Euzubesmele...

Dr. Sühedan C. Ketenci
 

Bismillahirahmanirrahim

Hakikatim olan, rahman ve rahim olan ismi ! Allah olanın adıyla….

Beynim ismi Allah. İsmi Allah olanın tüm manaları, rahman ve rahimiyeti her an benden açığa çıkmakta. Hepsi frekans grubu olan ve karşılıklı çalışan bedenim ve beynimden her an açığa çıkıyor.

“İsmi Allah Olan”ın benim bu yapımla her an açığa çıkışının farkındalığıdır Besmele. Bu farkındalıkla işe başlamak aslında gözlemci konumuna geçip kendi manalarını seyir ile işe başlamaktır. Bu da o işe en üst frekansla başlamak demektir ki kendindeki kudreti bilinçli olarak açığa çıkarmaktır.

Besmele çekilmezse yaşanmaz mı?.. Aslında Besmele İsmi Allah Olanın alemlerde yani insan adı altında açığa çıkışının kelimeye dökülmüş formudur. Bunu söylesek de söylemesek de, farkında olsak da olmasak da her an besmeleyi yaşarız zaten. Rahmaniyet manasının en üst frekansı ile açığa çıkışı ve kişinin bakışına ve veritabanına gore alt frekans gruplarına dönüşümü.Ve nihayet  bunun fiil olarak açışa çıkışı. Hepsi BİR hepsi mana…

Peki Euzübillahimineşşeytanirracim nedir?
İsmi Allah olan beni , yani bendeki mekanizma olan Besmeleyi düşünmeden farketmeden ! once neden Euzü deriz? Recm edilmiş; taşlanmış şeytandan neye Euzü diyoruz?...  “Recm edilmiş şeytan” nedir?..

İsmi Allahta yani beyinde her an açığa çıkan manalar bizim bilincimize düşünce, yaşantımıza da fiil olarak yansır. Bu her an boşluk olmaksızın surer. Beyin doğduğu andan itibaren genetik ve astrolojik yapısı üzerine beş duyu ile aldıklarını ekler ve bir veritabanını oluşturur. Her giren veri eski veritabanı ile değerlendirilip yeni yorumlarla yeni veritabanları oluşturulur. Beynimizi bir bilgisayar gibi düşünürsek hangi programı yüklersek o programın işleyişini ve sonucunu alırız. Beyinde veritabanı oluşturma aslında beyni bir nevi programlamadır. Nasıl programlarsanız , nasıl veritabanı oluşturusanız gelen verileri de öyle algılar o şekilde şekillendirirsiniz.Ve ona gore sonuç alırsınız.

Evren çok boyutlu tek kare resim.Her an yok olup tekrar var olan bir resim. Her an yeni bir şanda. Beyne sürekli enstantaneler giriyor. Beyin önceki enstantaneye gore yenisini değerlendirip, ekleyip,  zaman ve mekan yaratıyor bilincinde.Zihin bir ilüzyon. Beyin de en güzel ilüzyonist. İlüzyonist ama bunu kandırma amaçlı yapmıyor.Mekanizma böyle. Dürüst ve iyi niyetli bir ilüzyonist bu. Aslında kendi ilüzyonunu kendisi yine  kendi gerçeği sanıyor.

Ona beş duyu ile ne gelirse onu kaydediyor ve kendince bir dünya yaratıyor. Örneğin her gün girdiğimiz bir odaya girerken beyin siz odayı tam olarak görmeden  zihinde görüntüyü oluşturuyor .O nedenle odadaki bir detayı  göremiyorsunuz.

Zihin veritabanına gore, yani görmeyi, duymayı umduklarına gore yöneliyor olaylara ya da karşıdakine. Veritabanında karşılığı yoksa duymuyor bile ya da yalanlıyor. Olurmu öyle şey ! diyor…

Bu duyduklarımız için de geçerli. Duyduğunuz bir bilginin bir kelimesi size tanıdıksa beyin hemen o kelimenin olduğu veritabanını bulup onu ortaya çıkarıyor  size. Ve siz  bunu ben zaten biliyorum diyorsunuz. Detayları kaçırıyorsunuz. Oysa karşınızdaki yepyeni bir bilgi veriyor o anda. Ama siz beyninizin ve veritabanınızın oyununa gelip belki de sizde muazzam açılıp yapacak bir bilgiden perdeleniyorsunuz. Şeytanın görevi sizi perdelemek. Ve bu veritabanı da  o anda sizi perdeniz yani şeytanınız oluveriyor.

Hayata bakış açımız, başkalarını olayları algılayışımız veritabanımızın ürünü.Gereklilikler, zorunluluklar veritabanının sonucu oluşuyor.Veritabanı da mevcut veritabanına gore ortaya çıkıyor. Burada zihin gerçek dediği kendi oluşturduğu dünyayla sınırlıyor bizi.

