Bismillah'ir-Rahman'ir-Rahîm
1-)
Vel fecr;
Kasem ederim
o Fecr'e,
FECR...Geceden sonraki sabahın ilk aydınlığı . Kişinin
benliğinden vazgeçtiği anda nurun yani en salt mananın ,
en üst frekansın açığa çıkması. Kişide bu frekansın
açığa çıkmasının adıdır kudret. Hem kendini, hem
yaşamını programlar. Bu en üst frekans dediğimiz enerji
her an bizde mevcuttur. Ama açığa çıkamaz zihin nedeni
ile.
Zihin bu hazineyi alır ve alt frekanslar şeklinde açığa
çıkarır. Zihni yani sahte benliği aradan çıkardığımızda
üst frekans sınırsız kudreti ve enerjisi ile
devrededir... Kişinin benliğinin hakikatini bilip
kaydından kurtulmaya başlamasıyla açığa çıkan bu üst
frekans enerjisi başka deyişle Allah Nuru FECR dir diye
düşünüyorum...
2-)
Ve leyalin 'aşr;
On geceye,
3-)
Veşşef'ı velvetr;
Çift'e ve
Tek'e!
Bu üst frekans bakışı ile tanışan kişi sınırsız mana
okyanusu olan evreni beş duyusu ile tanımladığını ve
sınırlı olarak algılayabildiğini gerçekten ! farketmeye
başlar.
Ayette geçen on rakamını beş duyunun zahir ve batının
toplamı olarak değerlendirebiliriz. On gece ise beş duyu
kaydından çıkıştır böylece...
Hayatı beş duyumuz ile algılıyoruz. Görürüz, koklarız,
tadarız, duyar hükümler veririz. Veritabanımızı,
kimliğimizi oluştururuz. Kendimizi suretlendirir ,
suretimizi benliğimiz sanır , evrenimizde suretler
görürüz. Kendimizi evrenden, evreni kendimizden
ayırırız.
Kendini suret kabul eden , kendindeki sonsuz potansiyeli
farkedemeyen karşıdakinin hakikatini nasıl görür, nasıl
algılar ? Kendini suret kabul eden, gördüklerine de gül
, çiçek, rüzgar, annem, babam , çocuğum der...Hepsine
ayrı ayrı varlıklar verir...Beş duyunun işidir zaten
bu..
Kişinin beyninin programlandığı üst frekans ölçüsünde
, algısı değişir Kişilerin ismine suretine takılmaz.
Olayları üst frekanstan algılamaya ve okumaya başlar.
Böylece olayları suretlere mal etmez ve tablonun
tamamını görür.
Kendi hakikatine vakıf kişi , güle gül diye bakmaz.
Nasıl kendini düşündüğünde artık sahte benliğine BEN
demiyorsa gördüklerini de gördüğü şekli ile kayıtlamaz.
Hakikat açığa çıkmaya başladığında Vechini Vechiyle
görmeye başlayan artık O dur. O zaman gülün kokusu
değişir, yediğinin tadı, duyduğunun anlamı derinleşir.
Evrendeki her birime sevgiyle aşkla bakar. Bu
sevgiylede beş duyunun batını açığa çıkar.
Beş duyunun gecesinde ise suretler tamamen silikleşir.
Artık sınırsız mana okyanusunun birbiriyle uyum içinde
akan senfonisini algılar kişi...
Gören , koklayan , duyan evrenle BİR olur. Gören
görülen, koklayan koklanan BİR lenir. Sadece görmek,
koklamak manası kalır. Aslında gören de görülen de
KENDİ olur.
Seven sevilende yok olur. Ve sadece aşk kalır.
Kendinden kendine AŞK ı kalır. Ve On gece yaşanır işte.
Beş duyu kayıtları bitmiştir aslında....
Zaten cennet hayatı öyle tariflenmez mi ?
“hiçbir
gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir dilin
anlatmadığı” yani
beş duyu ile tanımlanamayacak, kayıtlanamayacak olan
sonsuz potansiyelin açığa çıkışı...
Beş duyu kaydının bitmesi ile çift tek olur. Ama hem
çifte hem teke yemin var değil mi. Gören ve görülen de
güzeldir. Kendinden kendine aşkın yaşantısıdır. Çift her
an açığa çıkacak. Gül olacak, gülü koklayacaktır. Melodi
olacak, melodiyi dinleyecektir. Hem çift hem çiftte TEK
. Alemlerin güzelliği budur değil mi...
