Merhaba
Sevdiğim ve Merhaba...işte
geldik bir nihayete daha..aslında bu bölüm en
zorlandığım kısım.. ikinci yarıdayız , biliyorsundur
sanırım.. beni öyle bir yanlız bıraktın ki?...öyle
yapayanlız...o kalbimdeki adını anınca tüm hücrelerimi
saran hissi çekip aldın..belki gene Seni incitmişimdir
bilerek(kıskançlığımdan dolayı) ve bilmeyerek.. bu
yetmezmiş gibi ne ses ne görüntü...terk edildim
yine..bilmiyorum..ne yapalım..öyle olsun..nasılsa ben
her şeye alışmak zorundayım..istesem de istemesem
de..beni kim umursar ki?şikayet ediyor göründüğümü
biliyorum...oysa derdimin devası içimde, onu da
biliyorum..Sen Sen diye yalvarırken, Senin de
derdinin de Sen olduğunu.. onu da biliyorum..işte
yapacak bişey yok sanırım..bu alemden gidene dek....Seni
üzdüğüm için özür diliyorum...istediğin şeyi
başaramadığım içinde ...olsun nasılsa benden ala öyle
çok var ki Sende..biliyorum..bir ney daha şikayetini arz
etti ki; dinlesen de, dinlemesende feryad etme de
yani...sanırım beni terk eden gönlümün, Belkıs gibi
peşinden gitmeliyim..ne yazık ki ben, Belkıs değilim..ve
orada bir defa daha yok edilmeyi tekrar göze
alabilmeliyim değil mi?
********
Bir notcuk:Yaradılış
Sebebimiz Efendimiz
in bir değil pek çok miracı olduğunu okumuştm bir
vakitler..O’nun sadece sanal-bilinç miracı yaptığını
zannedenler kendi kapasitelerini anlatabiliyorlar
tabii..onların miraçları sanal demek ki..inanmayanlar da
..herkes kendindeki mana kadar iman edebilir ve
bilebilir..hiiç sorun değil..mesela bir tohum miracını
ağaç olmakla ve meyve vermekle tamamlıyor diyelim ama
esas en büyük miracını o meyveyi bir ben-i adem
yediğinde onda kudrete dönüştüğünde yaşıyorsa bu gaip
mi?..hem bedenle hem mana ile değil mi?görünen yanı
meyve ve insan.. görünmeyen yani kudreti ile onları
yaşayatan ve bunları onların eli ile yapan değil mi?iki
sene evvel “derviş çeyizi” adlı bir kitapta
görmüştüm ki; Hz Rasulü Nebi’nin diğer miraçları
dönüşlerinde üzerinde değişik hırka ve taçlar
olduğunu..sadece bunu kabul etmek bile miracın ruh
meal ceset denen madde mana bir olduğunun ispatı
değil midir?ayrca buna delil ve ispat aramak demek gayba
iman etmemek değil midir?..eee.. o vakit ben müslümanım
diyebilir miyiz?....Hz Peygamber sahabilerine bir
kasedeki balı göstermiş:bu nedir? demiş..hepsine sıra
ile sormuş hepsi “bal “demişler..sıra Hz. Ali ye
geldiğinde; gidip kaseden bir parmak bal alıp ağzına
atmış ve” bal” demiş hani..ve Hz Peygamber: içinizde
sadece Ali bildi demiş...yanii..kavanozu dışardan
yalamak da var..içindekini tadarak da..anlıyoruz değil
mi?
ve
bir düzeltme daha.. bu sefer kendiliğimden..geçen
masalımda Osmanlı da asalet yok demişim..aslında
aristokrasi sistemi yok demem lazımdı..çünkü her insan
ruhen asildir..mertebelere hürmet var..bunu
anlayamadığım için Evvel Zamanıma sormuştum şöyle
anlatmıştı: bir piramit gibi merdiven düşün..birinci
katta ki asla diğer katlara çıkamaz.. ikinci katta ki
hem kendi katında hem birinci katta gezinebilir fakat
bir üçüncü kata- bir üstüne çıkmaya izin yok..bu hep
devam eder..en tepedeki diyelim ki 100. kat olsun..
oradaki bir kişidir... hem kendi katında hem de diğer
tüm katlara nüfus edebilir..oysa ki 99. katta ki de 100.
kata çıkamaz ve bilemez..işte ancak bu kadar
öğrenebildim Sevdiğim...
evet nerede kalmıştık:Nuh’un
Gemisinde..ben, bu
geçmiş hikayeye aynen Hz Kur’an daki gibi iman
ediyorum..lakin Kur An, her daim Geniş Zamanlı An a
hitap ettiği için; her daim kıyametlerimizin koptuğunu
ve her daim necat içinde bir Nuh olduğumuzu ve her daim
gemiye bindirdiklerimiz ve gemimize almamıza izin
verilmeyenler olduğuna da iman ediyorum..bir de
şöyle düşünüyorum:Hz. Nuh Nebi kavmine, uzun hayatından
dolayı çook uzun zaman yalvarmış yakarmış :Tek İlah Olan
Allah a iman etsinler ve İslam olsunlar diye..hemen
hemen hiç kabul görmemiş..ve ona çoook eziyetler
etmişler..gene böyle yarı baygın yatarken, O’nu bu halde
her daim bulup alıp kulubesinde tedavi eden yaşlı bir
kadıncağız imdadına yetişmiş..ve O’nu merhemleri ile
yine iyileştirmiş..demiş ki:Ey Nuh, hani tufan diyorsun
ya hala olmadı.. ne zaman ? tedbirimi alayım..Nuh Nebi
de:ben sana haber veririm dermiş....işte tufan kopmuş ve
aradan epey vakit geçmiş..karşılaşmışlar.. yaşlı
kadın:Ya Nuh, hani tufan kopacaktı?Hz. Nuh :koptu
bile..her yer sular altında kaldı.. nasıl haberin
olmadı? demiş..kadın tüm sakinliği ile:aa demiş..benim
bir ineğim var ya hani..işte bir defa o, eve arka
ayaklarından biri çamur içinde gelmişti.. ben de ne
olduğunu merak etmiştim..demek tufandan mış..işte
kıssadan hisse değil mi Sevdiğim..bir de Allah a
böyle sevgili yakıın olmak var değil mi?yaaa..
