İslâm Toplumlarının Dertlerini Paylaşabilmek
Bilal Atış
 

“Bugünün gelişen siyasi olaylarını sağlıklı bir şekilde değerlendirip yorumlayabilmek kuvvetli bir tarih bilgisiyle mümkündür”

İslam topluluklarının birbirleriyle kaynaşmaları ve birbirlerini tanımaları için İslâm ülkelerindeki münevverlerin, ediplerin, düşünceleri, yazıları dilimize aktarılmalıdır. Her devletin, her toplumun siyasi gelişmeleri ve İslâm coğrafyasında vuku bulan gelişmeler hakkındaki düşünceleri Türkçeye aktarılmalı ve her topluluğu kendi düşüncelerinden, kendi münevverlerinin kaleminden tanımalıyız.

Gönül ister ki, her üniversite mezunu müslüman, bir Arapça, bir Farsça bilsin. Geniş İslâm coğrafyasında milyonlarca kardeşimiz Türkçe bilsin. Kendi dertlerimizi kendi kelimelerimizle ifade edebilmek ve müslümanların kaleminden çıkan yazılardan kendi düşünce dünyamıza aktarmak en hayırlısıdır.

Bir Cavalı’nın, bir Sumatralı’nın kim olduğunu nasıl yaşadığını İngilizce bir kaynaktan, bir Dağistanlı’nın, bir İnguş’un nerede yaşadığını Rusçadan aktarmak müslümanların dertlerini kavramamıza, birbirimizi tanımamıza hizmet etmeyecektir. Sömürge dilleri bize, kendi meselelerimize Rusların, İngilizlerin, bizden olmayanların bakışıyla yaklaşmamız gibi bir tehlike sunacaktır.

Osmanlı’nın son demlerinde batılı matbuattan yapılan nakiller, tercümeler Osmanlı aydınında batı hayranlığı meydana getirirken Osmanlı müslümanlarında yaşanan sıkıntıların kaynağı olarak batı tarzı bir yaşamdan uzak olmak gibi çok hatalı fikirlerin cereyanına meydan verdi.

“Fikrimce ecnebi lisanından Türkçeye nakil ve tercüme olunacak muteber tarihi eserler Avrupa’nın iç siyasetindeki gelişmelerden başlayarak, Avrupa hükümetlerinden her birinin günümüzdeki gelişmelerini, toplumsal ve iktisadi evrelerini daha ayrıntılı incelememize hizmet edecektir.” *

Böyle düşünüyor bir Osmanlı aydını. Bu düşünceyi tersten okursak; İslâm milletlerinin tarihi, toplumsal ve kültürel eserlerini dilimize aktararak birbirimizi daha iyi tanıyabilir ve her bir milletin düştüğü tehlikelerden ve hatalardan ibret ve dersler alabiliriz. Düşüncelerin, matbuatın müslüman kavimlerin dillerine aktarılması her bir kavmin birbirlerini daha yakından tanımasına sebep olacak ve bir asrı aşan zamandır müsteşriklerin attığı zehirli tohumlar artık etki etmez, meyve vermez olacaktır.

Bu satırların yazarı fakir dahil bir çok Türkiyeli müslüman her batı kültür dairesinden en azından bir iki yazar, şair, düşünürün ismini sayabilirken Hint-Pakistan edebiyatından Muhammed İkbal’i, Nazrul İslâm’ı ve bütün bir Arap dünyasından Necip Mahfuz’u İran Edebiyatından birkaç tarihi simanın dışında belki Şehriyar’ı biliyor ve okuyoruz. İddia ediyorum ki, milyonlarla ifade edilen Türk kültür dairesinin dışındaki müslüman okur-yazar kardeşlerimiz de bir iki Türk edibini, düşünürünü anca bilmektedirler. Müslümanlar ancak kardeştirler derken, kardeşler ne yazık ki birbirimizi tanımıyoruz.

Çalışmalar Yetersiz

Müslümanlar arasında iletişimi sağlamayı, birbirimizi sağlıklı kaynaklardan tanımayı dert edinen ve bu yönde çalışmalar gösteren münevverler vardır. Bazı çalışmalarda bu amaca hizmet etmekte ama yeterli gelmemektedir.

