Haybabam Sınıfı Tasavvuf Neş’esi Öğreniyor Masalı
Nur Cihan
 
 

"Birbirinize haset etmeyin, kin tutmayın. Başkalarının ayıplarını araştırmayın,
konuştuklarını dinlemeyin, müşteri kızıştırmayın. Ey Allah'ın kulları! Kardeş olun."

Hz.Muhammed (s.a.v.)
 
**************
Senin varlığın, benliğin, seninle beraber oldukça, emin olarak rahatça oturma zira senden  putperesttik gitmemiştir. Hala benlik putuna tapmadasın.

Diyelim ki; şüphe putunu kırdın, tutalım ki zan putunu akıl baltası ile parçaladın, Böylece zandan, şüpheden kurtulma başarısına ulaşınca bu kez'de, kendine güvenme sana put oldu kaldı.


Hz. Mevlâna Celaleddin-i Rumî (k.s.)


**********************
Hazret-i Mevlânâ'nın, Konya'ya Yerleşmeleriyle İlgili Yorumu :

"Hak Teâlâ'nın Anadolu halkı hakkında büyük inayeti vardır ve Sıddîk-ı Ekber Hazretlerinin duâsıyla da bu halk bütün ümmetin en merhamete lâyık olanıdır. En iyi ülke Anadolu ülkesidir; fakat bu ülkenin insanları mülk sahibi Allah'ın aşk âleminden ve derûnî zevkten çok habersizdirler. Sebeplerin hakîkî yaratıcısı Allah, hoş bir lutufta bulundu, sebepsizlik âleminden bir sebep yaratarak bizi Horasan ülkesinden Anadolu vilâyetine çekip getirdi.

Haleflerimize de bu temiz toprakta konacak yer verdi ki, ledünnî (Allah bilgisine ve sırlarına ait) iksirimizden (altın yapma hassamızdan) onların bakır gibi vücutlarına saçalım da onlar tamamiyle kimya (bakışıyla, baktığı kimseyi manen yücelten olgun insan); irfan âleminin mahremi ve dünyâ ariflerinin hemdemi (canciğer arkadaşı) olsunlar."

EFLAKİ, C. 1 (3/1 16)
*********

HAYBABAM SINIFI TASAVVUF NEŞ’ESİ ÖĞRENİYOR MASALI

BİR VAR mış BİR YOK muş

Zamanın birinde Haybabam sınıfı adında, bir dershanelik bir okul varmış..Sınıfın adı” Tektaş-alyans”mış(O=HALVET)..Bu sınıfımızın uzun senelerdir süren bir neşesi varmış..O da tasavvuf üzerine konuşmak-dedikodu etmek-tasavvuf severleri misafir etmekmiş..Velhasılıkiram, bu mütevazi sınıfcığa bazen gerçek tasavvuf erenleri bile gelir ve sohbet edermiş..Gerçek tasavvuf ehline, Ehl-i Tasarruf denirmiş..Diğer hepsine de ehl-i tasavvuf dedikoducusu tabii..Ama bu işin dedikodusu bile zevkliymiş..Dedikodu bile  ediyorsan, Allah’ı dedi-kodu edeceksin denirmiş zaten..

Din afyondur derler ya, tasavvuf afyondan bile kuvvetli bir zevk vericiymiş..Hatta bazen evlerine bile gitmek istemezmiş kimse..Hele hal ehli geldiğinde, uçan sineğin kanadı duyulacak olurmuş..Saf hal ehli bu yolda  çok makbul değilmiş..Çünkü hal geçici ve kişinin elinde olan bir şey değilmiş..Halin, makamla dengelenmesi istenen şeymiş.. Ama her şey zıttı ile  varmış ya hani..Bu, her ilimde olduğu gibi tasavvufta da kabul edilenmiş...Bu yolun ricali “hak “sa, şarlatanı da” batıl” ve  varmış..

