Bu sabah uyandığımda güneş henüz doğmamıştı
ben de yatağın içinde oturup hayal kurdum
zihnimde ve seyrettim anlattıklarını
hayalimin...
.....Çıkış noktamız yine “Kur'an ve İnsan
ikiz kardeştir !” cümlesi...
Bu kez pek de tercih edilmeyen bir yapıyı
kendimizde arayalım...
Cin kavramının ait olduğu gerçekliği
bulalım...
Bu kavramı çözümlemek için kainatı kendimiz
olarak düşünelim...Yani “ben” diye işaret
ettiğimiz yapı da bu kaainatın şuuru
olsun...
Bu şuurla kendimizde seyrettiğimiz bir insan
bedeninin çalışma sistemine ve etkilenmekte
olduğu çevresel koşullara bakalım...
Kendini beden olarak gören yapı yani insan
bedeni için kendi sistematiğini oluşturan
temel etmenler beyin,kalp nöronları(fuad
noktası) ve bağırsak beyin olsun...
Bu insan bedeninin yaşamakta olduğu
yeryüzünden semaya doğru bir boyutsal
yükseliş düşlediğimizde varabileceği en üst
şuur katmanı içinde var olduğu kainatın
şuuru olur sanırım...
Bu insan bedeninin bu şuursal sıçrayışı
yapabilmesi için tek bir çıkış noktası
vardır o da kalbindeki fuad noktası...
Fuad noktasından aldığı verilerle hareket
eden beyin kendi gerçekliğini kainat şuuru
boyutunda seyre kadar uruç edebilir...
Hayal ettiğimiz insan bedeninin ait olduğu
bedensel ortam olan dünya yahut yeryüzü
koşulları için var olmuş ve yeterli görülmüş
değerlendirme aracı ise bağırsak beyindir...
Bağırsak beyin insan bedeni içine alınan ve
yeryüzüne ait olan gıdaları (değerleri)
sindirip ,sindirdiği bu gıdalar(değerler)
cinsinden algılar oluşturur ve beyne
yollar...
Beyin bu noktada tam bir decoder
gibidir...Ya ağırlıklı olarak fuad
noktasından aldıklarını açar,şifresini çözer
ve yayınlar ya da bağırsak beynin yolladığı
impulslara göre değerlendirmeler yapar...
Kendini kainat şuuru olarak bulan yapı ile
beden arasındaki köprü fuad noktası
bağlantılı beyindir...
Beden bilinci esaretinin nedeni de beynin
fuad noktası yerine bağırsaklarından gelen
uyarılara yönelmesidir....
Bu iki ayrı duruma göre iki ayrı cin gerçeği
ortaya çıkar kanımca...
Bu kişişsel yorumun ardından Kur'an da geçen
ins ve cin kavramlarına bir göz atmak
gerekiyor sanırım...
İns ve cin iki ilginç tanım aslında...Biz
insan ve cin kelimelerini biliyorduk...Ama
ayetlerde ins ve cin diyor....Bir de insan
var....Üç ayrı kavram oldu...
Önce İns'i açalım...
Sözcük anlamı; “beş duyuyla hissedilebilen,
bilinen, görünen, tanıdık, ilişki
kurulabilen, kaybolmayan, sürekli ortada
duran”
Ayetler,
insanın, “pişmiş çamur, kuru balçık,
çınlayan kil, işenebilir çamurdan”
yaratıldığını söylemektedir. Bu ifadeler,
“madde”nin halden hale girmesini
çağrıştırmakta olup, insanın genel anlamda
maddeden yaratıldığını anlatmaktadır.(Hakkı
Yılmaz-Cinne vel insane yazısından alıntı)
“...yeryüzünde
bir tekâmül sürecinden geçerek bugünkü "insan"a
son derece benzeyen; fakat
zihnî
fonksiyonlar
yönünden düşünce, muhakeme gibi
insanî
vasıflardan yoksun;
"homo-saphien"
olarak adlandırılan,
insan
bedeninde
hayvanlığı yaşayan topluluklar vardı... Ki
biz bunlara
"insansı"
demekteyiz...”(A.H)
İNS ,dışarıdan bakıldığında insan bedeni
görüntüsünde olan ancak zihni fonksiyonları
oldukça düşük seviyede olan ve bağırsak
beyne tabi olmuş yapılar...