Ümmetin derdiyle dertlenen münevverlerimiz, yazarlarımız, muhtelif coğrafyadaki müslüman toplulukların dertlerini beynelmilel geçerliliği olan İngilizceden takip edebilmektedir. Arapça İslâm coğrafyasında yaygın olsa da; ezilmiş, horlanmış, insanlık dışı muamelelere maruz kalmış insanların dertlerini, beklentilerini, kendimizin dışında var olan İslâm topluluklarının kültürlerini, düşüncelerini, edebiyatlarını bize aktarmakta tam anlamıyla verimli değildir. Arap dünyasının dışında milyonlarca müslüman Çince, Malayca, İspanyolca, Sanskritçe ve bir çok lisanda derlerini duyurma mücadelesindedirler.

Tayvanlı bir müslümanın ağıtlarını, Açeli bir annenin ninnilerini, Keşmirli bir ozanın eserlerini okumak ve onların dertlerini yüreğimizde hissetmek mümkün olmamaktadır. Uzakdoğu dilleri, Hint alt kıtasının lisanları, yani Arapça, Farsça ya da Kürtçe gibi kendi yakın coğrafyamızda konuşulan dillerin dışındaki lisanlardan, Türkçeye aktarılanlar o kadar yetersizdir ki, Tagor’un, Gazi Nazrul İslâm’ın eserlerini İngilizce tercümelerinden ulaşılmakta oradan Türkçeye aktarılmaktadır. Suyunun suyuna çorba olunca ben Tagor’un duygularını değil onları İngilizceye aktaran kalemin duygularını almış olmayacak mıyım?

Gelişen iletişim teknolojileri interneti hayatımızın vazgeçilmezi haline getirdi. Bugün sayısız site birden fazla dil seçeneğiyle yayın yapıyor. Ne var ki, bu lisanlar yerel lisanın haricinde İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça, Arapça oluyor. Uzak iklimlerde yaşayan müslümanların yayınladığı siteler kendi dillerinin dışında İngilizce, Arapça dil seçenekleri sunarken Türkçe dil seçeneği yok denecek kadar az olmaktadır. Türkiye’de ya da diğer coğrafyalarda en azından geniş ölçüde yayın yapan haber sitelerinde Türkçe, Arapça, Farsça, Kürtçe, Urduca seçeneklerinin verilmesinde fayda vardır.

İrib Örneği ve İran

Komşumuz İran bahsettiğim konuda duyarlılık gösteren bir ülkedir. İran Devlet Televizyonu İRİB’in internet yayınları doğu ve batı toplumlarından neredeyse tüm dillerde takip edilebilmektedir. İrib internet yayınlarında İran dışında yaşayan müslümanların da hayatındaki gelişmeler Türkçe olarak izlenebilmektedir. İran basınından derlemeler, Filistin’e ve müslümanların gündemine ait özel sayfalar ve birçok özel seçeneklerle İrib zengin bir içerik sunmaktadır. Yazar İran dışında hiçbir ülkenin bu çapta zengin içerikli bir çalışmasına rast gelmemiştir. (www.irib.ir)

İran kaynaklı, İrib dışında, Türkçe dil seçeneği de bulunan zengin seçenekli siteler müslümanların ahvali hakkında malumatlar vermekte ve son gelişmelere ulaşmakta yardımcı olmaktadır. TAQRİB, İQNA, TABYAN.NET zengin dil seçenekleri sunmaktadır. Bunlar ilk göze takılanlar ve istifade edilen sitelerdir. İran menşeli başka siteler de Türkçe yayın yapsalar da, bunlar genelde taklit mercii alimlerin resmi adresleri ve dar kapsamlı yayınlardır.

Ülkemizin dışında bir adreste Türkçe dil seçeneğinin olması güzel bir gelişme. Irak’ta da Türkçe dil seçenekli yayınlar takip edilmektedir. Bunlar elbette ki hem gönül ister hem de maddi kaynaklar ister. Bunları gerçekleştirmek kolay değildir.