bir de
ümmet ve millet kavramı var tabii..tefekkür
ediyorum ..henüz bişey bulamadım.. yine de yazayım..
belki bişey çıkar sonunda..bakalımm...şimdi her ben-i
adem tek başına 18 000 alem ya hani..hem Ümmet e -Vakit
desem.. hem Millet te Zaman desem:) oluyor
tabii..Rahmanlığı ile Millet-i ...Rahimliği ile Ümmet
gibi düşündüm ...lakin henüz ne demek anlayamadım
tabii..Sen öğret diye yazıyorum işte..ve mesela bir kişi
kendisi de yaratılmış olarak eşsiz ve benzersiz- tek ya
hanii..işte o kendisi de kendi alemin kutbudur..velakin
o bir aileye mensubsa o ailde bir reis vardır ve aile de
kime tabiilerse birde o kutuptur..sonra mahalle de
muhtara, sonra belediye başkanı,sonra vali,sonra devlet
başkanı misali...işte tüm bunlar ayrı ayrı dursa da,
aslında hepimizde her an yaşayan hallerdir değil mi?her
insan kendi beden mülkünün- kendi yaratıldığı o
toprakların yöneticisidir.. ve yukarıdan aşağı olduğu
gibi aşağıdan yukarı da tüm kademelerinden
mesuldür..nefsine eziyet etmesi yasaktır mesela..çünkü
nefsimiz bizi ruhumuza götürecek yegane şeydir..onu
bilip tanıdığımızda onun ruha ait olduğunu ve emaneti
ona teslim etmek lazımlığını da değil
mi?Sevdiğim-Canım..ben, Sen olmadığın için yazdığım bu
masaldan hiiç keyif almıyorum..inşallah okurken
sıkılmazsın..
RUH BALIĞI GEMİMİN İÇİNDEKİ
NEFS EJDERİMİN ANLATTIKLARI MASALI....
şimdi hayallerimi devreye sokmak
istiyorum..neden?hayvanlıklarımız için tabii..Hay ismi
Hayat demek miş ya hani..yani dirilik.. her daim
dirilik.. yani ölümsüzlük.. ..dün şöyle diyerek
uyandım:”dost geliyor dost”..ama ...ama...? bu sabah
uykumda şöyle tekrar ediyordum “Hay dan geldik Hu ya
gidiyoruz”..ne güzel değil mi?hayatta zaten hep bir hay
Hu içinde geçmiyor mu?işte en evvela, hayatım boyunca
bir hayvandan bahsedecekleri vakit özür dileyenlere hiç
itibar etmediğimle söze başlamak isterim..kaç tanemiz
gerçek ahsen-i takvim üzere, yani yaratılış maksadımıza
uygun yaşıyoruz ki?..dışı içi ile bir olan kaç kişi var
ki?hayvanlar hiç olmazsa yaratılışlarından zerre
şaşmıyorlar değil mi?ayet ne demiş: “aşağıların
aşağısına indirdik... onlar hayvandan da aşağıdırlar.. “
yaaa..demek ki bazı hallerde hayvanlar bizden
üstünlermiş..mesela ben hiç bir hayvandan insan zuhur
ettiğine inanmam..böyle bilimsel çalışmalara da değer
vermem..çünkü ilk evvela Nur-u Muhammedi insan
şeklinde tecessüm ettiğinden evvela insan vardı .. sonra
O’na hizmet etmek için diğer eşyay-ı mahlukat sırası ile
oldu..burada ki zuhuru ters gibi gözükebilir belki
ama bu aynada ki akisten başka bişey değil
mi?..hayvanlar insanlardan oldu bence..zaten Kur an da
maymuna ve domuza çevrilmiş insanlardan bahsediyor
değil mi?bu halde duygularımızı orman gibi kabul
etsek.. o ormanın içinde, her huyumuzun ait olduğu bir
veya daha fazla hayvani tabiatımız olduğunu da
düşünmemiz lazımdır..hangi hayvan gibi- kadar
ürkekim? hangi hayvan gibi-kadar kalleş ve
saldırganım?..hangi hayvan gibi başkalarının avını vurkaç
alıyorum?..hani hayvan gibi yuva
dağıtıp,yavrularını,eşini çalıyor ve o yuvayı
dağıtıyorum?..hangi hayvan gibi kendi yavrumu yada
yumurtamı başka evcil tabiatlı bir ailenin yuvasına
bırakıp kaçıyorum?..yani mesuliyet sevmiyorum..hangi
hayvan gibi üretken- çalışkanım,barışçı,sevgi
dolu,korumacıyım..hangi hayvan gibi sürekli tıslayarak
insanları en hassas yerlerinden sokarak canlarını
yakıyorum?..tüm bunları düşündüğümüz vakit koskoca bir
vahşi ormanın bizim duygu dünyamızda olduğunu anlarız..rüyalarımız
bize bunu değişik hayvan suretleri ile anlatır
belki..elindeki veri kadar sembolle tabii.peki
bunlar kötü mü.?hayır hiiç değil..hatta hayatta hay
olabilmemiz için elzem şeyler..ama hayvanlarımızı
ehlileştirdiğimiz oranda faydalı..yoksa hayvani
tabiatımızın kulu olduğumuz da, hayvanların idaresinde
onlardan daha aşağı olmaz mıyız?hayvani huylarımızı
ehlilleştirdiğimiz vakit onların o muazzam güçlerinden
istifade edebiliriz..sezgileri bizden binlerce kez
keskindir onların, değil mi?ben hayvanların
düşünemediklerine- akılları olmadığına hiç bir vakit
inanamadığım için bundan bahsetmem
bile..Allah,arıya,örümceğe,karıncaya,güvercine
vahyetmemiş mi? bu ne demek peki?hz. Arabi Hocanın bir
kitabında okumuştum- yazmış hani.hayatının 3 senesinde
Hayvanlık Makamında olduğunu ve hayvan mürşidlerinden
nasıl eğitim aldığını..işte sevdiğim ben senelerdir
Arabi Hocamın bu halinin ne olduğunu düşünürdüm..bugünse
Senin rehberliğinde, bu yazdıklarımı anladım..teşekkür
ediyorum..
