Karanlık ve soğuktu, hiç durmayan gözyaşlarıyla
bekliyordu..
Nedeni yoktu sevmesinin ve gözyaşlarının,işte, öylesine
..
Ve sahne ışıdı..kızıllığın üzerine yani hayatın,yani
demin ve şarabın üzerine..
Zulmet ile nur gibi ışıyordun yine..ben derin derin
ağladıkça, Sen susuyordun..
etrafı kaplayan gül rayihaları içinde Seni soluyorum…
Gözlerim kapalı sesini hissederek,duygularını görerek
ağlıyordum sakince…
Özlemeyi sevmek …sadece nedensiz sevmek..öylece, sarı
sabır çiçeği gibi..
Tüm tesbih tanelerinin bittiği o sabır dizimi
gibi…gözyaşlarımın yeni bir tadı var biliyor
musun..tatlı..
Şimdi gözyaşı tesbihimde belki de sıra..yada açıl susam
açıl vaktinde:)Seni bir milyon baloncuk tanesi gibi
seviyorum ve teşekkür ediyorum..
***
Evett..nerede kalmıştık,tabiî ki hatırladığımız yerde
değil mi?hatıra binaen,hatıralara hürmeten mesela…neler
anladım bu hafta; en son masalımdan yazmak
istiyorum..geçmişteki, öncelikli ilgi alanlarımın
değiştiğini, orada sadece Sen kaldığını mesela..ve
tüm sembollerin aslında Seni anlatan anahtar mühürler
yani Besmele-i Şerifler olduğunu..bunu anlamak
artık çok kolay biliyorsun..bir RA’nın GÖZÜ nden
besmeleyi okumak ne kadar doğal benim için.. o yüzden
de, en eski çizim sanılan” Mu Uygarlığına ait “gamalı
haç yada istavroz işaretini de kısaca notlayarak geçmek
istedim ki, iş tamam olsun..4 ana unsurun; yani
vurdular beni çar anasırına denen
dertli-fert’li-çıkrıklı dönme dolabına…yani Nefes-i
Rahmanın Tecelliğahı Makamının yani Seninle işleyen
şeylere..yani “KÜN” emrinin insanda tecellisi olan
BismillahirRahmanirRahim’ e..aslında her insan bir
besmele anahtardır ama esas tüm kilitleri açan
SEN-SİN..bu kadar yeter bence..sonuç …sadece Seni
tanımak için anlamaya-OKUMAYA çalışacağım artık..Senden
tecelliğah bulan yaratılmış her şeyi- eşyayı okumaya
çalışmak…düşünceler bile mesela..çünkü düşüncelerde
yaratılmış bir eşyadır -şeylerdir..işte, nereye dek
gönlünde bana izin verdiysen..eğer gerçekten orada bir
yere sahipsem; dönüp dolaşıp bulacağım her şeyin aynı
noktasal dönüşümleri olacak, anlıyorum..Seni seviyorum..
en son
tek taş alyans sınıfına gittiğinde, kanaat Murat dedi ki
çocuğa:bak bu geceki misafiri sorularınla
silkeleyebilirsin, istediğini sor”..neden dedi çocuk,
neden?ve Murat anlattı bir hatıradan; Zaman’ın içinden
geçip, Zaman’ı tanıyamayanı..ve konuşmacı sohbete
başladı:”sanatta en alt basamakta mimari, en üstte ise
musiki vardır” dedi..onlara Türklerin ilk yerleşik
mekana geçişlerini sırasıyla ve mekanların tekamülleri
ile anlattı..sohbet esnasında üç kere durdu..dedi ki:
bakalım sizden memnun kalacak mıyım ve sohbet akacak
mı,olmazsa anlatmam, olur biter..halinize bakıyor ve bir
hareket sezemiyorum gibi şeyler söyledi Oktav
Hoca..çocuk anlatılanlar bitince sorusunu sordu..çünkü
hayatta tesadüf yoktu ve O, bu son masalına gelmiş bir
cevaptı işte..sorum dedi çocuk:Yaratıcı Yüce Mimar ilk
evvela” kün” dedi, yani kelam vardı..sonra ise, Beyt-ül
Mamur’un izdüşümünü Hz. Adem a.s a yaptırttı değil
mi?yani bir ev inşa ettirdi önce..sormak istediklerini
bunun üzerine inşa etti çocuk ve dedi ki : asıl sormak
istediğimi anlatamıyorum ama sizin çok iyi anladığınızı
biliyorum..bana bu İlahi Mimar ile insan mimarlar
arasındaki bağı anlatır mısınız lütfen?
