HEP OLMAK İÇİN, hiç OLMAK GEREK..!

Mert Kılıç
 

Bir sabah namazı sonrası, bilgisayarının önünde bir takım notlar alırken, birden oturma odasının kapısını açarak içeriye giren, yürüyebilen ama daha konuşamayan 13 aylık oğlu Haktan' ı görünce, içinde oluşan sevgi dalgası ile seyretmeye başladı... Farkında olmasa da ALLAH seyri ile...

Buradan sonrasını O' nun seyrettiği boyuttan düşünelim, Haktan' ı insanlar ya da kendiniz yerine koyarak...

Haktan mimikleri ile kucağıma çıkmak istedi ve istediği ona verildi. Kucağıma aldığımda, hemen not aldığım kalemleri gösterdi ısrarla. Verdim hemen onu da. Ancak akabinde diğerini de istedi, yine aynı ısrarla. Sonra iki kalemi de eline aldı ve kucağımdan indi. BEN' i terk etti. Elindekiler onu biraz oyaladı. Bu oyalanma esnasında istediği ve isteklerine eriştiği makam olan BEN ile hiç ilgilenmedi. BEN yine orada, onun yanında olmama rağmen, istediğinde kendisiyle ilgilenecek, onunla oyun oynayacak, onu düşmelerden ve diğer tehlikelerden koruyacakken... Ama o elde ettiği, BANA göre basit ve değersiz, ona göre ise önemli 2 kaleme BEN' den daha çok önem verdi ve BEN' i unuttu. (Haşr 19 - Mücadele 19 - Secde 14 – Casiye 34 – Furkan 18 – Taha 126 – Araf 51 – Enam 44) Ne zaman ki sıkıldı ya da başka bir şeye ihtiyacı oldu, o zaman geldi yine BANA...

Tıpkı biz insan... Küçük insan, ibret al Ey Nefis...! İstediğin şeyler kalıcımı? Geçici mi? Dikkat et! Kalıcı ise Rıza-i İlahi’ ye götürüyor ise ne ala... Ama geçici ise makam, şan, şöhret, mal, mülk, para, evlat, eş...vb. bir kere daha düşün... Yaşaman için en gerekli olanlardan yediğin yemeğin bile geçici, ta ki bir sonraki acıkmana kadar... Dolayısıyla İSTEDİĞİN'İ unutma. VEREN'İ unutma. VERECEK olanı unutma. SÜREKLİ olanı, kısa süreli-geçici olana tercih etme, bir salise bile...

Sonra kucağıma aldım ve bilgisayar koltuğunda dönmeye başladık. Ayaklarımla yeri ittim, BEN oturduğum yerde o kucağımda hızla döndük. Etraf, gördüğümüz her şey kayboldu. Dikkatle etrafa baktı. Her şey orada duruyordu aslında ama anlamsız kalmıştı. Sadece olduğunun bilgisi kalmıştı. Cismi yoktu. Görünen ve algılanabilen sadece O ve Ben kalmıştık. ALLAH ve KUL. ALLAH' tan gelen KUL. ALLAH olmasa kul nasıl olacaktı ? Boşlukta, hiçbir nimet, rızık, vermese kul nasıl yaşayacaktı, var edildikten sonrada... Haktan benim tüm özelliklerimi taşıyan hücrelerimden olan sperm hücresinden oluştu. Daha sperm iken bile bu özellikler onda mevcuttu. Ancak bu özelliklere vakıf olmak ve kullanmak şöyle dursun, ne bu özelliklerden nede benden ve yapabileceklerinden haberi bile yoktu o zamanlar.... Gün geldi, BENim alemime uygun benim özelliklerimi yavaş yavaş açığa çıkarabilecek kıvama geldi de... Benden istedi de verince BENi unuttu... Oyalandı, sıkıldı, mutsuz oldu. Benden uzakken tehlikelere maruz durumdaydı da farkında bile değildi. Bu arada demin, sıkılınca bıraktığı kalemi almıştım ben bu yazıya devam etmek için. Sıkılınca gene geldi. Kucağıma çıkmak istediğini belli etti. Kolaylaştırdım kucağıma aldım. Gene yazdığım kalemi istedi. Onun istediği ile aynı işlevi görecek başka kalem verdim. İlle de bu istediğim olsun diye ağladı!

