Zihin yatağından fecr ufuklarına doğrulmak

Dr. Sühedan C. Ketenci
 

Bismillah'ir-Rahman'ir-Rahîm

1-) Vel fecr; Kasem ederim o Fecr'e,

FECR...Geceden sonraki sabahın ilk aydınlığı . Kişinin benliğinden vazgeçtiği anda nurun yani en salt mananın , en üst frekansın açığa çıkması. Kişide bu frekansın açığa çıkmasının adıdır kudret. Hem kendini, hem yaşamını programlar. Bu en üst frekans dediğimiz enerji her an bizde mevcuttur. Ama açığa çıkamaz zihin nedeni ile.

Zihin bu hazineyi alır ve  alt frekanslar şeklinde açığa çıkarır. Zihni yani sahte benliği aradan çıkardığımızda üst frekans sınırsız kudreti ve enerjisi ile devrededir... Kişinin benliğinin hakikatini bilip kaydından kurtulmaya başlamasıyla açığa çıkan bu üst frekans enerjisi başka deyişle Allah Nuru FECR dir diye düşünüyorum...

2-) Ve leyalin 'aşr; On geceye,

3-) Veşşef'ı velvetr; Çift'e ve Tek'e!

Bu üst frekans bakışı ile tanışan kişi sınırsız mana okyanusu olan evreni beş duyusu ile tanımladığını ve sınırlı olarak algılayabildiğini gerçekten ! farketmeye başlar.

Ayette geçen on rakamını beş duyunun zahir ve batının toplamı olarak değerlendirebiliriz. On gece ise beş duyu kaydından çıkıştır böylece...

Hayatı beş duyumuz ile algılıyoruz. Görürüz, koklarız, tadarız, duyar hükümler veririz. Veritabanımızı, kimliğimizi oluştururuz. Kendimizi suretlendirir , suretimizi benliğimiz sanır , evrenimizde suretler görürüz. Kendimizi evrenden, evreni kendimizden ayırırız.

Kendini suret kabul eden , kendindeki sonsuz potansiyeli farkedemeyen karşıdakinin hakikatini nasıl görür, nasıl algılar ? Kendini suret kabul eden, gördüklerine de gül , çiçek, rüzgar, annem, babam , çocuğum der...Hepsine ayrı ayrı varlıklar verir...Beş duyunun işidir zaten bu..

Kişinin  beyninin programlandığı üst  frekans ölçüsünde , algısı değişir Kişilerin ismine suretine takılmaz. Olayları üst frekanstan algılamaya ve okumaya başlar. Böylece olayları suretlere mal etmez ve tablonun tamamını görür.

Kendi hakikatine vakıf kişi , güle gül diye bakmaz. Nasıl kendini düşündüğünde artık sahte benliğine BEN demiyorsa gördüklerini de gördüğü şekli ile kayıtlamaz. Hakikat açığa çıkmaya başladığında Vechini Vechiyle görmeye başlayan artık O dur.  O zaman gülün kokusu değişir, yediğinin tadı, duyduğunun anlamı derinleşir. Evrendeki her birime sevgiyle aşkla bakar.  Bu sevgiylede beş duyunun batını açığa çıkar.

Beş duyunun gecesinde ise suretler tamamen  silikleşir. Artık sınırsız  mana okyanusunun birbiriyle uyum içinde akan senfonisini algılar kişi...

Gören , koklayan , duyan evrenle BİR olur. Gören görülen, koklayan koklanan BİR lenir. Sadece görmek, koklamak manası kalır. Aslında gören  de görülen de KENDİ olur.
Seven sevilende yok olur. Ve  sadece aşk kalır. Kendinden kendine AŞK ı kalır. Ve On gece yaşanır işte. Beş duyu kayıtları bitmiştir aslında....

Zaten cennet hayatı öyle tariflenmez mi ? hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir dilin anlatmadığı”  yani  beş duyu ile tanımlanamayacak, kayıtlanamayacak olan sonsuz potansiyelin açığa çıkışı...

Beş duyu kaydının bitmesi ile çift tek olur. Ama hem çifte hem teke  yemin var değil mi. Gören ve görülen de güzeldir. Kendinden kendine aşkın yaşantısıdır. Çift her an açığa çıkacak. Gül olacak, gülü koklayacaktır. Melodi olacak, melodiyi dinleyecektir. Hem çift hem çiftte TEK . Alemlerin güzelliği budur değil mi...
Bu yaşantı bir kez hissedildiğinde başkadır artık yaşantı. Aşığın başkadır güle bakışı...

