“Merhaba”
demiş çocuk, Hakime, telefonda “merhaba.mertebeleri
öyle yazıldığı gibi öğrenemedim ama bakın nasıl anladım
..biliyorsunuz, ben hayatın içinde yaşadıklarımı hangi
halinde seyrettiğimi bilebilmeyi istiyorum ve ancak
görerek öğrenebiliyorum..şimdi bakın:mesela kek yapmak
istedim ve ne keki pişireceğimi düşündüm ve o kekin
malzemelerini çıkardım ki, bunlar, o kekin esmaları-
isimleri olsun ..ve keki pişirdim. kimlere yedirmek
istediysem onlarla bu keki paylaştım ve kekim kemal
haline ancak onu besmele ile yediğimizde,bize
karıştığında-biz olduğunda miracına ulaşıyor değil mi?ve
artık bizim enerjimize dönüşüyor o kek artık insan
olduğu için mutlu.maksadı hasıl oldu.. biz ise onu en
güzel fiillere dönüştürebildiğimizde onun hakkını vermiş
olacağız değil mi?”
“evet” diyor Hakim ve devam
ediyor..”işte maksat bu. o saydığımız mertebeler
yukarıdan aşağı dikeydiler, birde yatay hali var..onunda
hayata tatbiki şöyle..kendimizi 4 ana kitapla ve
peygamberlerle,bize verilmiş esas meslek ne imiş onu
bilerek ki; her mesleğin piri bir peygamberdir.. neyle
birbirimize hizmet edeceğiz değil mi?meslekle tabii…onu
bularak, peygamberlerin ve velilerin hayatlarını
kendimizde belirleyerek mertebeleri anlayacağız..ve
evet,haklısın,mertebeleri öğrenmek çok zordur ama bir
kere öğrendiğinde o her kapıyı açan yegane anahtardır..”çocuk,
mertebeleri şimdi şöyle de düşünmüş.. bir dili gerçekten
öğrenmek istiyorsan önce imla bilmelisin gibi….
devam
etmiş Hakim:“ve size bu geceki ders.. hepiniz hangi
meslek için yaratılmışsınız onu düşüneceksiniz bu gece
..oturun ve bulun.. hangi peygamberin temsil ettiği
meslektensiniz?..”çocuk: benim hiçbir kabiliyetim
yok,hiçbir işi yapmayı da sevmiyorum o yüzden beni
masalcı yaptılar ve hiçbir peygamber masalcı değil demiş
..”iyi düşün. aç kitap, araştır bakalım. vardır,
bulursun..söyle, diğerleri de, hangi meslek onlara
kolaylaştırılmış düşünüp bulsunlar ve o peygamberin
hayatını okusunlar” demiş Hakim..çocuk tüm
peygamberlerin ilk mesleğinin çobanlık olduğunu da
biliyormuş..ve İnsanı Kamillerin kişiyi olgunlaştırıp
bir meslek sahibi yaptıklarını da.. ama neden
kendisinden bir şey çıkmadığını da sorgulaması lazım
geldiğini de anlıyormuş.....hiçbir şey bulamamış.. taaki
gece sesliğinde yatağına gidene dek…uyumadan masalla
alakalı ayetler ve peygamberlere denilen sözler aklına
gelmiş ve hz pirin masal hakkında söyledikleri..çocuk
bunun farkına varmasına yardım eden Hakime ve ondan
seslenene şükrederek, gülerek uyumuş tabii..
köyde
uzun zamandır görmediği akraba ve dostlarını da görmüş
ve ziyaretler gerçekleştirmişler..Ali Ulvi Amcanın kızı
Sare Abla ve damadı Hayrettin Abi onları davet
etmişler..Ginolu’da limana bakan bu eve çocuk ilk kez
girmiş..ev çocuğu sarıp sarmalamış ve mutfakta inanılmaz
sıcak, muhteşem lezzetli bir sofraya sekiz kişi
oturmuşlar..çocuk sürekli ne kadar mutlu olduğunu ve
yemeğin ne lezzetli, ne hafif olduğu hayretle söylemek
zorunda hissediyormuş kendisini..ve Hayrettin Abi onlara
namaz kıldırmış..Ali Ulvi Amca bir peygamber
aşığıymış.ve çocuk hayretle,O’nun Hayrettin abiye
giydirmiş olduğu bu halini gözlemlemiş..O, Hz.
