Eskiden yaş sınırı 60 idi. Sonra 50 oldu. Bugünlerde
yaşları 40’a varmış olan insanların elinde
hipertansiyon ya da kolesterol düşürücü ilaçları
görmek hiçte şaşırtmıyor insanı.
Bu gidişle önümüzdeki yıllar içinde kronik
hastalıklara yakalanma yaşı 30’a inecek gibi
görünüyor.
Herkes bilir! Şeker hastalığı, kalp-damar ya da
beyin-damar hastalığı, kolesterol yüksekliği ve
hipertansiyon durumlarında ortak bir söylem vardır;
Kırmızı eti ve yağı kes!
Mahallenin okuma yazma bilmez 90 yaşındaki Emine
nenesi bile öğrendi artık bu söylemi!
Ancak son 4 yıl içinde yapılan kimi bilimsel
çalışmalar bu söylemin tersine bulgular elde ediyor.
Clinical kardiyology’de 2004 sonbahar döneminde yer
alan bir çalışmada1; 24 hafta
boyunca yüksek yağ ve et, düşük karbonhidratla
beslenen; kan şekeri ve kolesterolü yüksek olan 83
şişman kişide 8.16.24. haftalarda yapılan kan
tahlillerinde, kişilerin belirgin kilo verdikleri,
iyi huylu kolesterolün arttığı (HDL), kötü huylu
kolesterolün (LDL) azaldığı, trigliserid
düzeylerinin azaldığı, üre ve kreatin değerlerinin
değişmediği saptanmış. Kişilerde hiçbir yan etki ya
da yakınma gözlenmemiş.
Annals Of Internal Medicine’de 2004 tarihli yer alan
bir çalışmaya2 120 kişi katılmış.
Katılımcıların yarısına düşük yağ ve düşük şeker
oranlı diyet, diğer yarısına yüksek yağ oranlı ve
düşük şekerli diyet verilmiş. 24 hafta sonunda
yüksek yağ oranlı diyet alanların iyi huylu
kolesterol oranının daha fazla arttığı, trigliserid
düzeylerinin daha çok düştüğü ve şişman olanların
daha çok kilo verdikleri saptanmış.
Bu yayın ve takip eden diğer yayınlar üzerine JAC
Cardiology dergisinde3, yukarıda
yer alan çalışmaya cevaben bir yazı yazıldı.
Çalışmaların kısa süreli olduğu, kesinlik
kazanmadığı gerekçesiyle gene düşük yağlı, düşük
kalorili diyetlere devam edilmesi gerektiği
belirtildi.
2006 tarihli bir başka yayında4
kolestrol yüksekliği olan ve olmayan, şişman 66 kişi
56 hafta süreli yüksek yağ ve protein, düşük şeker
içerikli beslenmeleri sonunda kan kolesterol,
trigliserid, şeker oranlarında istatiksel açıdan çok
anlamlı düşmeler ve iyi huylu kolesterol oranlarında
anlamlı artışlar olduğu saptanmış.
2007 ağustos tarihli başka bir çalışmada5
süre daha uzun tutuldu; kan şekeri normal ve yüksek
olan 64 şişman kişi 56 hafta boyunca et ve yağ oranı
yüksek, şeker ve hamur işi oranı çok düşük gıdalarla
beslenmiş. 8. 16. 24. 48. ve 56. haftalarda kan
tahlilleri yapılmış. Bu süre içinde toplam
kolesterol, trigliserid, kan şekeri ve kan üre
oranlarında belirgin azalmalar gözlenmiş. İyi huylu
kolesterol oranında artış saptanmış. Çalışmaya
katılan hastaların kilo verdikleri gözlenmiş. 56
hafta süren çalışma döneminde şeker hastalığı
olanların (diyabetus mellitus) bu beslenme
biçiminden çok daha fazla fayda gördükleri
saptanmış.
Bu çalışmayı destekleyen başka yayınlar da
yayınlandı. Ancak kardiyoloji cephesinden henüz
yanıt gelmedi.