Sınıf, pek cömertlerin tezgahından alışverişte olduğundan: buradan alışverişte, herkese nasip olmayan bir seçeneğe haizmiş..Akla gelecek- gelmeyecek herkesi misafir ederlermiş mekanın müdavimleri…Öğrenciler, kimi duydularsa  davet ederlermiş…Çok zengin bir menüleri varmış..Değişik din tebliğ edicileri,dinlileri,dinsizleri,makam sahibi,hal sahibi .. (birde burada olup bitenleri izleyip rapor eden münafıklar varmış..zararları tabiî ki kendilerine …Ayna yansıyor tabii- kime kendine!!!!)Bunların tam zıtları sahte rehberleri,yol kesicilerini,kozmik enerjistleri:) Bu son yazdıklarım ancak bir kez gelebilirlermiş …Bir bakılırmış..İlk önce bu enteresan kişiler süzgeçten geçermiş..Herkes, ballı ekmek gibi izlermiş onları evvela ..Ama sonunda bu olmadı derler, bir daha takılmazlarmış…Çünkü menüleri çok zengin olduğundan; biraz da, seç beğen, iste gelsin durumu olmuşlar sanki..Edebsiz sınıf bu:)

Lakin her çiçeği de pek merak ederlermiş..Her çiçeğin balı tatlı olmadığı gibi, birde akıl ve kalbe zehir sokanları ise ayırmak er kişi harcıymış…Olumsuz olanları yazmayız tabii..Kişileri de..Sadece “öz”leri yazmaya çalışacağım..

Masallarımda;hayallerimi, okuyup gözlemlediklerimi,kendimin ve başkalarının dedikodusunu yazdığımdan, kimse üzerine alınsın istemediğim için; buradan geçen yol göstericilerinin, aklımda kalan sözlerinden yazmak isterim ki, faydalı olsun..Yoksa yol kesenlerin,senelerce süründürerek oku -oku bir şey anlatamayanları(okumaktan maksat, yaşamaktır çünkü)-hizmet hizmet, hani himmet olamayanları yazmak istemem..Bu yolun gerçek rehberleri gönül eridirler ve sorumluluğunu aldıkları kişiyi asla yolda bırakmazlarmış..VADEDİLEN İSE”YOL DA BULUNA GÖR ALIRLAR SENİ”  İMİŞ..İşte bende, bu  kişilerin sözlerinden bir buket yazmak istiyorum..Hakikat bakidir, batıl ise daima yokluğa mahkumdur …Hak erenleri yetersiz olduklarında  “bilmiyorum” demekten hiç utanmazlar…”Bilmemek” gidilmek istenen hedeftir aslında:)bir erdemdir..Gerçekte,  hakikati bilemeyenler daima “bilmiyorum” yerine belden aşağı vururlar mesela..Aşk ı olmayana tasavvufta “hayvan” derlermiş haniii..Biz ilmini aşkla bağlamışlardan söz edeceğiz bu masal da, izninizle..


İlk evvela bizim gibi cahillere senelerdir emek veren hepsi birbirinden değerli-kıymetli hocalarımızın tümüne saygı ile selam vermek istiyorum..Biliyorum ki aslında iyi-kötü yoktur..O anda, gelen giden her şey içinde  bulunduğumuz hal için öğreticidir ve gereklidir.Ama kurallar ve yaşam şartları-ŞERİAT=SÜNNETULLAH  kadar geçerli kural da, ne yazık ki yoktur..

ders notları:
*Dolar alırken sahtemi-gerçek mi diye bakıyorsunuz ya,işte mürşide de sahtemi gerçek mi bakmanız lazım..

*Salik kendisine rehber seçtiği kişiye, mürşidlik icazetnamesini sorabilirmiş ve mürşid bunu göstermek zorundaymış..Bu icazetnameleri de herkes anlayamazmış tabii..Sahtemi -gerçek mi ehli bilirmiş..Bazen yeterli adam yetişmediğinde bile mürşid edilenler varmış..Rehberi onun icazetnamesinde bunu öyle bir kusurla yazarmış ki, sadece ehli anlarmış yine…O yüzden tasavvuf ehli çok AKİL olmalıymış ve çok ilim sahibi..OKUmak lazım her şeyi ama işe yarayacak ER KİŞİ yi tabii..

