Merhaba
Sevdiğim Merhaba...işte
yine yeni bir masal..zaman zaman içinde,kalbur saman
içinde,ben ninemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken,az
gittik uz gittik..dere tepe düz gittik.. bir de dönüp
arkamıza baktık ki ne görelim.. bir arpa boyu yol
almışız.. yaaaa..işte öyle... aşağıya indik
vesselam..yine çıkacağız nasılsa.. fakat bu sefer başka
bir anlatımlı idrakle...değil mi?..Evvel Zamanım demişti
ki “evladım görüp göreceğin o.. başka bir şey yok”..Sen
de yaradılmışlık hududunu, kulların yani yaratılmışların
geçmesine izin olmadığını söyledin zaten ,değil mi?Zat
ı tefekkür yasak mış..neden? demiş veled..”çünkü,orası
Uluhiyet,İlahlık yani Tanrılık Makamı” o yüzden miş...ben
alıştım nasılsa yazarak, hep aynı yere gidip gidip geri
dönmeye ...olsun.. bu da ayrı bir güzellik..yollar
yürüye yürüye aşınmıyor ki..ama yürüye yürüye ;aynı
yerle bir beraberlik,alışkanlık,dostluk,aşinayı ahbablık
oluyor..işte yolun kenarındakiler,üzerindekiler,duraklar
vesaire....tekrar aynı şeyler söylense de, alınan
lezzetler ve hisler çok farklı..bu anlatılamadığı içinde
buna zevk-haz demişler sanırım..haz ın içinde acı ve
tatlı olduğu için zevkli zaten, değil mi?..
herkes yolda
aslında..sırat-ı müstakim in manası bu bence..ben yolda=
ehl-i tarik değilim diyen aldanıyor...yolda
olduğunun henüz farkında değil sadece, o kadar..ana
yolda mı -yoksa ara yollara sapıp kayboldu mu henüz
düşünmüyor..yol herkes için ve herkese açık.. lakin,
asıl yolculuk çoook ıssız ve yanlız...çok tenhalık..ama
içimizde öyle bir kalabalık var ki hiiç susmuyor..yahu
ben bunu unutmuştum hani,hani affetmiştim dediğimiz akla
hayale gelmez hatıralarımız var..nasıl içiniz acıyor ve
ağlıyorsunuz bilseniz..neden affedememişim,neden hala
beni böyle kanatıyor ki?...oldu bitti dediğiniz her şey
aynen orada duruyor muş, anlıyorsunuz.. öyle çook
yürüyorsunuz ki, ööyyle içinize dönüyorsunuz ki.. olan
bitenin neden niçin lerine; onun da perde arkasına, işin
mutfağına, yani o malzemeleri bir araya getiren ve size
o acı ya da tatlı yemeği kimin neden sunduğuna dek
uzanıyorsunuz..işte o aşçının daha ötesine izin yok..ya
da şimdilik diyelim mi?.çünkü sınırsız bir şey e sınır
koymamamız lazım değil mi?görelim mevlam neyler ,
neylerse güzel eyler..
evet Sevdiğim nerde kalmıştık ...tabii ki
yılsonu..okullar tatilde..etrafımda ki ve kendimde
ki yıl bitimi hatıralarını not etmek istiyorum..bizim
evin çocuklarından Ayşenur, elinde da Vinci nin bir
kopyası ile geldi..ilk yağlı boya tablosu..okulda
asılıymış, vermişler..önce onu uzatıyor..ben hiç
yetenekli olmadığım için, onun bu yaşta yaptığı o resme
hayran kalıyorum..salonun duvarına asıyorum..Ayşenur:o
çook çirkin,asma,bir şeye benzemiyor diyor..anne: olsun,
ben beğendim ..ee karnen? diyor.. 4 tane 1 var mış..olsun
diyorum.. sen bu tabloyu yaptın ya..demek ki sen, en
güzel şekilde matematik biliyorsun..sadece onları
rakamla değil resmederek anlıyorsun diyorum..”git bunu
hocalarıma söyle diyor” çocuk..zayıflarını hiiç
umursamıyor zaten... artık sınıfta kalınmıyormuş..keşke
benim zamanımda da olsaydı, ben de okullarımı bitirirdim
öyle..tabii aslında, ikimiz hiiç geçinemiyoruz..neden?