4-) Velleyli iza yesr; Geçip gittiğinde o geceye

On gece ile beş duyu kaydından çıkan bilinçte sadece aşk kalır, Tek kalır  dedik değil mi. Ama aşkın da gecesi vardır. Hiç açığa çıkmamış sonsuz potansiyelde aşk da erir gider artık...

Bu belki Dehrde insanın adının bile anılmadığı noktadır ...Bunu ancak Ehli bilir...Bunu ancak Kendi bilir..

5-) Hel fiy zâlike kasemün li ziy hıcr; (Nasıl) işte bunlarda akıl sahibi için bir yemin yok mu?

Bu ayetlerde işaret edilenleri  aklınla düşündüğünde hiç  mi anlam ifade etmiyor ??!!

6-) Elem tera keyfe fe'ale Rabbüke Bi'Ad; Görmedin mi Rabbin nasıl yaptı, Ad'a (Hud'un toplumu),

7-) İreme zatil'ımad; Çok sütunlu (belde) İrem'e?

8-) Elletiy lem yuhlak mislüha fiylbilad; Ki beldeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı!

9-) Ve Semudelleziyne cabussahre bilvad; (Rabbin ne yaptı) vadide kayaları oyan Semud'a (Sâlih'in toplumu)?

10-) Ve fir'avne ziyl'evtad;Yüksek direklerin (piramitlerin) sahibi Firavun'a.

11-) Elleziyne tağav fiylbilad;Onlar ki, beldeler içinde benlikle azgınca yaşamışlardı.

12-) Feekseru fiyhelfesad;Onlarda fesadı çoğaltmışlardı!

13-) Fesabbe 'aleyhim Rabbüke sevta 'azâb;Bu sebeple Rabbin onların üzerine, azabın kamçısını indirdi.

Ama kolay mıdır Fecr e kavuşmak. Kolay mıdır beş duyu kaydından çıkmak...

Ama bu yola girdikten sonra çıkış yoktur. 26. Ayette dediği gibi “ hiçkimse O’nun bağladığı gibi bağlayamaz. “

Herşey Risalet bilgisiyle tanışmakla  başlar....Risaletin sadece  bilgisi bile cennet gibidir dünya yaşamının yanında...

Hakikate talip oldun ve  Risalet bilgisini aldın. Risalet boyutuna yöneldin. Bilgi , ilim sular seller gibi geliyor. Özünden gelen ilim ırmak gibi çağlamaya başladı. Bahçen yeşeriyor.  Yeni yeni idrakler açılımlar yaşıyorsun. Bunlar daha üst frekanslar için inşaa ettiğin bilgi frekansları. Ad kavminin kumların üzerine inşaa ettiği evleri gibi her an değişecek, dağılacak ve yerine yenisinin gelmesi gereken bilgiler, idrakler.

Ve sen bunun geçiciliğini bildikçe, risalet boyutuna yüzün dönük oldukça ilim ırmakları akıyor sana. Ama gaflete düşüyorsun zamanla. Çevren değişiyor, bu bilgi senden fiil ve kelam olarak çıktıkça itibarın artıyor. Bilgi arttıkça kimlik halini alıyor. Egon devreye giriyor ve ilim birden kesiliyor...Ad kavminin başına gelen başına geliyor aslında. Ad  kavmi gibi senin de yağmurun kesiliyor.

Kişi bildiklerine tutundukça risalet  boyutundan akış kesilir. Bunu farkediyor. Ama uslanmıyor...

Tasavvuf ilmi sağlamlaştıkça kişi kendini güçlü hissediyor. Kayalara evler yapmaya başlıyor. O kadar sağlam ki bilgisi, öyle bir tutunuyor ve kayalaştırıyor ki asla yıkılmaz sanıyor. Kayıtlarını , bildiklerini, kimlik, put ediniyor. Yani kayalara evler yapan ve putlaştıran  Semud kavmi geliyor Ad kavminden sonra.