*Tasavvuf ehli  AKİL ve nüktedan olurlarmış..Hazır cevaplarmış..Zaten makam ve hal ehli ise adamı kitap gibi okur-yazar dürer –isterse bir nazarla bile düzeltebilirmiş..Gerçek tasavvuf ehlinde; bu çocuk, şunları gözlemliyormuş..Asla kibir yok..Toprak gibiler..TALEBE CEVAB VERİYORLAR..NE TALEB EDİYORSAN ANCAK ONU ALABİLİYORSUN. Asla dedikodu yapmıyorlar…Kimse hakkında ileri geri konuşmak yok..Kimsenin aile huzuruna,iç meselelerine,özel hayatına burnunu sokmuyorlar..Özelle alakalı hiçbir şey sormuyorlar..Anlatırsanız dinliyorlar ama asla ne oldu ne bitti sorulmuyor..Şikayet sevmiyorlar..Günahları bilen ve affedeci olan Allah diyorlar..DAİMA MÜJDECİLER....Ve bildikleri halde hep susuyorlar..Nasıl susuyorlar hep şaşılacak şey.. Ben minicik bir şey bildiğimi sansam;” ben biliyorum, ben söyleyeceğim.. ben, ben diye zıp zıplarmışım mesela..:)”Genelde tasavvufla ilgilenen kişiler soru sormazlarmış.. Biliyor gözükmek için sormayanlar olduğu gibi, gerçekten bilmediğinden soramayanlar ise daha çokmuş..Çünkü, gerçekte, soru soran az çok cevabı zaten bilirmiş..Onun derdi onaylanmak olduğu gibi gizli kibirmiş de…İşte tasavvufta bu bilindiğinden,yani nefsinden dolayı soru sorduğundan, edeben sorulmaması istenirmiş..Çünkü o soruya cevap, sohbetten zaten gelirmiş..Ve hakikatte anlatandan bile çok bilen,DİNLEYEN ehli de susarmış..O sadece had aşıldığında tek cümle ile işi bitirir, hadsize haddini bildirirmiş..Ve gene derin derin susarmış..Yada hiç konuşmaz, bir nazarla konuşanı susturur, ortamı darmadağınık edermiş…

*Ehl-i Tasarruf-u tasavvufun hemen hepsi güzel sesli olup, musikide derin ilim sahipleri     oluyorlarmış..Pek çok sanatta da mahir oluyorlarmış..Hemen hepsinin bir el sanatında usta olduğu bilinen gerçekmiş..Ama hiç biri bunu açıkça söylemezmiş..Gizli ilimlere de vakıflarmış , bu hiç konuşulmazmış zaten…Sohbete başladıklarında kimse konuşamazmış..inanılmaz cazibeleri varmış..Onların girdiği yer güneş girmiş gibi olurmuş..Azamet-i Hüda  tecellisi yani…Kadına karşı derin, büyük bir hürmet varmış onlarda..Bu alışık olmadık kadın hürmeti günümüzde pek yadırganırmış..Küçücük kız çocuklarına bile, ayağa kalkıp tazim gösteren mana padişahları varmış.(.oysa bugün kadın,genele bakınca, İslam olduğunu sanan erkeklerin elinde, sadece ucuz-HOR bir mal mış..)