Peygamberden bahsediyormuş ve sürekli O’nu andığında
dalıp ağlıyormuş..bu nasıl olmuş çocuk
bilemiyormuş..Sare Abla demiş ki:çocuklar bu ziyarette
çok büyük bir keramet var.bizi çok mutlu ettiniz.. bu
kimden bilmiyorum ama benim size teklifim var.
isterseniz sizin için, ben bunu uygulayacağım..size,
babamın bana öğrettiği şekilde Osmanlıca öğretmek
istiyorum, ister misiniz? ..çocuklar: eveeet
demişler..evet de; çocuk,onlardan çoook uzaklarda
oturuyormuş. bakalım kışa proğramlanan bu bir aylık
yoğun Osmanlıca-eski türkçe dersine katılabilecek
miymiş.inşallah olur.
çocuğun
13 yaşındaki çocuğu Kutlu, Dan Brown un bir kitabını
okuyormuş ve annesine soru sormuş. tabiî ki soru
satanistler ve yıldız sembolü hakkındaymış..mal bulmuş
mağribiye dönen çocuk gözlerinin parladığı hissetmiş ve
bir avcı nasıl av yakaladığında mutlu olur işte aynen o
hale dönmüş..”gel “demiş “yanıma otur:başlangıçta Ademle
beraber diğer varlıklar berbermişler ve insan her şeyi
biliyormuş..ama zamanla günaha girdikçe o güzel
hediyeleri kaybetmişler.. onlarda aşırı muhabbetlerinden
meleklerin, peygamberlerin, Allahın isimlerinin sembolen
heykellerini yapmışlar,onları seyredebilmek,unutmamak
için. ama zamanla manasını unutmuşlar ve onlara
tapınmaya başlamışlar..”
“ şimdi
sağ avucunu aç..bak sağ avucunda Arapça 18 rakamı var ve
kağıda çizmiş..bu çadır gibi olan “Rahman” her şeyi
kapsar-bağışlar ve sol avucunu aç demiş..bak burada onun
aynalanmış hali var 81 rakamı ikisi 99 eder. Allahın
sonsuz esmasından bize bildirdikleri yani.ve ikisi yine
18 ve topla yine 9..18 bin alemin temsilcisi sensin
yani..”şimdi ayağa kalk “demiş ve “kollarını kapa,
bacaklarını aç.”çocuk annesinin dediklerini yapmış: bak,
sen ters üçgensin “Rahman” yani anladın mı? şimdi
bacaklarını kapat ve kollarını aç ..bak şimdi sen
Rahimsin yani 7 ..sonsuzluğa açılan dua gibisin..annenin
suyu ile babanın suyunun birleşmesinden işte SEN
oldun..sen BE nin altındaki NOKTA
sın..yeryüzü ve gökyüzünün içindeki inci-gözbebeği
sensin..yıldızın içindeki sen oldun anladın mı? Şimdi
hem kollarını hem bacaklarını aç.. bak yıldız sensin
gördün mü?demek ki neymiş? sen
BismillahirRahmanirRahim işsin..yani Allah’ın
yeryüzündeki imzası..aynı Haybabamın kitaplarını
damgaladığı mühürler var ya, işte sen Allah’ın mührüsün
..söyle demiş anne çocuk, Kutlu’ya: bunları bilip
anlayınca artık sen satanist yada mason olabilir
misin?..”hayır” demiş çocuk..”tamam, artık odana
gidebilirsin” demiş çocuk anne ..
