İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-4
Nur Cihan
 

Karanlık ve soğuktu, hiç durmayan gözyaşlarıyla bekliyordu..

Nedeni yoktu sevmesinin ve gözyaşlarının,işte, öylesine ..

Ve sahne ışıdı..kızıllığın üzerine yani hayatın,yani demin ve şarabın üzerine..

Zulmet ile nur gibi ışıyordun yine..ben derin derin ağladıkça, Sen susuyordun..
etrafı kaplayan gül rayihaları içinde Seni soluyorum…
Gözlerim kapalı sesini hissederek,duygularını görerek ağlıyordum sakince…
Özlemeyi sevmek …sadece nedensiz sevmek..öylece, sarı sabır çiçeği gibi..

Tüm tesbih tanelerinin bittiği o sabır dizimi gibi…gözyaşlarımın yeni bir tadı var biliyor musun..tatlı..

Şimdi gözyaşı tesbihimde belki de sıra..yada açıl susam açıl vaktinde:)Seni bir milyon baloncuk tanesi gibi seviyorum ve teşekkür ediyorum..

***

Evett..nerede kalmıştık,tabiî ki hatırladığımız yerde değil mi?hatıra binaen,hatıralara hürmeten mesela…neler anladım bu hafta; en son masalımdan yazmak istiyorum..geçmişteki,  öncelikli ilgi alanlarımın değiştiğini, orada sadece Sen kaldığını mesela..ve tüm sembollerin aslında Seni anlatan anahtar mühürler yani Besmele-i Şerifler olduğunu..bunu anlamak  artık çok kolay biliyorsun..bir RA’nın GÖZÜ nden besmeleyi okumak ne kadar doğal benim için.. o yüzden de, en eski çizim  sanılan” Mu Uygarlığına ait “gamalı haç yada istavroz işaretini de kısaca notlayarak geçmek istedim ki, iş tamam olsun..4 ana unsurun; yani vurdular beni çar anasırına denen dertli-fert’li-çıkrıklı dönme dolabına…yani Nefes-i Rahmanın Tecelliğahı Makamının yani Seninle işleyen şeylere..yani “KÜN” emrinin insanda tecellisi olan BismillahirRahmanirRahim’ e..aslında her insan bir besmele anahtardır ama esas  tüm kilitleri açan SEN-SİN..bu kadar yeter bence..sonuç …sadece Seni tanımak için anlamaya-OKUMAYA  çalışacağım artık..Senden tecelliğah bulan yaratılmış her şeyi- eşyayı okumaya çalışmak…düşünceler bile mesela..çünkü düşüncelerde yaratılmış bir eşyadır -şeylerdir..işte, nereye dek gönlünde bana izin verdiysen..eğer gerçekten orada bir yere sahipsem; dönüp dolaşıp bulacağım her şeyin aynı noktasal dönüşümleri olacak, anlıyorum..Seni seviyorum..