Bu çalışmaların sonuçlarından da anlaşılacağı üzere;
güncel tıbbi uygulamaların henüz insanların hasta
olma nedenlerini araştırıp ortadan kaldırmak yerine
hastalıkların sonuçlarıyla uğraştığı görülüyor.
Kolesterolün, şekerin, tansiyonun neden
arttığına bakılmaksızın doğrudan düşürülme yoluna
gidiliyor.
İnsanların hasta olma durumlarını açıklayan
gerçeklerden biri; doğal olmayan beslenme biçimidir.
Bugün bilinen saf (rafine) şeker, 1800’lü yılların
başında pancardan şeker elde edilmesi ve şeker
fabrikalarının kurulmasıyla kullanılmaya
başlamıştır. Ancak esas yaygın kullanıma 2.dünya
savaşı sonraları ulaşmıştır. Gelişen teknolojiyle
birlikte, bir zamanlar zengin insanların
ulaşabildiği saf şeker, bugün neredeyse herkesin
hemen her gün aldığı bir ürün haline gelmiştir.
1800’lü yıllarda saf şekerin tüketilmeye başlanması
ardından günümüze kadar geçen süre içinde damar
sertliğine bağlı kalp krizi ve felç, hipertansiyon,
kolesterol yüksekliği, guatr, şeker hastalığı,
kanser; sıradan hastalıklar haline gelmiştir. Bu
hastalıkların özellikle son 50 yıl içindeki aldığı
inanılmaz ivme, yazılan ilaçlardan, yapılan
ameliyatlardan ve hastaların çokluğundan
anlaşılmaktadır.
Bir yüzyıl öncesine kadar şeker ve şeker içerik
ölçeği yüksek olan gıdaların yapımı ve ulaşılması
zor olduğundan kullanımları kısıtlıydı. Örneğin
şerbetli tatlılar bayramdan bayrama yapılır, yufka
ekmekler sürekli sofrada bulunsa da buğdayın daha
doğal olması (beyaz ekmek olmaması) ve birlikte
yenen besinlerin şeker içerik ölçeklerinin düşük
olması nedeniyle insan bünyesi açısından sorun
oluşturmazdı. Benzer biçimde teknolojinin yaygın
olmadığı dönemlerde hemen her iş, insan gücüyle
yapıldığından şeker içerik ölçeği yüksek olan ender
maddelerin hareket halindeki insanlara vereceği
zarar önemsizdi. Ancak çağımızda şeker içeriği
yüksek olan besin maddelerinin çok çeşitli ve
ulaşılabilir olması, hastalıkları da beraberinde
taşıyan önemli bir etken olmuştur.
Sorun; doğal olmayan basit şekerlerin çeşitliliğinin
artması, yağ ve protein içeriği zengin besinlerin
basit şekerlerle birlikte tüketilmesidir.
Bin yıllar boyunca gelişimini doğadan aldığı doğal
besinlerle karşılayan insanoğlunun bünyesi, doğal
olamayan saf şekere yabancıdır. Normal şartlarda
alışık olduğu sebze (birleşik karbonhidrat), et
(protein) ve yağlı besinlerin sindirimi midede
başlar. Esas emilimleri ince barsakta gerçekleşir ve
karaciğere taşınır. Kan şekeri yavaş bir biçimde
yükselir. Kan şeker düzeyi insülin tarafından
ayarlanır. Salınımı ile kandaki insülin düzeyi belli
bir hızda ve zamanda yükselip azalır. Alınan besin
maddelerinin içinde saf şeker olmadığından kan
şekeri kontrolü kolay ve doğaldır.
