evvett.nerede kalmıştık, unuttum..ama olsun, ne önemi
var?.. hayat devam ediyor.kaldığımız yer= başladığımız
yer nasılsa, değil mi?bu hafta 4. haftamız ve ben henüz
istediğim manaya ulaşamadım …desem de:)ilginçlikler hep
devam etti..Sana onları yazacağım..benimle yazdığını
bilsem de, Sen oku, bana ne anlamam gerektiğini anlat
diye..geçenlerde bişey oldu, bak!..tam karşımda Hilye-i
Şerif asılıydı ve aramızda ekran vardı ..Selsebilim Aziz
Kur’an ı dinliyor ve izliyordum..beyaz bir koltuk
üzerindeydik ve çok tuhaf oldu..böyle kademe- kademe
diziliş..acaba dedim, ne zaman hııı?...
Sana
sosyalitemden bahsetmedim..asosyal olduğumu anlatmama
gerek yok sanırım..bari birde,akültürel yapımdan
bahsedeyim:)…Evvel Zamanla başlayan kitap okuyamamam,
Senle dibe vurdu biliyorsun..bu yıl sadece 4. Kitabımı
okumaktayım..hepsi tekrardı..ölene dek yine yine
okuyacağım onları..biri birim,diğerleri Geylani
Hocam,Arabi Hocam ve hala bitmeyen Sadi….birkaç ayda
bir, bir film izleyebiliyorum..dikkatim dağınık ya, o
yüzden..bu zamane hastalığıymış..ben eskidim, ama olsun,
hala kendimi çocuk sandığım için normal bu.. birkaç
yıldır hiç haber programı izlemedim....içinden kan revan
geçen hiçbir sahneye dayanamıyorum..bakamıyorum ve çok
rahatsız oluyorum..aklımdan hiç çıkmıyor..böyle.. şimdi
şu oldu, şimdi bu olacak diye bağıran hiç bir programı
seyredemiyorum..bir iki dizi bakıyordum fakat, onlarda
hiç bitmediği için sıkılıyorum....bol bol müzikli
program izliyorum..aslında, bir tek şarkıyı bile ezbere
söyleyemem biliyor musun?.. hatırlamıyorum.. çünkü ben
inanılmaz bir dalgınım..arada belgesel bakıyorum ki,her
zaman- eski uygarlıklar tiryakisiydim…hala en çok onları
seyretmekten hoşlanıyorum..tüm dünyadaki gelmiş geçmiş
uygarlıkların hemen hepsi; neredeyse aynı ritüellere
sahip ve anlattıkları hikayeler de üç aşağı beş yukarı
aynı..yorum ve anlayışları bir tek farklı..
başka… evime iki yıldır gazete ve dergi
girmiyor..eskiden,her gün gazete okumazsam
huysuzlanırdım ..bu sanatsal masalıma ilk başladığım
hafta, ön çalışma için tv de gezindim.Sana daha akıllı
gözükmek için yaptım..haberleri açtım, sadece on dakika
dayanabildim, olmadı..başka şeylere baktım..hiç yeni bir
şey yok inan..ben eskilerle de idare
edebilirim,kapasitem az ne yapayım....kap küçük…bu
bağlamda bana yetiyor onlar...dolayısıyleee, anladım ki;
gazete okumadığımda ve haberleri izlemediğimde ,dünyada
ve ülkemdeki haberlerden haberdar olmadığımda hiç bişi
değişmemiş..her şey aynı tas aynı hamam devam ediyor
..ve olaylar üzerinde benim hiçbir önemim yokmuş:)..ben
olsam ne olur, olmasam ne olurmuş.. şimdilik, yerlerde
sürünen genel aktüel- asosyal yapım hakkında bu bilgiler
yeter..cehaletimi tescilledim.. tüm kınamalara açığız
yani..o yüzden yazdıklarımdan mesul değilim..artık kimse
takmaz nasılsa..sonra, gene bu konuda Sana yazarım…
sinemaya gideceğim..