Basın

Müslüman kardeşlerimizin neler düşünüp neler yaptıklarını bizlere aktaran bir kanal da basındır. Siyonizmin emrine girmemiş matbuat, gazeteler, dergiler bu mevzuda faydalı hizmetler vermektedir. Milli gazete, Zaman, Vakit, Yeni Asya, Arap ve İslam medyasından tercümelerle coğrafyamızın düşüncelerini bizlere aktarmaktadırlar. Sayısını bilemediğim haftalık ve aylık sürelerle neşredilen dergilerimiz de İslâm coğrafyasının dertlerini, neşelerini Türk insanına aktarmaktadır. Her birisini taktirle anmak zorunda olduğum dergilerimizden ikisini bu yazıda anmadan edemeyeceğim.

Ali Nar’ın İslâmi Edebiyatı aralıklarla da olsa senelerdir Türkiye dışından da müslüman ediplerin eserlerini bizlere aktarmaktadır. Derginin İslâm coğrafyasının muhtelif aydınlarıyla yaptığı söyleşiler bizlerin ufkunu açmakta ve kendi iklimimizin dışındaki yazarları tanımamıza sebep olmaktadır.

Haftalık aralıklarla yayınlanan Gerçek Hayat dergisi bu yazının kapsamındaki sıkıntımıza elinden geldiğince merhem olmaktadır. Yazar, isimlerini ilk defa duyduğu İslâm topluluklarını hep Gerçek Hayat vasıtasıyla tanımıştır. Derginin Ortadoğu temsilcisi Adem Özköse’nin söyleşileri yitik kardeşlerimizi bize tanıtmaktadır.

Müslümanca düşüncelerle yayınlanan matbuatta kalem oynatan düşünürlerimiz bizim ufkumuzu  açmakta ve kardeşlerimizin ahvalinden haberdar etmektedir. İlk aklıma gelen isimler; Cihan Aktaş, Nureddin Şirin, Hakan Albayrak, Ahmet Varol ve Mustafa Özcan’ın özverili çalışmalarıdır. İsmini zikredemediğim münevverlerimizi de dua ile yad ediyorum.

TRT Gündem

Basın denince TRT’yi de anmadan geçemeyeceğim. Sabahları orta dalga üzerinden dinlediğim TRT Gündem haber programı başından beri değindiğin konularda bizlere yardımcı olmaktadır. Kabul ediyorum ki, İslâmi kaygılarla hazırlanan bir yayın değildir.

TRT Gündem, Ortadoğu’nun ve Avrupa’nın tüm merkezlerinde görev yapan muhabirlerle direk bağlantı kurup gelişmeleri o ülkenin basınından ve o ülke halkının düşüncesinden aktarmaktadır. Türkiye’de ya da yurt dışındaki her gelişmeyi TRT muhabirleri ya da Anadolu Ajansı’nın çalışanlarıyla bağlantı kurarak doğru ve tarafsız  bir gazetecilik  anlayışıyla dinleyicilerine aktarmaktadır.

Sabah 08.oo gibi başlayan yayın 10.oo’a kadar devam etmektedir. Ülkemizde ve bölgemizde ne gelişmeler varsa konunun uzmanlarıyla da görüş alışverişi yaparak dinleyiciler bilgilendirilmektedir.  TRT Gündem, ülkemizde olsun bölgemizde olsun gelişmelere duyarlı herkesin takip etmesinde fayda gördüğüm bir programdır.

Sonuç

Yazının başında da ifade ettiğim gibi birbirimizin tarihini hakkıyla bilmez, birbirimizi hakkıyla tanımaz isek bugünkü gelişmeleri sağlıklı bir şekilde idrak edemeyiz. Ümmeti suni sınırlara bölen müsteşrikler birbirimizi İngilizcenin, Fransızcanın, Rusçanın, Çincenin esiri edip kendi lisanlarıyla düşünmemize çok çaba harcadılar. Bizler bugün her birimizi kendi lisanından okumalı kendi lisanlarımızla anlamalıyız. Bu konuda da müslümanlar arası tercümelerin, aktarmaların önemi tartışma götürmez.

Her müslüman Zazaca, Sanskritçe, Peştuca bilmesi elbette mümkün değildir. Ama en azından Müslüman münevverler Arapçayı, Farsçayı ve Türkçeyi aramızda yaygınlaştırmak ve batı dillerinin sömürgesine son vermekle yükümlüyüz. 

*) Şarl Senyabus, Tarihi Siyasi, mütercim: Ali Reşad, 1324 İstanbul

 

 
 

Bilal Atış
İstanbul - 17.06.2009
b.atis73@gmail.com
http://sufizmveinsan.com