Ancak saf şekerin sindirimi alınır alınmaz, ağızda
başlar. Artan kan şekerini düzenlemek için hızla
insülin salınır. Kan şekeri hızla düşer ancak
insülin, vücudun kendi salgıladığı şekere uyumlu
hareket ettiğinden dışarıdan alınan şekere ayak
uyduramaz. Dışarıdan alınan şekerin kandaki düzeyi
hızla düşerken insülin düzeyi bu hıza ayak
uyduramadığından kanda daha uzun süre kalır. Kan
şekeri düşüklüğü (hipoglisemi) gelişir. Devreye kan
şekeri yükseltici sistemler girer. (beyindeki
hipotalamus’dan kortizol ve adrenalin salınır). Bu
arada hipoglisemi etkisi görülür(baş dönmesi,
isteksizlik, terleme, halsizlik, beyin çalışma
özelliklerinde bozulma).
Her gün alınan şeker ve şeker içerik ölçeği yüksek
olan besinlerle, kortizol ve adrenalin salınımı
sürekli hale gelir. Bu durum yıllar içinde
duyarsızlaşmaya yol açarak allostaz mekanizmasının
vücutta oluşmasını sağlar ve hastalıkların
gelişimine ortam hazırlar. Şeker hastalığı,
kolesterol yüksekliği, yüksek tansiyon, damar
sertliği gibi hastalıkların ana nedeni allostaz
mekanizmasıdır.(allostasis-allostatic load)
Homestaz, vücudun normal çalışma durumunu; allostaz
ise homestaz’ın bozulduğu anormal şartları ifade
eder. Her gün alınan şeker ve şeker içerik ölçeği
yüksek olan besin maddeleri, homestaz durumunu
bozarak allostaz’ın sürekliliğini sağlar. Yıllar
içinde devam eden allostaz; damar yapısının
bozulmasına, yüksek kan basıncına, kolesterol ve
şeker düzeylerinin artmasına neden olur. Ayrıca
hücresel düzeyde bozulan genetik yapının etkisi ile
başta kanser olmak üzere birçok hastalığın ortaya
çıkmasını ya da şiddetlenmesini sağlar.
Sofra şekeri ile hazırlanmış tüm besinler, ekmek,
tüm hamur işi besinler, patates, makarna, pilav;
allostaz mekanizmasının vücutta gelişmesini sağlayan
ve hasta olma durumunu ortaya çıkartan besin
maddeleridir.
Hormonlu sebze ve meyveler, büyük baş besi
hayvanlarının etleri, tavuk üretim çiftliklerinde
yetişen hayvanların etleri, deniz çiftliğinde
üretilen balıkların etleri; doğal değildir ve
allostazı arttırıcı özelliktedir.
Doğal yetişen meyve, sebze ve küçükbaş hayvanların
etleri ve ürünleri, soğuk su balıkları, kabuklu
kuruyemişler, doğal bal; insan bünyesine (homestaz)
uygun besin maddeleridir.
Hasta olma durumunun bir nedeni de beslenme
biçimidir. Doğal beslenme yönteminin uygulanmasıyla
hastalıklara karşı önemli bir kazanım elde
edilebilinir.
www.beyindoktoru.com
Kaynaklar:
1.
Long-term effects of a ketogenic
diet in obese patients
HM Dashti,et al
Clinical Cardiology Autumn 2004, Volume
9 Issue 3: 200-205
2. A Low-Carbohydrate, Ketogenic
Diet versus a Low-Fat Diet To Treat Obesity and
Hyperlipidemia A Randomized, Controlled Trial.
William S. Yancy, Jr.,
MD, et al AI.Medicine
18 May 2004 | Volume 140 Issue 10 | Pages 769-777
3. Low carbohydrate high protein
diets. Is there a place for them in clinical
cardiology? C. Tissa Kappagoda J Am Coll Cardiol,
2004; 43:725 730
4. Long Term Effects of Ketogenic
Diet in Obese Subjects with High Cholesterol Level
HM. Dashti et al Molecular and Cellular Biochemistry
Volume 286, Numbers 1-2 / June, 2006
5. Beneficial effects of ketogenic
diet in obese diabetic subjects.Dashti
HM Mol Cell
Biochem. 2007 Aug;302(1-2):249-56. |