çocuklar avatar a gideceğim için çook
sevindiler.yemek yaptım.. bir sürü sebze yemeği..Ayşenur
,dört tencere yemeğin kapaklarından bakıp şunu
dedi:”yenebilecek yemek neden yapamıyorsun anne ,yaaa?!!..”hiç
birini sevmiyorlar ve kimse yemeyecek biliyorum..ama o
sebzeler, eve, ben yokken gelmişler:)..kerevizi
hazırlarken inanılmaz “kereviz kereviz” kokuyor, çok
acaip oluyorum..ilk kez.. neden?... gülüyorum:)portakal
ve mandalina suyu ile pişireceğim bak, o zaman güzel
olur diyorum..neyse dalgın olduğumdan,4-5 saat sonra eve
döndüğümde yanık kokusu ile mutfağa
girdim..kerevizlerimi en kısık ateşte unutmuşum
tabii..ve taaaa tepesine dek kuruyup yanmışlar:)çocuklar
kömür olmadan kapatmışlar..kornflex yemişler..ertesi gün
hamburger ve patates kızartması yaptım ..herkes memnun
oldu..yemekte; daha vizyona girer girmez izledikleri
“avatar” filminde ne hissettiklerini sordum..hiç bişi
hissetmemişler..saçma bulmuşlar..çok şaşırdım..bunlar
benim çocuklarım mı dedim:)üstelikte sanatçı olacaklar
inşallah, ilerde tabii..
en son geçen sene
sinemaya gitmiştim..avatar filmini etrafımda neredeyse
seyretmeyen kalmamış..zaten her konuda çok geri
kalmışım.. bu kadarı ayıp deyip, bende görmek istedim..
ve tabii gördüm..hemen masalımın bu bölümü için
hayatıma bağlandığını anladım.Sana hissettiklerimi
yazacağım, film gibi olacak.. yani
üç boyutlu..içimdeki
içimde :)Sen yani..
bir
varmış bir yokmuş..insan evladı denen gök insanları
acaip zekileşmişler..tüm paralarını-zamanlarını,
beyinlerini tüm kapasite kullanmak üzere
harcamışlar..latif ve böyle çok boyutlu pc leri varmış
ki, muhteşemmiş.. dünyada taş üzerinde taş bırakmayıp;
oymadık yer,çalmadık hazine ,ağlatmadık masum,halt
etmedik namus bırakmamışlar..yeter mi? o tam kapasite
çalışan insanın beynine bu..yetmemiş tabiii..Allah
herkesin Allah’ı ya.. çalışana isteyene veriyormuş
...sadece kendilerine gelişen bencil beyinleriyle,
sadece kendilerine müsülman olmuşlar bu insanlarda
..halbuki teknoloji için harcanan paranın çok küçük
miktarını, diğer insanlık için harcasalarmış; dünyada ne
yoksulluk kalırmış nede hastalık.. sanki o ahir zamanın
hali,sadece bana, hep bana, ya banaymış..….ben tek im
diyorlarmış hep..- teklikte kalakaldıkları içünde , asla
biriz- birim diyemiyorlarmış tabii..orada takılmışlar
yani..
öyle zekilermiş ki teknoloji manyağı olmuşlar.. artık
insan üretebiliyorlar,
kendilerini de uyutarak -rüya kanalıyla(gel de gülme-
mistik yani) bu biolojik robotlarına
aktarabiliyorlarmış..yani bedenler ayrı mekanlarda
olsa da, zihin ortak çalışıyormuş..ruh aktarımı gibi
sanırım ..yani böyle anlayabildim..burası Oborjinler den
alınmış sanki..çünkü Oborjinler rüyaya inanıyorlar..bu
filmde tüm öğretilerden, tüm uygarlıklardan alıntılar
var..çizgi filmlerin en gelişmiş versiyonu ve
muhteşem..belgesellerin hayatımıza kattığı
görselliği-ilmi fark ediyoruz..çünkü mikrodan makro ya,
geçmiş dino türlerine kadar tüm bitki ve hayvanatı
görmek mümkün…mesela mikro organizmadan sürüngene-
oradan dinozora- oradan tüm hayvani huyları barındıran,
tüm alemi kendinde cem eden insana - Hindistanlılar için
efsane varlık mavi kaplana- oradan anka kuşuna kadar-bir
şeyin her şey biçiminde gözükmesi evrimi bile var..her
şey asıllarına uygun olduğu içün de, bir kere daha
muhteşem tabii..itiraz edeceğim, bu böyle değil
diyeceğim sahne yok natüralizmde mesela..denizlerin
dibindeki tüm mikro organizmalar latifler.. lakin
ışıklarını da kendileri üretiyorlar değil mi?daha
doğrusu ete kemiğe bürünmedüklerü içün, ışık dışarı
sızıyor belki de..ben en çok, geceleri tüm
bitkilerin kendi ışıklarını verdiği o sahneleri sevdim..
