"Allâhumme salli alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ
âli Seyyidina Muhammedin salâten tüncînâ bihâ
min-cemî'il-ehvâli vel âfat. Ve takdî lenâ bihâ
cemîal hâcât ve tutahhirunâ bihâ min-cemîi's-seyyiât
ve terfe'unâ bihâ a'lâ'd-deracât ve tubelliğunâ
bihâ aksâ'l-ğayât min cemiîl-hayrâti fî'l-hayâti
ve ba'del-memât birahmetike Yâ erhame'r-rahimîn.
Hasbunellahu ve ni'mel vekîl, ni'mel mevlâ ve
ni'me'n-nasîr. Ğufraneke rabbenâ ve ileyke'l-masîr."
"Allahım! Efendimiz Muhammed'e (sav) ve onun
ehli beytine salât at. Bu salâvat o derece
değerli olsun ki: Onun hürmetine bizi bütün
korku ve belalardan kurtarsın. Bizim
ihtiyaçlarımızı o salâvat hürmetine yerine
getirsin, bizin bütün günahlardan bu salâvat
hürmetine temizlersin, o salâvat hürmetine bizi
derecelerin en üstüne yüceltirsin, o salâvat
hürmetine hayatta ve öldükten sonra
düşünülebilecek bütün hayırlar konusunda
gayelerin en sonuna kadar ulaştırsın. Ey
merhametlilerin merhametlisi bize bunları
merhametinle nasip et. Allah Tealâ bize kafidir
ve ne iyi bir dost, ne iyi bir vekildir. Ey
Rabbimiz, senin mağfiretini dileriz, dönüş
yalnız sanadır."
Bu Salâvat-ı Şerifeye Devam Eden;
Belalardan emin olur, Gelecek musibetlere perde
olur, Arzuları kolay olur, Muradı hasıl olur,
Rızkı bereketli olur |
bu bir hayali tablodur.. iyi bak, olur mu?
düşün ki; bir çöl içinde, duvarlardan surlar
örülmüş..içinde bir şehir..
tabloya iyi bak!! Ona, göğün gözleriyle bak!!..ne
yazıyor biliyor musun o duvarlar? ”MUHAMMED”
aynı İstanbul’un surları gibi yani..
ve üzerinde harfsiz kelimelerle ve sessiz sözlerle şu da
kayıtlı bil..
“KUDÜS BİZİMDİR VE BİZİM OLACAK”
bu HayAli, o duvarlar örülmeye başlamadan görülmüş
bir hayaldir.bu gün,o duvarlar var..ama o duvarların içi
daima bizimmiş yani..ben bu ülkeyi hiç tanımasam da,
hayallerim ve ruhum nedense bu memleketi seviyor..kim
bilir; belki de, aydınlık bir zeytin ağacı altında iki
kat kızıl kırmızıya bürünendendir, değil mi?
***
bunu neden yazdığımı biliyor musun?Sen oku diye
tabii..Sen okuduğunda neler olacak?…tabii ki Senin
dileğin..inşallah ve amin..