Ve şimdi de Cin'ni açalım..
Sözlük anlamı:
Cinn: Kapalı olan , duyularla algılanamayan
Ayetlerde yapılan tanım ise Hicr suresinde:
HİCR 27
Vel Canne hâlâknahu min kablü min narisSemum;
Cann'ı da daha önce semum ateşten
(gözeneklerden
geçen, zehirleyici ateşten; ışınsal bedenle,
cehennemdeki ateş semum kelimesiyle
tanımlanmıştır. A.H.)
yarattık.
Öyleyse “cann ateşten yaratılmıştır” demek;
“elektrik, manyetik dalgalar, ışın gibi
gözükmez güçler enerjiden yaratılmıştır”
demektir. “(Hakkı
Yılmaz-Cinne vel insane yazısından alıntı)..
son olarak ta İnsan'ı tanımlıyalım:
İnsan
yeryüzünde halife olarak meydana getirilmiş
varlık....
Sâd 72
Onu kıvama erdirip, ruhumdan üflediğim zaman
ayeti ile işaret edilen yapı insan...
bu noktada üstad Ahmed Hulusi'nin İnsan'lar
ve İnsansı'lar isimli yazısından bir bölümü
nakletmek çok yerinde olacaktır...
“””yeryüzünde
bir tekâmül sürecinden geçerek bugünkü "insan"a
son derece benzeyen; fakat zihnî
fonksiyonlar yönünden düşünce,
muhakeme gibi insanî
vasıflardan yoksun; "homo-saphien"
olarak adlandırılan, insan bedeninde
hayvanlığı yaşayan topluluklar vardı... Ki
biz bunlara "insansı"
demekteyiz..
Bunlar kişisel menfaatleri için birbirlerine
her türlü zararı verebiliyorlar; kan döküp,
fesat çıkarıyorlardı!.. Yaşamları yalnızca
hayvansal düzeyde olup, yeme-içme,
çiftleşme, olabildiğince her şeye sahibolma
gibi son derece sınırlı bir şekilde devam
ediyordu.
Ve elbette
o
zaman yeryüzünde en bilinçli varlıklar olan
"CİN"ler de bunlar üzerinde
istedikleri gibi tasarrufta
bulunabiliyorlardı..
Melekler de kendi kapasiteleri ve gördükleri
örnekler kadarıyla, "Halife"
olacak "insan"ı, o ana
kadar yaşayagelmekte olan "insansı"lar
gibi değerlendirerek; onu
"Yeryüzünde kan dökücü, fesat çıkarıcı bir
varlık olarak" zannetmişlerdi!.””””
İnsan,ins ve cin kavramlarına verilen bu
manaların ardından kendini kainat şuurunda
bulan yapı ile kendini beden olarak gören
yapıya göre şekillenebilecek iki farklı cin
olabileceğinden bahsettiğimiz üzere bu iki
farklı cin algısını konuşalım biraz da...
İlk cin algısı ,kendini beden olarak gören
yapı için tanımlanan cin kavramı olsun...
Bu cin kendini beden olarak gören yapının
algılama araçlarınca tespit edilemeyen ve bu
bedenin tüm gözeneklerine nufuz edici bir
yapıya sahip...
Bu gözeneklere nufuz etmeyle ilgili Kur'an
da çok enteresan bir tanım var ... HİCR '26
da..
Hicr26
Ve le kad
hâlâknel İnsane min salsalin min hamein
mesnun;
Andolsun ki, biz insanı dönüşüp gelişen
hücresel yapıdan (toprak+su+hava)
halkettik.
İnsanın yaradılışı için salsal ve hamein
mesnun kelimeleri kullanılmış...
