Aşkın Kaynağına Yönelebilmek
ve Her şeye rağmen sevebilmek başlıklı yazılarımızda
sevginin ve aşkın kaynağına yönelmenin ve koşulsuz
sevebilmenin öneminden bir nebze bahsetmiştik.Bu
yazımızda ise karşılıksız sevgiyi işleyelim
istedik.Yaşamımızı renklendiren ve anlamlı kılan en
yoğun his sevgi ve aşk boyutu olduğu için konu üzerinde
defaatle duruyoruz.
Her yaş grubunda insan, sevgi
hissini yaşamakla birlikte özellikle gençlik döneminde
sevgi daha çok beşeri anlamda şekillenir ve duygusallık
ön plana çıkar.Sevilen yar sevgilidir, ama öteki olarak
sevilendir.Sevilen de seven de et kemik bir birim olarak
algılanır.Bu sevgi modelini irdelersek, bireylerin
karşılıklı olarak belirli koşullarda birlikte bir araya
geldiklerini ve şartlı olarak duygusal bir bağla
yakınlaştıklarını müşahede ederiz.Yani buradaki sevgi
ilişkisinde belirli ölçütler ve kıstaslar belirleyici
olabilmektedir.Sevebilmek belirli bir şarta bağlıdır
adeta.Bu şartlı sevgi dolayısıyla insanlar hakiki sevgi
boyutunu yakalayamamaktadır.Bu handikaba evlilik
dönemlerinde çoğu eşler karşılıklı olarak düşerler.Bir
daha toparlanabilmek ve sevgiyi gerçek vechesiyle
yaşayabilmek oldukça güçleşir.Çünkü birliktelik belirli
koşullara bağlanmıştır ve tamamen dünyevi zevklere
indirgenmiş ve sınırlandırılmıştır.Sevgi,gerçek yönüyle
yaşanamadığı için beğeniye dönüşmüş, beğeni, sevgiyi
belirleyen bir faktör konumuna gelmiştir.Beğeniyle sevgi
birbirine karıştırılmıştır ve sevginin yerini beğeni
almıştır.Beğeni ise daha çok nefsani bir özellik
taşır.Egoya hizmet eder.Nefsin hoşuna giden beğenilir ve
gitmeyenler beğenilmez, neticede sevilmez.Dolayısıyla
koşullu sevgi git gide yoğunluk kazanır ve sonuçta insan
farkında olmadan sevginin ve aşkın orijininden perdeli
bir yaşama geçer.Bu perdelilik halinden kurtularak
hakiki sevgiyi ve aşkı, aşkın olarak gerçek hüviyetiyle
yaşayabilmenin formülü ise Hz. İsa’nın deyimiyle ikiyi
bir etmektir.Yani, bahsettiğimiz düalist anlayıştan
kaynaklanan karşılıklı şartlara bağlı ve de karşılık
beklenen sevgi anlayışından arınarak, karşılık
beklemeden katıksız ve saf bir sevgi moduna
geçilebilirse gerçek sevgi yakalanabilir ve ileri
boyutlara taşınabilir.Zira gerçek sevgi boyutunu
yakalayan bir insanda şartlar ne olursa olsun her an
sevdiğiyle bir olma isteği belirgindir.Eşlerin
karşılıklı olarak bir araya gelmelerinde amaç İlahi
Tekliğe vuslatı ve kavuşumu gerçekleştirmek ve bunu
yaşayabilmektir.Sevdiğinin halleriyle
hallenir.Sevgisinin yoğunluğu nispetinde sevgiliyle
yaşamanın hazzına erer.Sevgili her
yerdedir.Algıladığı her noktadan kendisine yüz gösterir.Beğenen
insan ise sahip olma arzusuyla yaşar.Bu da beraberinde
hırsı, şiddeti ve şehveti getirir.Bu özellik genele
yaygındır.Halbuki senliğin ve benliğin kaybolduğu ve
geçersiz olduğu o aşkın hal yakalanabilse, seven
sevdiğinde yokluğu yakalayabilse gerçek aşk boyutuna
geçilebilecektir ve aşkın ateşi benliği yakarak saf hale
getirebilecektir.O yüzden Hazreti Mevlana, makamına
gelen ve gönül kulağı açık insanlara Yan !Yan ! diye her
an seslenir.Ölüm yıldönümüne girdiğimiz şu günlerde
Hazreti aşk ve muhabbetle anıyor ve selamlıyoruz.Dünya
genelinde Mevlana’nın eserlerine duyulan teveccühün her
geçen gün artmasının sırrı da bu aşk boyutunun
yakalanmasıdır.
Allah, bizlere gönülden,
karşılıksız ve katıksız seven ve özünden sevgiyi
yaşayanlardan olabilmeyi nasibetsin.O’nun ateşine
pervane gibi atılıp varlığını O’nda yitirebilenlere
selam olsun.Vedud esmasından feyiz alan Aşk ehline
selam olsun.Hep gönüller bir olsun.Aşk olsun..