Karşımızdakilerin söylediklerini veritabanına gore değerlendirip beğeniyor veya beğenmiyoruz. Gördüğümüz dünyayı veritabanımıza gore doğruluyoruz. Ne kadar sınırlıysa veritabanımız algıladıklarımız, değerlendirmelerimiz ya da yeni veritabanına kattıklarımız da o kadar sınırlı oluyor. Dediğim gibi zaten veritabanında olmayan birşeyi çoğunlukla algılayamıyoruz bile…

Veri tabanı dediğimiz ise alt frekansa gruplanmış manalar. Hayatı algılayışımız da bu frekans gruplarının  başka frekans gruplarını değerlendirmesi. Açığa çıkmamışa , hatta salt manaya  gore varlığı bile olmayan bir dünya. Hayal içinde hayal görüyoruz…

Sonuçta beyin bir esma yumağı. Açığa çıkmış esma yumağının tüm beyni yani ismi Allah olanı değerlendirmesi tabii ki mümkün değil. Bizim işimiz mümkün olduğunca üst frekansta veri tabanı oluşturup daha fazla değerlendirmeye çalışmak.Ama burada zihin yine devreye girip başka bir şeytanlık yapabiliyor. Her yeni değerlendirme yeni açılımı Allahı değerlendirme olarak algılıyor. Eğer uyanık olmaz o idrak noktasında kalırsanız şeytanınıza yani veritabanınıza tabii oluyorsunuz.

Sonuçta ismi Allah olan beyin  sonsuz esmayı barındırsa da birimde açığa çıkışında muhakkak sınırlı ve belli bir veritabanı ile olacak. Biz Euzü derken işte tüm bu açığa çıkıştan, bu açığa çıkıştan kaynaklanan tüm sınırlı değerlendirmelerimizden  daha doğrusu kendimizden yine kendimize , açığa çıkmamış boyutumuza bu sefer Billahi hakikatiyle sığınıyoruz.

Besmelede bir adım atıyor rahman ve rahimiyeti her an açığa çıkardığımızı farkediyoruz.

Euzüde ise daha büyük bir adımla geri çekiliyoruz ve hep ötelediğimiz, başka boyutlarda ZANNettiğimiz Zati boyutun kendimizde olduğunu farkındalığını yaşıyoruz. Bu farkındalıkla ismi Allahın seyrine geçiyoruz.

Zat neden tefekkür edilmez. ? Çünkü İsmi Allah olan açığa çıkmıştır ve açığa çıkmamış sınırsız potansiyele vakıf olamaz. “Tefekkür edilmez” bizim beynimizde şöyle yer buluyor. “Zat tefekkür edilmez” yani erişilmez, yaşanmaz, başka bir boyuttur…Sanki başka bir yerlerdedir. İşte beynin başka bir illüzyonu başka bir oyunu. Oysa “Her birimde Zatıyla mevcut” diyoruz. Ama tefekkür edilmez dendiğinde Zat  boyutunu ötelere atıp kendimizi perdeliyoruz.

Madem Zatıyla bende mevcutsa beynimde açığa çıkan her manadan, frekanstan O’na yani kendimde açığa çıkmamış boyuta sığınıyorum. Daha doğrusu kendimden kendime yöneliyorum …Ve kendimi seyrediyorum, kendimi açığa çıkarıyorum…

Peki biz kayıtlılıktan sığınmayı nasıl yaşarız?.. Ya da bir bilgiyi alırken eski veritabanımızdan bağımsız anlamayı, yeni enstantaneleri eskiyle bağdaştırmadan , zamansız mekansız algılamayı ne kolaylaştırır?...

Bizim bu aşamada ismi Allah hükmünce açığa çıkan beyinler olarak yapabileceğimiz gözlemlemek, kendimizi bir fiil , konuşma , dinleme anında seyretmek. Gözlemci en üst frekanstır ve aldığı bilgiyi yorumsuz alacağından eski veritabanı ile değil o yeni saf haliyle alır ve olabildiğince üst frekansla ilgili hücreleri programlar. Bu da veritabanı kaydından ya da şeytaniyetinden bizi korur.

O nedenle yapılacak olan karşımızdakini dinlerken sadece dinlemek, gördüklerimizi çok boyutlu tek kare resmin yepyeni enstantaneleri olarak algılamaya çalışmak, mevcut bilgimiz doğrultusunda doğru ya da yanlış diye yorumlamamak, olduğu gibi görmek ve almak yani sadece gözlemci olmak …

Euzüyü farketmek, bu farkındalıkla hem kendimizden hem de her birimden açığa çıkan  İsmi Allah olanın seyrine geçmek …

Sonrası ?

Gözleyen ve gözlenenin BİR olduğu, Euzünün yaşantısına geçilmesi.

Bu yaşantıyı zihnin algılaması mümkün değil. Bunu yaşayan  Ehli bilir. Bize de sınırlı veritabanımızla lafını etmek düşüyor. Bu noktada yapabileceğimiz tek şey Euzübillahimineşşeytanirracim demek…..

Bu ilimle hakikat yaşantısının anahtarlarını gösteren Ehline sonsuz şükürler olsun….

 

 

 
 
İstanbul -23.10.2010
suhendanc@hotmail.com
 http://sufizmveinsan.com