Faili Hakikinin Farkındalığını Yaşayabilmek
Nazım Akpınar
 

Yaşamımızda sürekli olarak farkında olmamız gereken bir olgu olarak faili hakiki (gerçek fail) olan Allah’ın, varlık âlemi üzerindeki kesintisiz tasarrufunun seyrine bir nebze değinmek istiyorum. Zira bu müşahede, yaşam sisteminin algılanmasında ortaya çıkan algı yanılsamalarını bertaraf edebilecek güçte ve özelliktedir. Öncelikle fiil nedir sorusunu yanıtlayalım.

Fiil, bir mânânın, beş duyuya hitap edecek şekilde açığa çıkmasıdır. Ortaya koyduğumuz tüm anlam yüklü eylemler, 99 ilahi isim olarak özetlenen özellikler bünyesinde oluşmakta ve varlık sahnesine bu suretle çıkmaktadır. Bu noktada fiil ve mânâ bütünselliğinden söz etmekteyiz. Evren ismiyle işaret ettiğimiz yapı dahi, külliyen bu ilahi özelliklerin açığa çıkışından başka bir şey değildir. Yüce yaratıcı, varlık âleminde hangi özelliğini ortaya koymayı dilerse o özelliklere uygun suretlere bürünmek suretiyle, o suretin kendi şartları içinde fiillerini izhar etmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, açığa fiil olarak çıkan tüm mânâ oluşumlarının mutlak anlamda kemalden ibaret oluşunu fark edebilmektir. İşte biz bu fark edişi, faili hakikinin farkındalığını yaşamak olarak niteliyoruz. Allah’ın, faili hakiki olarak meydana getirdiği tüm oluşlar da istisnasız bir hikmete dayalı olarak zuhur etmektedir. Biz onu anlamsız ve hikmetsiz olarak nitelesek de sonuç değişmeyecek, ilahi sistem gereği olarak oluşlar ve zuhurlar kemale doğru seyrini sürdürecektir.”Tasarlayan ve Dizayn Eden Kim?” başlıklı yazımızda, yüce yaratıcının, Sâni ismi gereği varlık âlemindeki tüm sanatsal eserleri her dem vücuda getirmekte olduğundan bahsederek meselenin bir yönüne değinmiştik. Açıklamaya çalıştığımız farkındalık düzeyi ise bunun çok çok üzerinde bir algılama kapasitesini ifade etmektedir. Zira faili hakikiyi müşahede etmek ve Allah’ın gerçek fail oluşunun farkındalığını yaşayabilmek demek, yaşamımızda farkında olduğumuz ya da olamadığımız tüm oluşların ve olayların, tek mutlak varlık tarafından oluşturulmakta olduğunu sürekli seyir hâlidir ve bu yönüyle aynı zamanda bir hâldir, bir mertebedir ve bir müşahededir. Tasavvufta ifade edilen ef’al âleminde meydana gelen tüm fiillerin hakiki fâili olarak Allah müşahede edilir ve bu gerçek idrak edilir. Bu müşahedede olan kişide de suçlama ve itham gibi olumsuz tavırlar sona erer. Çünkü artık apaşikar olarak MUTLAK FÂİL müşahede edilmektedir. Dolayısıyla yaşamımızda ne tür fiil görürsek görelim, o fiili meydana getiren Allah ismiyle işaret edilen mutlak varlıktır. Bu gerçeği günlük yaşamımızda seyrederken gözden kaçırılmaması gereken husus ise Allah’ın münezzehiyetidir. O’nun münezzehiyeti, kayıtsızlık ve sınırsızlığı ifade eder. Yani, Allah’ı tüm oluşların yegâne oluşturucusu ve ortaya koyucusu olarak müşahede ederken aynı zamanda tüm bu oluşlardan ve kayıtlardan münezzeh olduğunu da değerlendirmeye almak durumundayız.

Fâili Hakikinin farkındalığını yaşamak bizde en büyük perde teşkil eden benlik dediğimiz izafi benlik duygumuzu da ortadan kaldıracaktır. İzafi benlik varolduğu sürece bu farkındalığı yakalamamız adeta imkânsızdır sevgili dostlarım. Ne zaman bu perdeyi yırtabilirsek (eneden hüveyi gösterebilirsek), o zaman bu seyir hâline geçmiş oluyoruz.” Peki, bu farkındalığı yakalayıp yaşamak bize neyi kazandıracak?” derseniz:

Öncelikle yaşamımızda yorumsuz seyir özelliği ve yeteneği kazanarak olayları objektif ve ön yargısız değerlendirebilme gücüne kavuşacağız. Karşılaştığımız bir fena durum karşısında otomatik olarak fenâ hâline geçerek karşımızdaki izafi varlıkta Hakk’ın zuhurunu göreceğiz. Bu hal bizi olumsuz düşünce ve eylemlere karşı otomatik olarak frenleyecek ve zararlı fiiller ortaya koymamızı engelleyecek. İkinci önemli husus olarak her şeyi ve her olayı oluşturan olarak ilahi özelliklerin açığa çıkış özelliklerini seyrederek bu seyrin manevi hazzına ve zevkine ereceğiz. Birimlerin, Tek’in zuhuru oluşunu fark ettiğimizde yargılama, hüküm verme, kınama, horlama ve benzeri kötü hallerden arınacak ve karşımızda O’nu görmenin her dem neşvesinde olacağız. Hangi yüzü görürsek görelim o yüzdeki ilahi hatları okuyacak ve Allah’ın vechini müşahede edeceğiz… Zira insanın yüzü,

Allah’ın benzersizlik özelliğinin bir yansıması ve dışa vurumudur. İnsan harf harf yazılmış, işlenmiş ve nakşedilmiş bir kitabullahtır vesselam. Özellikle Hurufi inancında bu hususa önem verilerek dikkat çekilmiştir.(Kaşlar, Kabı Kavseyn makamını temsil eder).

Onu tüm fiillerimizde fark etmek suretiyle gerçekte birbirimizden farksız olduğumuzu görecek ve yaşayacağız. Sistemi okuma noktasında büyük bir mesafe alınmış olacak. Her şeyden de önemlisi, yaşam serüvenimiz boyunca edindiğimiz tüm tecrübelerin, bilgilerin, becerilerin, yeteneklerin ve kazanımların gerçekte bize ait olmadığını ve bir hikmete binaen bize bir hibe olarak kazandırıldığını fark ederek gerçek zenginliğe kavuşmuş olacağız. İzafi benlik varolduğu sürece de bu farkındalık ne yazık ki yaşanamayacak. Meseleyle alakalı son bir husus da “fiillerimizden sorumlu muyuz?” sorusunun yanıtı. Elcevap: Sorumluyuz. Çünkü yaşam sistemi gereği varlık âleminde ortaya konan her fiilin otomatik sonuçları oluşmakta ve yaşanmaktadır ve bu bir realitedir. Onu seviyorsan kendinden yüz çevir; hoşnutluğunu istiyorsan kendi hoşnutluğuna göz kapa. Ta ki sen O’nda ölesin ve O sende yaşasın. Oluşları olduran kudret azim ve hakimdir. Azamet ve Hikmet sahibi olan Allah’ı tüm noksan sıfatlardan tenzih ederiz. İzzet ceberûtundan, kuvvet ve kudret diliyle inzal olunan gerçeğe tüm varlığımızla teslimiz alimallah…

 

 

| More
 
 
Samsun - 19. 01.  2010
ahad103@hotmail.  com
http://sufizmveinsan.  com