CebraİL,AzraİL,MikaİL,İsrafİL=KAMİL
Çocuk
düşüncelerinden bazen-sık sık-artık, her zaman
bunalıyormuş..kendisini ipe sermek istemiş..kendisiyle
en dibine dek dalga geçebilirmiş hiç acımadan ama birisi
onu eleştirecekse aynı kendisi gibi kendine acımasızca
ironi yapabilmeliymiş..kendi hayatını didikeyenler com.
başkalarının hayatlarını hiiç didikleyemezlermiş. bunu
kendisinden biliyormuş..çünkü başkalarının da üç aşağı
beş yukarı hemen aynı şeyleri yaşadığının
farkındaymış..daha kendi ayakları üzerinde duramazken
nedenmiş başkalarının sorumluluğu-vebali?ve insan
kendisiyle meşgul olduğunda nedense kendisinden başka
günahkar bulamıyormuş..çocuk içinde dünyadaki en bedbaht
günahkar ama günahlarıyla bile Allaha sevimli gelen
kendisiymiş..tarih tekerrürden ibarettir..imtihan hep
aynı..iman,can, mal, eş, çocuk yani sevdiklerimiz…
Çocuk,benden derviş olmaz diyormuş hep ama Zaman, ona
“sen benim dervişimsin “dediği için o bir
dervişmiş..bakıyormuş, yazılı- çizili hiçbir derviş
tarifine uymuyormuş ki..bir kere uyumayı - yemek
yemeyi-müzik dinlemeyi –hiçbir şeye ilgi duymadığından
tembelliği seviyormuş..ilgi duymadığı şeyler için hiç
konuşmasa da, ilgi duyduklarına çok geveze imiş..bunu
her cihetten düşünmek istemiş tabii.. çocuk için ,bir
şeyi kabul etmenin tek ölçüsü ayetler ve peygamberimizin
davranış biçimi imiş..bunlarda aradığı şeyi bulana dek
rahat yokmuş..
Hz.Ali
(r.a)AŞK
mış ve BE nin altındaki NOKTA yı temsil ediyormuş. Hem
de aynı vakit; İLİM de demekmiş ya hani..işte AŞK
gelince, akıl yani mukayese ile bilen
,sorgulayan-eleştiren akıl AŞKa teslim olunca” baş
verip, o nokta ancak NUN olmak yolunda kapıdan içeri
girebiliyormuş..yani
be zahirdeyken ters dönüp batına yolculuk
başlıyormuş..be nun olmak istiyormuş.Hz.
Ali göbekli ve saçları tepesinden
dökükmüş..Hz.Ali,Hz.Fatıma’nın alemi bekaya irtihalinden
sonra evlendiği diğer eşlerinden olan üç oğluna Osman
,Ömer ve Ebu Bekir isimlerini vermiş mesela..ve çocuk
noktanın kapıdan içeri girince neler yaşaması
gerektiğine de bakmak istemiş..sonra Hz Osman(r.a)
geliyormuş ve O, İki Nur sahibi
HAYA
demekmiş..Hz.Peygamber, O’na kızını vermiş.. O vefat
edince diğer kızını da nikahlamış .O vefat edice: eğer
bir kızım daha olsa idi O’nu da Osman’a verirdim diyecek
kadar O’nu seviyormuş..Hz. Osman çok da
güzelmiş…Kur’an-ı Kerim O’nun zamanında ilk ez
çoğaltılmış ve dağıtılmış..bir insan, Kur’an ın
değiştiğine inanıyorsa bu Allah’a inanmıyor da
demekmiş.çünkü Allah:O’nu Ben indirdim, Ben
koruyacağım dediği için..Allah’ı emin kabul etmemek
demekmiş bu.. tek bir harfi ile bile, kimse oynayamazmış
değil mi?ve Hz. Ömer(r.a) ..hayadan sonra
HAKEM-ADALET temsilcisi olanmış.Hz. Peygamber
demiş ki: Benden sonra peygamber gelseydi O, Ömer
olurdu..işte bu hitaba mazhar olan bir
kimseymiş..eskiden putperest, ayyaş ve katil bir
Ömer’ken, tövbe ile Halife Ömer Faruk olmuş..ve Hz.