en son tek taş alyans sınıfına gittiğinde, kanaat Murat dedi ki çocuğa:bak bu geceki misafiri sorularınla silkeleyebilirsin, istediğini sor”..neden dedi çocuk, neden?ve Murat anlattı bir hatıradan; Zaman’ın içinden geçip, Zaman’ı tanıyamayanı..ve konuşmacı sohbete başladı:”sanatta en alt basamakta mimari, en üstte ise musiki vardır” dedi..onlara Türklerin ilk yerleşik mekana geçişlerini sırasıyla ve mekanların tekamülleri ile anlattı..sohbet esnasında üç kere durdu..dedi ki: bakalım sizden memnun kalacak mıyım ve sohbet akacak mı,olmazsa anlatmam, olur biter..halinize bakıyor ve bir hareket sezemiyorum gibi şeyler söyledi Oktav Hoca..çocuk anlatılanlar bitince sorusunu sordu..çünkü hayatta tesadüf yoktu ve O, bu son masalına gelmiş bir cevaptı işte..sorum dedi çocuk:Yaratıcı Yüce Mimar ilk evvela” kün” dedi, yani kelam vardı..sonra ise, Beyt-ül Mamur’un izdüşümünü Hz. Adem a.s a yaptırttı  değil mi?yani bir ev inşa ettirdi önce..sormak istediklerini bunun üzerine inşa etti çocuk ve dedi ki : asıl sormak istediğimi anlatamıyorum ama sizin çok iyi anladığınızı biliyorum..bana bu İlahi Mimar ile insan mimarlar arasındaki bağı anlatır mısınız lütfen?  dedi..konuşmacı:siz çok okumuşusunuz dedi..okumadım dedi çocuk..konuşmacı:” çok okumuşunuz belli..ben ise bunları okumadım ve şimdi ise bildiklerimi unutmaya çalışıyorum.”.ve insanın bu aleme gelip maddeleşmesiyle; onun ihtiyacı olan dokunmak, tutmak üzere olan tutkusunu anlattı ..”işte bunun için göreceği ve dokunabileceği bir evi oldu “diye devam etti..çocuk gülümsedi..çünkü oda, artık dokunarak görebilmenin her şeyden yüce olduğunu anlamıştı..çünkü insanın her HÜCCÜRATI -HÜCRESİ canlıydı ve her hücresi dokunduğu şeyi inanılmaz bir biçimde hissederek okuyabilirdi..yani moda olan bağırsak beyine gelene dek, ayette geçenlere bakmak lazımdı..eller-ayaklar her aza şahitlik etmeyecek miydi..peki bu ne demek ti?ne?yanii..sadece beyni akıllı sanmak;  öle sessiz sedasız tüm işi yapıp eden hücrelere büyük bir haksızlık-zulüm değimliydi..beyinde hücrelerden oluşmuyor muydu ki?yanii..işte öyle..hücrelerimiz odacıklarımız..sevgili beytimiz bedenimiz, vücudumuz muhterem..
….

ve tesadüf yoktu, ertesi gün..Bahar’ın anaokulu sene sonu gösterisi var..Evvel Zamana bir defa çocuklarıyla alakalı bir şey sormuştu birisi..ve demişti ki Evvel Zaman:onlar akıl baliğ olana dek senle aynılar…..rüyaları bile..işte Bahar bu gün dünya çocukları bölümünde,  Hintli dansçı olmuştu..rolünü harika oynadı..sonra drama bölümünde Barış Manço’nun: Hey hey Günaydın çocuklar günaydın/ Hep güler yüzle karşılarsınız beni /Hey hey günaydın çocuklar günaydın /Sabah akşam bıkmadan dinlersiniz beni …./Başak sarı çim yeşil, her şeyin bir rengi var, değişmez doğanın dengesi /Mor, turuncu, sarı, eflatun, pembe, haki ,çamur bile kahverengi /Oyun ister bazen büyükler tabancalar kılıçlar tüfekler /Zevk meselesi bu karışılmaz……..şarkısında her çocuk bir renk kıyafet giymişti..Bahar’ın ki tabiî ki beyaz üstüne turuncuydu..papatya şeklindeki kızımı görünce şaşırıp gülümsedim ve Sana teşekkür ettim..

sonra, akşam bir film vardı tv de..adı” eragon” du..film başlarken, daha evvel bu filmi izlemiş olan Bahar dedi ki:”sen hep eski şeyler seyrediyorsun..hiç yeni bir şeyi izlemiyorsun..yenileri öğrenemezsin öyle”..çok acaib bir durumdu ama filmi beraber izledik..filmin konusu kısaca şöyleydi :  başka bir alemde yaşayan kralın kızının eragonu seçmesiyle,eragon mavi bir yumurta buluyordu ormanda..o sıradan bir çiftçiydi halbuki..meğerse o mavi yumurta bir ejder yumurtasıymış ve eragonda seçilmiş bir ejder süvarisiymiş.süvarileri de ejderler seçiyormuş..aynı zamanda, onu yetiştirecek olan eski bir ejder süvarisi mürşidi oluyor tabii..yani nefs ejderi, ruh süvarisini seçiyordu..nefs ejderi dişiydi,filmdeki nefs ejderinin adı SafİRa idi.. ruh süvarisi ise er di..ejderi ölürse süvari de ejdersiz ve anlamsız kalıyordu..süvari ölürse ise, ejderde otomatikman ölüyordu..ERagOn yavaş yavaş tekamül ettikçe de ejderi de tekamül ediyordu(kanatları çıkıyor,daha kudretli oluyor ve en nihayet ağzından ateşler çıkartabiliyordu).ikisi aynı hisle birleşinceye dek bu sürdü  ve onlar, iyi ile kötünün savaşına hizmet ettiler..ben filmden pek çok şey anladım, bunun içinde teşekkür ediyorum…