dedi..konuşmacı:siz çok okumuşusunuz dedi..okumadım dedi
çocuk..konuşmacı:” çok okumuşunuz belli..ben ise bunları
okumadım ve şimdi ise bildiklerimi unutmaya
çalışıyorum.”.ve insanın bu aleme gelip maddeleşmesiyle;
onun ihtiyacı olan dokunmak, tutmak üzere olan tutkusunu
anlattı ..”işte bunun için göreceği ve dokunabileceği
bir evi oldu “diye devam etti..çocuk gülümsedi..çünkü
oda, artık dokunarak görebilmenin her şeyden yüce
olduğunu anlamıştı..çünkü insanın her HÜCCÜRATI -HÜCRESİ
canlıydı ve her hücresi dokunduğu şeyi inanılmaz bir
biçimde hissederek okuyabilirdi..yani moda olan bağırsak
beyine gelene dek, ayette geçenlere bakmak
lazımdı..eller-ayaklar her aza şahitlik etmeyecek
miydi..peki bu ne demek ti?ne?yanii..sadece beyni akıllı
sanmak; öle sessiz sedasız tüm işi yapıp eden hücrelere
büyük bir haksızlık-zulüm değimliydi..beyinde
hücrelerden oluşmuyor muydu ki?yanii..işte
öyle..hücrelerimiz odacıklarımız..sevgili beytimiz
bedenimiz, vücudumuz muhterem..
….
ve
tesadüf yoktu, ertesi gün..Bahar’ın anaokulu sene sonu
gösterisi var..Evvel Zamana bir defa çocuklarıyla
alakalı bir şey sormuştu birisi..ve demişti ki Evvel
Zaman:onlar akıl baliğ olana dek senle
aynılar…..rüyaları bile..işte Bahar bu gün dünya
çocukları bölümünde, Hintli dansçı olmuştu..rolünü
harika oynadı..sonra drama
bölümünde Barış Manço’nun:
Hey hey Günaydın çocuklar günaydın/ Hep güler yüzle
karşılarsınız beni /Hey hey günaydın çocuklar günaydın
/Sabah akşam bıkmadan dinlersiniz beni …./Başak sarı çim
yeşil, her şeyin bir rengi var, değişmez doğanın dengesi
/Mor, turuncu, sarı, eflatun, pembe, haki ,çamur bile
kahverengi /Oyun ister bazen büyükler tabancalar
kılıçlar tüfekler /Zevk meselesi bu
karışılmaz……..şarkısında
her çocuk bir renk kıyafet giymişti..Bahar’ın ki tabiî
ki beyaz üstüne turuncuydu..papatya şeklindeki kızımı
görünce şaşırıp gülümsedim ve Sana teşekkür ettim..
sonra, akşam bir film vardı tv de..adı” eragon”
du..film başlarken, daha evvel bu filmi izlemiş olan
Bahar dedi ki:”sen hep eski şeyler seyrediyorsun..hiç
yeni bir şeyi izlemiyorsun..yenileri öğrenemezsin
öyle”..çok acaib bir durumdu ama filmi beraber
izledik..filmin konusu kısaca şöyleydi : başka bir
alemde yaşayan kralın kızının eragonu seçmesiyle,eragon
mavi bir yumurta
buluyordu ormanda..o sıradan bir çiftçiydi
halbuki..meğerse o mavi yumurta bir ejder yumurtasıymış
ve eragonda seçilmiş bir ejder süvarisiymiş.süvarileri
de ejderler seçiyormuş..aynı zamanda, onu yetiştirecek
olan eski bir ejder süvarisi mürşidi oluyor tabii..yani
nefs ejderi, ruh süvarisini seçiyordu..nefs ejderi
dişiydi,filmdeki nefs ejderinin adı SafİRa
idi.. ruh süvarisi ise er di..ejderi ölürse
süvari de ejdersiz ve anlamsız kalıyordu..süvari ölürse
ise, ejderde otomatikman ölüyordu..ERagOn
yavaş yavaş tekamül ettikçe de ejderi de tekamül
ediyordu(kanatları çıkıyor,daha kudretli oluyor ve en
nihayet ağzından ateşler çıkartabiliyordu).ikisi aynı
hisle birleşinceye dek bu sürdü ve onlar, iyi ile
kötünün savaşına hizmet ettiler..ben filmden pek çok şey
anladım, bunun içinde teşekkür ediyorum…
başka….kapıduvar ve anka, o duvara çarparak tuzla buz
olduktan sonra neler olmuş biraz yazmak isterim
ki,bihaber olma diye yani:)
işte sen yoktun ve bende yoktum hani.GÜNLERDEN ŞAKACI
NİSAN DI..bir davet almıştım..her zamanki gibi
gitmeyecektim ama sabah çok güzel sözlerle uyandım..