*İnanılmaz sır sahipleriymişler aynı vakitte..Kimsenin ayıbını asla yüzüne vurmazlar, küçük düşürmezlermiş..Çocukla çocuk ,büyükle büyük olunurmuş.Hatta çekingen ve kusurlular daha şefkatle kucaklanılır, extra yakınlık gösterilirmiş.En yukarıdaki, en aşağıdakine tenezzül edermiş..Gerçek İNSAN-I KAMİL =BEŞİR=MÜJDELEYEN BİR PEYGAMBERİN VARİSİ olduğundan asla korkutmazmış..Korkutamazmış..Çünkü müjdelenmiş bir Muhammedi ümmete; cehennemi anlatan ,korkutan ,gözdağı veren,ezen ayetler okunmazmış Ehl-i Tasarrufça..Tasavvuf korkutmak için değil Muhammedi muhabbeti aşılamak için var olan bir sistemmiş..Aşk ın yolu tasavvuftan geçermiş..Onlar sadece vermekle-sevmekle-merhametle-gönülleri tarumar olanların gönüllerini tamir etmekle yükümlüymüşler..Bu da en ağır vazife imiş, anlayan için tabii..Anlamayana, kaskatı bir ilimmiş..Bunlar hiçbir şey yapmıyorlar, sadece aynı kelimelerle ömür tüketerek konuşuyorlar dedirtirlermiş bilerek..Oysa ki, İnsan-ı Kamiller öyle bir sohbet ederlermiş ki,öyle cümleler kurarlarmış ki, oradaki herkes kendi cevabını bu cümlelerden alırmış..Marifet, kalbi uyanık tutmakta..Gönlü kayık olan ,ondan bundan- bu modaya da uyayım diyen için değilmiş gerçek tasavvuf..Sadakat, istenen tek sermaye imiş..Yola sadık olmak..Ne istediğini bilecekmişsin bir kere..Modamı,çevre için mi,cennet için mi,ilim mi, aşk mı yada başka bir şey mi?

*Mesela mutmaine mertebesine dek= yani cennet garanti:) mertebesine dek her Müslüman tek başına BU ALLAH YOLUNDA gidebilirmiş, hem de mürşidsiz..Bunu hakiki Ehl-i Makam-ı İrşad sahibinden yazıyorum,kendimden değil;günün müjdesiydi:)……..Daha sonrası ise zevkmiş..Yani ben daha ileri dereceleri istiyorum diyen içinmiş..Allah bize kabirlerimizde:” senin mürşidin kim,meşrebin ne?” diye sormayacakmış çünkü..Bu aynı bir okulu bitirip, yetmeyip, daha üst makamları istemek gibi bir şeymiş….Terk ehline karışıp, zevk ehline de karışmak isteyenler için yani..Yunus misali……..


*Uzak doğu tasavvufu ile ancak ”fenafillah a yani hiçliğe” dek gidilebilirmiş..Oysa müminler, fena için değil,” beka” için yaratılmışlar..Başlangıçta EHAD varmış..Allah sonra SAMEDİYET dilemiş..Yani Allah’ta, Allah’lı ,Allah’ la olmak için…Huzuru Allah olan,ailesi Allah olanlar için…..Bunu anlayabilirmisin?

*Gerçek mana erenleri ne İNSANLARIN DIŞ ETKİLERİNE; ne sigaraya takılırlarmış, ne kılık kıyafete, ne de insanların memleketine,ne burcuna,ne ırkına,ne balçığa bulanmış olmasına,ne makam ve mevkiine.onlar kişide ki cevheri ,çöplükte bile olsa bilir- bulur ve işlerlermiş….Tasavvufta mürşidin işi “kişideki kabiliyeti en doğru biçimde işlemekmiş”..Sanat, ALLAH ın sanatı..O sanatı Allah’ın iradesine sevk etmek marifetmiş..Kabiliyetler kolay kazanılmayan lütuflardır ve lütuf çerçöp edilemezmiş..Mesela,tasavvufla alakalı kişiler de farklı mizaçlara sahipmiş..Bazısı etrafında içkiye ses çıkartmazken,  sigaraya şiddetle tepki verirmiş?..Haramdaki hükmü dereceye bakmadan bu tepkiye hayret edilirmiş tabii ki..Biz ehli olmadığımız için sadece olayları izler ve bunun dedikodusunu yaparız ve bildiğimiz gibi yaşarız..Kalpleri bilen sadece Allah’tır  çünkü..Bu sınıfta da sigara içenler ve içmeyenler arasında sık sık eğlenceli muhabbetler yapılırmış..(hocalarda bu muhabbete katılınca çok neşeli olurmuş..Geçen Elmalı Hamdi Yazır’ın mealini hazırlarken ki sigara hikayesi anlatılmış..Oda da, dumandan göz gözü görmezken talebesi:”Efendim, melekler gelmeyecek demiş..Muhteşem Yazır Efendi:”Evladım bizim melekler sigaraya alıştı, sen merak etme demiş:)