Peygambere kızını verdiği içinde o ehlibeyte
girmiş..aileden, akraba..Hz. Ömer çok uzun boylu ve çok
iri yarı biriymiş..o sert ve celalli yapısına rağmen
gerektiğinde gözyaşlarını tutamayan bir dostmuş aynı
vakitte..ve Hz. Ebu Bekir(r.a) ..SIDDIKİYET
MAKAMI..sadık dost..sorgusuz sualsiz iman
makamı..Allah’ın kendisinden razı olduğunu(sen razıysan
Allah da razı makamı) öğrendiğinde sevincinden bilinen
ilk semayı yapanmış da..Hz. Ebu Bekir çok zayıf
ve naif biriymiş ve hep ağlarmış....bugün bize anlatılan
dervişler gibi yani..ama bu erdemli kişilerin hepsi
toplumun her safhasında canlı birer yaşam örneğiymişler
de..sıradan bir insanın ne yaşaması gerekiyorsa hepsini
yaşayarak bize örnekler bırakmışlar ki şaşırmadan takip
edelim..Hz. Efendimiz..hepsine
CAMİ olan.. O ise
karnı ve göğsü aynı hizada olan bir beden yapısına
sahipmiş..bir koca,bir baba,bir komutan,bir devlet
reisi,bir akraba,bir tüccar,bir dost,bir yar,bir
peygambermiş..ve bunların hiçbirini diğerine
karıştırmadan hepsinin hakkını vererek yaşamış..
Kur’an-ı Kerim’de; Hz. Meryem ve oğlu Hz. İsa(a.s) için
ince bir nükte varmış..onları tanrılaştıranlar için..”onlar
yer ve içerlerdi “diye..insan yaratılmıştır ve
yaratılan bir varlık acizdir….yaşaması için ne
gerekiyorsa yani şartlar neyi emrediyorsa o halde yol
alacakmış değil mi?
çocuk
bunları göz önünde bulundurarak sorgulamasına devam
etmiş.. birde benim hay-huy hallerim için,
hastalıklarımın etkisi de var demiş..bilimsel
veri..hormonlar meselesi tabii.. mesela bu kadar
geçimsiz,huysuz,ukala ,asabi olmam da; pek çok şeye,
önce kendime:) alerjimin olması da etken ve bana intikal
eden kalıtımın rolü de var....Arabi Uzmanı Hocaları bir
derste şunu anlatmışmış..”o adamın bağırıp çağırması
onun Melamiliğini örtmesi içindir denir.. yok ya öyle
şey, adam muhakkak şeker hastasıdır yada tansiyon, sorun
bakın” demişmiş..evet işte buda doğru:) demiş
çocuk..tabii astrolojik açıdan da bakmak lazımmış değil
mi?bu magazin severlere jestmiş..çocuk ay a ait olduğu
için derin depresiflikler yapabilirmiş, onun suçu
değilmiş ki..ay gel- git leri ile denizleri bile
harekete geçirmiyor mu yani ve yengeç düz yürüyebilir
mi? yan yan …herkesin gittiği şekilde değil illa başka
şekilde yürüyecekmiş…Zaman, çocuğa “normal ol
“demiş..çocuğun en normal hali buymuş oysaki:)..başka ne
yön kaldı?..geçmişten gelen dna ile geçen huylar..bu
konuda sülalesine baksa yetermiş..ne menem oldukları
lakaplarından belliymiş “aykırı” sülalesiymiş onlar..tüm
