Bir
sabah namazı sonrası, bilgisayarının önünde bir takım
notlar alırken, birden oturma odasının kapısını açarak
içeriye giren, yürüyebilen ama daha konuşamayan 13 aylık
oğlu Haktan' ı görünce, içinde oluşan sevgi dalgası ile
seyretmeye başladı... Farkında olmasa da ALLAH
seyri ile...
Buradan sonrasını O' nun seyrettiği boyuttan düşünelim,
Haktan' ı insanlar ya da kendiniz yerine koyarak...
Haktan mimikleri ile kucağıma çıkmak istedi ve istediği
ona verildi. Kucağıma aldığımda, hemen not aldığım
kalemleri gösterdi ısrarla. Verdim hemen onu da.
Ancak akabinde diğerini de istedi, yine aynı ısrarla.
Sonra iki kalemi de eline aldı ve kucağımdan indi. BEN'
i terk etti. Elindekiler onu biraz oyaladı. Bu oyalanma
esnasında istediği ve isteklerine eriştiği makam olan
BEN ile hiç ilgilenmedi. BEN yine orada, onun yanında
olmama rağmen, istediğinde kendisiyle ilgilenecek,
onunla oyun oynayacak, onu düşmelerden ve diğer
tehlikelerden koruyacakken... Ama o elde ettiği, BANA
göre basit ve değersiz, ona göre ise önemli 2 kaleme
BEN' den daha çok önem verdi ve BEN' i unuttu. (Haşr
19 - Mücadele 19 - Secde 14 – Casiye 34 – Furkan 18 –
Taha 126 – Araf 51 – Enam 44) Ne zaman ki sıkıldı
ya da başka bir şeye ihtiyacı oldu, o zaman geldi yine
BANA...
Tıpkı biz insan... Küçük insan, ibret al Ey Nefis...!
İstediğin şeyler kalıcımı? Geçici mi? Dikkat et! Kalıcı
ise Rıza-i İlahi’ ye götürüyor ise ne ala... Ama geçici
ise makam, şan, şöhret, mal, mülk, para, evlat, eş...vb.
bir kere daha düşün... Yaşaman için en gerekli
olanlardan yediğin yemeğin bile geçici, ta ki bir
sonraki acıkmana kadar... Dolayısıyla İSTEDİĞİN'İ
unutma. VEREN'İ unutma. VERECEK olanı unutma. SÜREKLİ
olanı, kısa süreli-geçici olana tercih etme, bir salise
bile...
Sonra
kucağıma aldım ve bilgisayar koltuğunda dönmeye
başladık. Ayaklarımla yeri ittim, BEN oturduğum yerde o
kucağımda hızla döndük. Etraf, gördüğümüz her şey
kayboldu. Dikkatle etrafa baktı. Her şey orada duruyordu
aslında ama anlamsız kalmıştı. Sadece olduğunun
bilgisi kalmıştı. Cismi yoktu. Görünen ve
algılanabilen sadece O ve Ben kalmıştık. ALLAH ve KUL.
ALLAH' tan gelen KUL. ALLAH olmasa kul nasıl olacaktı ?
Boşlukta, hiçbir nimet, rızık, vermese kul nasıl
yaşayacaktı, var edildikten sonrada... Haktan benim tüm
özelliklerimi taşıyan hücrelerimden olan sperm
hücresinden oluştu. Daha sperm iken bile bu özellikler
onda mevcuttu. Ancak bu özelliklere vakıf olmak ve
kullanmak şöyle dursun, ne bu özelliklerden nede benden
ve yapabileceklerinden haberi bile yoktu o zamanlar....
Gün geldi, BENim alemime uygun benim özelliklerimi yavaş
yavaş açığa çıkarabilecek kıvama geldi de... Benden
istedi de verince BENi unuttu... Oyalandı, sıkıldı,
mutsuz oldu. Benden uzakken tehlikelere maruz durumdaydı
da farkında bile değildi. Bu arada demin, sıkılınca
bıraktığı kalemi almıştım ben bu yazıya devam etmek
için. Sıkılınca gene geldi. Kucağıma çıkmak istediğini
belli etti. Kolaylaştırdım kucağıma aldım. Gene yazdığım
kalemi istedi. Onun istediği ile aynı işlevi görecek
başka kalem verdim. İlle de bu istediğim olsun diye
ağladı!