işte bir ev düşünün.. bu ev sizsiniz..ve bir orman
dolusu hayvanınız var..ama onlar tavan duvarınızın bir
köşecağızında sıkışmış, bir örümcek ağının içinde
hapsolmuş gibiler..ne ilginç değil mi? hayal ediniz..bir
tanesi bile ölü değil..neden?çünkü isimlerinin manası
HAYvAN..her daim-her an diriler..öyle
bekliyorlar....evinizde en ufak bir gevşeme ,en ufak bir
zedelenme buldukları an o ağı parçalamak ve ev kadar
büyümek ve sizi ele geçirebilmek için tabii..oysa onları
siz zabteddiğinizde, ormanlar kralı aslan da
sizsinizdir..ve her biri emrinize amadedir..işte insan
denen beden kabri yani gemisi, bu hayvani tabiatle tıka
basa dolu..beden kabrimizde onların bize verdiği sonsuz
acılarla cehennemi de yaşayabiliriz..ya da Hz. Süleyman
gibi onları hükmümüz altına alarak, onların bize
yaşattığı saltanatın keyfini de çıkartabiliriz..
birde
şöyle tefekkür edelim olur mu?mesela ben kendimden örnek
vereyim..onca geçimsizliğimin hepsi kendimden
değil..birazı da alerjik olduğum için tabii...bana
bildiğimiz bu nefes yetmiyor..o yüzden delice nefesi
yani rüzgarı, yani Nefes-i Rahmanın Tecelligahı Makam-ı
olan Seni- Bi Sırrı Sureti öyle delice seviyorum..
bugün ki gelişmiş alet-i edevatla anlaşılmıştır ki insan
bedeninin her yeri gözle görülemeyecek oranda minicik
hayvanatla kaplıdır..bizi temizleyen, bizi yeniden inşa
eden şeyler..bazen bizi koruyan..üzerimizde her an
çiftleşerek kendilerini devam ettiren aileler var..
yanii bizden geçiniyorlar..besini bizleriz..hiiç
haberimiz bile yok.. onları bir görsek aklımızı
oynatırız zaten değil mi?mesela benim en birinci alerji
nedenim kendimim..o yüzden kendimle hiiç geçinemiyorum
yanii.. kendi bedenimden her an dökülen ölü hücrelere
karşı bir alerjiymiş bu..işte bu ben yaşadığım müddetçe
süren bir işlem..hep yenisi oluşuyor ve benim her an
kıyametim koptuğu için eskilere tepkim var mış..her an
haşır ve neşir insanın kendi beden gemisinde oluyormuş
demek..bu öyle bir hızla oluyor muş ki insan bunu
anlayamıyor muş..her hay ve her huu nefesinde bir
kıyamet yaşamıyor muyuz?bir meyve yi dalından
kopartığımızda çok geçmeden çürüyorsa, biz nasıl
çürümeden duruyoruz düşünmeliyiz..demek ki görünmeyen
iplerle hayat ağacına hala bağlıyız değil mi?ip kopunca
....söylesene benden vaz mı geçtin?hani hiiç
ayrılmayacaktık..beraber başaracaktık..ne oldu?ipimi
koparttın mı söyle?