tabiatımız çok benziyor da ondan..onun üretebilmesi için
bu lazım..(ben biliyorum:)lakin içim acıyor işte..bir
gün anlaşacağız nasılsa..el mecbur..sonra Kutlu..bir
tane dördü var.. taktir getirdi..oda teknolojik zekaya
sahip.. iki ay evvel sabahın 8 inde tel çaldı..bir adam
nasıl bağırıyor Ya Rabbim..uykuluyum..Kutlu, resim
defterini 5 defadır derse götürmüyor muş ve dersi hiiç
ciddiye almıyor muş..”hakkında işlem yapacağım, buraya
gelin hemen” diyor hoca..”gelemem”
diyorum..konuşuyoruz.. 3 gün sonra gidiyorum: neden
onlara şunu çizin, bunu şöyle renkte böyle çizin
diyorsunuz?serbest bıraksanız, içlerindekini çizseler
daha çok dersi sevmezler mi? diyorum..hoca
sinirleniyor..müfredat diyor..gelin o zama siz ders
verin diyor..neyse konuşuyoruz..o anlatıyor,anlatıyor
,anlatıyor ve anlaşıyoruz..işlem yapmıyor:)=(geçen yıl
da, genel derslerden dolayı Ayşenur için aynı konuşmayı
yapmak zorunda kalmıştım:)...sonra.. Kutlu, defterini
bana getiriyor..yapmadığı 5 resmi bana çizdiriyor..ben
de ona: git şimdi bunları sil ve üzerinden kendi
çizgilerinle geç diyorum..ertesi gün 2 olan notu 5
oluyor..işte sevdiğim iz takipçiliği ne kadar kolay ve
hoş değil mi?ve Bahar..onun yüz tane yıldızı var
karnesinde..sürekli resim çiziyor..geçen makarna
salatası çizdi aynı hücreye benziyordu..birde şiir
yeteneği var sanırım..bir kaç defa bana onları
yazdırdı..ben, çocuklarım daha doğmadan onları, kendim
gibi Yaradan a vermiştim..biri yeryüzü bilimcisi biri de
gökyüzü bilimcisi olsunlar ve senede bir defa tüm
bulduklarını hz. Kur An üzerinde beraber incelesinler -
yani Kur’an arkeoloğu olsunlar diye pek çok defa dua
etmiştim..şimdilik görünürde hiiiç öyle bişey
yok..buraya yazarsam olacağına inandığım için
yazıyorum..bir gün okurlarsa belki hatırlarlar:)
Sıra bende..hani hep kardelen kızları var ya .okusunlar
diye mücadele edilen..işte bu masal çocuğu da tam
tersine açmamak,okumamak için inatla direnen,açsın diye
eza edilen kardelenlerden miş...ne garip değil mi?hala
okuyamıyorum..hala hiiç öğrenemiyorum..istidatım yok
bence..üstelik sistem benim gibileri okumamaya mahkum
ediyor..ben, bu okuma!! Yazma!! diyen maarifin
tabiiki sözünü dinlemek zorundayım:)kendileri de ne
kadar yetersiz ve başarısız olduklarının bilincindeler
ki:her sene değişen bir eğitim sistemi var..eskiden bir
okuldan ne alimler çıkıyormuş..şimdi bir çocuk hem
okula, hem dersaneye, hem de özel derse mahkum..ve yine
de çook başarısızlar=en önemlisi hayatta mutsuz ve
başarısızlar..halbuki, öğretmenleri devlet memnun
etse,onların geçim kaygısı olmasa,okulların içlerini
zamanın anlam ve önemine göre donatsalar.. bak, çocuklar
nasıl çiçek açacak...öğetmenler yaptıkları işten
zevk almayınca, çocuklar da onları sevmiyor.. İSTİSNALAR
HARİÇ TABİİİ..böylece de dersler hiiiç sevilmiyor..aynı
hoca dershanede çook farklı oluyor.. aynı, sabahleyin
devlet hastanesinde yüzünüze bakmayan doktorun
muayenesinde sizi sevgiye boğması gibi...her işte
böyle...