Salsal :toprak
(inorganik maddeler) ve su karışımından
meydana gelmiş, zamanla sıcakta suyu uçup
kurumuş ve içinde havanın dolaşabileceği,
sese dönüşebileceği boşluk olan cisim
hamein :(organik)
dönüşüme uğramış
mesnun :standart
(belli) bir şekil verilmiş
Kendini beden sanan ve cinin içine nufuz
edebilen oluş durumu SalSal den yapılma
olarak anlatılan ins...
Hakikatini bulacak kıvama gelen insan ise
hamein mesnun olarak ifade edilmiş...
Gözeneklere nufuz eden bu cinni yapı
dışarıda bir yapı kendini beden olarak gören
inse göre...
Şimdi az bir düşünelim...
Beyin nereden geldiğini bilemediği bir etki
altında ve bu etki kendine bir beden çizip
onu yeryüzündeki tüm sınırlayıcı koşullarla
muhatap kılan ve bu koşulları doğru olarak
algılamasını sağlayan bir etki...Bedende bu
etkiyi yaratan bir başka sinir ağı var
beyinden bağımsız çalıştığı ispat
edilmiş...Hangi yapı bu tabi ki bağırsak
beyin....
Bağırsak beynin impulsları cinni vehim
hükmünde salsal halindeki yapının beyni
için...
Nasıl tanımlıyordu üstad Ahmed Hulusi
yukarıda:
Bunlar kişisel menfaatleri için birbirlerine
her türlü zararı verebiliyorlar; kan döküp,
fesat çıkarıyorlardı!.. Yaşamları yalnızca
hayvansal düzeyde olup, yeme-içme,
çiftleşme, olabildiğince her şeye sahibolma
gibi son derece sınırlı bir şekilde devam
ediyordu.
Ve elbette
o zaman yeryüzünde en bilinçli varlıklar
olan "CİN"ler de bunlar üzerinde istedikleri
gibi tasarrufta bulunabiliyorlardı..
Bir başka yönü ile cinler inslerden çok daha
uzun yaşıyorlardı...belki on katı kadar
ömürleri vardı....
Bilinç ve bilinçaltı...bağırsak beyin
bilinçaltının emrinde bilinci yönlendiren
hatta oluşturan yapı...Bilinçaltının ömrü ve
bilincin ömrü kıyaslandığında sanırım bu
uzun yaşama kısmına da bir cevap bulmuş
olabiliriz...
Bir
dostun hatırladığı kadarı ile aktardığı bir
başka anlatımda İbni Arabi'den...Hayat ruhun
anlatan zaman dilimidir ömür ise bedeni...
Bu noktada üstad Ahmed Hulusi'nin ruh ve
cinlerin berzah boyutunda oluşunu anlatan şu
ifadesi de konnuyu daha kapsamlı ifade
edebilmek adına gerekli sanırım...
(“CİNLER”,
Kur’ân
anlatımıyla
“MA’RIC”
ve
“SEMUM
ATEŞTEN”,
Yani
“biyolojik bedene tesir edip, radyasyon
zehirlenmesi meydana getiren mikrodalga”
bedene sahiptirler…
Bizim
âhiret
âlemi dediğimiz,
ruhlar
âlemi denilen,
berzah
âlemi denilen âlemler hep aynı mikrodalga
boyut olup; insan ruhları dahi gerçekte
mikrodalga
bedenlerdir. A.H))
Cinlerle kendini beden olarak kabul edenler
evlenip çocuk sahibi olabiliyor çeşitli
anlatımlara göre..
Bağırsak beynin hükmü altındaki ins kendi
hakikati olan gerçeği göremediği için kendi
görüntüsünü ve kendi duyu organlarının
dönüştürdüğü veriyi gerçek olarak agılar...
örnek olarak Mü'minun suresinin şu ayeti
yeterlidir kanımca:
MÜMİNUN25
İn
hüve illâ racülün Bihi cinnetün feterebbesu
Bihi hatta hıyn;
"O kendisinde cinnet olan (cin etkisindeki)
bir adam... Bir süre Onu gözetleyin
bakalım."
Cinlerle beraber olan yapılar bağırsak beyni
kullanan bilinçaltının beyne musavvir esması
hakikatince suretler ürettirmesi sonucu
kendi beyninde bu suretlerle birlikte
olanlardır...