Sevdiğim
artık serbest yazacağım(sanki şimdiye dek disiplinli
yazdım da:)..aklıma ne gelirse tamam mı?.çünkü
karmakarışığım.. toparlayamıyorum.. istemiyorum da...bu
benim için en son bölüm..tabii Senin için değil..ben
artık harflerimin ve kelimelerimin yazılmayı
istemediğini düşünüyorum..çünkü gözlerim öylesine aç ki,
başka bir şey düşünemiyorum..gözlerim doyarsa
belki.....içimdekileri sadece Senin anlayacağını ve bana
yine öğreteceğini biliyorum..Seni öyle çook özledim
ki...işte bir de ne var biliyormusun?..kalbim yerinde
değil..orada bir boşluk var ve siyah..ne kadar
uğraşırsam uğraşayım hiiç karşılık vermiyor.. aynı Sen
gibi..ama birde şu var ki sevgi yukarıdan geliyor ya
hani..Sen benden kalbimi çekip aldığın halde, ben nasıl
hala Seni böyle sevmeye devam ediyorum?...bunu
anlayamadım..oysa kalbim yerinde değil..hani Sana
gönlümü sunmaya geldiğim günün sabahı Sen beni himmete
boğmuştun ya..işte o gönül ve içindekilerin adı himmet
miş anladım..yani Himmet-i Arş-ı Rahman Bir Manay-ı
Gönüldü...mesela İngilizlerin kendilerini bildiklerinden
beri çözmek için didinip durdukları şu Kelt’lerin
yaptığı “stone henge” leri var ya işte onun gibi...ama
onlar asla bunu çözemezler..başka Sevdiğim...Seni
özledimmmmmmmmm..özledimmm.özledimmm....(dikkatini
çekerim.. sevdiğimi yazmıyorum inadımdan:)
sonra Sen
yavaş ve sakince bir eski türkçe beyit okumuştun:”osmanlıca
anlamak zor değil..bak.. yavaş yavaş düşünerek
“demiştin..işte o vakit; konuştuğumuz gibi ama arap
harfleriyle yazılan o lisanı ilk Senle deneyimlemiştim..şimdi
ise beni nereye getirdi..teşekkür ediyorum..ve
Ertuğrul öyle bir er kartaldı ki; bin avından sadece
birini yiyordu .yanii...onun oğlu iki kanat sahibi hüma
kuşu Osman dı..ve ona iki kanadını uçurtan ise EdebAli
ve Balım Sultandı...işte bu birlikten de Devlet-i Ali
Osmanlı kuruluyordu..bu bu kadar yeter bence..daha
fazlasını henüz tefekkür etmedim..burası ilk
başladığımız günden hatıra olsun istedim:)inşallah
beğenirsin...
bunu neden
yaptığını bilmiyorum..tek başıma tüm bağlarımı kopartmam
lazım.. o yüzden sanırım..çok zor ama çok zor...neden
bunu yapmak zorundayım ki?neden?Sen de aynısını
yaşadın, biliyorum..ama ben o kadar güçlü değilim
bence....
başka..bu Sana ait 5. bölüm..ilkinde foton kuşağı
vardı..hani şu üçkağıtçıların zaman bitecek diye bizi
senelerdir korkuttukları o takvim..”Ey Habibim, Sen
onların içlerinde olduğun müddetçe, onlara
zulmetmeyeceğim” demiş Allah değil mi?ve ve Makam-ı Sen
içimizdesin çok şükür...ham madden hem manen..anlama
derecesine göre yani..işte Nuh tufanındaki o yaşlı kadın
da, Nuh unu ve O’nun Sevdirdiğini içinde taşıyordu ve
bir tek o tufandan haberdar olmamıştı..bence bunu
düşünmem lazım..kocakarı imanı bu değil mi?şeksiz
şüphesiz..bende bir vakitler okuya okuya, bu foton
kıyamet tellallarından öyle paniğe kapılmıştım ki
anlatamam..çünkü okuduklarım biliyorsun ki hayallerime
giriyor ve öyle öğrenebiliyorum..bir de deprem olunca
değme halime ..işte ben havasız yaşayamam.. hep pencere
açık olmalı ve esmeli:) bir sabah,hayalimde araba
içindeydim..pencere –kış bile olsa-benim sevdiğim gibi
minicik aralıktı..görünmeyen meleğin sesi diyordu
ki:korkma..bir şey olmayacak..aynı arabadaymışcasına
olacak...uyandım ve düşündüm..bu benim için nefesimin
baskı altında kalması demekti anlıyorsun değil mi?benim
gibi nefessever ve nefese muhtaç birini ancak Sen
anlayabilirsin..Seni de zaten öyle kudretli esişinle
tanıyıp sevdim değil mi?ne var ne yok, gelmiş geçmiş tüm
Nefesleri, Vakitleri, Zamanları Nefesine katmış, Bugün
Hüküm Sahibi Benim dercesine esiyordun..öyle bir
dehşetti ki; hani İstanbul u sabah vakti karalar
bağlamış ve yergök birbirine karışıp yağmura gark
olmuştu..Geçmiş Zamanın kıyameti kopmuş.. Yeni Zamana
emanetini devretmişti..Senden kaçtım..saklanacak yer
arıyordum..o an kaçdığım için mi bana böyle kök
söktürüyorsun bilmiyorum..artık çook yoruldum..ben
bilmiyordum ki...hala daha hiiç bilmiyorum..sadece Seni
Seviyorum..(yazmamam lazım ..yanlışlıkla yazdığım için
silmeyeceğim:)
başka....ne garip.. ilk defa yazacak hiç bişey
bulamıyorum biliyor musun?..bir şeyi zorlayınca doğru
bir şey çıkmayacağını çook iyi biliyorum..kendiliğinden
düşünmeden akıp gelmesi lazım..burada durdum