*Tasavvuf ehli bu kişiler herkesin yanında öyle pek de konuşmazlarmış..Mertebe mertebe kişiye göre sohbet ederlermiş..Çünkü tasavvufun özü edeb-i ala edeb olduğundan edebin olmadığı yerde bir tanesine tek kelime ettiremezmişsiniz..Naz ehli yani…Kur’an, Ahlak-ı Muhammediye olduğundan,Kur’an bahsi olduğunda asla edebsizlik edilmezmiş…Mesela; Cebrail’in bir adı da “Namus-u Ekber” demek ya hani..Bu “Namus-u Ekber” in anlamını tefekkür etmek lazımmış derin derin..Hani diyorlarmış ya hani:kendin den kendine okudu diye..Evet doğru, ama bir de Cebrail var..Ve adı Namus-u Ekber…Allah bunu boşuna mı anlatmış ve sergilemiş..Evet şah damarımdan daha yakın …Ama illa edeble gel demiş değil mi?

İşte Ehli Tasavvuf-u Tasarruf dermiş ki:İmanın şartı 6. dır..7. si haddini bilmektir..8. si haddini bilmeyen haddini bildirmektir ….

*Yaratılmış her şey Hakikat-i Muhammedi nurundan olduğu için ve Adem (a.s) da İLK ESMALARI ALLAH’tan tahsil ettiği için ilk Mürşid Allah- ilk Mürid de Adem( a.s) mış..Ve Adem ilk Mümin miş..(Mürşid-Mürid-Mümin Allah ın esmalarındanmış..Müminler ancak Rahimiyete kavuşacaklarmış..Rahman zahirmiş ve herkes içinmiş....Ama Rahimiyet sadece Mümin’lereymiş..)Allahın indinde tek din varmış o da İSLAM mış..Ve ilk Adem peygamber de tabii ki Mümin miş..Hz. Muhammed(s.a.v) yeni bir din getirmemiş ki..Allah bir- din de birmiş..Ve o Adem(a.s) ilkel biri değilmiş.. 10 Suhufluk bir kitap ehli peygambermiş..Yani henüz maymun olmadan evvel ….Hava ve toprak şartları duruma göre tabiî ki her şeyi etkilermiş ama Allah ın eşrefi mahlukat olarak yarattığı insanın atası Adem (a.s) miş ve onun da atası Hz. Ahmed..

Bir de bu masalçocuğu mana erlerinde, erkek olsun hanım olsun gözlemlediği bir şeyi yazmak istiyormuş..Bu kişiler, gençliklerine hiç benzemiyorlarmış yaş aldıklarında, nedense..Muhakkak sevdikleri rehberleri ile aynileşiyorlarmış ve inanılmaz güzelleşiyorlarmış..Kimse onların genç ve güzel hallerine bakmak istemezmiş bu halini görünce mesela…Nur içinde –cazip bir güneş gibiymişler..Hepsinin gözlerinde inanılmaz bir huzur-güven- zeka ve muziplik ışıldarmış..Sanki çocuk ama ruh çocuk…Sanki ışık ama nur ışık..Allah onların üzerinde öyle tasarruf edermiş ki, herkesin için de apaydınlık dursalar bile ; haram olduklarına asla fark edilmezlermiş..Öyle silik ,öyle perdeli,öyle sıradan olurlarmış..Tabi ki onlar kendi gibi olanları hemen bulurlarmış..

Üstlerine çok gelindiğinde ,keramet ve mana hırsızlarını gördüklerinde onların kendilerini kilitledikleri sigaralarını yakarlarmış,yada onların zanlarına ters gelen bir şey sergilerlermiş..Bu kolay ve eğlenceli bir şeymiş onlar için..Ve onlar AliCemgiz oyunda üstadlarmış..

