İsyanı Beden
Bilal Atış
 
 

Bilgisayarını kapatıp yatağa uzandığında saat sabahın dördünü gösteriyordu. Fazla duraksamadan hemen gözleri kapandı. O makinenin başında ne zamandan beri oturduğunu hatırlamıyordu bile.

Sessizliği bozan ince bir iç çekiş duyuldu.  Kızgın bir ifade ile söyleniyordu. “yeter ya, yeter bir gün değil iki gün değil, aylardır hep aynı eziyet. Bilgisayar oyunlarından başka bir şeyde çalışamaz oldum. Ne bir kitap okuyorsun, ne bir radyo programı dinliyorsun. Arada şöyle bir çık sokağa, biraz oksijene ihtiyacım var benim değil mi ama. Verimden düştüm, saatlerce oyunların stratejilerini planlamaktan bir hal oldum. Ayetlerden, hadislerden aldığım lezzeti unuttum. Bir edebiyat ürününe hasret kaldım. Şöyle hoş bir namenin ahengine hasretim ya. Ben senin beyninim ve senden çok şikâyetçiyim. Bir oyun bitmeden bir oyuna başlıyorsun. Beni verimli kullanmıyorsun. Boş işlerde geçiyor zamanım ve hücrelerim nafile ölüp gidiyor.

Daha serzenişini bitirmeden başka birisi geldi. Yorgunluktan bitmiş, harap olmuş bir hali vardı. Beynin sözünü kesti, “ne desen az efendim ne desen az, ya ben ne yapayım? Bak sabah oldu da yeni yattı. Saatlerce ekrana bakmaktan harap oldum. Oyunlardan gelen ışıklardan mı sakınsam, ekrandan gelen zararlardan mı, dayanacak mecalim kalmadı vallah. Oysa ben de diğer insanların gözleri gibi doğanın güzelliklerini seyretmek, denizin maviliğinde, kırların yeşilinde zevk deryalarına dalmak isterdim. Ama nerede, gecenin bir saatine kadar varsa yoksa bilgisayar, buna can mı dayanır azizim.” Gözün sözünü komşusu kulaklar kesti.

“Haklısınız, haklısınız, ben de canımdan bezdim. Takıyor kulaklıkları bangır bangır anlamsız ruhsuz gürültülerle mahvetti beni. Bari güzel şeyler de olsalar neyse, benim de bir tahammül sınırım var değil mi ama? İnanmazsınız içimdeki zar tanınmaz hale geldi. Bu kadar gürültüye can mı dayanır? Olur, olmaz gıcırtılardan, patırtılardan usandım. Dalgaların seslerini, kuşların namelerini, rüzgârın uğultusunu unuttum hani.”

“Saatlerce oyunların gürültüsü yetmiyor gibi, kırk yılda bir sokağa çıkacak olsa takıyor o acayip şeyleri, hem bunaltıyor hem de yüksek sesle canıma okuyor.”

“Ah ah, ne deseniz haklısınız” diye akciğer söze girdi. “ Canıma okudu bu çocuk, bakın daha otuz senelik olmadan simsiyah oldum. Saatlerce çay sigara, çay sigara nefes alamıyorum. İnanın ölsem de kurtulsam şu dumandan diye rabbime niyaz ediyorum. Soba borusundan beter hale geldik. Senelerdir duman duman nikotin. Damarlar da perişan, hiç kendisine bakmıyor, hiç!

Bitkin bir halde beyin yeniden söze girdi. “ Anlıyorum, hepiniz haklısınız. Daha, yorgunluktan bitap düşüp aramızda olamayan kardeşlerimiz var. Sorsanız hepsinin türlü türlü dertleri vardır. Geçenlerde mide şikâyet ediyordu. “Yok, bu adam olmaz, nerede işe yaramaz sağlıksız şeyler var onları bulup yiyiyor. Yediklerini öğüteceğim diye canım çıkıyor. Şöyle sebzeydi, yoğurt peynirdi, hafif ve kuvvet verici şeyler yese ya, nerede” diye dert yanıyordu.

Bir çözüm yolu bulmalıyız. Gelin bizi yaratana şikâyet edelim. Bizi bu azaptan kurtarırsa yine Mevla kurtarır. Biz verilen vazifeleri aksatmadan yerine getirmek zorundayız. İtaatsizlik edemeyiz”

Beynin sözlerini kalp desteklerdi. “Haklısınız. Ben de manevi yönümle Rabbimle irtibat halinde olmam gerekirken, Rabbinden huzur ve saadet içinde yaşamak için güç kuvvet almam gerekirken, dünyanın bin türlü pislikleriyle kirlendim. Ne bu tarafa ne de öte tarafa hiçbir faydası olmayan duygu ve düşüncelerle dolduruldum. Rabbimin tecellisi kesildi. Çok utanıyorum kardeşlerim çok.”

Tartışmaların sonu gelmiyordu. Bu konuşmalara şahit olan diğer azalar da onları destekler açıklamalarda söyleniyordu. Ve sonunda kalp ile beyin diğerlerini susturarak bir karara vardılar.

“ Allah’ın vadi zuhur edip ruh aramızdan ayrılana değin elimizden bir şey gelmez. O vakte kadar sabırla mesaimize devam edeceğiz.” Beynin sözünü kalp tamamladı, “ruh aramızdan ayrılıp gidince biz de rahata ereriz, en azından mesaimiz biter. Sonra tekrar dirilince her şeyi bir bir anlatır şikâyetlerimizi iletiriz, adalet isteriz.” Kalp susunca tüm azalar hep bir ağızdan haykırdılar;

“Adalet isteriz,

Adalet isteriz

Adalet isteriz…”

Korkuyla sıçradı. Ter içinde kalmıştı. Saate baktı sekize geliyordu. Bir an için gerçek sandı. Rüya olduğuna şükretti. Âdeti üzerine o sabah bilgisayarı açmadı. Lavaboya gidip bir duş aldı, karmakarışık duygularla üzerine bir şeyler giyip sokağa çıktı. Biraz temiz havaya ihtiyacı vardı.

 

 
 

Bilal Atış
İstanbul-Bakırköy - 02.09.2009
b.atis73@gmail.com
http://sufizmveinsan.com