şimdi arapça dersimdeyiz..herkes
ders çalışmak ve ödevlerini yapmak zorunda, bir ben
değilim..Ahsen Hoca: ders yapmasanız da siz gelin..ben
sizin ledün şeklinde öğreneceğinize inanıyorum:)
dedi..=ne yapsın kızcağız öyle demeyip yanii:)..işte
benim böyle bir hocam olduğu için, ben de dersi
izlemeye, severek gidiyorum..henüz hiiç bir şey
öğrenemedim..arkadaşlarımsa hocanın tüm imla hatalarını
bulup söylüyorlar:)ben hala kelimelerin manasının ve
harflerin resmine bakmakla ilgiliyim tabii..bir defa
hoca fotokopi de basılı ayet dağıttı..ne olduğunu
unuttum..işte onu her yandan seyrederken, birden kağıdı
daire şeklinde rulo yaptım..aaaa. bir çark gibi.. yine
sondan başa kendini anlatıyordu..ne ilginç değil mi?bunu
bir defa Busegahı Hızır sabahın gittiğim bir sohbette
yaşadım..hoca, asr suresinin mealini okudu ve bende aynı
bir şiir gibi onu yorumladım..ama öyle acaip sözleri
vardı ki başı ile sonu- gidiş ve gelişi hep aynı
idi..inanılmazdı..tabii ki konuşma bittiğinde hem ben,
hem de arkadaşlarım hatırlayamadık:)sadece çok
lezzetliydi..derste tahtaya bakarken bir sürü şey aklıma
geliyor..hocaya söylüyorum..onlar çook
seviyorlar..mesela bir kelime aslında tüm manasının
resmini de veriyor..hatta içine dalınca film gibi yanii.kızlar
yazıyor ama ben hiiç not almadığım için
hatırlayamıyorum..
ben arapça öğrenemedim lakin Ahsen Hoca, çok güzel,
benden a’la, ben gibi harfleri ve kelimeleri derslerinde
kullanmaya başladı:)..o Kur’an la alakalı pek çok ilmin
de hocası aynı vakit..bize o kelimelerin geçtiği ayet ve
hadisleri ve hikayelerini kolaylıkla anlatabiliyor..
ayetleri bize dijital Kur’an dan sesli dinletiyor..hiiç
üşenmeden sözlüğe bakıyor.. ben en çok o bölümü
seviyorum..çünkü lugat gibi olan dostlarımı daima en
çok seviyorum:)kelimenin köküne dek inebilmeli..Sevdiğim,
bu arada piramitlerin önünde kumlara yazılmış Şarani
kelimesini araştırdım..O nu bilen pek yok
sanırım..hocama, kelime manasına
baktırdım:)..hatırladığım kadarıyla bir manası “duvara
sıva yapan” demekti..doğru mu?bu benim masonlar ve
dervişler kitabımın izleri için gerekli çünkü.. bu
masallar da pek çok başlığı okuyoruz ya, o bakımdan..osmanlıca
hocama da sordum..Şarani hz leri, Arabi hoca ekolünden
miş..bir kaç kitabını görmüş..aynı zamanda hadisciymiş..başka..
Kuddusi hz kitabında var..O da bahsediyor..ama fazla
osmanlıca olduğu için çözemedim..başka bir şey
bulamadım..bir de hemen tamamı yahudilerin yaşadığı
Yesrib- dul kadının yeri demekmiş ya bunu bir yerde
okudum..fakat Hz Peygamber Efendimiz bundan hiiç
hoşlanmadığı için Yesrib kelimesini kullanmayı
yasaklamış..Medine- Şehir ismini vermiş..bunda anlayan
için ne yüksek manalar var değil mi?tefekkür etsin
inşallah yahudiler..yanii.. benim için arapça dersimiz
çook kapsamlı.. şunu anladım.Arabça,Rabça,Allahça ya
hani..aslında tüm lisanlar için aynı şey geçerli..tüm
harfler ve şeyler için- esmalar için..tabii arapça,
anlatım için inanılmaz zengin..bu dersi
seviyorum..neden?çünkü,geçtik,kaldık,not derdi yok..hiç
bir şey vermiyorlar...benden de bir şey
istemiyorlar..tam bana göre bir ders..
başka.. bizim derslerimiz..arkadaşlarımla olan
tasavvuf dedikoduculuğu derslerimiz devam ediyor..bakalım
gittiği yere dek..her geçen gün ilginçleşiyor..arada
sorunlar olsa da öylesi güzel olduğu için devam
ediyor..ders çalışmak gerekmediği için bunu da
seviyorum...