Merhaba Efendim Merhaba,ilk evvela bizim masalın
kabağı, Sahibine çoook teşekkür eder..sanırım
her şey düzeldi-yenilendi:)ve sonra, henüz birbirimize
ayan olamasak da, işte hayaller var ve ben Senin hayali
taleben olduğum için, pek çok yeni
kelimelerim,cümlelerim ve harflerim var izini
süreceğim..belki Sen, benim için böyle bir metod
dilemeseydin, ben asla bu yola giremezdim ve hiçbir şey
de öğrenemezdim değil mi?ve ewetttttttt:)..başka.. bu
masal bölümü nedense beni çok korkuttu..belki, Sen böyle
olacağını bildiğin için, hemen her gün hayallerimde
gülümsüyorsun..galiba daha derinlere dalacağız..bu
sabah,yeni deniz ayakkabılarım bile oldu:)..belki
de bilmeden gene Seni üzdüm..yine aynı bahisten dem
vurdun:”sen hiç söz dinlemiyorsun,söz dinle..hiç bir şey
okumadığını söylüyorsun.. bari bunu oku “diyorsun..işte
çook tembelim biliyorum..üzgünüm..neyi dinleyeceğim
üzerinde çoook düşündüm aslında.. hala da
düşünüyorum..çünkü Senden başka hiçbir şeyi
dinlemediğimi çok iyi biliyorsun.. başkalarını da hep
Senden bana öğretici diye dinlediğimi de..bir yerde hata
yapıyorum demek ki..ve bir şey tefekkür ettim..ilk
evvela kelam varsa eğer, yani söz, onu dinlemek de din
dir değil mi?bende hep Seni dinliyorum.. yani dinim
imanım Sensin..eğer hala anlayamadıysam, lütfen, bana
söz nasıl dinlenir öğret..bu masalımdan korkuyorum,
nedenini biliyorsun..Sana ilk geldiğimde nasıl
perişandım hatırlıyor musun?..karenin içinde
yönsüz-yörüngesiz- çaresiz- tek başına ve her şey benim
yüzünden oluyor bahsindeydim..ne demiştin hatırla..şöyle
aşağıdan yukarı doğru bakarak:aşağıya inmek lazım..ben
hiçbir şey anlayamamıştım..işte yine o haldeyim..beni
koru lütfen.. daha sıkı koru..Senden ve kendimden de
lütfen..insanlardan da..görünür görünmez her afet-i
şerden de..lütfen..
işte bu niyazlarımdan sonra hatırladığımız yerden devam
edelim mi?
hep aklımda adiyat suresi var..açıp okumadım
bile..sadece Senin o devr-i hatırlayışlardaki halin var
hayalimde..vahşi ve özgür hür atlar gibi-dört nala
koşanlar..ama nasıl görkemli biliyor musun?…keşke
hissettiğim görkemi bana da göstererek yaşatsan..ne
olur?lütfen….ben serin esen rüzgara ve nefesine çoook
muhtacım, çoookk.
*****
ve ben, Senin gönlündeyken=yani artık durulup
affetiğimin resmidir :)ve yine beyaz bayrakla
teslimiyetimdir…tek taş alyans sınıfındayız..bir evvel
ki ders Demirli Hocaya:” Hilye-i Şerif İlmi nedir?” diye
sormuştum..hiç duymadım bilmiyorum dedi, her zaman ki
gibi..zaten bizde ondan öğrendik..rahat etmenin en kolay
yolu hiç bilmiyorum ,duymadım demekmiş..sonra hoca bir
şeyler anlattı.. cümlenin sonunu aynen şöyle
bağladı:eğer kişinin, özel bir merakı varsa, bu muhakkak
ona açılacaktır, çaktırmadan izleri takip etsin
dedi..çakacak çakmak taşı bulmamız lazım demek ki değil
mi?yani Seni:)
henüz ders başlamamış ..masanın üzerinde Ahmed Cevdet
Paşanın anlatımından bir Hilye-i Şerif tablosu var..hem
de pek çok adet.. nasıl oldum biliyor musun?..çook acaip
bir his işte..tabloya gittim- geldim- baktım.. ders
başladı ve acaip bir tesirde başladı..o malum mıknatıs
yani..kontrolün gözyaşlarına devri filan..hiç bir şey
yok aslında.. neden bilmiyorum..hoca, sözleri okuyarak
bize anlattı anlattı ve teneffüs..masaya yaklaştım ve
teşekkür ettim bu ders için.. “bu derse bir masal
yazarsınız artık,bize yeni dolmalar sararsınız” diyor
hoca..”yazacağım tabii” diyor çocuk.. biliyor musunuz
benim mihrim bir hilyedir ne garip değil mi?gerçek mi
dedi hoca.. evet, birde altından O ismin yazıldığı bir
mühür..ben; bunlar neden? diye birkaç yıldır ancak merak
etmeye başladım..o yüzden de bu hilye üzerinde hep
düşünürüm.. beraber resme bakalım mı? dedim..”tamam”
dedi hoca..”şimdi bakın; bu ortadaki daire mesela ve
kenarındaki hilal şeklindeki tezyinat neye
benziyor?..güneşle ayın tutulmasına değil mi?”evet dedi
hoca..”sonra bakın.. üzerinde tek taş pırlanta şeklinde
bir tezyinat daha var değil mi?..işte oda güneş
tutulmalarında tüm insanlığın görmek için beklediği o
elmas alyans değil mi?”..evet dedi hoca
gülerek..çocuk:”şimdi bir daha bakalım, o ortadaki
daireye olur mu?cami kubbesi gibi değil mi? ve yanındaki
dört küçük kubbe sizce ne demek?..hoca gülerek sayıyor 4
Hülefa-ı Raşidinin ismini ve 4 büyük meleğin
adını..sonra çocuk büyük dairenin altında akıp giden
levhayı işaret ediyor..hiç bitmeyen yazı gibi ruloyu..