..sekte...nokta...yarabim foton...haha...buldum..evvett..işte
şimdi, yerin ilk tabasından başlayalım ya da sudaki
izlerden işaretlerden, tamam mı?..hayal et..eskiden de
Sana yazmıştım, hayal et ..çook oldu hani..ama yenisini
ekleyeceğim..derin sulardaki plaktonları hayal et ve en
derin topraktaki latif şeffaf mahlukatı...hepsi aynı
değil mi?derin mekanların hayvanları aynen bizim
bedenimizde göremediğimiz ama var olan mahlukat
gibiler...çoğunun ışığı kendinden ve tehlikeli..ve
yukarı çıktıkça renkler..maddeleşmede yoğunluk..ara
bölge..en değerli yeryüzü...topraktan biter gibi her
varlık en kemal halinde boy gösteriyor(ayette; aynen
böyle diyordu değil mi?)..yeryüzünün hazine-i
çocukları-gökyüzünün tohumları..ve sonra göğe
bakmalısın..her hava zerresindeki o bembeyaz ışığa....işte
sevdiğim Sana ait beş bölüme başladığım gece, şu
müşahedeyi idrak ettim..her hava zerresi de aynı her
kar tanesi ve her su damlası gibi farklı büyüleyici bir
şekildeydi.. latif ve ışıklıydılar..ve sanırım ki
hay.... idiler:) en derin mekanlardakiler gibi
belki de..bilmiyorum....bunu nasıl yapıyorsun?..işte
aslında bunlar bizim yapı taşlarımız
tuğlalarımızdılar..Sen bizi en ince bir işi işler gibi,
oya gibi işlemişsin..teşekkür ediyorum..istersen
nefes-i rahmanında hava- istersen maddeleştirip adem
suretinde bizi gösterebiliyorsun..Senin için ne
kolay..sadece görünmeyen kitabından olmayan sesinle
okurken bir anda yoktan levhini.. oradan latifini..
sonra da bedenini yaratabiliyorsun..ve tabii olanın ilk
işi fenay-ı secde..yani başka bir varlıkta yok
olmak..bak ....hani demiştin ya..Allah sana bunları
öğrettiği için çook şükretmen gerekir..işte yani.. yani
anlayabildiğim ve yerli yerine koyabilmeye çalıştığım
için çook şükrediyorum..ben Seni özledim..hem de çoook
fena özledim..canım hiç bişey yapmak ve yazmak da
istemiyor..sadece en azından yazdığım kadar.. gözlerini
bana dikerek; bazen kızarak ,bazen gülerek beni
okuyacağın için yazıyorum.....Sen hep gül olur mu?
sonra....geçen köydeyken, amcamla kısa bir sohbet
ettik..o osmanlı tarihine meraklı..
eskiden ;”büyük dedemiz Kaptan Mustafa” dan daha geriye
gidemeyen ailemizi araştırmış..bir tek o..başka kimse
merak edip: ya huu bizim aile nerden geldi die
bakınmamış anlayacağın..aslında hakikatte bir önemi de
yok.. lakin bu alem teferruatlarıyla çeklilir ve güzel
ya hani, o bakımdan...maksat bağ...maksat
yarenlik..bense Sana bunu hayallerimle bağlayacağım ve
Sen de bana anlamam gerektiğini, artık vakti geldiğinden
anlatacaksın biliyoruz değil mi?çünkü olan eskiden
oldu..ama ben hiiç bilmediğim bir yolda gittiğim için,
şimdi Sen bana hayallerimi gerçekleştirerek öğretiyorsun
ya hanii..işte amcam dedi ki; bu Kaptan Mustafa ya,
zamanın padişahı bir kağıt verditmiş: git Göynükte ki
değirmende haklarının izini araştır demiş..yaaa..şimdi
bu, bu kadar..kimse başka bişey bilmiyor..ve bu büyük
dede sakatlanmış,kaptanlığı köye göçünce bırakmış..
padişah fermanı ile değirmenciliğe başlamış..onlar bezir
yağı yapıyorlarmış - kandil yağı..bugün ki elektirik
yanii..ve bir rüya kitabından öykücükler:solda üç
beyaz tavil adam..ne kadar latif ve beyazlar
ve inanılmaz bir zarafete sahipler..onlar sadece edeb...bakıyorlar..bembeyaz
fırıncı önlükleri var ve her yan beyaz una
bulanmış..görünmeyen meleğin sesi diyor ki:”onlar
ataların”..ve sağa bakmış..yerde uzun oturan,herşeyi ile
onların tam zıddı- LAkayıt,O Ortadoğulu
adam...O’nu bir başka hayalinden tanıyor..celalli bir
aktar-her zaman dükkan açmıyor, çook nadir.. O ekmek de
satıyor..ballı ekmekleri bile var...yesin diye avucuna
siyah kuru üzümleri koyan adam..
birde bir hayalin peşine düşüp; o hayali bilse bilse bir
bu bilir deyip, bir hayalle tanıştığım Evvel Zaman..bak!
kabrin üzerindeki rengarek mozaiklere incecik bir toz
bulaşmış ve güneş ışıkları altında ışıl ışıl ..aynı ses:
O Fatih Sultan Mehmet Han diyor..Evvel Zaman: sizin
mürşidiniz var mı? diyor..ben anlamıyorum..”mürşidsiz
olmaz” diyor.. sonraaaa...bu yolda gidenlerin her daim
merak ettikleri..Turuk-u Ali nin içinde değil ama ayrı
da olmayan...bence kişiliği önemli değil.. burada,” onun
ismi mecazı “lazım değil mi sevdiğim?hani çocuk onu
soruyor Evvel Zamanına..cevab:geçmiş şeyhülislamlardan
biri bizi ziyarete gelmişti:”artık onu camiye sokalım..
