Büyük aşk,
marifet ve aşk ehli olan Hallacı Mansur cümlesiyle söze giriyor ve
suali böylece baştan cevaplamış oluyorum. O seçkin zatın tasavvufi
yönden irdelenmesi durumunda, özellikle maneviyat boyutundaki
derinliği hemen fark edilecektir. Enel Hak “Ben Hakkım”
sözüyle asırlar boyu adından söz ettirmiş, Hakkın ve Hakikatin
tercümanlığını bu ölümsüz sözüyle yapmıştır. Aynı hakikat sonsuza
kadar devam edecektir. Art niyetli bir kesim o yüksek kişiliği
farklı değerlendirip lanse etse de hakikat ehli insanların gönlünde
aziz hatırasıyla hep yaşayacaktır.
Hallac’ı en kapsamlı
olarak değerlendiren ise günümüzün değerli mütefekkiri ve fikir
çilekeşi Yaşar Nuri Öztürk’tür. Hallacı Mansur ve Eseri
isimli kıymetli çalışmasında Hallac’ı birçok yönüyle ele alıp
değerlendirmiştir. Onun saygınlığına ve hatırasına binaen kaleme
alınan bu değerli eserde yapılan tahlil ve değerlendirmeler oldukça
manidardır. Kozmik Bilince ulaşma yolunda ceht ve gayret gösteren
hakikat sevdalıları için vaz geçilmez bir model teşkil eder. Bu
yönüyle evrensel aklın bir sembolüdür aynı zamanda. Onun gerek
azimli ve kararlı duruşu ve gerekse hak ve hakikat uğruna verdiği
tavizsiz mücadele, kendisini muhatap alanlara bir çok ders verecek
niteliktedir. Bir çok velayet ehli büyükler onu ve düşüncelerini her
zaman ve zeminde dile getirmiştir. Buna mukabil maalesef dile
getirdiği teklik(vahdet) hakikati yanlış anlaşılıp zahir ulemaca
gerçek anlamda değerlendirilememiş ve dillendirdiği Ben Hakkım sözü,
kendisine uluhiyet isnat etmesi olarak yorumlanarak darağacında
insanlık dışı yöntemlerle idam edilerek öldürülmüştür. Bu kıyım,
cehaletin, yobazlığın ve aymazlığın tarih sahnesindeki en ibretli ve
esef verici sahnesidir adeta. Düşünün! “Ben Hakkın varlığıyım.
Onun bir varlık tezahürüyüm. Bende ne görüyorsanız hepsi Haktır,
Haktandır ve gerçektir. Mülk Onundur. Vücud Onundur. Ben Hakkın
varlığıyla varlığımı sürdürmekteyim. İlahi özellikleri olan
esmasının bir bileşiminden ibaretim”anlamına gelen Enel Hak
sözünü dillendireceksiniz. Tamamen benlikten sıyrılmış ve vahdet
okyanusuna dalmış bir aşkınlıkla bu hakikati haykıracaksınız. Bir
grup kendini bilmez softa şarlatan güruhu çıkacak ve sizi küfürle
itham ederek katlinize ferman verecek. Ne kadar ibretlik bir hadise
değil mi?Gerçi hak ve hakikati dillendiren hemen hemen her seçkin
insan bu tarz ifşaatlarının faturasını farklı derecelerde
ödemişlerdir. Her biri ayrı bir sabır ve çile sürecinden geçmiştir.
Fakat Hallac’ın katlindeki acımasızlık hiç birinde yoktur. Benzer
bir uygulama büyük sufi şair Nesimi’ye de yapılmış, diri diri derisi
yüzülmüştür. Mürşidi büyük Hurufi ve Batıni Fazlullah ta aynı
akıbete uğramıştır. Nedir bu Allah aşkına!!!!!!(sükût lâzım)……
Hallac’ın 50
civarında eseri olduğu rivayet edilir. Eserlerin isimlerini
incelediğimizde örneğin Nurun Nur(Nurların Nuru), Vücud Es
Sâni(İkincil Varlık), Şahsu Zulumat(Karanlıkların
Kişileşmesi) vb. onun bilgide ve irfandaki derinliğini bir kez daha
görürüz. Günümüze kadar ulaşan eseri ise Tavasin ve Divan
Şiirleridir. Baştan sona teklik bilgisini ve varlığın tekliğini
içermektedir. Yaşadığı dönemdeki insanlar onun fikirlerini ve
müşahedelerini, kapasitelerinin elverişsizliği nedeniyle hakkıyla
değerlendirememiş ve beyanlarını kaldıramamıştır. Zira açığa
çıkardığı bilgiler, üst boyuta ait ledünni bilgileri ihtiva eder.
Bunun yanında avam tarafından bile kolaylıkla anlaşılabilecek ve
zevk edilebilecek sözleri de bir hayli fazladır. Bendenizi en çok
etkileyen sözü ise “Beni gördüğünde
O’nu görüyorsun. Seni gördüğümde O’nu görmekteyim” veciz
ifadesidir. Burada tamamen insanın simasındaki ilahi vech
ifade edilmiş, vahdet mührü vurgulanmıştır. Zira insanın
siması ahadiyetin bir sembolü ve mührüdür. Mümin Müminin
aynasıdır hadisindeki hakikatle paralellik arz eder.
Hallac’ın
fikirleriyle ilgili yapılan spekülasyonların odak noktasını “Enel
Hak” sözü oluşturur. Bu sözü referans alınarak Hazret sürekli
eleştirilmek istenmiş, tamamen varlığın mutlak tekliğini dile
getiren beyanları ortadayken, maksatlı olarak gerçek hüviyetinden ve
mecrasından kaydırılarak panteizme oturtulmaya çalışılmıştır. Oysa
ki panteist görüşle Vahdet
Hakikati ve
teklik müşahedesi arasında uçurum vardır. Panteizmde evrenin tümü
tanrı olarak algılanırken vahdet görüşünde ise tanrı kavramının
geçersizliği ve evren adı altında sadece Hakkın var olduğu gerçeği
dillendirilmektedir. Varlığın tekliği görüşünü başta Nebi ve
Resuller olmak üzere velayet ehli zevat ta zirve düzeyde paylaşırken
panteizmde ise mevcut birimlerin birbirinden ayrı ve müstakil oluşu
görüşünden yola çıkılmış, beş duyu sınırlarıyla çokluk algısı
yanılgısına düşülmüştür. Dolayısıyla vahdet gerçeğini ifade eden
Hallacı Mansur’u Panteizmle özdeşleştirmek, hem ona hem de
açıkladığı sistem gerçeklerine zulümdür ve bu muhaldir. İşin bana
göre en ilginç ve ibretli yanı ise, gerek Türkiye’de ve gerekse
dünya genelinde oldukça geniş bir kitleye ruhani önderlik yaptığı
düşünülen bir insanın Hallac’ı yazdığı bir kitabında Panteist olarak
nitelemesidir. Üstelik bu malum zatın tasavvufi derinliğe sahip
olduğu da iddia edilmektedir. Ne kadar tuhaf bir çelişki değil
mi?!... |