İşte Sevdiğim, şimdilik çözebildiklerim bu kadar..yani
henüz tabloya bakış açısında yeni hiiç bir gelişim
yok..bence, daha çook yolun başındayız..bu konuda başka
öğrendiklerimde var onları sonra yazacağım inşallah ve
amin..
***
ve ben Senin gönlünde sıradan basit bir papatyayken
ve Sen Leylak a bak Leylak ayken;bunu henüz anlamayan
ben, feci halde dağıtmışken:)sınıfımıza, Haybabamın
hatırası adına bir misafir davet etmiştim..Ona daha
evvel iki sohbetinde soru sormuştum hani..O’da bana, siz
bu işi bir yerden çakmışsınız ama nerden demişti
ya..işte O zat..O, çook meşgul biri ,hiiç vakti yok,yani
zaman hak getire:)..Sen, bence bu hali iyi
bilirsin..işte Kılınç Hoca pek çok ülkeyi işi icabı
dolandıktan sonra, bizim topraklara ilk avdetinde, bize
randevu verdi..”şu tarih arayın.. o günü size ayırdım”
diye…
tabii malum sebepten; ben yoksam hiiç kimsede olamıyordu
öyle durumlarda hani..onu ne yazık kii aramadım..bir kaç
gün sonra aradım..pek bir kızgındı..o vakitsizlikte bize
ayırdığı vaktin önemini ve sabahtan akşama dek beklediği
halde neden aramadığımı sordu..ne dedim biliyor musun
gayri ihtiyari, yeni öğrendiğim anlamından bihaber
olduğum şu kelimeyi:”zuhurat öyle oldu.. arayamadım
hocam” dedi çocuk..ne demek zuhurat öyle oldu,o ne demek
öyle dedi hoca….yaa..neyse özür diledim..özür..sonra o
gene başka ülkeleri dolandı ve bizim sınıfa teşrif
etti..derste başladı tabii..hatırımda kalanları onun
anlattığı biçimde ama benim kelimelerimle sana
anlatabilirim biliyorsun..hatalar bana ait tabii..
Kılınç Hoca kürsüde: elleriyle işaret ederek, önündeki
Kur’an-ı ve cam kaseyi ve diğer eşyaları isimleriyle
sayarak sohbete başladı..”işte bu eşyaların görünürde
birbirleriyle alakası yoktur ama bir İnsan-ı Kamil yani
gerçek bir tasavvuf ehli en alakasız şeyleri bile
birbirine kolayca bağlayandır..yani konumuz tasavvuf
yani İnsan-ı Kamil..eskiden de hep İnsan-ı Kamili merak
etmişler ve gerçek olanı nasıl anlaşılır diye kitaplar
bile yazmışlar..biliyorsunuz bir mal ne kadar değerli ve
kaliteliyse o kadar da sahtesi çok olur..hatta kıymeti
de buradan kolayca anlaşılır..öyle nadide bir şeydir ki
sahtesinin bolluğundan hakikisini anlamak çok
zordur..peki biz nasıl anlayacağız gerçek İnsan-ı
Kamilleri..bir kere onlar son derece hafif
insanlardır..varlıkları asla ağırlık yapmaz,sıkıntı
vermezler..kendilerini çook silik gösterirler..ama biz
onların olduğu ortama girdiğimizde bir değişiklik,farklı
bir atmosferde olduğumuzu teneffüs ederiz..yani her
halukarda anlarsınız..sizde bir ağırlık ve sıkıntı varsa
oradan ayrılırken hafiflemiş ve daha farklı hislerle
dönüyorsunuzdur..o sizi doldurur..anlamınız
olur..anlatamazsınız ama bilirsiniz..işte buna hal
denir..