Başka bir okuyuşla bağırsak beyin etkisi ile
yaşayan ins ile aynı etki altındaki insin
evliliği ve çocuğu da bağırsak beyin etkisi
ile genetik aktarım sonucu yaşayacaktır ki
bu da cin'den çocuk sahibi olmak anlamına
gelebilir...
Cin'lerde vahdet görüşü ve kaderi algılama
yetisi yoktur...Bağırsak beynin impulsları
ve bağırsak beyin arza dönük maddeye dönük
,maddeyi tahakküm altına alacak işlevle
donatılmıştır...Dünyaya ait olan verileri
gıdaları alıp öğütüp ona ait uyarılar olarak
yayın yaparlar...
Cinlerden iman edenler vardır...
Cin
14-)
Ve enna minnelmüslimune ve
minnelkasitun* femen esleme feülaike
teharrev raşeda;
"Bizden teslim olmuşlar da vardır,
hükümlere âsi olan zâlimler de vardır...
Teslim olanlar, hakikatin olgunluğuna talip
olanlardır."
Cinlerin iman etmesi beynin fuad noktası ile
bağının olduğu kanal açıldığında
Rasulullah'ı dinlemeleri yolu ile
gerçekleşir...Yani bağırsak beyin fuad
noktasından gelen yayının hükmü ile işlev
görmeye başlayan beynin emrine girer ve bu
sistemin azametine iman etmiş olarak
yolladığı impulslar yalnızca zaruri hallere
dönük olan impulslar olarak görev yapar...
Ama ilginçtir ki ayetleri taradığımızda
müslim (teslim olmuş)cin olmasına karşın
mü'min(gaybın sonsuz sırlarına açık idraki
oluşturan) cin'den bahsedilmez...Çünkü
bağırsak beyin fuad noktasının hakikatini
bilmiyor oluşu ayette şöyle vurgulanmıştır..
AHKAF 31
Ya
kavmena eciybu daıyAllahi ve aminu Bihi
yağfir leküm min zünubiküm ve yücirküm min
azâbin eliym;
"Ey kavmimiz... DAÎALLAH (Allah davetçisine)
(DAÎALLAH; cinler O`nu DAÎALLAH olarak görüp
değerlendirmiştir, Rasûlullah olarak değil)
icabet edin ve O`na iman edin ki, bazı
günahlarınızı bağışlasın; sizi feci bir
azaptan korusun."
Şimdi bir de kendini kainatın şuuru olarak
gören bir yapı ile bakanın algısında cin
nedir ona bakmaya çalışalım...Yani fuad
noktası kanalı ile beyni programlayarak
kendi hakikatini bedende yaşayan kainatın
şuuru ile...
Bunun sistematiğini anlatan ayet Kur'an'da
şu sanırım:
SEBE12
Ve li Süleymaner riyha ğudüvvüha şehrun ve
revahuha şehr* ve eselna lehu aynel kıtr* ve
minel cinni men ya`melu beyne yedeyhi Bi
izni Rabbih* ve men yeziğ minhüm an emriNA
nüzîkhu min azâbis seıyr;
Süleyman`a
da sabah
gidişi bir aylık yol, akşam dönüşü bir aylık
yol olan o rüzgâr (gibi hareket edeni
verdik)!
Onun için
bakır kaynağını sel gibi akıttık! Rabbinin
elvermesiyle cinnden (görünmeyen türden)
kimileri de (ifrit türü) Onun önünde
çalışırdı. Onlardan kim emrimizden çıkarsa,
ona alevli bir ateş azabından tattırırız.
(Bakır kaynağı tanımlamasını, Zülkarneyn`in
yaptığı, yecüc mecüc`e karşı set inşaatında
kullandığı eriyik bakır-demir olayıyla
birlikte düşünürsek; anladığımız maddi
anlamda değil, daha farklı bir alanda
düşünmemiz zorunluluğu açığa çıkar. Gerek
Zülkarneyn (iki boynuzlu {antenli?}) gerekse
Süleyman a.s.ın görünmez varlıklara karşı
tasarruf sahibi oldukları düşünülürse,
olayın maddi bakır-demir konusu değil, bu
iki maddenin elementsel bileşiminin gücünü
kullanma olarak, belki farklı bir düşünce
kapısı açılabilir bize. Daha derine girmek
istemiyorum. A.H.)