birde o ağacın köklerini tabii..büyüleyiciydi ve
anlamlı…kendi 20 yıllık rüyamı hatırladım..sadece bir
ağacın köklerinden zorla koparılıp uyandırıldığımı
hatırlıyordum..ama nasıl acı çekiyordum anlatamam..hiç
durmadan belki bir hafta ağladım..ve o koparılmışlık
acısı aylarca sürdü..sonra buna yakın, bir kez daha aynı
acıyı yaşadım…şimdi içime bir şey geldi..hüzün…iki
ağaç..lütfen!!…burada hatırladığım ayeti yazmama gerek
yok tabii..
artık kendi ülkeleri kendilerine yetmeyen, tüm beyin
hücreleri tam kapasite çalışan gök insanları, bir
uygarlığın peşine düşmüşler meğersem..bunların adı Na’vi
ler miş..mavi renkli dev ebatlı,narin,insan ve değişik
hayvanların kombinasyonu Na’vi ler
kocaman
bir ağaçta yaşıyorlarmış..ana
mekan ağaç mış..ve burası sanki cennetmiş..onların
hiçbir teknolojiye ihtiyaçları yokmuş…beyaz adam ve
teknolojileri umurlarında bile değilmiş.. zombi
beyazlar(bu alemden yükselememiş ölüler), illa size
medeniyet getireceğiz, sizi özgürleştireceğiz:)
diyorlarmış.. her zaman ki gibi..biz size yaşamayı
öğretecez..nasıl, insan insanlıktan çıkartılır,
göstereceğiz diyorlarmış yani..Na’vilerin
ise hiçbir şey öğrenmeye niyetleri yokmuş.. çünküüü tek
yapmaları gereken şeyi biliyorlarmışşşş..söz
dinlemek-ZÜLFÜ YARE BAĞLANMAK-DOKUNMAK- yani fişi prize
takmayı başarmak..işte, ne dilerlerse -o şeyle –o
niyetle fişi prize takarak yani rabıta kurarak, aynı o
şey gibi hissedebiliyorlarmış ve o şey de kendilerini
hissediyormuş ..böylece ikisi bir olup, bir hareket
edebiliyorlarmış.. çünkü tüm varlık insana secdeyle
yükümlüymüş değil mi?gören gözü- tutan eli
misali..
ve
bu Na’vilerin yaşam ağaçlarının altında, gök
insanlarının göz koyduğu bir cevher madeni varmış..işte
kıyamet buradan kopacakmış… savaş bölümünü
yazmayacağım..umurumda değil..ama kan olmadığı için bu
savaş sahnelerinden hoşlandım..çizgi filmlerdeki
,çocuklarımın da sahip olduğu, o oyuncakların
görüntüsünden de..ben,başka türlü anladıklarımı
yazacağım tabii..ağacın olduğu o mekan bana, Kabe’yi
hatırlattı..Kabe’nin altıda ve civarı da saf volkanikmiş
..ley hattı diyorlar ya...ve tam arkası Bermuda Şeytan
Üçgenine denk geliyormuş..öyle okumuştum eskiden..ve
Kabe, pek çok kere yıkılıp yakılmasına- seller basmasına
rağmen, kimse temellerine dokunamamış....işte o ağaç da,
onların Kabe’leri gibiymiş..etrafında muhteşem zikirler
yapıyorlarmış..ağacın kökleriyle esas rabıtayı kuran
şaman kraliçeymiş..ondan gelen bildirileri uygulayan
hüküm sahibi ise kocası kralmış..orada, eskiden, birkaç
yüzyıl evvel sanırım, yaşamış büyük simurgun kemikleri
varmış..kutsalmış..o zamandan sonra,bir daha hiçç
gelmemiş..(gerektiğinde çıkıp gelen yenileyici misali)
İşte Na’vilerin bir de dua
ağaçları varmış..böyle latif ..kendinden
ışıklı..saçlarının zülüflerini, onun dalına
doladıklarında; saç ile dal birleşerek, bağ-rabıta
=ayakkabınızın bağını bile rabbinizden isteyinizi
kuruyorlarmış..burada
beni etkileyen sahneyi Sana yazacağım..Nefesi
tabii..Seni..ama bu film çok edebli biliyor musun..