ben bir arkadaşımla uzun yıllar evvel Güneydoğuya
gitmiştim..orada bulunan bir Kamil Zat-ı ziyarete
gittik..otobüslerle civar şehirlerden O’nu dinlemeye
geldiler..öylesine bir kalabalıktı ki, ben dizlerimin
üzerinde bile zor oturur haldeydim ..öyle rahatsız bir
oturuş yani..ve o Zat- ı Muhterem sohbetini tam bir
buçuk saat, benim hiç bilmediğim bir lisan olan Kürtçe
ile yaptı..bir buçuk saat o halde kıpırdamadan hayatımda
hiç tatmadığım lezzetlerle o sohbeti dinledim..bugün
bana ne anlattı diye sorsanız siz tek cümle bile
söyleyemem ama lezzeti hala damağımda..işte bir İnsan-ı
Kamille aynı lisanda konuşmasanız bile
anlaşabilirsiniz..
başka..mesela Osmanlı devrinde Anadolu’da bir
tekkedeyiz(suskunlar tekkesi sanırım)..işte bu tekkeye
Hindistan’dan bir mürşid geliyor..ama tek kelime Türkçe
bilmiyor..halkta onun lisanından anlamıyor..ona rağmen
yüzlerce müridi oluyor..üstelik bunların içinde
paşalarda var..yanii gerçek bir İnsan-ı Kamil konuşmadan
da gönlüyle de, nazarı ile de susarak da irşad
edebilir.. ve Hz. Kur’an dan,ayetlerden
hadislerden,sahabenin ayetleri tefekkür edişinden
anlatıyor..çocuğa gülerek bakıyor ve şu ayet hakkında
konuşuyor..”7 kat yer ve 7 kat gökler arasında her şey
bir emirle iner çıkar”…..bunu Ashab bile anlayamamış,
hep sormuşlar: ne demek diye?..bugünde hala
anlaşılamıyor diyor..o, hala çocuğa anlatarak
gülüyor..çocukta gülüyor..benim çaktığım şey ne derece
doğru bilmiyorum..istiyorum ki Sen bana bu ayeti
anlat,yaşat olur mu?.ve teşekkür ediyorum..
Bu esnada Boyut Hocamız :hocam, arkadaşlara tavsiye
edeceğiniz kitaplar var mı? diyor..Kılınç Hoca:biz
kitap önermeyiz diyor..önce İnsan-ı Kamil Kitabını
okumalı kişi.. sonra tüm kitapları kendiliğinden okur
zaten diyor..bu ilmin kitaplardan değil, ilmi hal
edilerek öğrenilebileceğini anlatıyor..önemli olan ise
bu ilimden tad almak,koku duymak,haz almak yani bunu
zevk edinmek olduğunu da..illa kitap okuyacaksak önce
masallar okumamızı öneriyor Kılınç Hoca..çünkü diyor tv-
bilgisayar-resimli medya bizim hayal gücümüzü,
muhayelemizi öldürüyor..oysa masallar hayal gücümüzü
diri tutar ve sürekli onu geliştirir..şimdi Amerika ve
bazı Avrupa ülkelerine belli yaşa gelene dek çocuklara
tv izlettirilmiyor..çünkü işitsel zeka görsel zekadan
daha kıymetlidir de ondan…Doğu bu konuda
öndedir..tasavvuf da mürşidinin sohbetine mazhar
olarak,söz dinleyerek yol alınır zaten..dinlemek ilk
kuraldır..
