduk. Bu mertebeleri Tevhid Mertebeleri
ile birlikte tefekkür etmek hatta nefis mertebelerini
dahi bu tefekkür etmek gerektiğini düşünmekteyim ki,
tevhid mertebeleri Efal, sıfat, zat (Fena Fillah) ve
cem, hazretül cem, cemül cem, ahadüyetül cem (Beka
Billah) mertebeleri olup kısaca tekrar etmiş olduk,
Hatalarım için Aşk ola...demiş Hakim….”
hatasız elbette ki olmaz..biz kuluz..ALLAH
değiliz..kendisinden habersiz sohbetini alıntıladığım
dostumun bana kızmayacağını biliyorum. çünkü ben ancak
masallarımdan öğrenebiliyorum.O,bunu benden iyi
biliyor..öğrenebilmek için sonra çare tevhid
mertebelerini masallarıma ekledim:)ve Allah yolunda kul
Allah’a yardım ederse Allah da ona yardım eder hükmünce
umuyor ve diliyoruz ki:” Allah, bize bu mertebeleri
öğrenecek o bir kişinin hatırına öğretsin, lutfetsin
inşallah ve amin..……………..
8.mektup..
http://umutrehberi.wordpress.com/2009/10/03/8-mektup/ |