bunlara rağmen yine istediği sonucu elde edememiş
çocuk..neden dünya ile geçinemediğinin en güzel cevabını
şöyle bulmuş..”kimseye hesap vermek zorunda değilim..geçinmeye
gönlüm yok o kadar..boş ol demiş dünyaya boş ol, boş
ol:)”
Artık
çocuk kalıplardan çok sıkılıyormuş…Allah bir yarattığını
bir daha yaratmazmış.. bu yaratamayacağında değil
şanındanmış. Ve insan kusurları ile güzelmiş..mesela
cansız sandığımız eşyada tam simetri olmazsa o bize
kusurlu gelir ve beğenmezmişiz ama insan
öylemiymiş..kendi fotoğrafımızı aynalasak asla
beğenmeyiz..çünkü tam simetrik değiliz biz..sağ yanımız
ve sol yanımızda belirgin yada değil farklar var.. işte
bizi cazip yapan güzellik bu eşit olmayan
güzelliğimizdir..çoook düzgün bir güzelliğe baksak
mesela bir süre sonra sonra onun durgun- soğuk
güzelliğinde sıkılabiliriz bu dünya hayatımızda .cazibe
başka bir şey..çirkin sanılan bir insan inanılmaz
cazibeli olabiliyormuş..bu gönül işiymiş yada kişilerin
arasındaki çekim gücü…herkes kendisini neyin çektiğini
en iyi kendisi bilirmiş tabii…birine kolay gelen
diğerine çok zor ve ağır gelebilirmiş..o yüzden de artık
çocuk; derviş şöyle olur ,doğru insan böyle olur,şu
tipte olursa olura hiç takılmıyormuş..çünkü asıl olan
erdemmiş..bedenin zayıf yada kilolu hali
değil,davranışların standardize olmuş hali ise hiiiç
değilmiş..bunu çocuğa, üzerinde Hüküm Sahibi olan Zaman
Padişahları yaşatarak öğretmişlermiş..biri yeryüzünde
melek diye tanınırken- bir deri bir kemikken, diğeri
dervişliğine zere kadar inanılamayacak haldeymiş diğer
insanlarca..gönlü kadar olmasa da onu temsil eden bir
bedene sahipmiş.hatta O, onu anlamayan insanları daha
bir uzaklaştırmak için odasının duvarına Hz. Ali’nin
koskocaman bir tablosunu bile asarmış ve millet daha bir
kaçarmış o vakit O’ndan..diğeri :)CANIM.………çocuk
sanırmış ki tüm kainat O’nu bilir ve tanır ama artık
anlıyormuş ki O’nun da manasını çok az kişi idrak
ediyormuş..ne garip diyormuş çocuk ne garip…kişilere bu
beden şartlanmışları en büyük perde..her şeyi günah
–şirk sanan kişiler aslında zanları ile vehmettikleri
TEK TANRI SANDIKLARI AKILLARINA-İLİMLERİNE TAPIYORLARMIŞ
BİLMEDEN …bedene-aklımıza tapan bizler asla
bedeni-aklımızla geçip çıkamıyormuşuz değil mi?aynı
çocuk gibi..işte ne olursa olsun bu beden hepimize çoook
cazip geliyormuş..çünkü akıl sadece bu bedeni iyi idrak
edip didikleyebiliyormuş..
Selamsızın Selamlı Rehberi bir kere çocuğa demiş ki:Ehli
Tehvid, halkın içinde çırılçıplak gezse bile Allah onu
“settar ismi ile saklar, örter, bildirmez..”