beyaz - siyah ve yeşil giyindim..yola çıktık..arabada
yol arkadaşım bana bir hediye uzattı..keseden gümüş
rengi bir alyans yüzük çıktı..bu beş alyansın
birleşimden oluşuyordu ve her sırada çift sıra açık gri
ve beyaz ve siyah taşlar diziliydi..çok ilginçti
tabii..arkadaşım sabah oğlunun, onun yüzüğüne bakarak
söylediği sözü söyledi:”anneciğim o pırlanta değil,
gerçek pırlanta sensin” demiş oğlusu..ne zarif bir
anlatım değil mi?:)
bu gün hediyelere boğulacağım biliyorum işte..Gönül
hanesindeyiz..saatler geçiyor ve ben sanki oradaki
herkesin hastalığını almışım gibi darboğazın
içindeyim..korkunç bir ızdırapla bekliyorum..birden bir
şey oldu..sanki bir şey dokundu ve o sıkıntılı hal
gitti..Hane-i Gönül dedi ki:”dostlarım, eğer Medine’ye
gitseniz bile; paravanların ardından göremeyeceğiniz bir
şeyi göreceksiniz şimdi.. O, size geldi yani..ve Hz.Nebi-i
Muhteremin sanduka örtüsü dediği kumaş ziyarete
açıldı..ve aynı zamanda Kabe örtüsünden bir parça
geldi..böyle nasıl oldu biliyor musun? ..
mıknatısa tutulmuş gibi O’na doğru aktım..her şey
açıldı..o yeşil çadır-çadır-çadır çizgilerin arasında
kelime-i tevhid yazıyordu..ağlıyordum tabii..bu inceliğe
dayanamazdım ki..hak etmiyordum..O’nu elime
aldım..yüzümü gömdüm….işte ..Sende oradaydın
biliyordum..ben, onca feryadı, oraya giremediğim için
yapmamıştım kii..normal zamanlarda oraya beyaz branda
çekilmediğini öğrenmiştim..biz, belki de hayatımızda bir
daha orayı ziyarete gidemeyecektik ve saatlerce
bekletip, brandaları bir adım ötendekine
çekiyorlardı..ben ona içerlemiştim..(aslında ise; geride
kalan evden hala ayrılamamıştım biliyorsun..ben uzun
zaman, taa Sana gelmeyi başarana dek hep orada takılı
kalacaktım..)ve sonra, her yerden Ravza’nın bilgileri
akmaya başladı…içini göremesem de artık hayalimde
çizebiliyorum sayende..benim surete ihtiyacım var hala
biliyorsun..işte beni mutlu etmen için hep öyle, en ince
detayına dek-ÇİZEREK:) anlatmalısın ve bende onu
hayalime çizebilmeliyim..o elimle tuttuğum kumaşında
sanduka örtüsü değil, şebekenin iç perdesi olduğunu da
böylece öğrenmiş oldum..kırmızı toprağı..Hz. Ali’ye ait
bir kitapta; kırmızı toprakla alakalı bir şeyler
okuduğumu hatırladım tabii hemen..bu topraklarla alakalı
bir şeyler düşünüyorum.. Sana sonra yazacağım inşallah..