Zat’ını tefekkür etmemiş..sadece onu sezdirmiş..esas
kız, esas çocuğa dua ağacını tanıtıyor..saçlarını dala
sardırıyor çocuk… ve sesleri duyuyor..nasıl biliyor
musun? muhteşem..kız diyor ki:onlar atalarımızın
sesi..O’nun nefesinin içinde hala yaşamaya devam
ediyorlar..bizi görüyorlar ve duyuyorlar..onlara
buradan ulaşabiliyoruz..ben, altında koştuğum o
celali nefesi hatırlıyorum..tüm bedenim sarsılıyor..O
Nefese katılan Evvel Zamanımın sesini ve diğer bildiğim
sesleri hatırlıyorum..Nefeste hükmü yürüyen Seni
anıyorum..
filmi, hem beynimle, hem bedenimle, hem kalbimle
izliyorum..bedenim ürperdiğinde kalbime
yöneliyorum..kalbim ürpertiyorsa onu tefekkür
ediyorum..bu bölüm; güzel zannımca, hu yu
anlatıyor..tarafsız olanı yani..
birde Evvel Zamanımın sık sık anlattığı bir anısını
hatırlıyorum nedense:annem evliyadandı..bir defasında
saf ışık halinde gelmişti..ışıktan bakamıyordum..ona bir
şey sordum ..şöyle cevap verdi..”evladım, aldığınız
nefesten haberim var..”
bir sahne:gök
insanı esas beyaz çocuk ve Na’vi esas mavi kız ki,
gelecekte şaman o olacak.. karşılaşıyorlar..kız,mahrem
alanlarına girdiği için, yayını geriyor.. bu ok ve yayı
tefekkür edeceğim..iki
yay aslında= yay ve kiriş..şu an ikisi bir.. henüz
ayrılmamışlar yani..biri aslı- biri gölgesi..maddesi ve
manası sanki.. bu ikisi bir olanı, yayı ayıracak had
bilir- bir ok(gözbebeği-IŞIĞI- değerinde olan kişi)
lazım..haddi haddiyle ayırıp -okla çocuğu vuracak ….hıımmm..bak
ne gelmiş..bir latif telek..sanki en
derinlerde yaşayan deniz anası gibi ince ve nariinnn…öyle
beyaz bir tülll..mini cibinlik gibi..gelip
okun en ucuna konmuş..işaretmiş bu.. ve kız= oğlanı
vurmamış.. sadece kalbinden vurulmuş:).. ilerde bir
sahne.. kız oğlana yine kızdığı bir vakit ve onu yine
öldürmeye çalıştığında: bir anda o latif tüylerden bir
sürü gelip, esas oğlanın başına omuzlarına konmaya
başlamışlar…çok hoş bir görüntü ..insanı duygulandırıyor
aslında…kız :onların ,yaşam ağacının en derin köklerinde
yaşayan, en latif ruhlar olduğunu söylüyor..oğlanı
sevmişler yani ve koruyorlar…anka
dan simurg a dönüşeceğinin işareti bu aslında…has kul
olacakmış ..yani..sevgili….
şaman Annenin testinden
başarıyla geçen beyaz çocuk için:kral Babası, kızına bu
iyi kalpli beyaz adamı eğitmesi için görev veriyor..kız,
çocuğa her şeyi öğretiyor..ve aynı eski zaman
insanlarının yetiştiğinde, isim alması gibi, çocukla
belli aşamaya gelince kaf dağına
gidiyorlar..çünkü orada yaşayan herkesin bineği bir
anka kuşu..