Hayat okulumda ise son derece başarısız olduğumu
biliyorum.. Geylani Hocanın bir vakitler okudum ve sık
sık şu cümleyi kullandığı bir kitabını her daim
hatırlıyorum:”sen hiç bir işe yaramazsın ama sensiz
olmaz.. sen de gel”..yaa işte böyle..bir de hayat
okulundan atılmak olmadığını öğrendim..sınıfta kalsan da
sonunda geçirileceğini de.. o yüzden bunu da zevk
edinebilmenin talimleri üzerinde meşk ediyorum:)..
başka...miraç kandili
ikindi vakti tel geldi..Evvel Zamanın pembeciği;ona bu
ismi veren ve beşiğini sallayan Ahıskalı Ali Haydar
Efendi hz. ne ziyarete gidecekmiş.. onu arayan biri,
benim de onlarla gelmemi istedi..çok ilginçti,” tamam”
dedim..gittik..hayatımda gördüğüm en zarif türbelerden
di..sadece kubbe ..her yanı ferah feza açık ..böyle
uzaktan bakınca; Allah’ın O na bahşettiği; 3 padişaha
huzur hocalığını zarif bir sayaban altında, aynı
ihtişamla gerçekleştirmeye devam ettiğini insan
anlıyor..az aşağısında kendi hocasının kabri var..onun
ismi Hasbi Abdülkerim hz. miş.. ..Mehmed Akif Ersoy hz
ne de gittik..ilk kez görüyordum..kitabesi latif.. aynı
O nun asaletinde ..ne anladım biliyor musun?..
kullarının eli ile bazen Yaratan o kişinin manasını
kendiliğinden devam ettiriyor ve gösteriyor değil
mi?dönemin yönetimi, Ersoy a hiiç itibar etmemiş.. hatta
tabutu çıplak- bir kaç kişiyle giderken, ne olduysa
birden halk sancak ve kabe örtüsü ile tabutu giydirmiş
ve sürekli artan bir kalabalıkla toprağa
verilmiş..kitabesinde sözlerinin esrarını soranlara:”
ben gördüğümü yazdım” dediği var..bu söz üzerine ilk
defa O nu tefekkür ederek, İstiklal Marşının orada
yazılı 2 kıtasını bir kaç defa okudum..en çok ilk iki
mısrasında tüm sırrın olduğunu idrak ettim..bu ülke
insanları- Türk Milleti öyle bir sevilendi ki ,asla
ocakları sönmeyecekti..en son ocak tütene dek
kalacaktı..korkmayın!! diyordu..ve Allah bir daha bu
millete istiklal marşı yazdırmasın diye de dua
ediyordu...neden?çünkü Hz.Efendimiz in,hz. Ali nin ,hz.Hüseyn
in duasını almış bir millet te ondan..
Ve ertesi
gün..yollardayız..
yine tektaş alyans sınıfı..Haybabamın sene-i devriyesi
var..Bolu da Hayreddin Tokati hz ne uğradık..O, hz. Pir
Şeyh Şaban-ı Velinin hocası..inşallah, bu harika yeşil
ortam, içinde barındırdığı hazineye yakışır bir
temizliğe ve zarafete bir an evvel kavuşur..ve amiinn..
sonra Cuma vakti..çook teşekkür ediyorum..o kadar
yazdım.. yazdım.. en sonunda ücra bir köy camiinde:)ilk
cumamızı kıldık..6 dişil varlık ilk kez böyle bir
ritüele eşlik ettiğimiz den, hepimiz için
anlamlıydı..köyün adını yazmak için sordum..ney miş bil?toprakcuma
köyü:)ne anlamlı değil mi?inşallah bu 13 seccade yan
yana dizilimi enindeki mini camiide temizlik ve zarafte
yakında kavuşur ve amiiinn..