Bu yaşantı bir kez hissedildiğinde başkadır artık
yaşantı. Aşığın başkadır güle bakışı...
4-)
Velleyli iza yesr;
Geçip
gittiğinde o geceye
On gece ile beş duyu kaydından çıkan bilinçte sadece aşk
kalır, Tek kalır dedik değil mi. Ama aşkın da gecesi
vardır. Hiç açığa çıkmamış sonsuz potansiyelde aşk da
erir gider artık...
Bu belki Dehrde insanın adının bile anılmadığı noktadır
...Bunu ancak Ehli bilir...Bunu ancak Kendi bilir..
5-)
Hel fiy zâlike kasemün li ziy hıcr;
(Nasıl)
işte bunlarda akıl sahibi için bir yemin yok mu?
Bu ayetlerde işaret edilenleri aklınla düşündüğünde hiç
mi anlam ifade etmiyor ??!!
6-)
Elem tera keyfe fe'ale Rabbüke Bi'Ad;
Görmedin mi
Rabbin nasıl yaptı, Ad'a
(Hud'un
toplumu),
7-)
İreme zatil'ımad;
Çok sütunlu
(belde)
İrem'e?
8-)
Elletiy lem yuhlak mislüha fiylbilad;
Ki beldeler
içinde onun benzeri yaratılmamıştı!
9-)
Ve Semudelleziyne cabussahre bilvad;
(Rabbin ne yaptı)
vadide kayaları oyan Semud'a
(Sâlih'in
toplumu)?
10-)
Ve fir'avne ziyl'evtad;Yüksek
direklerin
(piramitlerin)
sahibi Firavun'a.
11-)
Elleziyne tağav fiylbilad;Onlar
ki, beldeler içinde benlikle azgınca yaşamışlardı.
12-)
Feekseru fiyhelfesad;Onlarda
fesadı çoğaltmışlardı!
13-)
Fesabbe 'aleyhim Rabbüke sevta 'azâb;Bu
sebeple Rabbin onların üzerine, azabın kamçısını
indirdi.
Ama kolay mıdır Fecr e kavuşmak. Kolay mıdır beş duyu
kaydından çıkmak...
Ama bu yola girdikten sonra çıkış yoktur. 26. Ayette
dediği gibi “ hiçkimse O’nun bağladığı gibi bağlayamaz.
“
Herşey Risalet bilgisiyle tanışmakla başlar....Risaletin
sadece bilgisi bile cennet gibidir dünya yaşamının
yanında...
Hakikate talip oldun ve Risalet bilgisini aldın.
Risalet boyutuna yöneldin. Bilgi , ilim sular seller
gibi geliyor. Özünden gelen ilim ırmak gibi çağlamaya
başladı. Bahçen yeşeriyor. Yeni yeni idrakler açılımlar
yaşıyorsun. Bunlar daha üst frekanslar için inşaa
ettiğin bilgi frekansları. Ad kavminin kumların üzerine
inşaa ettiği evleri gibi her an değişecek, dağılacak ve
yerine yenisinin gelmesi gereken bilgiler, idrakler.
Ve sen bunun geçiciliğini bildikçe, risalet boyutuna
yüzün dönük oldukça ilim ırmakları akıyor sana. Ama
gaflete düşüyorsun zamanla. Çevren değişiyor, bu bilgi
senden fiil ve kelam olarak çıktıkça itibarın artıyor.
Bilgi arttıkça kimlik halini alıyor. Egon devreye
giriyor ve ilim birden kesiliyor...Ad kavminin başına
gelen başına geliyor aslında. Ad kavmi gibi senin de
yağmurun kesiliyor.
Kişi bildiklerine tutundukça risalet boyutundan akış
kesilir. Bunu farkediyor. Ama uslanmıyor...
Tasavvuf ilmi sağlamlaştıkça kişi kendini güçlü
hissediyor. Kayalara evler yapmaya başlıyor. O kadar
sağlam ki bilgisi, öyle bir tutunuyor ve kayalaştırıyor
ki asla yıkılmaz sanıyor. Kayıtlarını , bildiklerini,
kimlik, put ediniyor. Yani kayalara evler yapan ve
putlaştıran Semud kavmi geliyor Ad kavminden sonra.
Ve kayalar büyüyor, benlik artıyor. Piramitleri yapan
Firavun gibi sapasağlam bir benlik ortaya çıkıyor
İşte uyanık olunmazsa oluşacak süreçler bunlar. Bu
süreçlerin hangi noktasında uyanırsa insan, farkındalık
devreye girerse bu kavimlerin azabını da kendisi çeker
sistemden. Risalet devreye girdikçe, üst frekanstan
okuma oldukça kişi alt frekans kayıtlarını tespit eder.
