Daha çocukluk
yıllarımızda bize anlatılan,çoğuna aşina olduğumuz ve hafızamızda
yer etmiş masallar vardır.Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’den
Beyaz Atlı Prens’e; Alaattin’in Sihirli Lambası’ndan
Alis Harikalar Diyarında’ya ve Kül Kedisine
kadar..Bütün bu masalları zevkle okumuş ve dinlemiş olsak ta
üzerinde tefekkür etme gereği görmeyerek masal deyip geçmişizdir
çoğu zaman.Zira ilkokul yıllarımızda bize masalın ne olduğu
anlatılırken gerçekte yaşanmamış hayal ürünü kurgulamalar olduğu
söylenmiştir.Hikayeler içinse gerçekte yaşanmış olayların
anlatıldığı yazılar tanımlaması yapılmıştır.Bu da haliyle masalları
ciddiye almamamıza ve gerçek dışı olarak kabullenmemize yol
açmıştır.Oysa ki gerek masallar,gerekse Beydeba’nın Kelile
ve Dimne ya da Lafontaine’den Masallar gibi fabl
örneklemeleri bize aslında kendi içsel yolculuğumuzu ve iç
potansiyellerimizi keşfetmemize dönük önemli ipuçları ve hakikatleri
ihtiva eden sembolik,metaforik ve alegorik anlatımlardır.Bu yönüyle
masallar bize değişik ve yaşanmamış yaşam boyutlarını ve hallerini
deneyimletmeye çabalar adeta.Çoğumuz bunu masal okurken ya da
dinlerken,masallarda geçen imaj ve karakterlerin zihin ekranımızda
ve hayal merkezimizde canlanmasıyla ve kendimizi o masalda yaşarken
hissederiz.Bu yönüyle masalların sihirli dünyası bizi cezbeder ve
kendine çeker.
Fabl olarak
nitelenen masal türünde belli hayvan karakterleri,insansı bir forma
sokularak dillendirilir ve canlandırılır.Bu tarz uyarlamalar daha
çok ders ve nasihat verecek niteliktedir.Bu masal türüne başta
Mesnevi olmak üzere değişik sufi eserlerde de
rastlayabiliriz.Başta zikrettiğimiz türdeki masallarda ise hem
insani hem de hayvani karakterler bir arada yer alabilmektedirler ve
hayal içinde gerçekliğe kapı aralamaktadırlar.
Evrenin heran
yokluğa dönüşüp bir sonraki anda tekrar varlık bulması örneğinde
olduğu gibi insan da varlık aleminde hayalle gerçek arasında
gelgitler yaşamaktadır.Gerçeğin nerede başlayıp nerede bittiğini
kestiremeyecek derecede acizdir.Evrenlerin aslı gerçekte hayalden
ibaret bir yanılsamadır realitesinin gerçekliği yaşandığında ancak
rüya sona erebilecektir.Bu hikmete binaen masallar “Bir
varmış,Bir yokmuş.Evvel zaman içinde..” evrensel mesajıyla
başlar.Bu referanstan hareketle masallarda anlatılan
serüvenleri,insanın gerçek benliğine erişebilme yolunda geçirdiği
şuursal deneyimler olarak niteleyebiliriz.Aynı özellik mitolojilerde
de yer alır.(Baknz.Hakikatin Köprüsü:Mitolojiler).Mitoloji esasen
mitos ve loji kelimelerinden müteşekkildir ve anlam olarak masal
bilgisi anlamına gelir.Bu yönüyle mitolojilerin masal ve öykü
yazarlarına esin kaynağı olduğunu söyleyebiliriz.Efsane ve Destanlar
da benzer n,telik taşırlar.Masallardan örneklemeler yapacak olursak
sırasıyla şu tespitleri yapmamız yerinde olacaktır:
Örneğin Alice
Harikalar Diyarında masalındaki masal kahramanı Alice’i kuantsal
yaşam boyutuna sıçrama yaparak değişik yaşam platformlarını
deneyimleyen bir karakter olarak görebiliriz.Pamuk Prenses ve Yedi
Cüceler masalında geçen Prenses karakterini,şuursal aydınlanmaya ve
arınmaya talip ve aday olan insan olarak görebilir,yedi cüceleri de
insanın içsel aydınlanma sürecinde geçirdiği yedi nefs mertebesi ve
şuursal evreler olarak değerlendirebiliriz.Yine benzer şekliyle
Beyaz Atlı Prens masalı da aynı özelliği taşımaktadır
diyebiliriz.Kırmızı Başlıklı Kız masalındaki masal kahramanının
geçtiği ormanlık alanı, insandaki tabiat özelliği,başka bir deyişle
tabii istek ve arzuları olarak ele alabilir,ormanda oyalanmasını ve
ulaşacağı yere gecikmesini de insanın tabii dürtülerine ve nefsani
arzularına meyletmesi(orman sembolü insandaki tabiat özelliğine
karşılık gelmektedir) olarak görebilir, bir kurt tarafından
yutulmasını,emmare nefsin sınırlamasına girmesi ve nihayetinde
kurdun karnından çıkıp hayata dönmesini de insanın öz gayretiyle ve
rabbinin yardımıyla tekrar şuursal yükselişe geçebilme yetisine
kavuşması olarak yorumlayabilmekteyiz.Alaattin’in Sihirli Lambası
masalında geçen lamba sembolünü de aydınlanmış gönüller olarak
görebiliriz.Zira gerçek anlamda arınmış,saflaşmış ve hakikat
nuruyla aydınlanmış bir kalp ahadiyetin aynasıdır ve herşeyi