Sanırım şimdilik bu kadar yeter …


Başka bir bölüme geçelim istiyorum…Bu masalı ithaf etiğim hem döl-hem yol babam ve terzi Osman amcaya muhabbetle…….

Haybabam sınıfı o geceki dersi de büyük bir keyifle dinlemiş eve dönüyorlarmış..Terzi Amca demiş ki kırmızı başlıklı çocuğa(bu ismi, çocuğa veren ilk kişiymiş o):”Madem sen babana geldin;bu gece, bende, size geleyim..Bu gecenin şerefine sabaha dek şarap içelim olur mu.?”Tamam demiş çocuk, bu yolculara yol gösterene...”İçelim” demişler çocukların hepsi, “şarap  içelim..”

Haybabam şu sıra rahatsız olduğundan evden pek çıkamamaktaymış..Oskar ödüllü, Antartika’da çeklilmiş “Kral Penguenin Yolculuğu “belgeseline sarmış..Her gün aynı belgeseli izliyor hatta gelenler, ne mevki ve ne halde olursa fark etmiyor, tüm misafirlerle tekrar izliyormuş..

Çocuk demiş Haybabam’a:Hakikat-i Muhammedi nedir?”Bak” demiş  babaerenler: Baba penguen ayaklarının üzerinde 4 ay boyunca taşıdığı yumurtadan doğmak üzere olan bebeğine bakıyormuş..”İşte Hakikat-i Muhammedi bu “…bakmışlar:)Sadece bakmışlar tabiiii..Çocuk internette çıkmış olan bir Harabi şiirini okumuş..Herkesi uyarmış evveli.”Kimse kalbini bozmayacak”..Babasından da sonra anlatmasını istemiş…Büyük bir zevkle, neredeyse yaşayarak Harabi’yi okumuş…Babası anlatmış…Çocuk kendisinde “Muhammediyeti açığa çıkartabilenler” için soru sormuş.. Babası anlatmış.. “ İlla edeb, edebsiz olmaz…”.Ve demiş:Eğer insan Allah’tan gafil olursa hayvan  olur…Özetle bu…Gönül ..Mesela güneş gibi demiş..Güneşte, girme -çıkma olmadan nasıl her yeri ısıtıyor ve aydınlatıyorsa işte öyle..Bu Hakikat-i Muhammedi’dir..Gönül….İsim ve sıfatların bittiği yerde başlar.. Hakikat-i Muhammedii…En ufak bir iyilik yapan kıyametinde karşısında bulur..Zerre kadar kötülük edende, tak, karşısında bulur ,aynı bu CD gibi ..İşte bu penguenler gibi demiş:)

 

Çocuk babasına Arabi hz.lerinin yazdığı,” hayvan makamından” sormuş..Hz. Ali’nin, hiç belgesel izlemeden:) hayvanları nasıl öyle derin tefekkür ettiği ile bağlamış..Babası onaylamış..En büyük ibadetin tefekkür olduğunu anlatmış..Aslında Arabi hz.lerinin de “hayvan makamında” bunu anlattığını söylemiş..

Çocuklar Terzi amcaya dönmüşler..O’nun adı Osman’mış..Rehberi ise; O’na, Ali Talib ismini vermiş.Bu ismi daha çok seviyormuş..
Osman Amca “bir uşşaki dervişi “imiş yani “aşk ehli”..Yeşil gözleri derin bir umman gibi acı ve hazla parlarmış..İnanılmaz zeki ,aşkın aşırı şeddeli taşkınlığıyla bazen sarhoş ve nüktedanmış..Ama onu çok nadirinde naidiri kişi ancak anlayabilirmiş..Gözlerindeki derin acı belkide bu yüzdenmiş..Dostlarını gördüğündeki o haz parıltısı ise, cenneti=MuhammediAli muhabbeti yaşayacağı dostlarla şarap içeceğini bilmektenmiş..O, herkesi mutlu edermiş..Kimi görse şöyle dermiş :”Seni gördüğüm için çok mutluyum..Allah senin için bu alemi yarattı.. Bende işte bu yüzden seni çok seviyorum..Sende kendimi gördüğüm için seni seviyorum. Sanma ki seni seviyorum, ben ,bana aşıkım bana..Bende ki Hakikat-i Muhammediye ye aşıkım “dermiş.İçilen şarap sek olduğu için, sabaha dek süren bu mey faslından yansıyanları aşağıda okuyalım….

