Bagavad Gitta’da, hayatın
geçiciliği ve mutlak mutluluğa yani Allah’a ulaşmaya
yakin olmak için geçici olana bağlanmanın aşılması
gerekliliği şöyle vurgulanır: “Kendilerini her
şeyde, her şeyi de kendilerinde bulanlar, gönüllerinden
her türlü bencil isteği atmış olanlar bilgeliğe ermiş
olanlardır. Ne acılarla yıkılırlar, ne zevk peşinde
koşarlar; onlar hırs, korku ve öfkenin boyunduruğundan
kurtulmuş, ruhları dingin, ermiş kişilerdir. Bütün
bağlarından kurtulmuşlardır. Ne iyi yazgılarına
sevinirler, ne kötü yazgılarına üzülürler. İşte bu
gerçek bilgeliktir. Kaplumbağanın kabuğuna çekilmesi
gibi, onlar da duyularını dünya zevklerinden çekmiş ve
gerçek bir iç görü kazanmışlardır. Bunu bilerek
duyularını denetleyen kişi zihnini hep bende
yoğunlaştırmış olarak bilgelik içinde yaşar. Kişi
bedensel zevkler için yaşarsa onlara doğru çekilmeye
başlar. Bu çekilmeden istek doğar, istekten de tutku ve
öfke. Oysa duyular dünyasında yaşayıp da nesnelere ne
tutkuyla bağlanan ne de onlardan nefretle uzaklaşan
kişi, tam bir denge, ruhsal bir erinç içindedir.
Kendisini aşıp bu bütünleşmeyi sağlayamayan bir zihin,
Tek olanda odaklaşamaz. O zaman da ne erinç bulabilir ne
de sevinç. Zihnini duyuların egemenliğine terk eden
kişi, fırtınaya tutulmuş bir gemi gibi oradan oraya
savrulur durur. Nasıl bütün sular denize akar ama deniz
hiç taşmazsa, ruhu durulmuş kişi de istek duyar ama bu
isteklerden etkilenmez. Oysa tutkulu kişiler için bu
böyle değildir. İşte insandaki Sonsuz budur. Bu noktaya
ölüm anında bile ulaşılabilir ve ölümden ölümsüzlüğe
geçilir. Hiçbir şeye bağlanmadan zihinsel güçlerini tam
bir denge içinde tutmayı başaran insan, Doğru Eylem
yolunda yürüyen kutlu bir kişidir. Tüm eylemlerini
yalnızca Yüce Olana ada ve zihnini içindeki Sonsuzda
odaklaştır. Kendin için bir şey beklemeden, ruhsal bir
erinç ile yap savaşını. Bu tanrısal yasalarla uyum
içinde, inançlı bir biçimde ve yakınmadan yaşayan kimse,
eylem yasasının etkisinden kurtulmuş olur. Yakınıp
eleştirerek bu yasaları değiştirmeye çalışanlar, büyük
bir yanılgı içindedir. Onların çektikleri acının nedeni,
kendilerinden başkası değildir. İstek insanın
duyularında, zihninde ve aklında yaşar. Bunlar
aracılığıyla ruhu körleştirir ve bilgeliğe engel olur.
Onun için duyularını dizginle ve bilgeliği yok eden
günahkar isteği öldür. Yaptığın, yediğin,
verdiğin her şeyi bana armağan et. Acıyı bile benim için
çek. Şu ölümlü ve geçici dünyada tüm sevgini bana ver
Arjuna. Benliğini benimle doldur. Sev beni, tap bana,
benim için çalış. Yüreğinde beni ararsan sonunda benimle
birleşirsin. Brahman ile birleşince sevinci ve
acıyı aşan ruhu dinginleşir. Artık onun için tüm
varlıklar birdir ve bana gönülden bağlıdır. Sevgi
yoluyla beni gerçekten tanır. Beni gerçekten tanıyınca
da benim varlığıma katılmış olur. Yaptığı her şeyi
benim için yapar ve ölümsüzlüğe ulaşır. Yaptığın her
şeyi bana ada, tek koruyucun olarak beni gör. Bana
sığın, her zaman beni düşün. Beni aklından hiç
çıkarmazsan tüm güçlükleri yenmeni sağlarım. Ama yalnız
kendini düşünür ve dinlemezsen sana hiç kimsenin yardımı
olamaz. Benden başka hiçbir şeyden destek ve koruma
bekleme. Seni geçmiş günahlarından arındıracağım,
üzülme.”
