Peki
zeka pırıltıları saçan bu doğa ya da tabiat nedir?
Tabiat, şeyin tabii olduğu şey, şeyin özelliği değil
midir? Doğa derken, şeyin doğasından bahsetmiş olmaz
mıyız? Bilimin kastettiği doğada, doğanın unsurları olan
şeylerin ötesinde gözlemleyemediğimiz doğaüstü bir doğa
ya da tabiat yoktur. Ama gerçekte, Hua hu ching’de
dendiği gibi, “Doğaüstü de doğal olan gibi, doğanın
bir parçasıdır./ Latif olan, ikisini de içerir./ Senin
doğanla evrenin bütün doğası bir ve aynıdır./ Tarifi
imkânsızdır; ama her zaman hazırdır./ Sen sadece kendini
buna açık tut./ Bilge, kendi saf doğasını
keşfeder./ O doğa ki, evrenin saf doğasıdır./ Evrenin
latif hakikâtini gerçekleştirmekle,/ Zaman ve mekânın
üstüne çıkarsın” Bizimse, doğa ya da tabiat
olarak genellediğimiz mefhum, ayrı ayrı şeylerdeki oluş
ve özellikleri gruplamamızdan, kategorize etmemizden
meydana gelir. Öyleyse doğa ya da tabiat derken, şeyin
kendiliğinden oluş tarzından ve bu tarzın diğer şeylerin
oluş tarzlarıyla etkileşiminden başka bir şeyi
kastetmeyiz. Yani doğa ana dediğimiz, bu doğa anayı
oluşturan varlıkların doğasından başka bir şey değildir.
Doğa ananın muazzam gücü de, onun parçaları olan
varlıkların doğalarının muazzam gücünden gelir. Bu
durumda, böylesi bir doğada, örneğin gelmiş geçmiş ve
gelecek tüm yağmurları yağdıran, rüzgârları estiren
tanrı, yağmurun ya da rüzgarın oluşumundan ayrı olarak
mı bunları yapmaktadır? Yani rüzgârı estiren biri mi
vardır, yoksa rüzgâr esmekte midir? Nerededir yağmurun
tanrısı?2 Aynı tanrı evren ölçeğinde
düşündüğümüzde, tüm galaksi, yıldız ve gezegenlerin
hareket, düzen ve birbiriyle etkileşimini de yönetmiyor
mu? Öyleyse bu gerçeklere dayanarak, çoğu düşünür gibi
doğa ya da geniş ölçekte evren kendi kendine yeter, bir
tanrıya ne gerek var mı diyelim? Yoksa kendi kendine
yeten doğanın doğasındaki kendi kendine yetme
özelliğini, oluşun özünden doğaya bahşeden, mutlak ve
gerçek anlamda sadece kendisi kendi kendine yetme
özelliğine sahip olan, gizil, tek bir Tanrıyı mı
düşünelim? Gözlemlediğimiz şeylerin ötesinde
gözlemleyemediğimiz doğa ya da tabiat bu Tanrı olmasın?
Yoksa doğanın zekâ pırıltıları saçması, bilinçli bir
varedene dayanmadan nasıl mümkün olabilir? Bu bilincin
zorunluluğunu bir kenara koysak bile, sürekli değişim
halinde bulunan doğanın unsurları, doğa ötesi bir
değişmeze değil de, nasıl sadece kendileri gibi doğal ve
değişen unsurlara dayanarak hep var olagelmektedir? Bu
doğa ötesi değişmez Tanrı değil mi ki kendini rüzgarın
esişinde, yağmurun yağışında gizlemiştir? Bu Tanrı değil
midir ki oluşu başka türlü oldurması, oluşu kendinden
ayrı oldurması ve bunun sonucunda kendini
gizlememesi muhaldir (olamayacak, akla aykırı,
felsefi olarak saçma bir şey). O zaman oluş tanrıdan
ayrı bir tanrı olmaz mı? İşte o zaman denmez mi
rüzgârın tanrısı, yağmurun tanrısı, ataların tanrısı,
hayvanların tanrısı v.b.? O zaman çoğalmış olmaz mı Tek
olan sonsuz sayıda? Vahdet (Birlik) ki, o vakit kesrete
(bölünmelere, çokluğa) dönüşmüştür. Yani ikilik (çokluk)
oluşmuştur artık. |