ve sonra Şeyh Şaban-ı Veli..selamlı rehber yeni tac-ı
şerifler getirmiş..çok emekli çadır şeklinde beyaz
dilimleri var..siyah..haa bu arada geçen yazdığım bir
hatamı düzeltmem lazım..siyah post sahibi yazmıştım ya
..onu ben yanlş aktarmışım..siyah post Ahmed Er Rıfai
hz. aitmiş ..eskiden onun yolcularına Ahmedi:) derlermiş
sonra rıfai demeye başlamışlar..bir de Hüdai hz nin
postu ise maviymiş..aslında orada hata yok
bence..hissettiğim ve olduğuna=olacağına inandığım bir
tevhid manası var..ama yanlış yanlıştır..inşallah bu
sefer doğru öğrenmişim dir..beni durmadan düzelttiğin
için Seni Seviyorum:)..
ve Ulcuk(ulucuk) köyü..biraz
dinleniliyor.sonra hep beraber Haybabamın başına
tabii..işte tevhid denen ritüel yapılıyor..sonra
kalanlar onun sevdiği tarzda neş’elerine devam
ediyorlar...ertesi gün.. inanılmaz şeker insan,harika
sesli Celal Hoca ve arkadaşı gelmişler...Süleymaniye’nin
kubbelerine ancak böyle bir ses yakışır diyor insan,
dinlerken..ondan telefon numarasını aldım..yeni dersimiz
için.. ileride.. arkadaşlarıma süpriz yapmak istiyorum..inşalallah
olur..olursa Sana yazacağım..engelleme sakın tamam
mı?..lütfen:)ve Kutlu hoca..Masum hoca ve
diğerleri....Celal Hoca ve arkadaşı, hz. Süleyman
Çelebi’nin mevlüdünü okudular..Celal Hoca; okunmayan
özel mısralara dikkat çekerek okudu-anlattı: ve Süleyman
Çelebi mevlüdü yazdığı gece hocasına getirir..sabah,
hocasını hiç uyumamış ve gözleri ağlamaktan kızarmış
bulur..”bunu nasıl yazdın?..sanki yanındaydın” der..yaaa
işte böyle...bu memleket kimleri bağrında yaşatmış değil
mi?öyle çoklar ki.. kıymeti o yüzden bilinmiyor..
üst
kattayız..hanımlar ilahi okuyor..köşede biri
var..ağlıyor ve iç çekiyor.. ”Yunus dan okuyunuz”
diyor..O farklı..belli oluyor..O nu nasıl hissetim
biliyormusun?..yüzündeki azaları gül yaprakları gibi
büklümlüydü..sadece böyle anlatabilirim ve onu
kıskandım..kolonya dökmek istedim..sıra O na gelince
dedi ki:siz beni tanımıyorsunuz ama ben sizi
tanıyorum..çocuk:söylemeyin ben bileyim.. siz .... ....
değil mi?..”evet” dedi tebessümle ve “gelin yanıma
oturun, konuşalım” dedi..ve sohbet..O na dedim ki: Evvel
Zamanım, aynı frekansta olan evliliklerin çok nadir
olduğunu söylemişti.. öyle bir çift olduğunda,
meleklerin bile gıpta ile onları seyretmeye gittiklerini
de..inanıyorum ki,siz böyle nadide bir
çiftsiniz...”karşısında gerçekten edeb timsali vardı ve
edebsizlik timsali olansa her daim çocuktu..zaten edeb
de edebsize bakarak öğrenilirmiş değil mi?bu arada
günümüzde edebiyat da, edebi yatıranlarla seviliyor
tabii:)”..işte O anlatıyor..o Efe hz. torunu..O irfani
gelenekle, bulunduğu ortam için ihtimamla
yetiştirilmiş.. çocuk anlıyor..bu zamanda böyle zarif
kaç kişi var ki?kendi mahrem hayatından kesitler
anlatıyor..çocuğun yanındaki ona eğiliyor..iyi ki O
nunla konuşup sordunuz.. hiç böyle açılmazdı.. teşekkür
ederim diyor..çocuk, O na sorular soruyor..(çok ağır
sorular bunlar Sevdiğim..yazamam..neden sorduğumu Sen
biliyorsun, o yüzden..)ve buradaki hanımların içini
kemiren şeyler tabii. hepimizin yani..çocuğa göre
dünyadaki en ağır meslek mürşid-i kamil olmak.. ama
ondan daha ağırı, ona ehil olmakmış..kıskançlık üzerine
soruyor..O muhterem kişi meşreblerin ve neş’e lerin
tecelllerinden bahsediyor..O şanslı.. çünkü çok ince
bir nakışla yol gidiyor..diğer türlüsüne
dayanamayacağını itiraf ediyor..işte o zaman, yeni bir
şey idrak ediyorum Sevdiğim..neş’eli meşreblerin her ne
kadar çok kolay görünse de dayanabilmenin hepsinden ağır
olduğunu..çünkü dışı başka içi başka değil mi?O nu
kıskandığımı ve nedenini söylüyorum:”ama şimdi konuştuk
ve sizi tanıdım.. artık kıskanmıyorum” diyorum..O:Haybabam
sizle tanışıp görüşmemizi çok istiyordu, görüşelim
diyor..görüşeceğiz inşallah..değil mi?