Ve kayalar büyüyor, benlik artıyor. Piramitleri yapan Firavun gibi sapasağlam bir benlik ortaya çıkıyor

İşte uyanık olunmazsa oluşacak süreçler bunlar. Bu süreçlerin hangi noktasında uyanırsa insan, farkındalık devreye girerse bu kavimlerin azabını da kendisi çeker sistemden. Risalet devreye girdikçe, üst frekanstan okuma oldukça kişi alt frekans kayıtlarını tespit eder. Tespit ettiği anda da evren bunların ortadan kalkması için çalışmaya başlar. Biz bunun adına sıkıntı bela deriz ama kendi arınmamızı kendimizin dilemişizdir aslında.

14-) İnne Rabbeke lebil mirsad;Muhakkak ki Rabbin, tamamıyla gözetlemektedir.

Tüm bu süreçler bizde Fecri ve sonrasında Mardiye nefsi yaşamak için. Ve bunu kendinde yaşamayı dileyen kendisi.

Rabbinin tamamiyle gözetlediğini bilmek,  azapta da, gaflette de ben dediğiniz varlığın asla varolmadığını, bunu dileyenin de yaşayanın da kendisi olduğunu bilmektir.

15-) Femmel'İnsanu iza mebtelahu Rabbühu feekremehu ve na'(ğğ)amehu feyekulü Rabbiy ekremen;
Ama insana gelince, Rabbi onu denemek için ikram edip, onu nimetlendirirse: "Rabbim bana ikram etti, üstün kıldı" der (şımarır)!

16-) Ve emma iza mebtelahü fekadere 'aleyhi rizkahu feyekulü Rabbiy ehanen;Fakat onu belâ ile deneyip geçimini daraltır ise: "Rabbim beni alçaltıp zelil kıldı" der (isyan eder, sabretmez)!

Kişi hakikat kendinde tam açığa çıkana kadar iniş çıkışlar yaşar. Bir idrakte sevinir benliğine mal edebilir, perdelendiğinde ise yine kendini ayırır ve  Rabbim beni alçalttı der. Oysa her iki durumda da ben dediği varlık hiç var olmamıştır ki...Her iki durumda da gaflette de hidayette de kendisinin, ben dediği sahte benliğinin hiçbir varlığı olmadığını, yaşayanın kendisi olduğunu her an hatırlamak gerekir. Asıl iman budur.

17-) Kella bel la tükrimunelyetiym;Hayır! Hayır yetime ikram etmiyorsunuz!

18-) Ve la tehaddune 'alâ ta'amilmiskiyn;Yoksulları yedirip doyurmaya birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.

19-) Ve te'külunettürase eklen lemma;Mirası toptan yiyorsunuz!

20-) Ve tühıbbunelmale hubben cemma;Malı da pek çok seviyorsunuz, toplayıp yığarcasına.

Gaflete düşmemenin anahtarlarından birini veriyor bu ayetler...

Bu bedenin annesi babası var. Bu bedenin  nesiller öncesinden gelen genetik mirası var. Belli bir potansiyeli ve açılım kapasitesi var beynimizin. Bu bizim mirasımız.

Mirasımızı, potansiyelimizi en iyi şekilde değerlendirmek bizim elimizde. Mirasımızı Hakikatimizi tanımak için kullanabiliriz.

Şuur boyutumuz ise annesiz , babasız. Doğurmamış, doğurulmamış. Bizim aslımız da O zaten.

Ama ego sabırsız. Ego bilgileri alır, yığar. Paylaşmaz. Sahiplenir. Potansiyelini geçici, sahte zevkler için, bedensel arzuları için kullanır. Gelen bilgileri toplar, anıları biriktirir, kimliğini sağlamlaştırır.

Bilgi egoyu güçlendirir. Oysa hakikat noktası  bilginin  dahi açığa çıkmadığı boyuttur. Kişi bunu bilmeli, bildiklerine tutunmamalıdır.

Bilmiyorum dediğiniz nokta en yoksul, en fakr, en hiçliğe yakın noktamız oysa ki...Bilginin dahi zahire  çıkmadığı boyut. Şuur bilmiyorum demekten korkmaz. Aslında eksik olmadığını, hiçbirşeye ihtiyacı olmadığını bilir. Emindir.

Biliyorum diyen her zaman egodur. Bu da kilitler beyni evrenin sınırsız bilgisine.  Ego bilmiyorum demeyi sevmez. Bilmediğini kabul etmez. Bilmeyen yönleri hepten bilgisiz kalır, bilen yönleri de egosunu azdırır.

Egonun kaydından kurtulan kişi Allah ın tüm bilinenlerden Gani olduğunun farkındadır.

