Hallacı mansur
panteist mi?
Nazım Akpınar
 

Büyük aşk, marifet ve aşk ehli olan Hallacı Mansur cümlesiyle söze giriyor ve suali böylece baştan cevaplamış oluyorum. O seçkin zatın tasavvufi yönden irdelenmesi durumunda, özellikle maneviyat boyutundaki derinliği hemen fark edilecektir. Enel Hak “Ben Hakkım” sözüyle asırlar boyu adından söz ettirmiş, Hakkın ve Hakikatin tercümanlığını bu ölümsüz sözüyle yapmıştır. Aynı hakikat sonsuza kadar devam edecektir. Art niyetli bir kesim o yüksek kişiliği farklı değerlendirip lanse etse de hakikat ehli insanların gönlünde aziz hatırasıyla hep yaşayacaktır.

 Hallac’ı en kapsamlı olarak değerlendiren ise günümüzün değerli mütefekkiri ve fikir çilekeşi Yaşar Nuri Öztürk’tür. Hallacı Mansur ve Eseri isimli kıymetli çalışmasında Hallac’ı birçok yönüyle ele alıp değerlendirmiştir. Onun saygınlığına ve hatırasına binaen kaleme alınan bu değerli eserde yapılan tahlil ve değerlendirmeler oldukça manidardır. Kozmik Bilince ulaşma yolunda ceht ve gayret gösteren hakikat sevdalıları için vaz geçilmez bir model teşkil eder. Bu yönüyle evrensel aklın bir sembolüdür aynı zamanda. Onun gerek azimli ve kararlı duruşu ve gerekse hak ve hakikat uğruna verdiği tavizsiz mücadele, kendisini muhatap alanlara bir çok ders verecek niteliktedir. Bir çok velayet ehli büyükler onu ve düşüncelerini her zaman ve zeminde dile getirmiştir. Buna mukabil maalesef dile getirdiği teklik(vahdet) hakikati yanlış anlaşılıp zahir ulemaca gerçek anlamda değerlendirilememiş ve dillendirdiği Ben Hakkım sözü, kendisine uluhiyet isnat etmesi olarak yorumlanarak darağacında insanlık dışı yöntemlerle idam edilerek öldürülmüştür. Bu kıyım, cehaletin, yobazlığın ve aymazlığın tarih sahnesindeki en ibretli ve esef verici sahnesidir adeta. Düşünün! “Ben Hakkın varlığıyım. Onun bir varlık tezahürüyüm. Bende ne görüyorsanız hepsi Haktır, Haktandır ve gerçektir. Mülk Onundur. Vücud Onundur. Ben Hakkın varlığıyla varlığımı sürdürmekteyim. İlahi özellikleri olan esmasının bir bileşiminden ibaretim”anlamına gelen Enel Hak sözünü dillendireceksiniz. Tamamen benlikten sıyrılmış ve vahdet okyanusuna dalmış bir aşkınlıkla bu hakikati haykıracaksınız. Bir grup kendini bilmez softa şarlatan güruhu çıkacak ve sizi küfürle itham ederek katlinize ferman verecek. Ne kadar ibretlik bir hadise değil mi?Gerçi hak ve hakikati dillendiren hemen hemen her seçkin insan bu tarz ifşaatlarının faturasını farklı derecelerde ödemişlerdir. Her biri ayrı bir sabır ve çile sürecinden geçmiştir. Fakat Hallac’ın katlindeki acımasızlık hiç birinde yoktur. Benzer bir uygulama büyük sufi şair Nesimi’ye de yapılmış, diri diri derisi yüzülmüştür. Mürşidi büyük Hurufi ve Batıni Fazlullah ta aynı akıbete uğramıştır. Nedir bu Allah aşkına!!!!!!(sükût lâzım)……

  Hallac’ın 50 civarında eseri olduğu rivayet edilir. Eserlerin isimlerini incelediğimizde örneğin Nurun Nur(Nurların Nuru), Vücud Es Sâni(İkincil Varlık), Şahsu Zulumat(Karanlıkların Kişileşmesi) vb.  onun bilgide ve irfandaki derinliğini bir kez daha görürüz. Günümüze kadar ulaşan eseri ise Tavasin ve Divan Şiirleridir. Baştan sona teklik bilgisini ve varlığın tekliğini içermektedir. Yaşadığı dönemdeki insanlar onun fikirlerini ve müşahedelerini, kapasitelerinin elverişsizliği nedeniyle hakkıyla değerlendirememiş ve beyanlarını kaldıramamıştır. Zira açığa çıkardığı bilgiler, üst boyuta ait ledünni bilgileri ihtiva eder. Bunun yanında avam tarafından bile kolaylıkla anlaşılabilecek ve zevk edilebilecek sözleri de bir hayli fazladır. Bendenizi en çok etkileyen sözü ise “Beni gördüğünde O’nu görüyorsun. Seni gördüğümde O’nu görmekteyim” veciz ifadesidir. Burada tamamen insanın simasındaki ilahi vech ifade edilmiş, vahdet mührü vurgulanmıştır. Zira insanın siması ahadiyetin bir sembolü ve mührüdür. Mümin Müminin aynasıdır hadisindeki hakikatle paralellik arz eder.

  Hallac’ın fikirleriyle ilgili yapılan spekülasyonların odak noktasını “Enel Hak” sözü oluşturur. Bu sözü referans alınarak Hazret sürekli eleştirilmek istenmiş, tamamen varlığın mutlak tekliğini dile getiren beyanları ortadayken, maksatlı olarak gerçek hüviyetinden ve mecrasından kaydırılarak panteizme oturtulmaya çalışılmıştır. Oysa ki panteist görüşle Vahdet

Hakikati ve teklik müşahedesi arasında uçurum vardır. Panteizmde evrenin tümü tanrı olarak algılanırken vahdet görüşünde ise tanrı kavramının geçersizliği ve evren adı altında sadece Hakkın var olduğu gerçeği dillendirilmektedir. Varlığın tekliği görüşünü başta Nebi ve Resuller olmak üzere velayet ehli zevat ta zirve düzeyde paylaşırken panteizmde ise mevcut birimlerin birbirinden ayrı ve müstakil oluşu görüşünden yola çıkılmış, beş duyu sınırlarıyla çokluk algısı yanılgısına düşülmüştür. Dolayısıyla vahdet gerçeğini ifade eden Hallacı Mansur’u Panteizmle özdeşleştirmek, hem ona hem de açıkladığı sistem gerçeklerine zulümdür ve bu muhaldir. İşin bana göre en ilginç ve ibretli yanı ise, gerek Türkiye’de ve gerekse dünya genelinde oldukça geniş bir kitleye ruhani önderlik yaptığı düşünülen bir insanın Hallac’ı yazdığı bir kitabında Panteist olarak nitelemesidir. Üstelik bu malum zatın tasavvufi derinliğe sahip olduğu da iddia edilmektedir. Ne kadar tuhaf bir çelişki değil mi?!...

 

 

 
 
Samsun - 13.05.2009
ahad103@hotmail.  com
http://sufizmveinsan.  com