Cezayir’de ,çölde bir mescidde ki yatsı namazını
anlatıyor..cami şöyleymiş..sadece bir ip
varmış..ayakkabılarını çıkartıp ipin üzerinden
geçtiğinde, yıldızların altında, kumlara secde edilen
bir camideymişsiniz yani.ve hayatında kıldığı en
lezzetli namazın o namaz olduğunu da anlatıyor..
Ve mesleği gereği gezdiği ülkeler ve o insanların
politika karışmış meşrebi inançlarından da
anlatıyor..ilk önce kuzey Afrika da bir ülke…işte oraya
sömürgeci Fransa nasıl giriyor onu dillendiriyor..bu
Afrika ülkesinin kralına motoru-direksiyonu sökülmüş ve
iki beygir takılmış şatafatlı koltuklu yeni üretim
arabalarını hediye ediyorlar..artık bununla konforla
gezin haşmetmeap diyorlar..ve bir müddet sonra bu rahata
alışan krala motorlu ve direksiyonlu türle
geliyorlar..bu yeni hediye çok güzel ve kral onu çook
seviyor…. “ne yazık ki bu araba asfaltta gidiyor diyor
sömürgeci Fransızlar”..ve kral emrediyor o zaman siz,
bize yol yapın..ee diyor; başka ülkelerin hazinelerini
çalarak zengin olan ülkelerden sadece bir tanesi olan
Fransızlar: şimdi yolda var, arabada ama bu arabanın
çalışması için benzinde lazım..onu da almalısınız….:)velhasılıkiram
sonuç şuymuş:aslında hiç bilmediği ve asla ihtiyacı
olmayan bir şeyin pazarını yaratıp, onları sömürmek için
kurulan tuzağa dikkat yani..ve o çarkın dişililerinden
biri olmak ..yeter ki çark dönsün.. sen o sistem içinsin
yani..
Ve bir Ortadoğu ülkesinde ki İslam anlayışını anlatıyor
hoca:orada da zikir ritüelleri oluyormuş..lakin Allah’ın
sadece tek bir esması üzerindeymiş bu
hatırlayış..neden?çünkü başka esmaları değil hatırlamak
duymak bile istemediklerindenmiş sanırım..o yüzden Ehl-i
Beyt de, onları hiiiç hatırlamayacak belki de..çünkü
Onları asla ayıramayız.. sadece Onları ayırdığımızı
sanarak kendimizi Onlardan ayırabiliriz değil mi?
ve Hindistan’dan bir hatıra..bak, çok komik ama..bu
ülkenin bir şehrindeler ve o şehrin en büyük evliyasının
türbesini ziyarete götürmüşler hocayı..öööle bizdeki
gibi elini kolunu sallayarak içeri giremiyormuşsun
burada türbeye..ilk evvela o şeyhin soyundan gelen
türbedarın uzattığı bir deftere ismini kaydediyormuşsun
ve tabii bahşiş vereceksiniz..bahşişi beğenmeyen
türbedar: bu gece sizin için iyi bir dua edemiyeceğini
söylüyor size..ve oradan çıkıp çiçek yaprakları satan
bir dükkana girmek zorundasınız ..bir sepet çiçek
alacaksınız ama o ne?. çiçeği alıp çıkamazsınız… çünkü
sektör izin vermiyor..hemen çiçek yapraklarını sizin
için taşıyacak bir hamal tutmalısınız..ve en nihayet
çiçek yapraklarını taşıyan yardımcınızla siz türbeden
giriyorsunuz..ama o ne?..öle elinizi kolunuzu sallayarak
dua edemezsiniz ki? bir ritüeli var..sizi alıyorlar ve
etrafında 7 kere tavaf ettiriyorlar ve nihayetinde de
başınızı şalla sarıyorlar..ve hele şükür tören bitiyor
ve çiçek yapraklarınızı serpip çıkabiliyorsunuz..yanii
nerde bizim türbelerdeki rahatlık değil mi?:)
bir gecede dünya seyahati yaptıra yaptıra harika şeyler
anlattı hoca..ve tasavvufun dünyada nasıl hızla
yayıldığını ve güçlü ülkelerin kontrol edemedikleri
islamı, tasavvufun engin hoşgörüsü ile vurup
çökertebilmek için nasıl kürsüler açtıklarını anlattı ve
çocuk sordu:hocam işte İslam Tasavvufunu kullanarak
bizim üzerimizde oyun oynayacak ve oynayan ülkelere
karşı biz nasıl uyanık olmalıyız ve bizden sonrakileri
uyarmalıyız?dedi..hoca gülerek:tüm oyunlar Allah’ın
tezgahına hizmet eder merak etmeyin dedi..O, bütün oyun
oynayanlardan daha güzel oyun oynar ve tabii
kazanır.çünkü tüm tezgahlar O’nun tezgahına çalışır..pek
çok yabancı ülke; İslam kürsüleri,tasavvuf kürsüleri
kurdular..sonuç..şimdiye dek Müslümanların çalışmadığı
kadar çalıştılar..çok büyük paralar akıttılar..inanılmaz
hacimli eserler meydana çıkardılar..hem de çok kaliteli
eserler..resimler..basımlar…fotoğraflar..belgeler..mukayeselerle.