Tespit ettiği anda da evren bunların ortadan kalkması
için çalışmaya başlar. Biz bunun adına sıkıntı bela
deriz ama kendi arınmamızı kendimizin dilemişizdir
aslında.
14-)
İnne Rabbeke lebil mirsad;Muhakkak
ki Rabbin, tamamıyla gözetlemektedir.
Tüm bu süreçler bizde Fecri ve sonrasında Mardiye nefsi
yaşamak için. Ve bunu kendinde yaşamayı dileyen kendisi.
Rabbinin tamamiyle gözetlediğini bilmek, azapta da,
gaflette de ben dediğiniz varlığın asla varolmadığını,
bunu dileyenin de yaşayanın da kendisi olduğunu
bilmektir.
15-)
Femmel'İnsanu iza mebtelahu Rabbühu feekremehu ve na'(ğğ)amehu
feyekulü Rabbiy ekremen;
Ama insana
gelince, Rabbi onu denemek için ikram edip, onu
nimetlendirirse: "Rabbim bana ikram etti, üstün kıldı"
der
(şımarır)!
16-)
Ve emma iza mebtelahü fekadere 'aleyhi rizkahu feyekulü
Rabbiy ehanen;Fakat
onu belâ ile deneyip geçimini
daraltır ise: "Rabbim beni alçaltıp zelil kıldı" der
(isyan eder, sabretmez)!
Kişi hakikat kendinde tam açığa çıkana kadar iniş
çıkışlar yaşar. Bir idrakte sevinir benliğine mal
edebilir, perdelendiğinde ise yine kendini ayırır ve
Rabbim beni alçalttı der. Oysa her iki durumda da ben
dediği varlık hiç var olmamıştır ki...Her iki durumda da
gaflette de hidayette de kendisinin, ben dediği sahte
benliğinin hiçbir varlığı olmadığını, yaşayanın kendisi
olduğunu her an hatırlamak gerekir. Asıl iman budur.
17-)
Kella bel la tükrimunelyetiym;Hayır!
Hayır yetime ikram etmiyorsunuz!
18-)
Ve la tehaddune 'alâ ta'amilmiskiyn;Yoksulları
yedirip doyurmaya birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.
19-)
Ve te'külunettürase eklen lemma;Mirası
toptan yiyorsunuz!
20-)
Ve tühıbbunelmale hubben cemma;Malı
da pek çok seviyorsunuz, toplayıp yığarcasına.
Gaflete düşmemenin anahtarlarından birini veriyor bu
ayetler...
Bu bedenin annesi babası var. Bu bedenin nesiller
öncesinden gelen genetik mirası var. Belli bir
potansiyeli ve açılım kapasitesi var beynimizin. Bu
bizim mirasımız.
Mirasımızı, potansiyelimizi en iyi şekilde
değerlendirmek bizim elimizde. Mirasımızı Hakikatimizi
tanımak için kullanabiliriz.
Şuur boyutumuz ise annesiz , babasız. Doğurmamış,
doğurulmamış. Bizim aslımız da O zaten.
Ama ego sabırsız. Ego bilgileri alır, yığar. Paylaşmaz.
Sahiplenir. Potansiyelini geçici, sahte zevkler için,
bedensel arzuları için kullanır. Gelen bilgileri toplar,
anıları biriktirir, kimliğini sağlamlaştırır.
Bilgi egoyu güçlendirir. Oysa hakikat noktası bilginin
dahi açığa çıkmadığı boyuttur. Kişi bunu bilmeli,
bildiklerine tutunmamalıdır.
Bilmiyorum dediğiniz nokta en yoksul, en fakr, en
hiçliğe yakın noktamız oysa ki...Bilginin dahi zahire
çıkmadığı boyut. Şuur bilmiyorum demekten korkmaz.
Aslında eksik olmadığını, hiçbirşeye ihtiyacı olmadığını
bilir. Emindir.
Biliyorum diyen her zaman egodur. Bu da kilitler beyni
evrenin sınırsız bilgisine. Ego bilmiyorum demeyi
sevmez. Bilmediğini kabul etmez. Bilmeyen yönleri hepten
bilgisiz kalır, bilen yönleri de egosunu azdırır.
Egonun kaydından kurtulan kişi Allah ın tüm
bilinenlerden Gani olduğunun farkındadır.