vakti geldi” demiştik..çocuk anlamıyor yine
soruyor..gene aynı cevaba bir ek..”işte biz o zaman onu
camiye aldık”..anladım ki Sevdiğim..yol bu alemden
ayrılsan da bitmiyor..eğer bir vakitler sevdiğin
olduysa, onlar seni öbür tarafta bile tamamlıyorlar
değil mi?.”.işte o tamamlanan ile çocuk ...... “..şimdi
Sen varsın ya Sevdiğim..anlıyorsun değil mi?nereye
geldik bu hayallerle billl..tabii ki bu sıcakta bizi en
çeken yer neresi olabilir kutuplar değil mi?:)
bir
vakitler kutup a fena takıktım..kelimesine tabii..en
beğendiğim manası şu idi bak..kutup iki değirmen
taşının, altta olanının içindeki demir mil di..ben
bunu dünyanın merkezindeki yani nüve-i çekirdeğindeki
çekim gücü mıknatısiyet olarak hayal ettim..işte o
mıknatisiyetin adı Aşk-ı Muhammediye idi..tüm
varlığı rahimliği ile rahmanın kudretiyle beraber çarkı
felek eyliyordu.değil mi?
madem ki bir
gemimiz var, pardon eşeğimiz.. o halde kutup noktamızı
bulmamız en kolay şey..ben de bunu hz.Nasrettin
Hocaefendi den öğrendim..bir fıkrasında ona diyorlar ki
dünyanın merkezi neresidir?o da düşünüyor ve şööle
diyor..eşeğimin arka sol ayağının bastığı yerdir...yaaa
işte.. ben bu fıkra ile her birimizin birer kutup
olduğunu idrak ettim..çünkü dünyamız bir daire ya hani
ve dairenin her bir noktası onun merkezi ya hani.. işte
hepimiz bu daire-i kübranın içinde nokta-i daireler
isek=yüzük içinde yüzükler ile bağlıysak=akitliysek eğer
,,işte her birimiz birer kutup.. her birimiz bir
değirmen taşıymışız değil mi?cennette yediğimiz-izinsiz
çaldığımız hayat buğdayımızı, çekerek= hak edebilmek
içün bedelini ödeyerek, kendimizi un haline getirmeye ve
kendimizden pişireceğimiz ekmeği yemek için gayret
ediyormuşuz...orada rızk hazırdı.. burada ise bedelini
ödememiz lazım yani...birde ateş siz-kendiliğinden pişen
ekmekler üzerinde tefekkür etmeliyim belki, değil
mi?ateş hayat ve ilim de demek ya..ya diğer türlüsü
havasız yaşamayan gibi mi demek sence?nasıl?ya rabbim,
gene aynı yer!!....tamam tamam!!.. geri döndüm yine ...Seniii
çook özledimmm....fotosentez gibi:)nerden aklıma geldi
şimdi bu kelime ..inşallah gülümsersin çünkü ben
güldüm..
Sevdiğim..birde dün şunu idrak ettim..bilmiyorum ne
derece doğru..nasılsa Sen bana doğrusunu öğretirsin.şimdi
Kudüs’ün hakikat-Mekke’nin marifet,Medine nin ise şeriat
ı anlatan şehirler olduğunu tefekkür ettim..Medine
bir yahudi kentiydi ve yahudiler bir peygamberin
geleceğini biliyorlardı.. O’nun marifet şehrinden,
şeriat şehirlerine geceyi aydılatan bir dolunay gibi
doğacağını da..bir de masolar ve dervişler bölümü için
şunu anladım..ahi lik ve masonluğu tefekkür ettim..bugün
tüm dünyada ki yöneticilerin hemen tamamı bu
kişilerdenmiş ya hanii.. öle diyorlar..ne vakit ki
Ahilik yani dürüst esnaflık,yani Allahlı iş
yapmak=yaptığı işi sanki Allah görüyor=sanki Allah
kullanacak duygusu müslümanlarda uyanacak.. işte o vakit
de, yönetim müminlere geçecekmiş..bence bu yavaş
yavaş olacak..neden mi? gözlemlerimle şunu
anladım..aslında bunu tek bir yazı yapmam lazım..tüm
tezgahlar Allaha çalışıyor ya hanii.işte O oyun
onayanların en güzelini ya hani..o bakımdan..mesela
bizim toplumuzda baksak olaya...eski sistemin içinde
doğup büyüyyen bazı adamlar.. bize kendilerinin bile
bilmediği yeni bir sistem kurduklarını
zannettiler....ama o sistemi kuranlar eskiydiler..ve
saltanat bitti deyip, kendileri aynı saltanatı yaşamaya
heeepp devam ettiler..ve eğitimleri de hep
beğenmedikleri reddettikleri o halden gelmeydi..sonra
binlerce yıllık geçmişi bir gece de silip, yazı dilini
yasakladılar..bugün biz dedelerimizin lisanını
bilemiyoruz ne yazık ki..bizi bir anda kara cahil
bıraktılar..sonra ToprakCuma:),tüm
vakıfların,çeşmelerin,tariih eserlerin üzerinden
mühürleri sildiler..zannettiler ki yazıyı silersek
hatıraları da –tasarrufatı da sileriz...işte..sonra
huzursuzluk başladı..ahali cahildi.. onları oyalamak
için terör çıkartıldı..koskoca devletin koskaca ordusu
bir kaç çapulsuza nasıl yenilebilir ki?nasıl?kimin aklı