ve O ndan
bize hisse.O sürekli vakıf insan olmaktan bahsediyor..Celal
Hoca da en başta bundan bahseti..bu kavramı ilk defa
bugün duydum..anlatıyor muhterem:bazı kişilerin özelleri
yoktur..onlara ait hiç bir şeyleri yoktur..onlar
kendilerini vakfetmişlerdir..ne aileleri,ne eş,ne
çocuk,ne mal,ne mesuliyet..yapamazlar..beklenmemelidir
de..işte vakıf insanın hallerinden ve onların
ehillerinin sıkıntılarından dem vuruyor..O nu çook iyi
anlıyorum..benim Güzel Sevdiğim.. Hüdai hz ,Rifai hz
den vakıf insana geldiğimin fakında mısın?.. yani benim
anlayacağım lisanla.. bence bu Selsebili
anlatıyor, değil mi?yani Kevser Suresini, yani
hz. Fat-ıma yı,yani Hüseyniliği..oysa
ben osmanlı selsebil çeşmeleri üzerinde tefekkür
ediyordum, ne komik değil mi?Sen çok zarifsin..her şeyi
yerli yerinde ve ehlinden bana öğretiyorsun..çoook
teşekkür ediyorum..bu vakıf insan üzerinde tefekkür
edeceğim tabii..lakin Devlet-i A’li Osmanlı da
ki vakıflardan- hatıratlardan okuduğum kadarıyla
bahsetmek istiyorum..tefekkürüm için bu lazım
bence..eskiden mesela bu şehr-i İstanbul da, senenin her
gününe neredeyse denk bir tekke =irfani gelenek okulu
varmış..ve kişiler binlerce senedir süren manevi
eğitimlerini buradan alıyorlarmış..zamanla her şey
yozlaştığı gibi... hak edenin azalmasıyla, kurunun
yanında yaş da yandığından, bu ellerinden alınmış
..demek ki o vakit öyle lazım mış.Zamanın içinde her
daim- her an -değişik vakitler olur ama Zaman hepsini
kapsar değil mi?..fakat zuhurda?..oysa ki gerçekte hala
her yerde; aynı sayıda tek bir şaşma olmadan
isimler,şekiller,suretler değişmiş olsa da..aynen- mana
aynı zuhur farklı devam ettiğine ben inanıyorum..çünkü
İlahi Nizam hiiç değişmiyor..işte ben anladım ki
Devlet-i A’li Osmanlı da: taaa ilk kuruluştan
itibaren, osmanlıca=eski türkçe lisanında, tüm tasavvufi
hakikatler sembollenerek yaşatılmış..ve devletin işletim
makamlarından tutun, sarayın adına, haremine ” has oda”
sına dek tüm ricalin yönetiminin sırlandığına
inanıyorum..aynen yaşatıldığına da..birileri bunu
çözmüş ve osmanlı da yaşatmıştı..işte o yüzden o kadar
başarılı olmuşlardı..çünkü kelimelere yükledikleri
sembolik derin gerçekleri, hayatada yapabildikleri kadar
geçirmişlerdi..yani sadece okumamışlar, okuduklarını hal
halinde yaşamışlardı..ama onlarda yaratılmışlardı ve
beşerdiler..her şey doğar yükselir ve batar..devletler
de insanlar gibi..tekamülleri,dereceleri var..ne olacak
ki isimler değişir ,toprakların yüz ölçümleri
değişir,parası değişir ama yürek hep aynı mirası bilir
ve taşır ve yaşar..tekamül hiiç bitmez..beyt ül mamur
hep tadilatta ve hep yenilenir..yani hakikat aynı.. dış
elbiseleri değişik.. herkes kendine baksın..
