Bilgisayarını kapatıp yatağa uzandığında saat
sabahın dördünü gösteriyordu. Fazla duraksamadan
hemen gözleri kapandı. O makinenin başında ne
zamandan beri oturduğunu hatırlamıyordu bile.
Sessizliği bozan ince bir iç çekiş duyuldu. Kızgın
bir ifade ile söyleniyordu. “yeter ya, yeter bir gün
değil iki gün değil, aylardır hep aynı eziyet.
Bilgisayar oyunlarından başka bir şeyde çalışamaz
oldum. Ne bir kitap okuyorsun, ne bir radyo programı
dinliyorsun. Arada şöyle bir çık sokağa, biraz
oksijene ihtiyacım var benim değil mi ama. Verimden
düştüm, saatlerce oyunların stratejilerini
planlamaktan bir hal oldum. Ayetlerden, hadislerden
aldığım lezzeti unuttum. Bir edebiyat ürününe hasret
kaldım. Şöyle hoş bir namenin ahengine hasretim ya.
Ben senin beyninim ve senden çok şikâyetçiyim. Bir
oyun bitmeden bir oyuna başlıyorsun. Beni verimli
kullanmıyorsun. Boş işlerde geçiyor zamanım ve
hücrelerim nafile ölüp gidiyor.
Daha
serzenişini bitirmeden başka birisi geldi.
Yorgunluktan bitmiş, harap olmuş bir hali vardı.
Beynin sözünü kesti, “ne desen az efendim ne desen
az, ya ben ne yapayım? Bak sabah oldu da yeni yattı.
Saatlerce ekrana bakmaktan harap oldum. Oyunlardan
gelen ışıklardan mı sakınsam, ekrandan gelen
zararlardan mı, dayanacak mecalim kalmadı vallah.
Oysa ben de diğer insanların gözleri gibi doğanın
güzelliklerini seyretmek, denizin maviliğinde,
kırların yeşilinde zevk deryalarına dalmak isterdim.
Ama nerede, gecenin bir saatine kadar varsa yoksa
bilgisayar, buna can mı dayanır azizim.” Gözün
sözünü komşusu kulaklar kesti.
“Haklısınız, haklısınız, ben de canımdan bezdim.
Takıyor kulaklıkları bangır bangır anlamsız ruhsuz
gürültülerle mahvetti beni. Bari güzel şeyler de
olsalar neyse, benim de bir tahammül sınırım var
değil mi ama? İnanmazsınız içimdeki zar tanınmaz
hale geldi. Bu kadar gürültüye can mı dayanır? Olur,
olmaz gıcırtılardan, patırtılardan usandım.
Dalgaların seslerini, kuşların namelerini, rüzgârın
uğultusunu unuttum hani.”
“Saatlerce oyunların gürültüsü yetmiyor gibi, kırk
yılda bir sokağa çıkacak olsa takıyor o acayip
şeyleri, hem bunaltıyor hem de yüksek sesle canıma
okuyor.”
“Ah ah,
ne deseniz haklısınız” diye akciğer söze girdi. “
Canıma okudu bu çocuk, bakın daha otuz senelik
olmadan simsiyah oldum. Saatlerce çay sigara, çay
sigara nefes alamıyorum. İnanın ölsem de kurtulsam
şu dumandan diye rabbime niyaz ediyorum. Soba
borusundan beter hale geldik. Senelerdir duman duman
nikotin. Damarlar da perişan, hiç kendisine
bakmıyor, hiç!
Bitkin
bir halde beyin yeniden söze girdi. “ Anlıyorum,
hepiniz haklısınız. Daha, yorgunluktan bitap düşüp
aramızda olamayan kardeşlerimiz var. Sorsanız
hepsinin türlü türlü dertleri vardır. Geçenlerde
mide şikâyet ediyordu. “Yok, bu adam olmaz, nerede
işe yaramaz sağlıksız şeyler var onları bulup
yiyiyor. Yediklerini öğüteceğim diye canım çıkıyor.
Şöyle sebzeydi, yoğurt peynirdi, hafif ve kuvvet
verici şeyler yese ya, nerede” diye dert yanıyordu.
Bir
çözüm yolu bulmalıyız. Gelin bizi yaratana şikâyet
edelim. Bizi bu azaptan kurtarırsa yine Mevla
kurtarır. Biz verilen vazifeleri aksatmadan yerine
getirmek zorundayız. İtaatsizlik edemeyiz”
Beynin
sözlerini kalp desteklerdi. “Haklısınız. Ben de
manevi yönümle Rabbimle irtibat halinde olmam
gerekirken, Rabbinden huzur ve saadet içinde yaşamak
için güç kuvvet almam gerekirken, dünyanın bin türlü
pislikleriyle kirlendim. Ne bu tarafa ne de öte
tarafa hiçbir faydası olmayan duygu ve düşüncelerle
dolduruldum. Rabbimin tecellisi kesildi. Çok
utanıyorum kardeşlerim çok.”
Tartışmaların sonu gelmiyordu. Bu konuşmalara şahit
olan diğer azalar da onları destekler açıklamalarda
söyleniyordu. Ve sonunda kalp ile beyin diğerlerini
susturarak bir karara vardılar.
“
Allah’ın vadi zuhur edip ruh aramızdan ayrılana
değin elimizden bir şey gelmez. O vakte kadar
sabırla mesaimize devam edeceğiz.” Beynin sözünü
kalp tamamladı, “ruh aramızdan ayrılıp gidince biz
de rahata ereriz, en azından mesaimiz biter. Sonra
tekrar dirilince her şeyi bir bir anlatır
şikâyetlerimizi iletiriz, adalet isteriz.” Kalp
susunca tüm azalar hep bir ağızdan haykırdılar;
“Adalet
isteriz,
Adalet
isteriz
Adalet
isteriz…”
Korkuyla sıçradı. Ter içinde kalmıştı. Saate baktı
sekize geliyordu. Bir an için gerçek sandı. Rüya
olduğuna şükretti. Âdeti üzerine o sabah bilgisayarı
açmadı. Lavaboya gidip bir duş aldı, karmakarışık
duygularla üzerine bir şeyler giyip sokağa çıktı.
Biraz temiz havaya ihtiyacı vardı. |