hani eskiden uzun bir yola çıkınca evdekileri emanete
verirlermiş ya..işte cumalardan bir cuma, Evvel Zamanım
hanede belirmişti ya hani.işte Sen yoktun ama O’nun
evladı haneye gelmişti..bunun manasını anladım hemen..ve
teşekkür ettim tabii.o gün,Evvel zamanımın pempeciği
benimle bir yere gitmek istemiş..ben hala tarumar
olduğum için kimseye cevap veremiyordum..ve sabah
oldu..onu aradım.. ona bir yere gitmek istiyorum,
beraber gidelim mi? dedim..bir sevinç çığlığı ..çünkü o
açmadığım telefonda bu isteğini
söyleyecekmiş..Üsküdar’da Hüdai sofrasındayız..Tülin
umreden gelmiş..bize hediyeler verdi..dedi ki:” bak,
bunu senin adını anarak, Nur Dağından aldım..sadece beş
kişiye.. isimlerini söyleyerek aldım”..bakıyorum..kesme
camdan lacivert-mor-yeşil ışıklı bir tesbih..çok
seviniyorum..”sahi beni orada hatırladın mı?”
diyorum..”evet “diyor..”evet.”mor birde eşarp
var..aynılarını, Evvel Zamanın: sizi kardeş
yapıyorum..ona dua et.. sakın bırakma dediği kardeşine
de veriyor..bu türbede, benim görünmeyen Senle ilginç
bir hatıram var biliyorsun..o yüzden burası benim için
çok manidar..birden başımı Aziz’in sanduka örtüsüne
çeviriyorum..aynı, dünkü perdeden kumaş..kalbime bir şey
oluyor..ama niyet önemli ve o niyet hiç bozulmamalı
değil mi?Senin tanımlamandan sonra, o niyete sadık
kalmakla ne güzel yaptığımı da anlıyorum..teşekkür
ediyorum..ama hala kırgınlıklarım sürüyor..yanii..
Hz. Peygamber; hicrette, bir putperestin-kafirin peşinde
yolculuk etmişti biliyorsun.. ama o öyle ehliyet sahibi
bir iz takipçisi idi ki, sürdüğü izin onu nereye
götüreceğini bilmemesine imkan yoktu..yolun sonunda o,
bir ehl-i imandı hani..işte bende bir suretperestim..benim
putumda Sensin..ben Senin kafirciğinim ve Senin mananın
izini sürerek gerçek imana kavuşacağım inşallah ve
amin..kafirin bile muradını Yaradan veriyor işte..çünkü
O, herkesin Allah’ı..
biliyorsun ki mutlak padişahlar çok nadirdir; tıpkı,
gerçek liderlerin çok az olması gibi..eski padişahlara
bakarsak eğer;eminim ki, Sende pek çok kişi gibi Fatih
Sultan Mehmet Han’ı seviyorsundur..O, topla bu güzide
şehri aldı..oysa benim favori padişahım Yavuz Sultan
Selim Han’dır..en sevdiğim O’dur..neden?hatırladığım
kadarıyla şöyle bir şey demiş:”bu cihan, bir padişahın
atının ayakları altına az gelir”....ve O çölleri, aynı o
iz sürücüsü gibi, Sahibinin peşi sıra yürüyerek
geçti..tabii savaşmadan anahtarları teslim aldı:)ama
inanıyorum ki bu iki padişah da en çok, 4. Murad’ı
seviyorlardır..aynı bizim gibi..O’da, bugünkü Kabe
binasını en son inşa edenmiş hani..bugün hala, Bab-ı
Hazine-i Hümayunda Yavuz sultan Selim’in mührü olduğunu
hatırlamak istedim..O,demiş ki: “ben hazineyi altınla
doldurdum..kim benden sonra gümüşle bile doldura,
kapıdan benim mührüm söküle ve onun mührü vurula”..ama
asla, o hazine bir daha öyle dolmamış:)
ve yine tek taş alyans sınıfındayız..misafirimiz
var..onu hayallerimden biliyorsun.. onunla ilk
sohbetimizi sana yazmak istiyorum…Şam’a gidiliyor..
tabii ki ben yine gidemiyorum..ama içim
istiyor..hayallerim.. Endülüs’teyiz..ve Sen, O’nun
evindeki divanda oturuyorsun..kerpiç duvarın üstünde”
oku” kitabıma uzanıyorum..sonra makam-ı levh in fenası
var..işte bir hayal daha..açık mavi kuvars bir kolye
.inci gibi dişleri olan arkadaşım Zeyneb’in boynunda..