kız,
çocuğa taktik veriyor…”seç birini” diyor..”ya sen
seçersin yada o seni seçmiştir” ..çocuk:”nasıl
anlayacağım beni seçtiğini” ..kız: seni seçtiyse
eğer,seni öldürmeye çalışacaktır diyor..ve
gerçektende çocuğu seçen anka kuşu, onu öldürmeye
çalışıyor ama çocuk, onu yeniyor ve saçını onun zülfüne
takarak bir oluyorlar.. anka, sadece ona ait oluyor
..artık dilediği yere özgürce uçabiliyor…burası bana ne
düşündürdü biliyor musun?..Haybabamın, ben çoook
küçükken anlattığı: Hz Musa’nın o dövüştüğü adamla olan
hikayesini…onun anlattığı ve hiç unutamadığım.. beni o
zaman etkileyen iki hikayeden biridir bu mesela…ertesi
gün yolda yürüyordum.. bir arkadaşım, beni ısrarla
kahveye davet etti..gittim..bir rüya görmüş..kağıda
yazmış..gülüyorum..iki adamın dövüş hikayesi ve nedeni
var rüyada..yormam yasak ya, o yüzden yormuyorum..ama
inceliğin için sonsuz teşekkür ediyorum..
Zat’ı A’li ..sıfatlarda, tüm terennüm sanırım:)..
başka ne vardı filmde..tabiatla ,eşyayla uyum
vardı..ahenk ..ritim yani..sanki film, Kelime-i
Tevhidi anlatıyordu..La ilahe illallah diyen gök
insanları ve Muhammedünresulullah diyen na’viler gibi..Allah
herkesin Allah ı tabii…ama ya Sevgili….olaylar son
noktaya gelinceye dek böyle- ilk cümlede
seyrediyorlar….aç gözlü beyaz insan:korkak yürekli
olduğu için, en gelişmiş çelik zırh robotlarının içinde,
bu cenneti talan ediyor..her şeyi yakıp
yıkıyorlar…krallarını öldürüyorlar.. beyaz
adamlar,kraliçe şamana soruyorlar: neden yüce ruhun
yardım etmediğini?…gelen cevap çok derindi..”çünkü o
tarafsızdır diyor kraliçe..taraf tutmadığı içinde
herkesin koruyucusu ve rızkını vericisidir..”…işte o
varlık ağacını bile yıkıp yakıyor canavar- beyinsiz
beyinliler…bir sürü olay oluyor..orman talan ediliyor..na’viler
yenilmek üzereler..ama beyaz çocuk öyle bir aşık ki
,anlatılamaz..artık oda bir na’vi olmak istiyor..ve
yardım etmek-hizmet etmek istiyor..ve şaman anne ona
izin veriyor..çocuk dua ağacında dua ediyor..burada
tevhidin ikinci cümlesine
geçiyor bence..tarafsız olan yaşam aşk- zülfü yare
dokunan hislerden dolayı birden taraf oluyor..Hakikat-i
Muhammedi uyanıyor yani..çocuk,ölmek üzere
aslında.. gidip geliyor..onu ve avatarını ağacın
köklerine yatırıyorlar..beyaz incecik zülüfler onu
sarıyor..artık o bir na’vi olarak diriliyor..ve
tabii o dirilince birkaç
yüzyıldır uyuyan kızıl ejder misali -30 kuş-dev kızıl
simurg da ortaya çıkıyor..adı truko marco gibi bir
şeydi..ama benim için Turuk-u A’li yani bu
yoldaki tüm erenlerin nefesiydi..işte onunla bütünleşen
çocuğun idaresinde ,orman canlıları ve na’viler
beyaz teknolojik zalimleri yeniyorlar..böylece
Attar’ın Mantıkut Tayr’ı hayat buluyor ve tüm
tefekkür düşünceleri kanatlanıyor..tutana aşk olsun:)….