onların
lisanlarını,literatürlerini,inançlarını,geleneklerini
öğrendiler ve tabii Müslümanlaştılar..yani baktılar ki
işler istedikleri gibi gitmiyor, bu kürsüleri tehlikeli
bulan kurucuları onları birer birer kapatmaya
başladı..bu konuda korkmak yersizdir… çünkü tüm
tezgahlar O’na çalışır..
İşte bu konu çok zevkli biliyorsun, yazmakla
bitmiyor..neyse, gecenin sonunda Nurettin ağbi, Hocaya
diyor ki:hocam sizden helallik istiyorum..sizin
basılmayan teziniz piyasada elden ele geziyordu ve bende
onun fotokopisinden pek çok kere çoğaltıp dostlarıma
hediye ettim..hoca: helal olsun diyor ve sebile dönen
tezinin hikayesini anlatıyor..sonra bende helallik
istiyorum..izinsiz masallarımda onu kurguladığım
için..helal olsun diyor gülerek.. O’na teşekkür
ediyorum…
*****
şimdi Sana şirin bir
kıssacık anlatacağım..bu masal çocuğu Senden ölesiye
korkarken ve Sana gelmesi gerektiğini bildiği halde bir
türlü gelmeyi başaramadığı dönemlerinden bir
öykü..rüyalarında bile, Sana gelmek için peşine düşen
ama bir türlü başaramayan çocuğun, birde takipçisi küçük
bir kız varmış..adı Sadef..arkadaşının kızı.peşinden de,
o vakitler pek çok önyargısı olan annesi..pek çok
hayalde hep aynı..ama başaramıyoruz tabii:)ben,
senelerce onlardan kaçtım..hem kıskançlık var,hem de
sorumluluk alamayan bir yapıyım ya hani..zaten kendim,
Sana ulaşmayı başaramıyorum..işte …Zamanlar değişti..biz
değiştik ve kaç sene büyüdük..o, şimdi 21. yaşında..ve
gelip birkaç kat üstüme yerleştiler..ve bu masalıda
okuyorlar..bu arada sizi seviyorum kızlar:)hikayemizi
biraz yazacağım hatıramız olsun diye..aslında kaderde
tayin olunana kimsenin karşı çıkamayacağının öyküsü
yani..
