|
Mistisizmi
yaşam biçimi olarak kabul edenler, biraz daha derinliğe indiklerinde, öğrendiklerinin aksine, çok farklı ve potansiyel
istenen bambaşka bir alana vardıklarının farkına varacaklardır. Siz, şayet bu kapıdan içeri, Hz. Musa’nın mukaddes vadiye adım attığı gibi girmek arzusundaysanız, ister istemez o bütünlüğü benliğinizde, tüm hücrelerinizde hissetmek durumunda kalacaksınız. Söz konusu bu mukaddes vadi sınırına çok yaklaşan oldu ve çoğu da inkâra düştü. Vahdet denilen algılamaya benliklerinin müsâit olduğunu düşünenler, zorluklarda duygularına teslim oldular. Teslim olmak bir yana, daha önceki sarfettikleri sözleri dahi hemen hemen yalanladılar. Bir nedenle siz bugün söylediğinizi yarın inkâr ediyorsanız, bir anlamda, dünü bugüne taşıyamıyorsanız, bırakın vahdet (teklik yaşamını) emin olun, imân dahi sizde hayâllerdedir. Aslında imân , her şeyden önce,
belirli bir bilgi birikimine sahip olmayı
gerektiriyor. Kesitsel algılama araçlarımızla değerlendiremediğimiz,
‘soyut’ diyebileceğimiz varlıklar, oluşlar amentü içeriğine dahildir. Soruyorum; kim nerede, hangi platformda açık ve net bir şekilde başına gelen ters bir olay sonucunda bu fiili ‘yerli yerinde’ gördü?!. Otuz, kırk, elli... Kaç yaşında olursanız olun, filmi geriye sarın. Cenâb-ı Hakk’ın aynasında, kendinizi kayırmadan, O’nun bahşettiği, hâfıza denen mekanizmayı çalıştırarak kendinizi seyredin. Eleştiri oklarına hedef olacaksınız bunu farkedebilirsiniz. Aklımızı başımıza
toplayalım!. Bizde bu imân düzeyi varken, imânlı olmamız bile mümkün değildir... İnsanların, sorumluluklarının bilincinde, kesinlikle güler yüz ve anlayışla davranmaları gerekir. Algılanamayan olguların "Red" di mantıklı olamaz. Dostluğun emaresi de değildir. Esasen insani felsefeye de uygun oluşundan bahsedilemez. Muhabbetle olgunlaşma,
hâlinin ve ihtiyacının Allah
tarafından bilinmesi tabidir. Bu özellik, Hz.
İbrahim a.s.’da doruk noktaya ulaşmıştır. Mistisizim, onu
“Halilullah” sıfatını hak eden bir Nebi olarak bilir. Burada,
onunla ilgili bir olayı nakletmek istiyorum; Muhakkak ki, Mutlak Yaratıcı kendinde değil, mahlukâtında rızk sahibidir. Dilediğine, dilediği kadarını verir. Tek isteğim, bildiklerimden sapmadan, vehimsiz, pişman olmadan, geriye dönmeden ve fosilleşme anlayışı dışında eleştirisiz bir yaşama devam edenlerin yanında olmaktır. Felsefem budur!.. Ahmet
F. Yüksel |
||