Hamdi Yazır’dan Kul-Huve-Allah-U-Ahad -1‏
V. Korhan Koral
 

Siyah renkle belirlenmiş kısımlar kendi yorumlarımdır. Mavi renkle belirlenmiş kısımlar Elmalılı Hamdi Yazır’ ın tefsirinden özetlenip sadeleştirilmiştir. Mutlaka okunması gereken bu tefsir, özellikle çok isabetli olarak İhlas süresini oldukça teferruatlı ele almıştır. Sadece sürenin ilk ayetin açıklamaya çalışan bu özetin konuya ve söz konusu tefsire yabancı olanlar için yararlı olacağını düşünüyorum.

 

Bu sure dinin temel ilkesi olan tevhidi en halis ve en güzel şekilde dile getirdiği için “ihlas” adını almıştır. Bu nedenle “esas” adıyla da anılır. Bir haber: “Gökler ve yer Kul huvallahu ehad suresi üzerine kurulmuştur.” Zatında vücudu vacib, mutlak kemali cami (toplu), her türlü ihtiyaçtan, ortak ve benzerden uzak bir varlık olmasaydı, hiçbir şey var olamazdı. Histe ve akılda birbirleriyle birleştikleri görülüp duran bütün semalar ve arzları ile alem, bütünüyle O’nun birliğine delil olan, hep O’nun varlığını ve birliğini bildiren işaretler olarak yaratılmış olmak manasına, bu surenin içeriği üzerine kuruludur. Bu nedenle bu sureye tevhid suresi, tecrit (kalpten ve akıldan dünyaya ait şeyleri çıkarıp yalnız Allah’a gönül bağlama) suresi, tefrid (Dünya işlerini bırakıp yalnız Allah ile meşgul olma) suresi, Necat (kurtuluş, selamet) suresi, Velayet (velinin hal ve sıfatları) suresi (yani velilik suresi), Marifet (Bilme, ilim, ilhama dayanan vasıtasız bilgi) suresi de denilmiştir. Çünkü bu surenin içeriğini tam kavramakla Allah tanınmış olur. Cemal suresi de denilmiştir çünkü Allah’ın yüce cemalinin vasıfları vardır. Yine bir hadise dayanarak, kabir sıkıntılarına mani olduğu için “Mania Suresi”, şirkten uzak tuttuğu için “Beral suresi”, halis tevhidi hatırlattığı ve telkin ettiği için “Müzekkire (Temizleyen, arı, saf hale getiren şey) Suresi” denir. Bir hadiste “Her şeyin bir nuru vardır Kur’an’ın nuru da Kulhuvellahu’dur” dendiği için “Nur Suresi”, insan da bu surenin belirttiği şekilde tevhid olmayınca iman tam olmayacağı için, “iman suresi” de denmiştir. Kabir sıkıntısına mani olması, var zannettiğimiz maddi dünyadan ayrıldığımızda hala varlığımıza, maddeye, yani ikiliğe bağımlı kalmaktan kurtulmanın yolunu gösterdiği içindir. Şirkten uzak tutması da, ikiliğin değil tekliğin olduğunu idrak ettirdiği içindir. Namazında bu sureyi okuyan bir adam için Hz. Peygamber, “Doğrusu bu Rabbini tanıyan arif bir kişidir” demiştir. Başka bir haber de şöyledir: Peygamber bir sahabenin göğsüne elini koyup “Söyle” dedi. Sahabe ne diyeceğini bilemedi. Sonra ihlasın ayetlerini okuyup sahabeye tekrarlattı ve “İşte böyle teavvüz et (Allah’a sığın), teavvüz edenlerin hiç biri, bunlar gibisiyle teavüz etmemiştir.” dedi. 

Bu surenin nüzul sebebi için farklı görüşler vardır:

 1-) Müşrikler peygambere Allah’ın nesebinden (soyundan) sordular ve cevaben Allah bu sureyi indirdi.

2-) Yahudilerden bir topluluk geldi, “Bu halkı Allah yarattı peki Allah’ı kim yarattı?” diye sordular ve onlara cevaben bu sure nazil oldu. Bilindiği gibi ayetlerin gelme nedenleri vardır. Çoğunlukla, peygambere bir şey sorulduğunda ya da bir olay olduğunda, ayet o anda peygamber tarafından okunmaya başlanır. Başlangıçta şiddetli olan vahy mekanizması, gittikçe, peygamberimizin bünyesinin alışmasından dolayı, daha rahat olmaya başladı. Ama yine de sahabenin çoğu, o anda peygambere vahy geldiğini, O’nun hal ve davranışlarından anlıyordu. Peygamber bu ayetleri, haşa, daha önceden yazmış ya da tasarlamış olsa,  karşısına çıkacak soru veya olayı önceden biliyordu anlamı çıkar ki bu saçma olur. Bir soru ya da olay sonucu ayetin gelmesi, soru ya da olayın, Peygamberimizin özünde olgunlaşmış ve birikmiş olan kelamın açığa çıkması için son damla etkisi yapmasındandır.