OSMAN AMCA’NIN DEM’İNDEN DEMLENENLER:)


*Biz bu aleme kemali tahsil,cemali müşahedeye geldik(hz. Mevlana )
Cemal ortaya çıkacak,biz müşahede edecek değiliz.Biz kemali bulduğumuz zaman, cemalin zaten ortada olduğunu göreceğiz…


*Dünyada güzele gitmesi gereken tek şey var..O’ da senin idrakinin Muhammedileşmesi…

Ey nutfe iken Ahsen-i takvim olan insan..
Bil kadrini bil,suret-i insan ele girmez….

Bir nefesini verme hevaya,
Sağlık gibi bir sübhan ele girmez..(Osman kemali)


*Sende bir güzellik varsa,bu bizim güzelliğimizdir..Paylaşarak çoğaltmamız lazımdır…

*Kişi dünyanın neresine giderse gitsin benzer benzeri çeker hükmüyle yaşar asla kaçamaz..hırsızlar hırsızları-ayyaşlar ayyaşları-Allah dostları Allah dostlarını-iyiler iyileri,kötüler kötüleri bilir ve bulurlar..

*Dünya çok güzel-sen çok güzelsin.çünkü  dünya “levlake levlak” kelimesinin açılımıdır…Yani Cenab-ı Muhammed tafsilatı ve tedrisatı dır.. Ve al-i ve ehl-i beyt-i dir..

*İsimlerin en güzeli bir bakıma Fatıma-i Zehra’dır.

*Ben önce efendimi gördüm ve onu çok sevdim..Sonra o mücella aynasında kendi özümü ,yani Muhammed denizinin, bendeki zuhuru olan, damlacığı sevmişim..Hatta damlacıklığı bile değil….O damlanın buharlaşma ve oradan kalan rutubeti…..Damla bile değil..İşte O’ nu sevmişim..Yani herkes bunu seviyor..Herkes onu sevdim,bunu sevdim sanıyor….


*Senden gören o,yürüyen,konuşan,işiten o..Sen ne zaman kadrini bileceksin..Kendini kadirleyeceksin?Kendi kadrini bilmek demek?Allah’ı ,Muhammedi hakkı ile bilmeye başlamak demektir…

*Aynayı tuttum yüzüme, Ali göründü gözüme

Nazar ettim özüme, Ali göründü gözüme

*Allah ı bilenin gamı olmazmış…

*Ben hiçbir şey im..ben insan olmak için çabalıyorum…

*Bütün mesele anı yaşamakta;geçmişi-geleceği bir tarafa koymaktadır..
Geçmişten -ahretten bahsetmek bir bakıma maleyanidir..Muhabbette, Muhammed’den bahsetmek asıl dır..

*Muhammedi atmosfere dahil olmak önemlidir..Bu ne demek biliyormusun?Çocuğunu,eşini,aileni,çevrendeki herkesi;onlar seni nasıl görürülerse görsünler ,senin onları Muhammed’den ayrı görmemen demektir..
Birey kendi varlığının, onun varlığından gayri  bir şey olmadığını bilecek..
”Sen seni bil sen seni”bilmek demek ;muhatabının Hak’tan gayri olmadığını bilmek demektir..

Hadi Baba Huuu:)


Ankâzâde Halîl Efendi Köstendilî’nin dervişi Tûti İhsan Efendi’ye yazmış olduğu mürşîdâne mektupların ikincisidir.

http://umutrehberi.wordpress.com/2009/03/25/2-mektup/

 

 
 
Nur Cihan
01.04.2009
nuralem7@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com