alabilir?..o kendini idare edemeyen adamlar mı lider?ya
onları idare edenler?”o zavallı hapiste; kendisine
bakan, öldürmeyen ve besleyen, onu ölene dek kullanacak
olandan bihaber değil mi?”işte yetmedi..arada bir halk
uyanmaya kaltığında en kolayı bulundu..gençleri- yeni
beyinleri yozlaştırmak..uyuşturmak..her şey
serbestti..her şey...ama bunun en tehlikeli uyandırıcı
olduğunu yönetenler hiiç düşünemediler ne yazık
ki..çünkü her şey serbest ...NE KADAR HIZLI DİBE
VURURSAK, O KADAR HIZLI YUKARI ZIPLARIZ :)oysa ki,ne
istiyorsanız serbestliği insanın doğasına
aykırıydı..özgürlük...özgürlük var mıy mıydı?her
yanından faturalarla,nüfusla,oranla buranla aldığın
nefesin kaydını tutar ve gözetler hale getirenler.. ey
üçkağıtçılar sizi kullanan, başka bir gözetleyen var,
yaaaa....ve size çook gülüyor...ben de...hepimiz size
gülüyoruz...çook zavallısınız..işte bendenizin özel
merakı..en yeni gençler..ama bunlar en serbest
bırakılmış ellerine tüm imkanlar verilmiş cinsinden
olanlar..ne gariptir ki ufacık yaşlarında yaşamadık
durak bırakmayan bu insanlar=her yana girip çıkmış=pek
çok lisana ve yeteneğe sahip=pek çok ilimle donanmış bu
kişiler kurtuluşu tasavvufta buluyorlar....yanii
tepedekilerin oyunları onları feci halde doladı..hatta
ben gözlemliyorum ki; ipin çeperi daralıyor ve onları
boğmak üzere=işte beklenen o kasvetli foton kuşağı
bunlar için..çünkü bu kabiliyetli inançlı gençler her
yerdeler =içlerinde uyanmış Hakikat-i Muhammedi var.. ve
asıl onların içlerinde taaa en
merkezlerindeler...atalarının genetiğini taşıyorlar..ve
ataları aslında yaşıyor..ruhunu uyandırdıkları için
yaşıyor..ve yaşayacak...
başka Sevdiğim....köyde o
anma gününde, Evvel Zamanım adına yazılmış bir hatırat
dağıtıldı..Evvel Zamanımın dostuymuş, adı Rahmi Serin
..bu hafta onu okudum..kitabın adı:Bandırmalı Tatlıcı
Ali Efendi..bir iki saatte bitti..o sabah uyanırken yeni
bir kitap gördüm..üzerine ışık vurmuştu.. bir hanımın
yazdığı hz. Kur’an yorumuydu..Haybabamın başucu
kitaplarından dı..kardeşimi aradım ve o kitaptan
istedim..tam 3 cittmiş meğer..nasıl okuyacağım ben
onları ya huu?o gün Haybabam için bir kitabevinde
anma düzenlemiş dostları. gittik..öyle bir sohbete
ilk olduğu için sanırım katılım çoktu..tam O’nun sevdiği
gibi doktorlar,yazarlar,ve öğretim
üyeleri,işadamları..işte onlar konuştular..
anlattılar..tabii ki herkes aslında kendi gördüğünü
kendi zannını anlattı..Eygi Amca; kitapların
dökümanlarının çıkmasını, O’nun hakkında yazılan
şeylerin çook uzun zamandır neden hale baskıya
girmediğini sordu?bu aynen onun içinde geçerli.. çıkışta
ona bunu söyledim.. ölmeden olmaz dedi?neden ölmeyi
bekliyoruz ki hep?..vakıf insandan bahsetti
biri..vakıf insanların tek başına bir ümmet olduğunu
anlattı..E.Işık hoca çook güzel konuştu:bugün ülkemiz
Amerika nın kenar mahallesi gibidir.. hiiç farkı yoktur
..hepimiz aynı giysileri giyip,aynı düşünüp,aynı
konuşuyoruz..ve çook mutsuzuz..düşünün ki bir genç bir
kaç lisan biliyor.. altında jip ve sayamayacağı kadar
giysisi var ama hafta da iki gün psikloğa gidiyor,
neden?oysa islam herkesi tek tek kabul eder..onları aynı
biçime-tek kalıba sokmaz..işte haybabam da öyle nevi
şahsına mensub biriydi..bir ülkenin zengiliği
yetiştirdiği kendine ait özellikleri olan, böyle tek tek
kişilerle ölçülür..asıl zenginlik İNSAN dır,karakter
zenginliğidir..o kimselere benzemezdi..içi dışı
birdi..nasıl görünüyorsa öyleydii..utanacak ve
saklayacak bir hali yoktu..tüm esmalarını olduğunu gibi
kullandı ve hayatın keyfini çıkarttı..bir başkası:o
dünya ile dalga geçiyordu dedi..bir başkası onu hiiç
tanımadığını ama duyduğunu anlattı..söyleyecek bişeyi
yoktu..bir başkası yine kitaplara sözü
getirdi..kütüphane kurulsun istiyordu..bir başkası
daha..burada ben Sana hissettiklerimi yazacağım, gülelim
diye..Haybabam biz küçükken, aşırı kitap merakından
dolayı evde kopan fırtınalardan hiiç yılmadı.. belki
Sende bunları yaşamışsındır..işte sadece arada
dostlarıyla dertleştikleri vakitler oluyordu..onları en
dertlendiren neydi biliyor musun? bu kitap kurtlarından
