Gözlenen evrende görülen kendiliğinden oluş -6-
V. Korhan Koral
 

Peki zeka pırıltıları saçan bu doğa ya da tabiat nedir? Tabiat, şeyin tabii olduğu şey, şeyin özelliği değil midir? Doğa derken, şeyin doğasından bahsetmiş olmaz mıyız? Bilimin kastettiği doğada, doğanın unsurları olan şeylerin ötesinde gözlemleyemediğimiz doğaüstü bir doğa ya da tabiat yoktur. Ama gerçekte, Hua hu ching’de dendiği gibi, “Doğaüstü de doğal olan gibi, doğanın bir parçasıdır./ Latif olan, ikisini de içerir./ Senin doğanla evrenin bütün doğası bir ve aynıdır./ Tarifi imkânsızdır; ama her zaman hazırdır./ Sen sadece kendini buna açık tut./ Bilge, kendi saf doğasını keşfeder./ O doğa ki, evrenin saf doğasıdır./ Evrenin latif hakikâtini gerçekleştirmekle,/ Zaman ve mekânın üstüne çıkarsın” Bizimse, doğa ya da tabiat olarak genellediğimiz mefhum, ayrı ayrı şeylerdeki oluş ve özellikleri gruplamamızdan, kategorize etmemizden meydana gelir. Öyleyse doğa ya da tabiat derken, şeyin kendiliğinden oluş tarzından ve bu tarzın diğer şeylerin oluş tarzlarıyla etkileşiminden başka bir şeyi kastetmeyiz. Yani doğa ana dediğimiz, bu doğa anayı oluşturan varlıkların doğasından başka bir şey değildir. Doğa ananın muazzam gücü de, onun parçaları olan varlıkların doğalarının muazzam gücünden gelir. Bu durumda, böylesi bir doğada, örneğin gelmiş geçmiş ve gelecek tüm yağmurları yağdıran, rüzgârları estiren tanrı, yağmurun ya da rüzgarın oluşumundan ayrı olarak mı bunları yapmaktadır? Yani rüzgârı estiren biri mi vardır, yoksa rüzgâr esmekte midir? Nerededir yağmurun tanrısı?2 Aynı tanrı evren ölçeğinde düşündüğümüzde, tüm galaksi, yıldız ve gezegenlerin hareket, düzen ve birbiriyle etkileşimini de yönetmiyor mu? Öyleyse bu gerçeklere dayanarak, çoğu düşünür gibi doğa ya da geniş ölçekte evren kendi kendine yeter, bir tanrıya ne gerek var mı diyelim? Yoksa kendi kendine yeten doğanın doğasındaki kendi kendine yetme özelliğini, oluşun özünden doğaya bahşeden, mutlak ve gerçek anlamda sadece kendisi kendi kendine yetme özelliğine sahip olan, gizil, tek bir Tanrıyı mı düşünelim? Gözlemlediğimiz şeylerin ötesinde gözlemleyemediğimiz doğa ya da tabiat bu Tanrı olmasın? Yoksa doğanın zekâ pırıltıları saçması, bilinçli bir varedene dayanmadan nasıl mümkün olabilir? Bu bilincin zorunluluğunu bir kenara koysak bile, sürekli değişim halinde bulunan doğanın unsurları, doğa ötesi bir değişmeze değil de, nasıl sadece kendileri gibi doğal ve değişen unsurlara dayanarak hep var olagelmektedir? Bu doğa ötesi değişmez Tanrı değil mi ki kendini rüzgarın esişinde, yağmurun yağışında gizlemiştir? Bu Tanrı değil midir ki oluşu başka türlü oldurması, oluşu kendinden ayrı oldurması ve bunun sonucunda kendini gizlememesi muhaldir (olamayacak, akla aykırı, felsefi olarak saçma bir şey). O zaman oluş tanrıdan ayrı bir tanrı olmaz mı? İşte o zaman denmez mi rüzgârın tanrısı, yağmurun tanrısı, ataların tanrısı, hayvanların tanrısı v.b.? O zaman çoğalmış olmaz mı Tek olan sonsuz sayıda? Vahdet (Birlik) ki, o vakit kesrete (bölünmelere, çokluğa) dönüşmüştür. Yani ikilik (çokluk) oluşmuştur artık.

 

 

 
 
V. Korhan Koral
İstanbul - 30.09.2008
korhan@korhankoral.com

korhankoral@gmail.com
http://sufizmveinsan.com