aksettirebilir bir mahiyettedir.O kalbin her dileği de tıpkı
masalda olduğu gibi ruhani kuvvelerle gerçekleşir.Bir başka örnek te
Ali Baba ve Kırk Haramiler masalından verelim.İyi niyetli bir okur
kardeşimin bir blog sitede masalla ilgili yorumu kötü eleştiriler
alsa da bahsimizle tam olarak örtüşmekte.Bu masalı, hakikat
bilgisiyle ilişkilendirerek isabet ettiği kanaatindeyiz.Önce öyküden
kısaca bahsedelim:
Ali Baba saf ve
fakir bir köylüdür.Şehrin kenar mahallelerinden birinde bir küçük
evde oturur,eşiyle birlikte mutlu bir hayat sürermiş.Bir gün
koyunlarını otlatırken kırk tane haraminin at sırtında taşıdıkları
çuvalları bir mağra önüne getirdiklerini görmüş.Haramilerin lideri
“Açıl susam açıl” deyince kayaların içindeki kapı birden
açılıvermiş.Haramiler kapıdan içeri girerek çuvalları
bırakmışlar.Taşıma işi bitince reis tekrar “kapan susam kapan”
komutuyla mağra kapısı kapanıvermiş ve haramiler hızla oradan
uzaklaşmışlar.Ali Baba da gördüklerini aynen uygulamış ve içeri
girdiğinde gördüğü mücevherlerden ötürü kendinden geçmiş.Eve gelince
yaşadığı deneyimi karısına anlatmış.Bunu bir sır olarak saklamasını
ondan istemiş.Komşularından kötü niyetli biri Ali Baba’nın birden
zenginleşmesinden şüpelenerek onları sıkıştırarak sakladıkları sırrı
bir şekilde öğrenmiş.Hemen ilk fırsatta mağra önüne gidip içeri
girmiş.Hazineden bir miktar alarak dışarı çıkmış.Mağra kapısını
kapatacak söz aklına gelmediği için kapı açık kalmış.Tam o sırada
mağra önüne gelen kırk haramiler adamı suçüstü yakalayarak hemen
oracıkta hayatına son vermişler.Hikayenin yorumu ise şu:
Hikayede geçen
hazine gerçekte kudsi hadisde Cenabı Hak’kın “Ben gizli bir
hazineydim”sözüne bir göndermedir.Ali Baba’nın hazine kapısına
ulaşana kadar geçmesi gereken sarp kayalar,insanın geçmesi zorunlu
olduğu nefs mertebeleridir.Ali Baba’nın girdiği mağra gerçekte
gönüldür.Zira bütün hazineler keşfedilmek için saklanmıştır.Gönül de
başlı başına emsalsiz bir cevherdir ehli için.Hazineye ulaşmak için
zorlu bir mücadele vermek gerekir.Kırk Harami olarak algılanan
zatlar ise o devirdeki gayb ricali olan Hak erenleri Kırkları
sembolize etmektedir.Allah’ın isim ve sıfat mertebelerine ulaşmış ve
O’nun mahremi olmuş olan haremidir.Yüce Allah’ın sıfatları tüm
benliğini sarmış,bedenselliğinden arınmış,hayret ve hayranlık
halleriyle bu sıfatların göz kamaştıran güzellik ve görkemi
karşısında dili tutulmuş,kendinden geçmiştir.Ali Baba,kırk
ermişten öğrendiği sırlarla gönül kapısını açmış,içeri girmiş ve
hazineye vakıf olmuştur.Masaldaki komşu ise taklit ehli olan ve
hazıra konmayı seven insan tipini simgeler.Emeksiz hazineye asla
ulaşamazsınız(Günümüz taklit ehli dinsel ekol mensuplarına ithaf
olunur).Eğer ehil olmayan biri,hazineye giden sırlı yolu öğrenirse o
sırrı hazmedemez ve ağırlığı altında ezilir.Hazineye sahip olmak
demek,hazinenin nimetlerine erişmek ve tasarrufta bulunmaktır.
Hayalin hakikat
ile;hakikatin hayalle birleşip kaynaştığı bir evrende neyin gerçek
neyin masal olduğunu kestiremeyiz vesselam.Masallar,çocukların
düşünce ve hayal dünyalarında bir eğitim ve irşat vasıtası işlevi
görmektedir diyebiliriz. Özellikle okul öncesi dönemde zihinsel
imajinasyon yeteneğini büyük ölçüde geliştirir.Olaylar arası
ilişkiyi,sıralamayı,karakter analizini geliştirir.Belli bir aşamadan
sonra artık iyi-kötü,güzel-çirkin, mutlu-kederli gibi zıt
kavramlar,masallar sayesinde genç dimağlarda özümsenir hale
gelirler.
Ünlü batılı
düşünür ve sosyolog Erich Fromm,”Masallar,Rüyalar
ve Mitoslar” isimli eserinde masalların ve öykülerin
insanlığın tek evrensel sembol dili olduğunu belirtir.Temelde sembol
dili,tüm insanlığın ortak mirasıdır.Tarih öncesinden bu güne bu dil
var olmaya devam etmektedir.Fromm,bu dili zamanla unuttuğumuzu ve
uygarlaştıkça ve dili geliştirdikçe simge ve sembol dilinden
uzaklaştığımızı öne sürüyor.Bununla birlikte üst beynimizin uykuda
olduğu rüya evresinde alt beyin olan bilinç altı işlemeye devam
eder. Rüya evresinde özgür kalan bilinç altı rüyada iken sembol
dilini kullanmaktadır.Fromm’a göre masallar ve mitolojiler de
böyledir.Masalların gerçekliğini bilmeyen insanların sembol dilini
kullanan Kur’anı Kerimi öncekilerin masalı olarak nitelemesi gayet
doğaldır.Hepinize bol masallı günler dilerim.. |