Bu nedenle bilmiyorum der. Bilmiyorum dedikçe, bilmek
istedikçe, alt frekans olan veritabanının kayıtları ve
engelleri çıkar aradan , en üst frekans devreye girer ve
bilgiyi, ilmi çeker evrenden. Biliyorum dediğinde
tersine çalışır sistem, kurur kaynaklar...
21-)
Kella iza dükketil'Ardu dekken dekkâ;Hayır
(böyle yapmayın)!
Arz
(beden sarsılıp),
darmadağın edildiğinde,
22-)
Ve cae Rabbüke velMelekü saffen saffa;
(Ölümle)
Rabbin
(hükmü)
ve el-Melek
(kuvveler)
saf saf dizildiğinde,
23-)
Ve ciy'e yevmeizin Bicehenneme yevmeizin
yetezekkerül'İnsanu ve enna lehüzZikra;(İşte)
o süreçte, cehennem de getirilir
(Dünya'yı kuşatır)!
(İşte)
o süreçte, insan hatırlayıp düşünür...
(Fakat)
Zikra'nın
(hatırlamanın)
ona nasıl faydası olur
(beden-beyin yok artık ruhu geliştirecek)?
24-)
Yekulü ya leyteniy kaddemtü lihayatiy;"Keşke
hayatım
(şu yaşamım)
için önceden yararlı şeyler yapsaydım!" der.
25-)
Feyevmeizin la yu'azzibu 'azâbeHU ehad;Artık
o süreçte, O'nun azabı gibi hiçbir kimse azap edemez!
26-)
Ve la yusiku vesakaHU ehad;Hiç
kimse O'nun bağladığı gibi bağlayamaz!
Kişi bildiklerine, yıllarca edindiklerine tutunur,
bunların anlık enstantaneler olduğun unutup kimlik
edinir. Sahiplenir. Her sahiplenilenin kaybı hayat denen
sırat köprüsünde cehenneme düşmektir. Sıkıca tutunur ego
işine, ailesine...Her kayıp onun için ölümdür. Aslında
her kayıpta ego öyle yıkılır ki bir süre devreden çıkar.
İki şey zihni susturur gerçekten. Biri Aşk biri Ölüm.
Kayıp bir ölümdür ego için. Kişi cehennem azabı yaşar .
Pişmanlık duyar. Neden cehennem azabı yaşadığını
farkeder ve keşke bu kayıtlarımı hiç oluşturmasaydım
der. O ana kadar ki tasavvuf bilgisi, risalet bilgisine
rağmen perdelenmiş olması acısını daha da artırır. Bu
acı zihni susturur. Bu acının arkasından rahatlama,
huzur duyar. Egonun yükü kalkmıştır. Meleki kuvveler
açığa çıkar kişide. Aslında cehennem rahmettir ona...
Tekrar çıkar sırat köprüsüne...
27-)
Ya eyyetühen Nefsül Mutmainneh;"Ey
Nefs-i Mutmainne
(Hakikati yaşamakta
tatmine ulaşmış bilinç)!"
28-)
İrci'ıy ila Rabbiki radıyeten mardıyyeten;"Radiye
olarak, Mardiye olarak
(Seyir ve tasarruf kemâlâtını yaşayan olarak)
Rabbine
(Esmâ hakikatine)
dön
(şuur olarak)!"
29-)
Fedhuliy fiy 'ıbadİY;"Kullarımın
("sanı varlığı" "yok"luğa
dönüşmüş olarak işlevlerine devam edenler)
içine dâhil ol!"
30-)
Vedhuliy cennetİY;"Cennetim'e
dâhil ol!"
Bu acılar , azaplar, kişiyi arındırır. Farkındalık daimi
olur. Bilinç Mutmaine olmuştur. Ama bu yolun sonu
değildir. Bilincin Mutmaine olması sonrası Mardiye nefse
kadar süreçler devam etmelidir.. Benlik tamamen ortadan
kalkana kadar yönün Rabbine, derununa dönük olsun.
Yaşadığın hiçbir idrakte anladım deme. Her anladım
düşüncesi zihne aittir. Biliyorum diyen , anlayan ,
idrak eden egodur. Sahte benlik ortadan kalktığında zate
sen kalmayacaksın. Alemleri yaratan, tasarruf eden
kalacak...Gerçek BEN kalacak...
BEN dediğimizin hakikatine vakıf olmak, KURAN ‘ı OKU mak
nasip olsun hepimize...
Allahu Alem... |