Bu nedenle bilmiyorum der. Bilmiyorum dedikçe, bilmek istedikçe, alt frekans olan veritabanının kayıtları ve engelleri çıkar aradan , en üst frekans devreye girer ve bilgiyi, ilmi çeker evrenden. Biliyorum dediğinde tersine çalışır sistem, kurur kaynaklar...

21-) Kella iza dükketil'Ardu dekken dekkâ;Hayır (böyle yapmayın)! Arz (beden sarsılıp), darmadağın edildiğinde,

22-) Ve cae Rabbüke velMelekü saffen saffa; (Ölümle) Rabbin (hükmü) ve el-Melek (kuvveler) saf saf dizildiğinde,

23-) Ve ciy'e yevmeizin Bicehenneme yevmeizin yetezekkerül'İnsanu ve enna lehüzZikra;(İşte) o süreçte, cehennem de getirilir (Dünya'yı kuşatır)! (İşte) o süreçte, insan hatırlayıp düşünür... (Fakat) Zikra'nın (hatırlamanın) ona nasıl faydası olur (beden-beyin yok artık ruhu geliştirecek)?

24-) Yekulü ya leyteniy kaddemtü lihayatiy;"Keşke hayatım (şu yaşamım) için önceden yararlı şeyler yapsaydım!" der.

25-) Feyevmeizin la yu'azzibu 'azâbeHU ehad;Artık o süreçte, O'nun azabı gibi hiçbir kimse azap edemez!

26-) Ve la yusiku vesakaHU ehad;Hiç kimse O'nun bağladığı gibi bağlayamaz!

Kişi bildiklerine, yıllarca edindiklerine tutunur, bunların anlık enstantaneler olduğun unutup kimlik edinir. Sahiplenir. Her sahiplenilenin kaybı hayat denen sırat köprüsünde cehenneme düşmektir. Sıkıca tutunur ego işine, ailesine...Her kayıp onun için ölümdür. Aslında her kayıpta ego öyle yıkılır ki bir süre devreden çıkar. İki şey zihni susturur gerçekten. Biri Aşk biri Ölüm.

Kayıp bir ölümdür ego için. Kişi cehennem azabı yaşar . Pişmanlık duyar. Neden cehennem azabı yaşadığını farkeder ve keşke bu kayıtlarımı hiç oluşturmasaydım der. O ana kadar ki tasavvuf bilgisi, risalet bilgisine rağmen perdelenmiş olması acısını daha da artırır. Bu acı zihni susturur. Bu acının arkasından rahatlama, huzur duyar. Egonun yükü kalkmıştır. Meleki kuvveler açığa çıkar kişide. Aslında cehennem rahmettir ona... Tekrar çıkar sırat köprüsüne...

27-) Ya eyyetühen Nefsül Mutmainneh;"Ey Nefs-i Mutmainne (Hakikati yaşamakta tatmine ulaşmış bilinç)!"

28-) İrci'ıy ila Rabbiki radıyeten mardıyyeten;"Radiye olarak, Mardiye olarak (Seyir ve tasarruf kemâlâtını yaşayan olarak) Rabbine (Esmâ hakikatine) dön (şuur olarak)!"

29-) Fedhuliy fiy 'ıbadİY;"Kullarımın ("sanı varlığı" "yok"luğa dönüşmüş olarak işlevlerine devam edenler) içine dâhil ol!"

30-) Vedhuliy cennetİY;"Cennetim'e dâhil ol!"

Bu acılar , azaplar, kişiyi arındırır. Farkındalık daimi olur. Bilinç Mutmaine olmuştur.  Ama bu yolun sonu değildir. Bilincin Mutmaine olması sonrası Mardiye nefse kadar süreçler devam etmelidir.. Benlik tamamen ortadan kalkana kadar yönün Rabbine, derununa dönük olsun. Yaşadığın hiçbir idrakte anladım deme. Her anladım düşüncesi zihne aittir. Biliyorum diyen  , anlayan , idrak eden egodur. Sahte benlik ortadan kalktığında zate sen kalmayacaksın. Alemleri yaratan, tasarruf eden kalacak...Gerçek BEN kalacak...

BEN dediğimizin hakikatine vakıf olmak, KURAN ‘ı OKU mak nasip olsun hepimize...

Allahu Alem...

 

 

 
 
İstanbul -08.12.2010
suhendanc@hotmail.com
 http://sufizmveinsan.com