Şimdi de nihayetinde ne anladığımı yazacağım..bir kere
senaristi tebrik ediyorum.. konunun hemen çoğunun, onun
rüya aleminden yansıdığına inanıyorum…benim böyle renkli
rüyalarım neden yok diye hayıflanıyorum ....
akıl ile kalbin savaşıydı bu,zannımca tabii..ruhun ve
nefsin..teslimiyetin ve direnişin..çünkü gündüz insan
uyanıktır ve aklı ile düşünür..oysa geceleri uyur ve
teslimdir..hiç bir iradesi yoktur..ve aslında aynı olan
madde ile mananın..
en
gelişmiş makine uçaklarla- Ankaların savaşı çok
hoştu..şunu anladım esas..teknoloji inanılmaz
gelişiyor..bize sanal rahatlıklar yaşatıyor..
oysa
gelişen sadece makinelermiş
meğerse.. biz insanlığımızı makinelere satmışız..makinelerin
hayatımızı kolaylaştırdığı ve bizi kendisine tutsak
etmesi hasebiyle; duyularımızı,hislerimizi
yitirmişiz…kendimiz olmayı-bir başkası olmayı
unutmuşuz..her yanı kablolu,her an bir makineye
muhtaç hale dönüşmek üzere olduğumuzda aşikar…ilerde
çiplerle bize komuta edecek canavarların halini gördük
aslında bu filmde..
na’viler, bizim mana
halimizdi..rüyalarımız-hayallerimizdi belki de..bir gün
gelecek bizim rüyalarımızı,hayallerimizi,hatıralarımızı
da yok etmek ,silmek isteyecekler demek ki..neden?çünkü,
bugünkü egemen güç olan devletlerin; mistik geçmişi olan
eski devletler gibi hatıraları ,ritüelleri, anıları,
bağlantı kurabilecekleri bir inançları yok..en
büyük güç bu bağ aslında..inanmak yani…ve
hakiki imanın karşısında hiçbir maddi güç duramaz bunu
da çok iyi biliyorlar..aynı Ebu Cehil’in zamanında
“hikmetin babası” olması, ama bildiği halde kibrinden Hz
Rasul’u kabul etmemesi gibi..tıpkı Fravunun, Hz Musa’nın
peygamber olduğunu çooook iyi bilmesi gibi.. geceleri,
Hz.Musa’nın Rabbine dua etmesi gibi..şeytanın tüm
ilimlere sahip olup- edebsizlik etmesi gibi..bilerek
ademe secde etmemesi gibi..herkes güç peşinde demek
ki…asıl güç ise makinelerde değil..gönüllerde..çünkü
onlar gönüllerde yaşıyor..burada da Haybabamın
vitrinine yapıştırdığı şiiri bir kere daha anmam lazım
bence..
SANSÜR
Sessizce
düşünsek duyacaklar bir gün
Olmazları
olmuş sayacaklar bir gün
Onlar bu vehimle
ellerinden gelse
Rüyâlara sansür
koyacaklar bir gün
(Arif Nihat Asya)
sinemadan çıkıyoruz..alışveriş merkezinde; Da Vinci’nin
icat ettiği maketlerden sergi var..vakit yok..
gezemiyoruz..bir tek,kapıdan çıkarken sergilenen
pervaneye bakıyorum ..buda yeter benim için..onun
konusunun ilk başlığı her şeyi anlatıyor.. onu buraya
yazmak için not ediyorum..
PERVANE
Sonsuz güvenleri onları gökyüzüne uçururdu.. diye yazmış
Leonardo..ancak, kendiside, insanların kanatlanması
için, elinden gelen her şeyi yapmıştır..
……………….
ve sonraki gün..Tijani
Hoca, ülkesine dönmeden tek taş alyans sınıfına
tekniğini anlatmaya geldi.. arabada, bize, hayatından
kesitler anlattı..arkadaşım tercüme etti....Tibet’e
yakın bir yerde medresesi varmış..Çin’de, havalimanından
oraya tren ve otobüslerle 7 günde gidebiliyormuş…bazen
de yürümek lazımmış..hep okuyormuş..çok kalabalık olduğu
için araçlarda nadiren oturulabiliyormuş..ben, onu
derste izledikten ve olaylara bakış açısını gördükten
sonra şunu anladım mesela..hepimiz tasavvuf adına hep
havalarda uçuşuyoruz..kimse yere konmaya niyetli değil..laf
çok ama amel hiiç yok..amel eden biri gördüğümüzde
ve bizi harekete geçirmek istediğinde ise, toptan bayrak
açıyoruz..çünkü bizzz!!:) sadece laf salatası
seviyoruz değil mi?..kimse bizim kahve köşesi
memleket-din kurtarma ağzımızı düzeltemez...bizim
ülkemizde; bir camide, O’nu çok incitmişler..namaz
kılarken başına sarık takmıyor ve onların cemaate mensub
değil diye tabii..ne aptalca..”ne zaman memleketine
dönüyorsun..burada çok görür olduk seni” demişler..ne
ayıp değil mi?Tijani Hoca, aynı sorunla eskiden ders
verdiği başka yerde de karşılaşmış..hani biz müminler
kardeştik? neden bu yol-mezheb ,şucu bucu ayrılığı?