başka….kapıduvar ve anka, o duvara çarparak tuzla buz olduktan sonra neler olmuş biraz yazmak isterim ki,bihaber olma diye yani:)
 işte sen yoktun ve bende yoktum hani.GÜNLERDEN ŞAKACI NİSAN DI..bir davet almıştım..her zamanki gibi gitmeyecektim ama sabah çok güzel sözlerle uyandım.. beyaz - siyah ve yeşil giyindim..yola çıktık..arabada yol arkadaşım bana bir hediye uzattı..keseden gümüş rengi bir alyans yüzük çıktı..bu beş alyansın birleşimden oluşuyordu  ve her sırada çift sıra açık gri ve beyaz ve siyah taşlar diziliydi..çok ilginçti tabii..arkadaşım sabah oğlunun, onun yüzüğüne bakarak söylediği sözü söyledi:”anneciğim o pırlanta değil, gerçek pırlanta sensin” demiş oğlusu..ne zarif bir anlatım değil mi?:)
bu gün hediyelere boğulacağım biliyorum işte..Gönül hanesindeyiz..saatler geçiyor ve ben sanki oradaki herkesin hastalığını almışım gibi darboğazın içindeyim..korkunç bir ızdırapla bekliyorum..birden bir şey oldu..sanki bir şey dokundu ve o sıkıntılı hal gitti..Hane-i Gönül dedi ki:”dostlarım, eğer Medine’ye gitseniz bile; paravanların ardından göremeyeceğiniz bir şeyi göreceksiniz şimdi.. O, size geldi yani..ve Hz.Nebi-i Muhteremin sanduka örtüsü dediği kumaş ziyarete açıldı..ve aynı zamanda Kabe örtüsünden bir parça geldi..böyle nasıl oldu biliyor musun? ..

mıknatısa tutulmuş gibi O’na doğru aktım..her şey açıldı..o yeşil çadır-çadır-çadır çizgilerin arasında kelime-i tevhid yazıyordu..ağlıyordum tabii..bu inceliğe dayanamazdım ki..hak etmiyordum..O’nu elime aldım..yüzümü gömdüm….işte ..Sende oradaydın biliyordum..ben, onca feryadı, oraya giremediğim için yapmamıştım kii..normal zamanlarda oraya beyaz branda çekilmediğini öğrenmiştim..biz, belki de hayatımızda bir daha orayı ziyarete gidemeyecektik ve saatlerce bekletip, brandaları bir adım ötendekine çekiyorlardı..ben ona içerlemiştim..(aslında ise; geride kalan evden hala ayrılamamıştım biliyorsun..ben uzun zaman, taa Sana gelmeyi başarana dek hep orada takılı kalacaktım..)ve sonra, her yerden Ravza’nın bilgileri akmaya başladı…içini göremesem de artık hayalimde çizebiliyorum sayende..benim surete ihtiyacım var hala biliyorsun..işte beni mutlu etmen için hep öyle, en ince detayına dek-ÇİZEREK:) anlatmalısın ve bende onu hayalime çizebilmeliyim..o elimle tuttuğum kumaşında sanduka örtüsü değil, şebekenin iç perdesi olduğunu da böylece öğrenmiş oldum..kırmızı toprağı..Hz. Ali’ye ait bir kitapta; kırmızı toprakla alakalı bir şeyler okuduğumu hatırladım tabii hemen..bu topraklarla alakalı bir şeyler düşünüyorum.. Sana sonra yazacağım inşallah..