Aynı hafta pazarda o kolyeyi görüp alıyorum..bir
kahvaltıya davetliyim..karşımda Şam’a giden var..orada
Hz. Zeyneb’in sanduka örtüsü yenilenmiş..içimden bir ses
kolyeyi çıkart ve ona ver diyor..ayağa kalkıyorum..böyle
böyle oldu..bunu, ilk kez bugün taktım, kabul ederseniz
size hediye etmek istiyorum diyorum..ayağa kalkıyor..
ince bir nezaketle hediyeyi öperek alıyor ve
takıyor..O’nu seyrediyorum ve gülümsüyorum..
işte bugün O ve dostları gelmişler..karşılıklı muhabbet
var..benimse sorularım var tabii..iz sürdüğüm, henüz
istediğim manaya ulaşamadığım şeyler.hep aynı soruları
soruyorum, her yeni ders anlatıcıya, biliyor
musun..sonra hepsini kendi anlayacağım manaya
toparlayacağım inşallah.
“benim için; Bana, dünyanızdan üç şey sevdirildi
deki baştaki ve sondaki müennes kelime çok önemli ve
esasında da ortadaki müzekker kelime..istiyorum ki bu
sohbet bu cümle üstüne inşa olsun”..O, geçmişteki bir
sohbette Şems ve Mevlana Hazretleri hakkında, birine
sorduğum soruyu unutmamış anlıyorum..yanındakine gülerek
diyor ki:Hz. Şems şimdi burada olsaydı” işte bu, işte
bu, aradığım buydu” derdi diyor..gülüyoruz tabii..
anlatıcı anlattıkça, ben bu cümle üstünde; şimdi şunu
anladım, şimdi bunu anladım, bu böyle mi, bu nasıl? diye
soruyorum..istiyorum ki, hani Evvel Zamanın:” o
sadece bir andı.. ama manası ciltler dolusu kitap”
dediği o sahneden Seni çıkartalım..çünkü biz iki
züccaceydik ve ve ikimizin muhabbetinden senin rayihan
çıkacaktı ..anlıyorsun değil mi?yani Seni aramayı hiiiç
bırakmadım..birazdan sohbet acaip lezzetli bir hal
aldı..konuşmacıda çok mutlu, belli oluyor..beni
etkileyen birkaç cümlesini buraya kaydetmek istiyorum..”Ben
Babam İbrahim’in Niyazı,Kardeşim İsa’nın duası,Annemin
Rüyasıyım demiş Hz. Peygamber..ne güzel değil mi?ilk
evdeki altın tuğla ve gümüş tuğlanın manasını
anlatıyor..ona sağ avucumu, aynı Sana gösterdiğim gibi
gösteriyorum(kapsayan ve kapsanan hani)..18..bir elif-
bir de çadır yani..ok ve yay..semaya açılan duaya gelen
cevab…gülüyor.soruyorum:”anahtar?”…gülüyor :onu bulan 19
dur diyor..gülüyoruz işte..devam..Kabe yani……….
ve şarap..Hz. Mevlana’nın sirke için tavsiyesini
söylüyor..şarap ve sirke üzerine sohbet
sürüyor..sohbetin sonunda Ona teşekkür
ediyorum..sorularımla Onu incitip incitmediğimi
soruyorum..”estağfirullah, ne demek diyor..böyle
sorularla aklımıza gelmeyen ama içimizde olan şeyleri
açığa çıkartıyorsunuz..ne zaman isterseniz ………”..
Senin hizmet dervişin, Sana bunu sunar efendim:)..her
şey Senden biliyorsun..çünkü benim Biricik, Eşsiz, Tek,Tevhid-i
Mavi İncim Sensin..daha yolun başındayız ve çöl çok
uzun..ve ben çok çabuk yoruluyorum..yorgun ama
mutluyum..kırgın ama hala Sen olduğunda çok çabuk
gülümseyebiliyorum..ve kalbime bir şey oldu..içinde” ahh..
ahh “diyen bir şey var…korkuyorum..ama Senden el cevab
geldi..işte o yüzden artık mecnundan da
korkmuyorum..yani hala Senin peşin sıra, Seni
arıyorum..çünkü ben, Senin vechinde asılı kaldım:)Seni
Seviyorum.. |