Bu ayette Hz süleyman fuad noktasından
beslenen beyin konnumunda ce teşbihi olarak
ona cinne hakim olması yönünde kullanılması
adına bakır kaynağını sel gibi akıttık
ibaresi kullanılıyor...Demir bilindiği üzere
kandaki hemoglobinde ve dünya üzerinde bol
miktarda bulunan bir element...Bu da bedeni
yani bağırsak beynin etkisi altındaki yapıyı
güçlü kılıyor...Zülkarneyn kıssasındaki gibi
demiri eritip üstüne erimiş bakır dökerek
bir sentez yapmak sanırım bağırsak beynin
bedensel verilerini fuad noktası hakikati
ile sentezleyip bedeni fuad noktasının
hizmetine sokmak anlamına gelmekte...Bakır
elektriği en iyi ileten element...demir
bedenselliğe çeken yapı...ikisinin sentezi
sanırım fuad noktasında kendini bulan beynin
bağırsak beyinden gelen uyarıları bastıracak
denli hızlı ve güçlü bir aktarımla bağırsak
beyni etkisi altına alması diye
düşünülebilir...
ve diğer bir anlatım:
HİCR
16
Ve lekad cealna
fiys Semai burucen ve zeyyennaha lin
nazıriyn;
Andolsun ki biz semâda burçlar
meydana getirdik ve onu ibretle bakanlar
için (çeşitli özelliklerle)
bezedik.
HİCR 17
Ve hafıznaha min külli şeytanin raciym;
Onu şeytan-ı
racîm'den biz koruduk.
HİCR 18
İlla
menisterakassem'a feetbeahu şihabün
mübiyn;
İşitme (oradan gelen
mânâları algılama)
hırsızlığı yapan müstesna! Onu da
apaçık ışık
saçan ateş topu izler.
Fuad noktası ile hakikatini bulan beyinde
ortaya çıkan bir değişiklik var...Bu
değişiklik semada burçlar meydana getirdik
olarak anlatılıyor....Bunlar beyinde ortaya
çıkan çok güçlükuvveler ki bağırsak beynin
etkilerine karşı anında çok güçlü bir impuls
olarak ortaya çıkabiliyor...
ve diğer ayetler....
ZARİYAT 56
Ve
ma hâlâktül cinne vel inse illâ liya'budun;
Ben cini ve insi yalnızca
(Esmâ özelliklerimi açığa çıkarmak
suretiyle)
kulluk etmeleri için yarattım!
İSRA 88
Kul
leinictemeatil`insü vel cinnü alâ en ye`tu
Bi misli hazel Kur`âni la ye`tune Bi mislihi
ve lev kâne ba`duhüm li ba`din zahiyra;
De ki: "Andolsun, eğer İNS (türü-insan
denmiyor) ve CİNN şu Kurân`ın benzerini
getirmek üzere bir araya toplansalar,
birbirlerine destek de olsalar, gene de onun
benzerini getiremezler
KEHF 50
Ve
iz kulna lil Melaiketiscüdu liAdeme fesecedu
illâ ibliys* kâne minel Cinni fefeseka an
emri rabbih* efetettehızunehu ve züriyyetehu
evliyae min dunİY ve hüm leküm adüvv* bi`se
liz zâlimiyne bedela;
Hani biz meleklere "Secde edin Adem`e" dedik
de İblis hariç hepsi hemen secde ettiler!
İblis CİNN (türünden)dendi; (bu nedenle)
Rabbinin hükmüne (hakikat ilmi yoktu {Cin
türünde hakikat ilmi ve kader sistemi
bilgisi yoktur - RUH İNSAN CİN Kitabı.
A.H.}) uymadı! O hâlde siz, beni bırakıp onu
(iblis`i) ve neslini mi dostlar
ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin
düşmanınızdır! Zâlimler için ne kötü bir
dost seçimi oldu!