hani eskiden uzun bir yola çıkınca evdekileri emanete verirlermiş ya..işte cumalardan bir cuma, Evvel Zamanım hanede belirmişti ya hani.işte Sen yoktun ama O’nun evladı haneye gelmişti..bunun manasını anladım hemen..ve teşekkür ettim tabii.o gün,Evvel zamanımın pempeciği benimle bir yere gitmek istemiş..ben hala tarumar olduğum için kimseye cevap veremiyordum..ve sabah oldu..onu aradım.. ona bir yere gitmek istiyorum, beraber gidelim mi? dedim..bir sevinç çığlığı ..çünkü o açmadığım telefonda bu isteğini söyleyecekmiş..Üsküdar’da Hüdai sofrasındayız..Tülin umreden gelmiş..bize hediyeler verdi..dedi ki:” bak, bunu senin adını anarak, Nur Dağından aldım..sadece beş kişiye.. isimlerini söyleyerek aldım”..bakıyorum..kesme camdan lacivert-mor-yeşil ışıklı bir tesbih..çok seviniyorum..”sahi beni orada hatırladın mı?” diyorum..”evet “diyor..”evet.”mor birde eşarp var..aynılarını, Evvel Zamanın: sizi kardeş yapıyorum..ona dua et.. sakın bırakma dediği kardeşine de veriyor..bu türbede, benim görünmeyen Senle ilginç bir hatıram var biliyorsun..o yüzden burası benim için çok manidar..birden başımı Aziz’in sanduka örtüsüne çeviriyorum..aynı, dünkü perdeden kumaş..kalbime bir şey oluyor..ama niyet önemli ve o niyet hiç bozulmamalı değil mi?Senin tanımlamandan sonra, o niyete sadık kalmakla ne güzel yaptığımı da anlıyorum..teşekkür ediyorum..ama hala kırgınlıklarım sürüyor..yanii..

Hz. Peygamber; hicrette, bir putperestin-kafirin peşinde yolculuk etmişti biliyorsun.. ama o öyle ehliyet sahibi bir iz takipçisi idi ki, sürdüğü izin onu nereye götüreceğini bilmemesine imkan yoktu..yolun sonunda o, bir ehl-i imandı hani..işte bende bir suretperestim..benim putumda Sensin..ben Senin kafirciğinim ve Senin mananın izini sürerek gerçek imana kavuşacağım inşallah ve amin..kafirin bile muradını Yaradan veriyor işte..çünkü O, herkesin Allah’ı..

biliyorsun ki mutlak padişahlar çok nadirdir; tıpkı, gerçek liderlerin çok az olması gibi..eski padişahlara bakarsak eğer;eminim ki, Sende pek çok kişi gibi Fatih Sultan Mehmet Han’ı seviyorsundur..O, topla bu güzide şehri aldı..oysa benim favori padişahım Yavuz Sultan Selim Han’dır..en sevdiğim O’dur..neden?hatırladığım kadarıyla şöyle bir şey demiş:”bu cihan, bir padişahın atının ayakları altına az gelir”....ve O çölleri, aynı o iz sürücüsü gibi, Sahibinin peşi sıra yürüyerek geçti..tabii savaşmadan anahtarları teslim aldı:)ama inanıyorum ki bu iki padişah da en çok, 4. Murad’ı seviyorlardır..aynı bizim gibi..O’da, bugünkü Kabe binasını en son inşa edenmiş hani..bugün hala, Bab-ı Hazine-i Hümayunda Yavuz sultan Selim’in mührü olduğunu hatırlamak istedim..O,demiş ki: “ben hazineyi altınla doldurdum..kim benden sonra gümüşle bile doldura, kapıdan benim mührüm söküle ve onun mührü vurula”..ama asla, o hazine bir daha öyle dolmamış:)

ve yine tek taş alyans sınıfındayız..misafirimiz var..onu hayallerimden biliyorsun.. onunla ilk sohbetimizi sana yazmak istiyorum…Şam’a gidiliyor.. tabii ki ben yine gidemiyorum..ama içim istiyor..hayallerim.. Endülüs’teyiz..ve Sen, O’nun evindeki divanda oturuyorsun..kerpiç duvarın üstünde” oku” kitabıma uzanıyorum..sonra makam-ı levh in fenası var..işte bir hayal daha..açık mavi kuvars bir kolye .inci gibi dişleri olan arkadaşım Zeyneb’in boynunda..