gardrobunda kaç elbisesi var değil mi?işte osmanlı da bu
gelip geçicilik öyle kabul edilmişti ki;kişiler
kendilerine ve kendilerinden sonrakilere, öyle bizim
şimdi düşündüğümüz gibi yatırımlar
düşünmemişlerdir....çünkü nasıl ki padişahlar her an
ölüm korkusu ile yaşıyorsa, halkın hali de farklı
değildi..her şey gelip geçiyordu.. bir tek vakıflar
devam ediyor ve korunuyordu..osmanlı da asalet
yoktu..bunu hep taktir ediyorum..dünyaya örnek
olmalı..tüm padişah aileleri köle neredeyse..bir
efendi ve bir cariye..bir farkı yok mahremiyette
çünkü..hemen tüm yönetim ricali, dünyanın her yerinden
devşirilmiş ve yeteneklerine göre özel eğitilmiş,
ehliyet sahibi kılınarak emanet yüklenmiş kişiler..bu
kişiler; emanete ihanet ettiklerinde, ya da her hangi
en ufak bir şey de, başlarını vereceklerini bilerek bu
görevleri yapıyorlar... ve enterasandır ki bu halde
bile; rüşvet ve hile ve makam ihtirasıyla daha çabuk
ölmeyi tercih ediyorlardı..bu da insanın nefsiyle başa
çıkmasının ne kadar zor olduğunu göstermiyor mu?işte
zengin kişiler kendi başları bir gün alındığında, tüm
hazineleri yağmalandığında ve ailesi bir anda hiç
olduğunda ne yapacaklarının yolu bir tek vakıflarla
bulmuşlardı..yani olaya vakıf olmuşlardı:)vakıf a asla
kimse dokunamıyordu.. hukukunda vakfedenin hükmü
yürüyordu ve ailesi de ilelebet o vakfiyeden
yararlanabiliyor du..o yüzden vakıflar binlerce yıldır
sağlam ve ayakta belki de..yani kişi o vakıfla
ölümsüzleşeceğini biliyordu..o dualarla devam edeceğini
idrak etmişti..oysa bugün, ihale ile yapılan binalara
bakın..ne halde..katil adamlar katil malzemelerle katil
binalar yapıyorlar değil mi?neden ?çünkü ceplerini
daha çok doldururken dede erik çalmış torunun neden dişi
kamaşmış? gibi irfandan habersiz oldukları için....
galiba
tefekkürüm için bu kadar açılım yeter...demek ki ney miş?