Şimdi ihlas süresinin nazil olmasını anlatan bu 2. haberin Elmalı tarafından yapılan açıklamasına devam edelim: …“Onlar Allah’ı hakkıyla taktir edemediler. Oysa kıyamet günü yeryüzü bütünüyle O’nun avucundadır, gökler de sağ elinde dürülmüş. Allah onların koştuğu ortaklardan münezzehtir ve çok yücedir.” (Züner 39/67) Bu ayette, müşriklerin, ihlas suresinin inmesine vesile olan sorularından sonra “Bize rabbinin özelliklerini anlat, O’nun yaradılışı nasıl, pazuları nasıl, kolu nasıl” diye sormaları üzerine geldi. Peygamber önceki sorudan daha fazla öfkelendi ve yine Cebrail gelerek O’nu yine “kanatlarını üzerinde tut ya Muhammed! Onların sorularına Allah’tan cevap geldi, Allah buyuruyor ki..” diyerek teskin etti ve bu cevabı getirdi. Bu yukardaki ayette, kıyamet günü madde yanılgısının, ikiliğin ortadan kalktığı ve her şeyin Allah’ın avucunda olduğunun anlaşıldığı, perdelerin kalktığı gündür deniyor. Avuç ve sağ el tabirleri de, bu gerçeği anlatan bir deyim olarak ve müşriklerin Allah’a atfettikleri kol organının yansıması olarak, onların anlayacağı dilden açıklamadır. Bir önemli nokta da, Allah-alem birliğini inkar etmesidir. Zira Alemler Allah’tandır, teklik Allah’ın birliğidir ancak alemler, haşa, Allah değil, adeta onun avucunda olan ilmi suretlerdir. İkilik de bu nedenle zandır. Alemler Allah’la olan ilakaları (bağ) nedeniyle yokluk hükmünde vardırlar ve ama Allah’ın, haşa, bünyesinde var değildirler. Bu misali, Allah’ın zaman ve mekan ötesi salt, mutlak varlık olması gerçeğiyle birlikte düşününüz.

3-) Hıristiyanlar, “O ne şeyden, hangi cevherdendir?” demişlerdir. Peygamber : “Rabbim bir şeyden değil, O, şeylerin yaratıcısıdır.” dedi ve “Kulhuvellahuahad” nazil oldu. Onlar, “O birse sen de birsin” dediler. Hz. Muhammed, “O’nun gibisi yoktur” buyurdu. Onlar, bize başka sıfatlarını da söyle dediler. Hz. Muhammed, “Allahhussamed” dedi. Ve surenin geri kısmı nazil oldu. Bu olağanüstü harika cevaplardan yukarıda yaptığımız açıklamalara destek gelmektedir. Hıristiyanlıkta ağır basan teşbih görüşünün, Hıristiyanların “O birse sen de birsin” sözlerine yansıdığı görülüyor. Ne yazık ki İslam da da işin sadece bu yönüne bakanlar ve tenzihi unutanlar çoktur. İslam tenzihte teşbihi, teşbihte tenzihi tevhid eden asıl dindir. Allah “şeyi şeyin özünden ihata ettiği” gibi, “alemlerden de ganidir”. Bu asla unutulmamalıdır.

Allah hakkında soy, yaratılmışlık ve benzeri sorular sormak, uluhiyetin doğum ve üreme yoluyla meydana geldiğine inanmak, genellikle müşriklerin özelliği olup Allah hakkında acz, ihtiyaç, ortaklık gibi eksikliklerin düşünülmesi anlamına gelir. Bu sure, Allah’a oğul, baba, eş ve ortaklık veya herhangi bir ihtiyaç isnad eden cüz’i, külli, açık veya gizli her türlü şirki reddeder. Allah’ı hak sıfatlarıyla tenzih ederek O’na layık özelliklerle tanıtıp tarif eder. Tenzih, kusur ve noksanlıklardan uzak tutma, Allah’ın her türlü eksik ve noksandan, insana ait sıfatlardan uzak olduğuna inanıp, bunu söylemedir. Bilinmelidir ki  çoğu ayetlerin nüzulüne sebep olan soruların ya da olayların özel oluşu, cevabın genel ve kapsamlı oluşuna engel değildir. Böyle ayet ve surelerin geliş yeri, zamanı, nüzul nedenleri, teferruat bilgisi olup, ayetlerin yorumunu ve anlattıklarını etkilemez. İhlas suresi de böyle bir suredir.

Kul (De ki, Söyle): bu söz, peygambere ve hitap olunan herkesedir. Maksat, söyleneceklerin bilhassa ilahi beyan olduğu ve bunların aynen söylenmesi ve böylece tebliğ edilmesi gerektiğini tembih etmektir. Sadece akıl, mantık ve ilim ölçülerine uyarak bulduğun, doğruladığın bir gerçek olarak değil, Allah’ın bildirdiği hak kelamı olduğunu, şeksiz, şüphesiz, kalbinle onaylayıp dilinle söyleyerek, kendi kendine söylediğin gibi, başkalarına da söyle anlamı vardır bu hitapta. Herkes de böyle söylesin. “Birbirlerine hakkı tavsiye ederler” (Asr 103/3).

 

 
 
V. Korhan Koral
Samsun - 19.05.2009
http://www.korhankoral.com
korhan@korhankoral.com

korhankoral@gmail.com

http://sufizmveinsan.com