diyor…biz Muhammediyiz diyor..kendisini Kur’an
öğretmeye adamış bu kişinin yaşadığı yeri görmen
lazım..insan nasıl utanıp üzülüyor bilsen..ben isterdim
ki bu muhterem kişi layık olduğu hürmeti, çok sevdiği bu
ülkede görebilsin..bunu neden yazdım?.. çünkü, bunun
Senin elinle olacağını gördüğüm rüyadan anladım:)çook
teşekkür ediyorum..Seni seviyorummm..
günlerden cuma..anaokuluna şiir dinletisine
gidiyorum…çocuklara cumhuriyetin ilk dönem şairlerinin,
acaip zor şiirlerinden öğretmişler..çocuklar çok zeki,
çok uzun satırları,o zor cümleleri okuyorlar…ilk şiir
“hoş geldiniz”. Elif okumak
istemiyor..alkış-alkış..yok.. canı istemiyormuş..daha
sonra okurum diyor..sıra ile çıkıyorlar sahneye..arkada
perdeden sözler yansıyor..çünkü çocukların ne söylediği
pek anlaşılamıyor ya, o bakımdan:)..bu 6. Yaş
sınıfı..Ferah Bahar bir film yıldızı edasıyla sahneye
çıkıyor ..yarabbim bu kime çekmiş:) ..ben 20 li
yaşlarımın sonunda insanlarla konuşmaya başlamıştım
halbuki..okuduğu şiiri yazacağım..adı memleket
isterim…bana bir dua gibi geldi..Sen amin dersen
olur inşallah..onu bu masala nasıl bağlarım diye
düşünmeme gerek yok..Bahar M harfini
söyleyemiyor:)memleket yerine Hemleket isterim
diyor..masalımın başındaki niyete denk düşüyor..Hz.Hatice annemiz ve Hz. Efendimizin aşkını” Ha- Mim”
harflerinde,7 Hakikati Muhammediyi yani Himmeti
Muhammedi ile arayacaktık ya..bu bağ bana yeterde artar
zaten..
Hemleket
isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Hemleket isterim
Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.
CAHİT SITKI TARANCI
Daha
sonraki günlerden birinde bir tören varmış..çocuğu da
davet etmişler..ama o gitmemeğe kararlıymış..sabah
Haybabamlı bir rüya ile uyanmış..öğlen organizasyonda
görevli yeğeni de :erken gel,çok kalabalık olacak
demiş..çocuk da gitmiş tabii..yer kalmamış
neredeyse..tam o esnada yeni tanıştığı Osmanlıca
Hocasını görmüş..onunla ve taaaa başka bir şehirden,
davete gelen neyzen çocuk Ozan’la ve diğer aile efradı
ile oturmuşlar..Kabe için yapılan eserlerden bazılarına
özel ödül vermişler..küp şeklindeki Kabe’yi ,99 esma ile
tasarlamış biri çıkmış..onun anlattığı ve anladığı; O,
99 a 1i ,çocuk çok farklı anlamış mesela..ve herkesin
ayetlerden-hadislerden ne kadar sınırsız anlamlar
çıkartacağını ve bunun ne büyük bir cömertlik olduğunu
bir kez daha idrak etmiş..Neptün Misali Hoca da ödül
almış..birde Ali Ulvi Kurucu Amcanın yetiştirdiği
–beraber gezdikleri yeğeni....oda dostlarını tek tek
sayıp teşekkür etmiş..
