Bismillahirahmanirrahim
Hakikatim olan, rahman ve rahim olan ismi ! Allah olanın
adıyla….
Beynim ismi Allah. İsmi Allah olanın tüm manaları,
rahman ve rahimiyeti her an benden açığa çıkmakta. Hepsi
frekans grubu olan ve karşılıklı çalışan bedenim ve
beynimden her an açığa çıkıyor.
“İsmi Allah Olan”ın benim bu yapımla her an açığa
çıkışının farkındalığıdır Besmele. Bu
farkındalıkla işe başlamak aslında gözlemci konumuna
geçip kendi manalarını seyir ile işe başlamaktır. Bu da
o işe en üst frekansla başlamak demektir ki kendindeki
kudreti bilinçli olarak açığa çıkarmaktır.
Besmele çekilmezse yaşanmaz mı?.. Aslında Besmele
İsmi Allah Olanın alemlerde yani insan adı altında açığa
çıkışının kelimeye dökülmüş formudur. Bunu söylesek
de söylemesek de, farkında olsak da olmasak da her an
besmeleyi yaşarız zaten. Rahmaniyet manasının en üst
frekansı ile açığa çıkışı ve kişinin bakışına ve
veritabanına gore alt frekans gruplarına dönüşümü.Ve
nihayet bunun fiil olarak açışa çıkışı. Hepsi BİR hepsi
mana…
Peki Euzübillahimineşşeytanirracim nedir?
İsmi Allah olan beni , yani bendeki mekanizma olan
Besmeleyi düşünmeden farketmeden ! once neden Euzü
deriz? Recm edilmiş; taşlanmış şeytandan neye Euzü
diyoruz?... “Recm edilmiş şeytan” nedir?..
İsmi Allahta yani beyinde her an açığa çıkan manalar
bizim bilincimize düşünce, yaşantımıza da fiil olarak
yansır. Bu her an boşluk olmaksızın surer. Beyin doğduğu
andan itibaren genetik ve astrolojik yapısı üzerine beş
duyu ile aldıklarını ekler ve bir veritabanını
oluşturur. Her giren veri eski veritabanı ile
değerlendirilip yeni yorumlarla yeni veritabanları
oluşturulur. Beynimizi bir bilgisayar gibi düşünürsek
hangi programı yüklersek o programın işleyişini ve
sonucunu alırız. Beyinde veritabanı oluşturma aslında
beyni bir nevi programlamadır. Nasıl programlarsanız ,
nasıl veritabanı oluşturusanız gelen verileri de öyle
algılar o şekilde şekillendirirsiniz.Ve ona gore sonuç
alırsınız.
Evren çok boyutlu tek kare resim.Her an yok olup tekrar
var olan bir resim. Her an yeni bir şanda. Beyne sürekli
enstantaneler giriyor. Beyin önceki enstantaneye gore
yenisini değerlendirip, ekleyip, zaman ve mekan
yaratıyor bilincinde.Zihin bir ilüzyon. Beyin de en
güzel ilüzyonist. İlüzyonist ama bunu kandırma amaçlı
yapmıyor.Mekanizma böyle. Dürüst ve iyi niyetli bir
ilüzyonist bu. Aslında kendi ilüzyonunu kendisi yine
kendi gerçeği sanıyor.
Ona beş duyu ile ne gelirse onu kaydediyor ve kendince
bir dünya yaratıyor. Örneğin her gün girdiğimiz bir
odaya girerken beyin siz odayı tam olarak görmeden
zihinde görüntüyü oluşturuyor .O nedenle odadaki bir
detayı göremiyorsunuz.
Zihin veritabanına gore, yani görmeyi, duymayı
umduklarına gore yöneliyor olaylara ya da karşıdakine.
Veritabanında karşılığı yoksa duymuyor bile ya da
yalanlıyor. Olurmu öyle şey ! diyor…
Bu duyduklarımız için de geçerli. Duyduğunuz bir
bilginin bir kelimesi size tanıdıksa beyin hemen o
kelimenin olduğu veritabanını bulup onu ortaya
çıkarıyor size. Ve siz bunu ben zaten biliyorum
diyorsunuz. Detayları kaçırıyorsunuz. Oysa karşınızdaki
yepyeni bir bilgi veriyor o anda. Ama siz beyninizin ve
veritabanınızın oyununa gelip belki de sizde muazzam
açılıp yapacak bir bilgiden perdeleniyorsunuz. Şeytanın
görevi sizi perdelemek. Ve bu veritabanı da o anda sizi
perdeniz yani şeytanınız oluveriyor.
Hayata bakış açımız, başkalarını olayları algılayışımız
veritabanımızın ürünü.Gereklilikler, zorunluluklar
veritabanının sonucu oluşuyor.Veritabanı da mevcut
veritabanına gore ortaya çıkıyor. Burada zihin gerçek
dediği kendi oluşturduğu dünyayla sınırlıyor bizi.