maddesi olmayanın manası- manası olmayanın maddesi
olamazmış ya hani ve enerji=maddeymiş ya ..demek ki
enerji de yaratılmış o halde değil mi?yaratılmış akıl
sahibi biri ne yapar? hep sorgular, sorgular..ve
kendisini akıldan ibaret sanır ..oysa akıl
yaratılmıştır..düşünceler de “şey” dir yani
esmalar..esmalar ise sıfatlardır..Allah ‘ın
tanımlanmak-bilinmek için kendisine verdiği şeyler..vakti
geldiğinde insan bunları bile geri vermeyi
bilebilmeli..akıl hep mukayese ile ölçe biçe bilir..Allah
ölçüye ve tartıya gelir mi?..oysa bizim şimdi
yaptığımız ne..”Ya Allahım.. Sen bize esmalarını da
verdin ya hani?”..eee..”işte artık biz Sen gibi
düşünebiliyoruz..demek ki artık biz Sen olduk..biz kendi
işimizi yaparız mı” diyeceğiz..bak artık robotlar bile
yapıyoruz.. aklımızı son noktasına dek kullanacağız
yakında..da…da dünyanın kaçta kaçı refah içinde düşünmek
de lazım değil mi?gelişen mi yan çok? yoksa gelişemeyen
derinleşen uçurum mu?”ya Hz. Allah bize: iyi güzelde,
neden bu muhteşem aklı ve ilmi, hala bilmem kaçıncı
dünya vatandaşı olarak gördüğünüz diğer kardeşlerinizi
de kendi seviyenize, kendi rahatınıza kavuşturmak için
kullanmadınız? derse ne halt yiyecekmişiz..komşu
haklarının Allah katındaki yerine bakmak lazım değil
mi?biz mekanik insanlarız-bir bilgisayar proğramıyız
.bizce.zannımca” diyormuşuz değil mi?işte bu yapay
zekaların idrak edemedikleri şu imiş..İnsan-ı
Kamillerin tac-ı şeriflerine sembolen sardıkları
destarlarının, soldan inen ucu, kalbe doğru
akıyormuş..bu aklın artık gönle teslim olmasını
simgeliyormuş..akıl gönül ile birleşmedikçe de insan
asla mutlu olamıyormuş..sırf
akıl nedir ki?kaskatı bir ilim nedir..duygusuz ,acımasız
..insanı bu mutlu edebilir mi?öyle olsaydı
Maya-İnka-Aztek medeniyeti dünyanın en mutlu medeniyeti
olurdu..anıtlarında tek bir çiçek- bir güzellik –bir
nezaket motifi yok mesela ama matematikte bugün henüz
hiçbir kimse onların dehasına erişememiş....çocuk bunu
kendisinde sorguladığı için bir deney yapmak
istemiş..çünkü çocuk akıllı değil, ağırlıklı olarak
hissiymiş ya hani..
onun
yazdıklarını, hemen çoğu okuduğunu söyleyen dostları
anlamadıklarını söylüyorlarmış ve
eleştiriyorlarmış..bazıları acımasızca eleştiriyormuş
hem de..çocuk hiç üzülmüyormuş..çünkü Evvel Zaman ona
yazıları için olacakları evvelden haber vermişmiş.o,
sadece Zaman ve kendisine yazıyormuş nasılsa.. ama aklı
ve gönlü deneyimlemek muhteşem bir şeymiş..ve çocuk
muhteşem iki denek bulmuş….
artık
senenin büyük kısmını köyde geçiren 60 lı yaşlarını
süren halası ve 70 li yaşlarında olan amcası bayrama
onlara gelmişlermiş..ikisi de tasavvuf
bilmiyorlarmış..çocuk demiş ki :beni kimse anlamıyormuş.
şimdi çok anlaşılır olduğunu söyleyen hocamızın şiirini
ve anlaşılmaz olduğunu söylediği benim şiirimi size
okuyacağız.. siz hakem olun ve ne hissettiğinizi bize
hiç çekinmeden söyleyin olur mu? demişler..”tamam” demiş
hala ve amca…ve çocuklardan biri iki şiiri de yüksek
sesli okumuş..çocuğun şiirinde amca ağlamış ki ,çocuğun
bu amcası tüm sülale içinde en tepkisiz ve en suskun
olanmış..sormuşlar” ne hissettiniz “diye..denekler şöyle
demişler..”hocanın ki çok açık ve anlaşılırdı ama
çocuğun ki anlaşılmaz olsa da kalbimize dokundu..
çocuğun ki tesirli …”çocuk deneyinden istediği sonucu
almış..işte akıl ve gönül ikisi de çook farklı algılanan
iki organmış.birbirlerinden farklımı? hayır aslında
ikisi de aynı imiş lakinnn mertebeler acısından ise
dağlar kadar farklıymış…aynı Kur’an okurken
ağlayamıyorsanız bile ağlayanları taklit edin sözündeki
gibi değil mi?
Muhabbetle….. |