birini tanımış o esnada..adı Salahaddin’miş..80
yaşında..gözleri acaip parlıyormuş..çocuğa: beni
bırakma.. beni de aranıza alın demiş..ve öyle acaip
şeyler anlatmış ki..çocuk onun gözlerindeki ışığa
bakıyormuş..”ben, sizi neden sevdim ki” demiş
çocuk..Adam:sen, beni sevmedin ki.. benim kelimelerimi
sevdin demiş..”doğru” demiş çocuk gülerek..O, çocuğa
tanıdık gelen, Mahmut amcasının kelimeleriyle
konuşuyormuş…ve Hüsameddin Hz.lerinden
bahsetmiş..ismimi, O’nun sır katibi koymuş..” fakat ben,
anneme gelmeden ,hatta babama gelmeden çok evvelde bu
isimleydim” demiş…Ehl-i Beyt-i anlatmış..İbrahimiliği..çocuk
bir şeyler demiş..tüm sevinciyle Adam:ben görevliyim
inan.., senle sonsuza dek yaşarım,nereye dersen gelirim
diye de eklemiş..kardeşleri,çocuğun kulağına :uzak dur o
meczub demişler..bu sözleri bir meczub nasıl
söyleyebilirmiş ki..bir yere gideceklermiş. Adam da
geliyormuş tabii..yavaş yavaş ortaya çıkıyormuş ki Adam,
herkesi tanıyormuş:)..bir ara araba beklerlerken Adam,
çocuğun gözlerine öyle bir bakmış ki.. çocuk o cezbeli
yakıcı ışıktan korkmuş..gözlerini aşağı indirmiş…salavat
getirmiş.. sevdiğinin ismini anmış…ona kimsenin
yaklaşamayacağını içinden tekrar etmiş..
gittikleri yer..inanılmaz bir yer..kimse kolay kolay
gitmez derler ya, öyle sanki.. tabii gece yarısı..ama
full dolu..burası çok bereketli bir yermiş..800 civarı
çocuk okutuluyor ve her gün bedava aş çıkıyormuş..bir
zaman sonra, ev sahibi gelen misafirlerini odasına
almış..Haybabamın bu dostunu, ikinciye görüyormuş
çocuk..ilkinde inanılmaz ağırlık bastırdığı için uyuya
kalmış.. tam kapıdan çıkarken uyanmış..bu sefer
uyanıkmış..nasıl aynılarmış hayret..öyle teknolojiye
düşkünlükleri,konuşmaları,anlatımları,davranış
biçimleri.. nasıl oluyor ki.?çocuk Haybabamla
hocalarınız aynımıydı ,nasıl bu kadar benziyorsunuz ki?
diye sormuş…ev sahibi çok eğleniyormuş:birbirlerini
sevenler aynı olurlar deyip hikayeler anlatmış..Haybabamın,”
keramet ondan açıkça gözükür “dediği bu kişi, dükkanını
açma duasını anlatmış..ve dükkanın nasıl deveran
ettiğini de..öyle sıradan ve basit anlatıyormuş ki ,hiiç
üstüne alınmıyormuş…öyle komik öyle mizahi bir anlatımı
varmış ki, hep iki büklüm- gülerek dinlemişler..O’nun
bazı özellikleri varmış..çocuğun başının üzerine
ellerini koymuş ve şöyle demiş:yağmurlu havalarda sakın
dışarı çıkma..iki omuz başında ağrı-ağırlık
başlamış..kendine iyi bak…kendini koru..bir şeyin yok
senin.hadi yerine.:)çocuk gecenin sonunda şunu
anlamış..birilerine zarar veririm, yada birileri bana
zarar verir tedirginliğiyle insanlardan kaçarak,
aslında çook şey kaçırdığını.güzel insanların her yerde
var olduklarını..ve var olmaya hep devam edeceklerini de
tabii..
çocuk,eve öylesine bağlıymış ki, onu evden atana dek
imtihanları sürmüş durmuş..ev zaafını bir nebze
yendiğinde, imtihanı kalkmış.. bu seferde evde duramaz
olmuş..çok komikmiş bu hali..Seni anlamam için bu
gerekli biliyorum..ama
ben hala çook ev-beyt seviyorum..bazen o evin beni içine
çektiğini hissediyorum..hem korkuyorum hem de çoook
istiyorum..Seni seviyorum..
bir yerde gördüm..onu okuyunca da şunu anladım..Seni
seviyorum denmiş birine, yani sevgiliye, hesap kitap
sorulmaz değil mi?sadece sevgilim denir …. |