Modern
Prometheus (Mitolojik Ateş Tanrısı) olarak da bilinen
Frankenstein, İngiliz roman yazarı Mary Shelley’in
1818’de kaleme aldığı en ünlü romanıdır. Roman birçok
defa sinemaya ve tiyatroya uyarlanmıştır. Felsefi bir
içerik taşımakla birlikte daha çok korku ve gizem
öğeleri içerir ve öyle tanınır. Kitabını okumadan sinema
versiyonunu izleyenler için bile Frankenstein ismi başlı
başına bir korku unsurudur. Romanın vermek istediği
mesaja geçmeden önce konusunu kısaca hatırlayalım.
Dr.
Frankenstein, hastalıklara son verebilmek için insanı
yeniden yaratmayı, böylelikle de ölümsüzlüğe ulaşmayı
istemektedir (can alıcı tema).Yaptığı deneyler sonucunda
Frankenstein diye bildiğimiz ucubeyi diriltmeyi başarır.
Ucubedir, çünkü değişik ceset parçalarının
birleştirilmesiyle vücuda getirilmiştir. Görünüş olarak
oldukça çirkin ve ürkütücüdür. Saf ve iyi niyetli
görünmekle birlikte dengesiz ve sorunlu bir ruh hali
sergiler.Doktor,vücuda getirdiği bu ucubeden memnun
kalmaz ve ondan sürekli kaçmaya başlar.Yaratık ise
kendisini yaratanı tanımaktadır.Bununla birlikte,
insanların kendisinden ürküp kaçmalarına anlam
verememektedir.Bunun hesabını, babası olarak nitelediği
ve öyle hitap ettiği Dr.Frankenstein’dan sormaya
kararlıdır.Yüreği müşfik,mizacı yumuşak olsa da dış
görünüş olarak insanlarda korku uyandırdığı için toplum
tarafından dışlanır.Toplumdan soyutlanan Frankenstein,
bu süreçte bir aileyi gizlice takip edip gözlemlemeye
başlar.Aile fertlerinin birbirlerine karşı duyduğu sevgi
ve yakınlığı görür ve kendisini yalnız
hisseder.Babasından (Dr. Frankenstein) kendisi için bir
eş yaratmasını ister, ama Doktor onun duygularını
önemsemez.Yalnızlığı arttıkça acımasızlaşan
Frankenstein, kendisini yaratan babasından korkunç bir
şekilde intikam almaya girişir ve doktorun yeni evli
olduğu eşini öldürür.Romanın konusunu bu şekilde
öldürdükten sonra şimdi de vermek istediği mesajları
irdeleyelim:
Öncelikle roman kahramanımız, korku veren bir korku ve
dehşet unsuru kesinlikle değildir.O aslında bir
semboldür.Toplum dışına itilen, kendi savaşını veren ve
bu savaşta yenilen farklı yapıda insanların acıklı
öyküsüdür.Bu tespit ,romanın içeriği ile ilgili yapılan
öncelikli yorumdur.Bir başka yorum da Dr.Frankenstein’ın
bilimsel kibrinin, yaratıcı ve sınırsız mutlak gücün
yerine geçirme arzusunun ve kadının rolüne soyunarak
canlı bir varlık doğurmak istemesinin sonuçlarını
yaşaması ve bunun bedelini ödemesidir.Final bölümünde
ise ucubenin ve yaratıcısının, kutbun ıssız ve vahşi
arazilerinde karşı karşıya gelip birbirlerini
kovalamaları etkileyici bir görsellikte sunulur.Ayrıca
romanın yazarı, bu kurgusuyla kendini Frankenstein
karakterinin yerine koyarak onunla özdeşleşmekte ve
böylece o karakter aracılığıyla tanrısına!
başkaldırmaktadır.Yazdığı roman aracılığıyla
tanrıya,yaşadığı mutsuzlukların sebebini
sormaktadır.Zira yazar, gerçek yaşamında büyük
sıkıntılar çekmiş, sorunlu bir evlilik yaşamış,çocukluğu
mutsuz geçmiş,çocukları ise ölmüştür.Roman yazarı,
gerçek yaşamında çektiği sıkıntıları ve acıları
sebebiyle tanrısına! başkaldırmış ve bu isyanını
yine tanrısına “Madem beni sevmeyecektin;beni neden
yarattın?!” ifadesiyle duyurmak istemiştir.Yazar bu
romanıyla kendi duygularının derinliklerinden çekip
çıkardığı duyarlılıkla gotik edebiyata yeni bir ivme
kazandırarak felsefi roman klasikleri arasındaki ölümsüz
yerini almıştır.Gotik Edebiyatı, derin hayal
güçlerinin karanlıkta kaybolduğu alan olarak ifade
edilmektedir.Korku ve şaşkınlığı getirdiği ruh hali
izlenimlerini yansıtır.Akla sığmayan,dehşetli metafizik
varlık ve unsurların dünyasıdır.Bu yönüyle yoğun olarak
mistik sembolleri de bünyesinde barındırır.
Yazarın
bahsettiğimiz tutum, tanrı kavramını sorgulama
noktasında aslında önemlidir.En azından yaşam sistemini
değerlendirme ve anlamlandırma açısından
değerlidir.Roman, yaşam sisteminin işleyiş mekanizmasına
dikkâti çekerken aynı zamanda tanrı ve tanrılık
kavramının geçerli olup olmadığı noktasında bizlere
ipuçları da verebilmektedir.Başta da belirttiğimiz gibi
romandaki asıl can alıcı tema, insanın yaratıcı kudreti
taklit etme hırsı ve bu hırsın hüsranla sonuçlanacağı
gerçeğidir.Zira insan, kendisinde ilahi özellikleri
barındırmakla birlikte nihayetinde bir terkibi yapıdır
ve sınırlıdır.Sonsuz ve sınırsız tek varlık ise Ahad’dır.Haddini
aşan, Ahad olanla arasındaki ahdi bozandır.Özünde
sınırsız potansiyeller taşısa da sonuçta insan
insandır.Acz ve fakrının farkındalığını yaşadığı
müddetçe de mahcup olmayacaktır.Hırs ve kibirle hareket
ettiği taktirde de hüsranları oynayacaktır.
Rasullerin açığa çıkardığı mucizeler, teknolojinin
ulaşacağı nihai noktayı gösterir. Ölüme belki de yakın
bir gelecekte teknolojik imkânların da desteğiyle geçici
de olsa hayat rengi verilebilecektir (Hz. İsa’nın
ölüleri diriltmesi örneği). Bununla ilgili önemli deney
ve çalışmaların olduğu kesin. Fakat şu da bir gerçek
ki hiçbir yaratım, ilahi öz yaratımın orijinalitesini
yakalayamayacaktır. Kısacası Frankenstein, hırsın
hüsrana dönüşmesinin sembolüdür. |