selsebil için, hem osmanlı çeşmeleri mimarisine bakacak
mışım hem de vakfiyelere ve esasında kendini hayra
adamış kişilere..bu kişiler her yerde var.. değişik
değişik hem de..mesela bir defa Eyüp Sultan da sabah
namazı evveli görmüştüm...ellerinde bir sürü, koca koca
torba yiyecekle kedi besleyen insanlar..uzun senelerdir
hiiç aksatmadan kedi besleme selsebili olmuşlar..mesela
Kastamonu da bir doktoru duydum..kızı ile, geçen bahar
hep dağları dolaşmışlar.. pek çok tohum ekip, ağaçları
aşılamışlar..bunlar çok önemli..her şeyden daha önemli
bence..bazı kişiler ne yapar sokaklarda.. yol ortasında
duran taşları alıp bir kenara koyar..kaza ve kader
üzerinde zarif bir bakış yani..birde kamyonlarından
zehirli egzosları-taşıyamayacağı kadar dolu- üstü açık
şeyleri döke saça giden otoyol cellatlarını-her yana
balgam saçan-yollara tüküren kroları düşünün..demek ki
her şey bu alemdeymiş bize düşen etrafımızdaki vakıf
–sebil kişileri tahsil etmek değil mi?biz ne
yapabiliriz.. elimizden ne geliyor, bana en
kolaylaştırılmış nedir?..neyin ucundan
tutabilirim..mesela herkese gülümseyerek selam
verebilirim..bir yetimin başını okşayabilirim..çöpleri
ayrıştırarak atabilirim..birine hiç tanımasamda bir şey
ikram edebilirim(=ikram maddi de olabilir manevi de)
...ben bunu düşünmeliyim sanırım..borcu olan ve
ödeyemeyen birinin borcunu azad edebiliriz değil mi?ya
da çook yetenekli ve dürüst birine iş imkanı sağlamak
en büyük hizmet değil mi?neden dürüst
esnaflık-ahi-irfanlık tekrar canlandırılmasın
ki.?eskiden türkler cesaret ve dürüstlükleriyle
tanınıyormuş..şimdi ise üçkağıtçılıklarıyla, neden?..bu
hepimizin faydasına aslında..geçen öğrendim. hazır kutu
dondurmalardan birini tavaya koyup kaynat dediler..bak
bakalım ne kadar kalacak..tahmin ettim..ne yiyoruz peki,
hava mı? dedim...” öyle sayılır ne olduğu belli değil”
dediler..gıda mühendisleri bunun içinmi eğitiliyorlar
peki?...neden insanların yiyeceklerinde bu kadar hile
var?...o kazandıkları paraları nereye harcayacaklarını
hiiç düşünmüyorlar mı acaba bu kadar hilelil esnaflık
yapanlar?geçen yıl bir söz okumuştum ..benim hayata
bakışımı değiştirdi burayada yazayım bari.BİR PARANIN
NEREDEN GELDİĞİNİ ÖĞRENMEK İSTİYORSANIZ, NEREYE
HARCANDIĞINA BAKIN...yaaaaa..işte öyle....yoğurtlar
yoğurt değil,ekmekler ekmek değil.. değil mi?sucuk ve
sosisler üzerinde anlatılanları dinlemek
istemedim..istemiyorum da...Evvel Zamanım bir defa
demişti ki: bu kötülükleri yapanlar kim, cahiller
mi?hayır.. hepsi okumuş diplomalı adamlar..peki biz
neden okuyoruz peki?..neden?..neyi okuyoruz?..insanlığa
kim daha çok zarar verecek dersini mi?
başka...dönüş..gene hz. Pir..sonra Safronbolu Kalesinde
gece çayı..orası eskiden denizmiş..aynı İstanbul Boğazı
gibiymiş...kayalardaki izleri anlatıyor çay yeri
sahibi..birde gemi bağlama halkası varmış..çocuk :Nuh
Tufanından belki de diyor..adam:burada bir arkadaşım var
Nuh’un Gemisi nin burada olduğunu söylüyor..yeğenim:aaa
Nuh’un Gemisi nerdeymiş? diyor..çocuk:Nuh’un Gemisi
sensin..gemini kurtarmaya bak
diyor:)not=hatırlayacağımız,kaldığımız yer burası...
Seni
özlediğimi ve sevdiğimi söylemeyeceğim..içimde saklarsam
belki olur:)Seni çook fena özledim...vee bir şarkı.....
Yüreğimi
kaybettim
Yüreğim yerinde yok ki
Bir elim sana uzanıyor
Tutamıyor seni
Gece
yarısında mı
Sokak arasında mı
Çalışmayan telefonla mı arıyorsun
Gece
yarısındayım
Hece arasındayım
O güzel gözlerinin karasındayım
Sen beni
yanlış yerlerde arıyorsun canım
Sen beni bazen bazen de hiç aramıyorsun gülüm
İçindeyim
senin
Hani o tatlı serserin
Hatırına eski günlerin
Ah sevgilim ay sevgilim
Sen hangi
hasretim
Hangi aydan kalan
Kardan sonra açan
Güneşim çiçeğim ay sevgilim
Sen çırpınan
denizde
Sen aranan liman
Ben ümitli gemi
Ararım seni ararım seni bıkmam
http://www.dailymotion.com/video/xdqvpg_yayar-yureyimi-kaybettim-2010-klip_music |