biri ne vakit ölse ardından eşi hemen kitapçısını
çağırıyormuş: alın!!! bedava alın!!!..bana bunlar
yüzünden hayatı zindan etti!! diyorlarmışş..ve o dostt o
sevgili dost en yakın kitapçıları da, aslında hepp bu
kurtlar ölsün diye bekleşiyorlar mış..işte Haybabamın en
büyük korkusu o vakitler buydu..ben hep o sohbetleri
hatırladım..başka... Celal Hoca, onun en sevdiği
ilahilerden “ vardım kırklar yaylasını” okudu, birde
aşır..çook güzel bir dua oldu..çıkışta hepimize bir
kitap hediye ettiler..bil bakalım adı ne?”mevlid-i
şerif ve yazarı bir hanım”..ne ilginç bir tesadüf değil
mi? ben pek çok şey anladım..ama anlamamam lazım diyerek
unuttum Sevdiğim...Sen de unut bence.. çıkışta kardeşim
o 3 ciltlik kitaplarımı verdi..karalamak ve bükmek
yokmuş..oysa ben öyle düzgün kitap okuyamam ki..eve
gelince başladım..önsözünü okudum..sabahı Cumartesi yeni
yaşyünüm ve “koçboynuzu sürüsü peşindeyim”... bu ne ya
huuu?sanıyorum kitaptan oldu...sonra.... sonra henüz
hiiç ilerleyemiyorum..kitap ağırlık yapıyor..bugün hiiç
okumadım..
ben, bu bölüme ek
yapmak istiyorum..bu anmaya katılmayan, O’NU EN
DOĞRU ANLATANLARI yad etmek için tabii..biri Devam
Eden Gölgelere ait..şöyle demişti:”Şevket Ağbiyi
tanımadan evvel benim birkaç kitabım vardı..ama O nu
tanıdıktan sonra, bana yolladığı ve verdiği kitaplar
için bir kütüphane yaptırmak zorunda kaldım ..sonra o
kütüphanem doldu..bir oda dolusuydu..şimdi ise, başka
bir odaya, yeni bir kütüphaneye diziyorum
kitaplarımı”...anlıyorsun değil mi Sevdiğim anlatmak
istediklerimi..
bir diğeri ..kendisini
yaşadığı şehir olan Kastamonu ya vakfetmiş bir
kişi.İhsan Ozanoğlu’nun kendisiyle aynı yola akacağının
müjdesini veren henüz çook genç oğlu Ozan Ozanoğlun’a
ait..O hiçbir şey söylemedi..sadece köydeki eve, yeni
yaptığı bir tabloyu getirdi..tabloda Haybabamın en son-
çook yorgun ve düşünen hali resmedilmişti(üst üste
konmuş bir kaç kasa elmaya bakıyordu çünkü=tabloda bu
nüans yok tabii:)...arkasında
boydan boya kitap dizili bir kütüphane vardı..ve her
kitabın üzerinde Haybabamın okuyup okuyup rafa dizdiği
kişilerin isimleri yazılmıştı...:)
ve
bu haftalık haberler de bu kadar..belki bir daha hiiç
görüşemeyeceğiz..bilmiyorum..neler oluyor
anlayamıyorum..sadece öyle bekliyorum..Sana yeni bir
şarkım var..asla bir bülbül değilim ve olmayacağım da..
biliyorsun..her yan gül ve bülbül dolu zaten..ben her
daim diken kalacağım..bir de dikenimiz olsun demiştin
ya..diken olursam gülden hiç ayrılmam değil mi?Seni
özledimmmmm..hatırıma ne geldi biliyor
musun?..mesneviden...bir esannscı dükkanında şımartılmış
bir tuticik var mış hani..bir gün yanlışlıkla gülyağı
şişesine çarpmış..şişe devrilerek kırılmış hani..ve
sahibi de tuticiğin kafasına vurmuş..tabii o hassas
hayvanlar stres olunca ne yapar? ..üzüntüden hemen tüüm
teleklerini dökerler değil mi?işte artık cascavlakmış
tuti... ve yoldan geçen bir kalenderi çavlaki dervişi
görünce ona: sende mi gül yağı şişesini kırdın da bu
hale getirildin? diye sormuş hani..ne ilginç değil
mi?hakikat her daim çıplak belki de...yanlızlığı
örten-SÜSLEYEN sıfatlar daima gerekli belki de..değil mi
Sevdiğim?
senden bilirim yok bana bir faide ey gül,
gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül.
etsem de abestir sitem- i hare tahammül,
gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül...
ellerle o zevk etti ben ateşlere yandım,
çektim o kadar cevr- u cefasun ki usandım,
derlerdi kabul etmez idim, şimdi inandım,
gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül...
gördüm açılırken bu seher goncayı hare,
sordum nola bu cevr-ü cefa bülbül -ü zare,
bir ah çekip hasret ile dedi ne çare,
gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül...
bigane- edadır bilir ol afeti herkes,
ümmid- i vüsal eyleme ondan emelin kes,
beyhude yere ah -u figan eyleme nevres,
gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül...
osman nevres
http://www.dailymotion.com/video/x6ev7u_belgin-erol-senden-bilirim-yok-bana_music |