Bir kutsi hadiste, “Ey
ademoğlu, seni kendim için yarattım. Eşyayı da senin
için yarattım. O halde kendim için yarattığımı, senin
için yarattığımın ayarına düşürme.” denilerek,
insanın Allah’a ait tüm isim ve sıfatları varlığında
bulabilmesi açısından, Allah’ın kısım sıfatlarının
yansıdığı alemlerdeki her bir unsurdan daha yüce olduğu,
dolayısıyla alemlerin de bir nevi insanın varlığının
ayrıntıları olduğu yani insanın hakikatiyle özdeş olan
hakikatin zuhur mertebeleri olduğu, ancak yine insanın,
bu muazzam ruhunun hakikatini, alemlerdeki unsurlara
erişme çabasıyla heba ederek kendi beşeri varlığının
perdeleriyle örttüğü vurgulanır. Öyleyse insana düşen,
alemlerin geçici unsurları peşinde koşarak kendini heba
etmesi değil, değişmez öze elden geldiğince yakine ermek
olmalıdır.
Geçicilikle ilgili olarak
Taoizm’den bazı pasajları şu şekilde verebiliriz:
“Büyük bir rüzgar en fazla sabaha kadar eser/ Sağanak da
bütün gün sürmez/ Gökyüzü ve yeryüzü bile sonluysa/ Vay
kısa ömürlü insanoğlunun haline.” “Her an kırılgan ve
geçicidir/ Geçen an,/ Güzel olsa da saklanamaz/ İçinde
bulunduğun an,/ Hoş olsa da öyle kalamaz/ Gerçek an,/
Ümit dolu olsa da yakalanamaz/ Zihin, nehri belli bir
yerde sabitleştiremez/ Geçmişin anılarına kapılıp/
Gelecek hayallerle meşgul olduğundan/ Şu anın apaçık
gerçekliğini görmezlikten gelir/ Zihni çözülmemiş olan
derhal ayaklarında Tao’yu/ Elinde duruluğu keşfeder”
Mevlana ise bu konuda şunları
söyler: “Ey yüz güzelliği ile övünen kişi! Bilmiş ol
ki, görülen maddi şekil, güzellik yok olur gider. Fakat
mana alemi, ölümsüzdür. Testiye bakma, içindeki suya
bak.” “Bu dünyada bütün çiçekler soluyor. Bütün kuşların
ötüşleri devamsızdır. Ben ebedi sürecek yazları
düşünüyorum.” Halil Cibran da geçiciliğin farkına
varan bir bilinç için, “Sabun köpüğü birden patladı”
tabirini kullanır.
Kur’an’da, “Her nefs
ölümü tadacaktır. Ve bu dünya hayatı ise ancak aldatıcı
şeylerdir.”, (3/185) “Dünya hayatı, oyun ve eğlenceden
başka bir şey değildir…. Halâ akletmeyecek misiniz?”
(6/32) denerek geçiciliğe atıfta bulunulur. Ve
geçici dünya hayatından çok, bu hayatın özündeki
değişimin daha az olduğu temel tabakalara yönelenler,
“Dünya hayatını vererek, ahireti satın alanlar..”
(4/74) olarak tanımlanır.
Geçicilikle
ilgili diğer bazı ayetler şunlardır: “Mal ve evladın
fayda sağlamayacağı o günde..” (26/ 88), “Onlar ki,
dünya hayatını ahiret hayatına tercih ederler.” (14/3),
“Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir, iman eder ve
sakınırsanız, Allah size mükâfatınızı verir. O, sizden
mallarınızın (tamamını) istemez!..” (47/36), “Yeryüzünde
bulunan her şeyi ona mahsus bir ziynet olarak kıldık ki,
kimin daha güzel amellerde bulunacağını ortaya koyalım
.” (18/7), “Onlardan bir kısmına, kendilerini fitneye
düşürmek için verdiğimiz dünya nimetlerine göz koyma!..”
(20/131), “Onlar ki, boş ve yararsız şeyden yüz
çevirirler.” (23/3), “Dünya hayatının mallarından ve
güzelliklerinden hiç bir şey Allah indinde hayırlı ve
kalıcı olanlar gibi değildir. Hâlâ akletmeyecek
misiniz?..” (28/60), “Şu dünya yaşamı, oyun ve
eğlenceden başka bir şey değildir. Ahiret ise, gerçek
hayatın ta kendisidir..” (29/64), “Ne varsa hepsi
fânidir.” (55/26), “Ve sadece, Zül celâl vel ikram
(Mutlak hüküm ve ikram sahibi) olan Rabbi’nin vechi Bâkî
‘ dir.” (55/27) |