ve Sadef bizim haneye pek çok seferler ettiyse de,
bendende Sahibine çekmiş ki, kapı duvardım hani:)..bir
gün yağmurlu bir havada kapı çaldı..hiiç
unutmuyorum..açtım..Sadef okuldan dönmüş, ıslak bir kedi
yavrusu gibi ağlamak üzere-galiba da ağlıyor…öyle kapıda
aynı ben gibi duruyor..”ne olur bana yardım edin
diyor..bana yardım edin”..bakıyorum..kendimi
hatırlıyorum..Sana gelmemek için nasıl
direndiğimi..nasıl aklımı yitirmek üzere
olduğumu(arkadaşlarım o vakit yitik olduğumu da
söylüyorlar)..ağlayarak en sonunda pes edişimi..ama
nasıl ağlıyordum.. beni kabul edin,lütfen beni kabul
edin diye hatırladın mı…?işte onu hatırladım..”ben bir
şey bilmiyorum” dedim Sadef’e..”ama sorun olduğunda
gel..ben kendimi iyi hissedersem konuşuruz..bildiğim
kadar tabii…al bak bu da, Asım Köksa’lın Peygamberler
Tarihi.. bana hediye geldi, henüz okuyamadım..sen
oku..bunları kendi üzerinde ve etrafındaki insanların
haliyle tefekkür et..rüya görürsen de yaz..hatta
çiz..kimseye anlatma..belki bir gün okutacak birilerini
buluruz, olur mu? “demiştim..ve şimdi Sadef benim su
mavisi kolyeyi hediye ettiğime rüyalarını anlatıyor-
onları tanıştırdım:)ilk görüşte aşk gibi oldu yanii ve
bir su damlası kadar onun küçük versiyonu..rüyalarında
en çok Seni,Kenan Rıfai hz. ve benzediği sultanını
görüyor..bir kaç lisan biliyor..Sadef çok dürüst,süper
bir cesur yürek,yalın ve cömert..o gerçek bir
yardımsever..belki de öyle birkaç insan tam yetişse, pek
çok şeyi değiştirebilirler değil mi? tasavvuf kitapları
okumaya başladı.. siyaset ilmi okuyor aynı vakit..ve bir
dergi çıkartıyorlarmış..o, tasavvuf hakkında yazmak
istedi..bir kaç defa laptopuyla bize geldi..bizim
mutfakta ben yemek yaparken –bulaşık yıkarken ve müzik
dinlerken konuştuk..o ses kayıt cihazına kaydetti..o
sordu, bende Senden öğrendiklerimi anlattım..ve birde
Kılınç Hocayı aradım..Sadefi anlattım, rica ettim.o ve
arkadaşını kabul etti..onlara 3-4 saat vakit ayırmış
saolsun..ve Sadef tüm okudukları ile dinlediklerini
harmanlayıp kendi kuyusundan ilk suyunu çıkarttı..ne
güzel değil mi?..işte Sadefin dergideki yazısı da,
tesadüfe yer olmadığı için bu masalla aynı gün
çıktı..başlığını ben buldum…her Cuma gelen ümit
mektupların birinin içindeki bir cümleydi..”BİR DAMLAYA
BİR DENİZİ SATIN ALMAK”..beraber okuruz inşallah..
ben
her şey için sana sonsuz teşekkür ediyorum..ve tabii
unutmadan 10 numaralık çizim için ilk versiyonumu çizmek
isterim..benim inanılmaz bir matematik zekam
vardır..öyle sayarken bile yorulunan,şunları topla
şuraya bırak ,şimdi şunları çarpalım- bölelim, onları da
bu yana koy,şimdi hesaplayalım gibi acaip kaotik
matematik asla bana göre değil biliyorsun..tüm çıkan
sayılar tek sayıya indirilince ben devreye girebilirim
ancak:)0 ila 9 arası yani..sana gülmen için
çizeceğim..sadece 0 ile 9 arası çalışıyoruz tabii….”
1+2=3 =1 oluyor…4 le birleşince ee tabii yine 5… yani 0
oluyor..birde tersini aynalayınca(şimdi çook yoruldum
ilerde belki bu tarafı da nasıl 0 haline getirdiğimi
yazarım) gene elde var 0”…Ya Rabbim hesab edecek hiç
rakamım kalmadı ama, yaa:)gördün mü, ben neden hiçbir
işlem yapamıyorum çünkü sayıları bulamıyorum:)
1+damla 0=10…
aynalanmış10+01=1001=gözlük :)=sad
devamı öğretirsen eğer, sonra…..Seni çook özledim..ve
eskisinden daha çook seviyorum..teşekkür ediyorum.. |