SECDE 13
Velev şi`na leateyna külle nefsin hüdaha ve
lâkin hakkal kavlü minniy leemleenne
cehenneme minel cinneti venNasi ecmaıyn;
Eğer dileseydik, her nefse (bilince) kendi
hakikatini elbette fark ettirirdik! Ne var
ki benden: "Cinlerden ve insanlardan oluşan
toplulukla cehennemi elbette dolduracağım"
sözü hak olmuştur.
Tüm bu ayetlerden sonra kendi hakikati bu
kainat olan şuur gözü ile bakış adına bir
başka yorum da şu olabilir...
Şonsuz
sınırsız şuur kendine bir an bakar...bu an
bir bakıştır ve o bakış o sonsuz sınırsız
şuurun bir bakışı ve o bakısındaki amaç ile
ilintili olarak bir vucuttur...
Bedenlerimiz de kendimizi bulabildiğimiz
derinliğe göre birer bakış hükmünde
olacaktır...
Cin sözcüğü sınırlı algıya mahkum beyin için
görünmez algılanamaz iken sınırsız suur için
bir bakıştan ibarettir yalnızca...
Aynaya her baktığımda oluşturduğum cinni
yapıya bakmaktayım aslında ve aslında her
bakışım bir frekans bedeni değil
mi...Melekler nur yapılı cinler nar yapılı
denir ya...
Ziya kelimesi nurun kaynağıdır nur ziyanın
yansımış halidir...Nar ise nurun somut
hali...
Yani berzah alemi...
(“CİNLER”,
Kur’ân
anlatımıyla
“MA’RIC”
ve
“SEMUM
ATEŞTEN”,
Yani
“biyolojik bedene tesir edip, radyasyon
zehirlenmesi meydana getiren mikrodalga”
bedene sahiptirler…
Bizim
âhiret
âlemi dediğimiz,
ruhlar
âlemi denilen,
berzah
âlemi denilen âlemler hep aynı mikrodalga
boyut olup; insan ruhları dahi gerçekte
mikrodalga
bedenlerdir. A.H))
Bedenimiz bir frekans aralığı ve ruhumuz da
başka bir frekans aralığı ahiret berzah
alemi cinlerin de içinde bulundukları bir
frekans aralığı...
Düşüncelerimiz de seçimlerimiz de birer
frekans aralığı ve çook ilginçtir ki
seçmemeyi seçiyor oluşumuzda bir seçim ve
hem seçerek hem de seçmeyerek berzah
boyutunda farklı yapılar meydana getiriyoruz
sanırım...
Bu konuda İsviçre Lozan Enstitüsünde görevli
profesör Henry Markram'ın izlediğim bir
videosunda yaptığı bir yorum oldukça
ilginçti..Henry Markram “Mavi Beyin Projesi”
adıyla çaılşmakta olduğu bir projede 2018
yılına kadar bilinçli ve zeki yapay beyin
üretebilmek için çalışmalarını
sürdürmekte...
Henry Markram beynin kainatın kendini
seyredebilmesi için ürettiği ve
evrimselleştiği en mükemmel yapı olduğunu
ifade ettiği konuşmasını da göz önünde
bulundurarak beyinlerimizin cin ya da melek
olarak adlandırılan her katmanı yarattığını
hatta dışarısı olarak algıladığımız ve
dışarıdan gelen uyarılar olarak ifade
ettiklerimizin dahi beşer beyni ile kıyasla
böyle olduğunu kainatın dahi kendini
seyreden bir beyin hükmünde olduğunu ve
beşer beyni ile kainatın aynı gerçek tek
olduğunu ifade etmeliyim..
son bir ayet bizdeki bu üretimi anlatan,
ŞURA 30
Ve ma esabeküm min musıybetin feBima kesebet
eydiyküm ve ya'fu an kesiyr;
Size ne belâ isâbet etmişse, elleriniz
ile yaptıklarınızın sonucudur! (Allah)
birçoğunu da affediyor.
Doğrusunu Allah(Rasulu(ehli))) hakkıyla
bilir....