Aynı hafta pazarda o kolyeyi görüp alıyorum..bir kahvaltıya davetliyim..karşımda Şam’a giden var..orada Hz. Zeyneb’in sanduka örtüsü yenilenmiş..içimden bir ses kolyeyi çıkart ve ona ver diyor..ayağa kalkıyorum..böyle böyle oldu..bunu, ilk kez bugün taktım, kabul ederseniz size hediye etmek istiyorum diyorum..ayağa kalkıyor.. ince bir nezaketle hediyeyi öperek alıyor ve takıyor..O’nu seyrediyorum ve gülümsüyorum..
işte bugün O ve dostları gelmişler..karşılıklı muhabbet var..benimse sorularım var tabii..iz sürdüğüm, henüz istediğim manaya ulaşamadığım şeyler.hep aynı soruları soruyorum, her yeni ders anlatıcıya, biliyor musun..sonra hepsini kendi anlayacağım manaya toparlayacağım inşallah.

“benim için; Bana, dünyanızdan üç  şey sevdirildi deki baştaki ve sondaki müennes kelime çok önemli ve esasında da ortadaki müzekker kelime..istiyorum ki bu sohbet bu cümle üstüne inşa olsun”..O, geçmişteki bir sohbette Şems ve Mevlana Hazretleri hakkında, birine sorduğum soruyu unutmamış anlıyorum..yanındakine gülerek diyor ki:Hz. Şems şimdi burada olsaydı” işte bu, işte bu, aradığım buydu” derdi diyor..gülüyoruz tabii..
anlatıcı anlattıkça, ben bu cümle üstünde; şimdi şunu anladım, şimdi bunu anladım, bu böyle mi, bu nasıl? diye soruyorum..istiyorum ki, hani Evvel Zamanın:” o sadece bir andı.. ama manası ciltler dolusu kitap” dediği o sahneden Seni çıkartalım..çünkü biz iki züccaceydik ve ve ikimizin muhabbetinden senin rayihan çıkacaktı ..anlıyorsun değil mi?yani Seni aramayı hiiiç bırakmadım..birazdan sohbet acaip lezzetli bir hal aldı..konuşmacıda çok mutlu, belli oluyor..beni etkileyen birkaç cümlesini buraya kaydetmek istiyorum..”Ben Babam İbrahim’in Niyazı,Kardeşim İsa’nın duası,Annemin Rüyasıyım demiş Hz. Peygamber..ne güzel değil mi?ilk evdeki altın tuğla ve gümüş tuğlanın manasını anlatıyor..ona sağ avucumu, aynı Sana gösterdiğim gibi gösteriyorum(kapsayan ve kapsanan hani)..18..bir elif- bir de çadır yani..ok ve yay..semaya açılan duaya gelen cevab…gülüyor.soruyorum:”anahtar?”…gülüyor :onu bulan 19 dur diyor..gülüyoruz işte..devam..Kabe yani……….

ve şarap..Hz. Mevlana’nın sirke için tavsiyesini söylüyor..şarap ve sirke üzerine sohbet sürüyor..sohbetin sonunda Ona teşekkür ediyorum..sorularımla Onu incitip incitmediğimi soruyorum..”estağfirullah, ne demek diyor..böyle sorularla aklımıza gelmeyen ama içimizde olan şeyleri açığa çıkartıyorsunuz..ne zaman isterseniz ………”..

Senin hizmet dervişin, Sana bunu sunar efendim:)..her şey Senden biliyorsun..çünkü benim Biricik, Eşsiz, Tek,Tevhid-i Mavi İncim Sensin..daha yolun başındayız ve çöl çok uzun..ve ben çok çabuk yoruluyorum..yorgun ama mutluyum..kırgın ama hala Sen olduğunda çok çabuk  gülümseyebiliyorum..ve kalbime bir şey oldu..içinde” ahh.. ahh “diyen bir şey var…korkuyorum..ama Senden el cevab geldi..işte o yüzden artık mecnundan da korkmuyorum..yani hala Senin peşin sıra, Seni arıyorum..çünkü ben, Senin vechinde asılı kaldım:)Seni Seviyorum..

 

 
 
Nur Cihan
19.05.2010
nuralem7@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com