(Ne de bana benziyor! ALLAH' tan belli bir amaçla kullanmak için ille de sınırlı bilgimizle faydası olacağını düşündüğümüz bir şeyi istiyoruz. İstiyoruz MUCİB – KERİM – LATİF kabul ediyor ve ALİM ismi ile belki aynı, belki daha faydalı başka şeyi veriyor. Bunu değerlendirip, neticeye ulaşmak ve şükretmek şöyle dursun, biz hala ille de o şeyi istekle meşgul olabiliyoruz. Bu belki iş, belki aş, belki eş...Hatta Rıza-i İLAHİ... Örneğin; ALLAH' ım rızana ulaşıp katındaki en yüksek mevkiye gelebilmek için bana sürekli ve beni fazla oyalamayacak maddi imkan ver de, rahatlıkla seni tespih edeyim, hamd edeyim. Tefekkür edip Razı olacağın sana ulaşmış bir kul olayım diye kilitleniyoruz. Belki dünya meşgalesi içinde, nefisle yapılacak şiddetli mücadele ile, bozuk ortamdaki gerek yalanlarda, sahtekarlıklarla, ahde vefasızlıklarla mücadele ile helal kazanım için çabamakla, azalan rızkla imtihan edilme ile...vb. durumlarla Rıza-i İLAHİ’ ye ulaşmanın bizim için daha kolay ya da kısa yol olacağını düşünüp, hareket etmeden...Ne  kadar biliyoruz da ? En doğru bu diye ille de onu istiyoruz...?! )

Herhalde gene sıkıldı ya da kucakta oturmak ona zor geldi ki inmek istedi. İnişini kolaylaştırdım. Ayakları yere  (arza/kesrete) basınca gene ağlayarak inmemek istedi kucak (hakikat ilmi ile vahdet/şuur boyutu) istedi.!

E be insan ne istiyorsun? Biliyor musun ? ALLAH' ı istiyorsun... Yolun kolaylaştırılıyor... Tam ulaşmışken (o yolu görmüşken, ya da oradaki durum fark ettirilmişken) oradaki sana göre hiçlik yani sadece kucakta oturma sana yetmiyor. Sıkılırım burada. Hiçbir şey yok. Ama aşağıda (Belki aşağıların aşağısı esfele safiliyne) oyalanacak çok şey var diyorsun. İnmek istiyorsun. Ama inmek yolunda da ALLAH' tan ayrılmamalıyım diye üzülüp sıkılıyorsun. Bil ki aşağısı seni asla tatmin etmiyor, etmeyecekte. İşte aşağıdayken yukarı çıkmak istedin. İnerken, inmemek istedin. Yukarıda (mecazi yukarı, kucak) ise sadece ALLAH var. Dıştan bakılınca, orada oturan hiçbir şey yapmıyor gibi. Hiçlik gibi. Ama orada oturan yani hiçliğe razı olup yaşayan ve ALLAH' ı gerçekten bilen ALLAH' a ulaşmış oluyor ki; Artık Heplik oluyor Teklik oluyor....

“Hiçliğe razı olmayan, Hepliğe ulaşamıyor.”

***

Olay dönüyor dolaşıyor gene geliyor ALLAH 'a... Ne muhteşem bir döngü. İstemekle malla başladık. Tatminsizlikle sıkıntı ile araya girdik. RAB nasip etti Mevlana gibi döndük. Her şey suretini kaybetti, Allah' la kaldık. Bu bize zor geldi önceleri, aşağılara indik, tekrar nasip oldu yukarılara çıktık. Sonunda Hiç' liğe vardık... İş işte burada, olay burada KARAR burada.

Ya hiçlikten korkup, göze alamayıp, Kuran'da bile uyarıldığın halde oyalanma yeri olan yerde, oyalayıcılarla oyalanacaksın, ya Hiçliğe razı olup Hepliğe kavuşacaksın. Verdiğin kararda sana kolaylaştırılacak. (Eğer sen verdiysen) Ve bu bilince varmış, bu imkan verilmiş ve hele ki kaderini kendinin belirlediğini düşünen kimseye denilecek; Sana bir uyarıcı gelmedi mi ? Sen uyarılmadın mı ? Peki akıl edenin aklını kullanacağı ve doğruyu bulacağı ömür sana gelmedi mi ? Öyleyse haydi seçiminden  dolayı, yaptığının karşılığı olmak üzere gir..............................!

Orası sana vaad olunan yerdir.

ALLAHUEKBER. Nasıl bir sistem! Nasıl bir düzen! Nasıl bir güç!

Bu arada gelelim Haktan' a... Kucağımdan indikten sonra döndü dolaştı, benden ayrıldı, uzaklaştı. Gitti sehpanın kenarına vurdu, dişini kanattı, ağız burun kan içinde kaldı. Ağlıyor ve gene kimden yardım istiyor bilin bakalım... J

SÜPHANALLAH, ELHAMDÜLİLLAH, ALLAHUEKBER ve LA İLAHE İLLAHU...

İsteyene, veririm... Tabi ki yardım etmeme izin verirse... Çırpınıp benden uzaklaşırsa, artık ne ağlamaya hakkı var, nede ağlaması bir şeyi değiştirebilir.

RAB' bim bizleri hiçliğe Razı, O yola sabit yolcu ve Hepliğe vardırıp, daim olanlardan eylesin. ALLAH' ı bulan neyi kaybeder ? ALLAH' ı  kaybeden neyi bulur?

 

 

 
 
İstanbul -23.09.2009
mslmert@gmail.com
 http://sufizmveinsan.com