(Ne
de bana benziyor! ALLAH' tan belli bir amaçla kullanmak
için ille de sınırlı bilgimizle faydası olacağını
düşündüğümüz bir şeyi istiyoruz. İstiyoruz MUCİB – KERİM
– LATİF kabul ediyor ve ALİM ismi ile belki aynı, belki
daha faydalı başka şeyi veriyor. Bunu değerlendirip,
neticeye ulaşmak ve şükretmek şöyle dursun, biz hala
ille de o şeyi istekle meşgul olabiliyoruz. Bu belki iş,
belki aş, belki eş...Hatta Rıza-i İLAHİ... Örneğin;
ALLAH' ım rızana ulaşıp katındaki en yüksek mevkiye
gelebilmek için bana sürekli ve beni fazla oyalamayacak
maddi imkan ver de, rahatlıkla seni tespih edeyim, hamd
edeyim. Tefekkür edip Razı olacağın sana ulaşmış bir kul
olayım diye kilitleniyoruz. Belki dünya meşgalesi
içinde, nefisle yapılacak şiddetli mücadele ile, bozuk
ortamdaki gerek yalanlarda, sahtekarlıklarla, ahde
vefasızlıklarla mücadele ile helal kazanım için
çabamakla, azalan rızkla imtihan edilme ile...vb.
durumlarla Rıza-i İLAHİ’ ye ulaşmanın bizim için daha
kolay ya da kısa yol olacağını düşünüp, hareket
etmeden...Ne kadar biliyoruz da ? En doğru bu diye ille
de onu istiyoruz...?! )
Herhalde gene sıkıldı ya da kucakta oturmak ona zor
geldi ki inmek istedi. İnişini kolaylaştırdım. Ayakları
yere (arza/kesrete)
basınca gene ağlayarak inmemek istedi kucak (hakikat
ilmi ile vahdet/şuur boyutu) istedi.!
E be
insan ne istiyorsun? Biliyor musun ? ALLAH' ı
istiyorsun... Yolun kolaylaştırılıyor... Tam ulaşmışken
(o yolu görmüşken, ya da
oradaki durum fark ettirilmişken) oradaki sana
göre hiçlik yani sadece kucakta oturma sana yetmiyor.
Sıkılırım burada. Hiçbir şey yok. Ama aşağıda (Belki
aşağıların aşağısı esfele safiliyne) oyalanacak
çok şey var diyorsun. İnmek istiyorsun. Ama inmek
yolunda da ALLAH' tan ayrılmamalıyım diye üzülüp
sıkılıyorsun. Bil ki aşağısı seni asla tatmin etmiyor,
etmeyecekte. İşte aşağıdayken yukarı çıkmak istedin.
İnerken, inmemek istedin. Yukarıda (mecazi
yukarı, kucak) ise sadece ALLAH var. Dıştan
bakılınca, orada oturan hiçbir şey yapmıyor gibi. Hiçlik
gibi. Ama orada oturan yani hiçliğe razı olup yaşayan ve
ALLAH' ı gerçekten bilen ALLAH' a ulaşmış oluyor ki;
Artık Heplik oluyor Teklik oluyor....
“Hiçliğe razı olmayan, Hepliğe ulaşamıyor.”
***
Olay
dönüyor dolaşıyor gene geliyor ALLAH 'a... Ne muhteşem
bir döngü. İstemekle malla başladık. Tatminsizlikle
sıkıntı ile araya girdik. RAB nasip etti Mevlana gibi
döndük. Her şey suretini kaybetti, Allah' la kaldık. Bu
bize zor geldi önceleri, aşağılara indik, tekrar nasip
oldu yukarılara çıktık. Sonunda Hiç' liğe vardık... İş
işte burada, olay burada KARAR burada.
Ya
hiçlikten korkup, göze alamayıp, Kuran'da bile
uyarıldığın halde oyalanma yeri olan yerde,
oyalayıcılarla oyalanacaksın, ya Hiçliğe razı olup
Hepliğe kavuşacaksın. Verdiğin kararda sana
kolaylaştırılacak. (Eğer sen
verdiysen) Ve bu bilince varmış, bu imkan
verilmiş ve hele ki kaderini kendinin belirlediğini
düşünen kimseye denilecek; Sana bir uyarıcı gelmedi mi ?
Sen uyarılmadın mı ? Peki akıl edenin aklını kullanacağı
ve doğruyu bulacağı ömür sana gelmedi mi ? Öyleyse haydi
seçiminden dolayı, yaptığının karşılığı olmak üzere
gir..............................!
Orası sana vaad olunan yerdir.
ALLAHUEKBER. Nasıl bir sistem! Nasıl bir düzen! Nasıl
bir güç!
Bu
arada gelelim Haktan' a... Kucağımdan indikten sonra
döndü dolaştı, benden ayrıldı, uzaklaştı. Gitti sehpanın
kenarına vurdu, dişini kanattı, ağız burun kan içinde
kaldı. Ağlıyor ve gene kimden yardım istiyor bilin
bakalım... J
SÜPHANALLAH, ELHAMDÜLİLLAH, ALLAHUEKBER ve LA İLAHE
İLLAHU...
İsteyene, veririm... Tabi ki yardım etmeme izin
verirse... Çırpınıp benden uzaklaşırsa, artık ne
ağlamaya hakkı var, nede ağlaması bir şeyi
değiştirebilir.
RAB'
bim bizleri hiçliğe Razı, O yola sabit yolcu ve Hepliğe
vardırıp, daim olanlardan eylesin. ALLAH' ı bulan neyi
kaybeder ? ALLAH' ı kaybeden neyi bulur? |