Karşımızdakilerin söylediklerini veritabanına gore
değerlendirip beğeniyor veya beğenmiyoruz. Gördüğümüz
dünyayı veritabanımıza gore doğruluyoruz. Ne kadar
sınırlıysa veritabanımız algıladıklarımız,
değerlendirmelerimiz ya da yeni veritabanına
kattıklarımız da o kadar sınırlı oluyor. Dediğim gibi
zaten veritabanında olmayan birşeyi çoğunlukla
algılayamıyoruz bile…
Veri tabanı dediğimiz ise alt frekansa gruplanmış
manalar. Hayatı algılayışımız da bu frekans gruplarının
başka frekans gruplarını değerlendirmesi. Açığa
çıkmamışa , hatta salt manaya gore varlığı bile olmayan
bir dünya. Hayal içinde hayal görüyoruz…
Sonuçta beyin bir esma yumağı. Açığa çıkmış esma
yumağının tüm beyni yani ismi Allah olanı
değerlendirmesi tabii ki mümkün değil. Bizim işimiz
mümkün olduğunca üst frekansta veri tabanı oluşturup
daha fazla değerlendirmeye çalışmak.Ama burada zihin
yine devreye girip başka bir şeytanlık yapabiliyor. Her
yeni değerlendirme yeni açılımı Allahı değerlendirme
olarak algılıyor. Eğer uyanık olmaz o idrak noktasında
kalırsanız şeytanınıza yani veritabanınıza tabii
oluyorsunuz.
Sonuçta ismi Allah olan beyin sonsuz esmayı barındırsa
da birimde açığa çıkışında muhakkak sınırlı ve belli bir
veritabanı ile olacak. Biz Euzü derken işte tüm bu açığa
çıkıştan, bu açığa çıkıştan kaynaklanan tüm sınırlı
değerlendirmelerimizden daha doğrusu kendimizden yine
kendimize , açığa çıkmamış boyutumuza bu sefer Billahi
hakikatiyle sığınıyoruz.
Besmelede bir adım atıyor rahman ve rahimiyeti her an
açığa çıkardığımızı farkediyoruz.
Euzüde ise daha büyük bir adımla geri çekiliyoruz ve
hep ötelediğimiz, başka boyutlarda ZANNettiğimiz Zati
boyutun kendimizde olduğunu farkındalığını yaşıyoruz. Bu
farkındalıkla ismi Allahın seyrine geçiyoruz.
Zat neden tefekkür edilmez. ? Çünkü İsmi Allah olan
açığa çıkmıştır ve açığa çıkmamış sınırsız potansiyele
vakıf olamaz. “Tefekkür edilmez” bizim beynimizde şöyle
yer buluyor. “Zat tefekkür edilmez” yani erişilmez,
yaşanmaz, başka bir boyuttur…Sanki başka bir
yerlerdedir. İşte beynin başka bir illüzyonu başka bir
oyunu. Oysa “Her birimde Zatıyla mevcut” diyoruz. Ama
tefekkür edilmez dendiğinde Zat boyutunu ötelere atıp
kendimizi perdeliyoruz.
Madem Zatıyla bende mevcutsa beynimde açığa çıkan her
manadan, frekanstan O’na yani kendimde açığa çıkmamış
boyuta sığınıyorum. Daha doğrusu kendimden kendime
yöneliyorum …Ve kendimi seyrediyorum, kendimi açığa
çıkarıyorum…
Peki biz kayıtlılıktan sığınmayı nasıl yaşarız?.. Ya da
bir bilgiyi alırken eski veritabanımızdan bağımsız
anlamayı, yeni enstantaneleri eskiyle bağdaştırmadan ,
zamansız mekansız algılamayı ne kolaylaştırır?...
Bizim bu aşamada ismi Allah hükmünce açığa çıkan
beyinler olarak yapabileceğimiz gözlemlemek, kendimizi
bir fiil , konuşma , dinleme anında seyretmek.
Gözlemci en üst frekanstır ve aldığı bilgiyi yorumsuz
alacağından eski veritabanı ile değil o yeni saf haliyle
alır ve olabildiğince üst frekansla ilgili hücreleri
programlar. Bu da veritabanı kaydından ya da
şeytaniyetinden bizi korur.
O nedenle yapılacak olan karşımızdakini dinlerken sadece
dinlemek, gördüklerimizi çok boyutlu tek kare resmin
yepyeni enstantaneleri olarak algılamaya çalışmak,
mevcut bilgimiz doğrultusunda doğru ya da yanlış diye
yorumlamamak, olduğu gibi görmek ve almak yani sadece
gözlemci olmak …
Euzüyü farketmek, bu farkındalıkla hem kendimizden hem
de her birimden açığa çıkan İsmi Allah olanın seyrine
geçmek …
Sonrası ?
Gözleyen ve gözlenenin BİR olduğu, Euzünün yaşantısına
geçilmesi.
Bu yaşantıyı zihnin algılaması mümkün değil. Bunu
yaşayan Ehli bilir. Bize de sınırlı veritabanımızla
lafını etmek düşüyor. Bu noktada yapabileceğimiz tek şey
Euzübillahimineşşeytanirracim demek…..
Bu ilimle hakikat yaşantısının anahtarlarını gösteren
Ehline sonsuz şükürler olsun…. |