İlişkilendirebilen beyinlerin aradığı denklem;
"beyinle" başlar. Yüce kudret, bu denklemi kendine
saklamış olsa gerek ki aradan geçen onca zamana rağmen,
kimsenin aklı ermemiş bu sırra. Hafızların almadığı
denklem bir sır.Fizikte "t" sembolüyle gösteriliyor.Aynı
zamanda 4. boyut olarak kabul ediliyor. Denklemlerde hep
değişken olarak kullanılıyor. Güneş bile onunla
kaim! O değil midir bu yazdığım satırları size ileten?
Bu denklem, Kuranı Kerim’de geçecek kadar yücedir!Bu
konuda, müthiş açıklamalar var,özellikle Kuranı
Kerim'in,bu denklem için bir sure ayırdığı
dikkatlerimizden kaçmıyor. Üç ayetten oluşan ASR suresi,
zaman hakkında ipuçları veriyor.Öncelikle kısaca
hatırlayalım:
Asr suresi kısaca:
"Vel asr / İnnel insane le fi husr /İllellezıne amenu ve
amilus salihati ve tevasav bil hakkı ve tevasav bis sabr"
Türkçesi:
Andolsun Asra ki / İnsan mutlaka bir ziyandadır / Ancak
iman edip iyi işler yapanlar, birbirlerine hep hakkı
tavsiye edenler ve sabrı tavsiyeleşenler başka.
Elmalılı Hamdı Yazır tercümesinde şöyle ifade etmiş;"Demek
olur ki "asr",çeşitli mânâlara gelen bir müşterek lafız
olduğu ve birini tayinde ipucu bulunmayıp hepsine de
yüklenmesi sahih olabileceği cihetle "asr denilen her
şey" mânâsıyla tümüne hamletmek en doğrusudur."
Elmalının tercümesine göre Kuranı Kerim’de Asr suresi
olarak bilinen kavram "tümel zaman" veya "mutlak zaman"
dan bahseder.
Dikkât ederseniz, bir eksilme durumuna dikkât çekilmiş;
zaman geçtikçe, gençliğimizden yaşlılığa; varlıktan
yokluğa doğru, bir hareket içindeyiz. Bu hareket ise
kuranı kerimde ZİYAN(varlıktan eksilme) ZARAR etme
anlamında yorumlanmış. Yani deniyor ki yemin olsun ki
sürekli bir eksilme içindesiniz.
Asr suresinin üçüncü ayetinde ise, Allah ehli insanlarda
zamanın farklı geçeceği yönündedir. Allah ehline kısaca
değinmek gerekirse; Allah ehli, araştırmacı ruha sahip,
insanları bilime/ilme akla HAK'KA yönlendiren
insanlardır diyebiliriz. Bu insanlardaki "zaman algısı"
bizim anladığımız zaman gibi geçmediği kesin!
Kuranı Kerim 600'lü yıllarda Asr suresini bu şekilde ele
almış,detaylara girmiyoruz.1900 yıllarda görelilik
teorisinin bile baş edemediği bu "kayıp denklem"
gündemde halen muamma!Çoğu bilim adamı bu denklemi
anlamıyor.Kaldı ki kuvantum fiziği bile anlaşılmış
değil.Esrarengiz bir durum!
Örneğin bir hız kavramını açıklayabilirsiniz. Birim
zamanda değişen yol miktarına hız diyebilirsiniz. x/t =
v şeklinde basitçe ifade edilebilir.
X=yol t=zaman v= hız kavramını karşılayan sembollerdir.
(bilmeyenler için) Fakat zamana denklem yazamazsınız!
Yoktur! t= ???
Zaman nasıl geçer?Hemen cevap verelim, seven sevdiği ile
birlikteyse zaman ışıktan hızlı geçer, lakin bir
işyerinde 50 kilo çimento kaldırıp indirene göre zamanın
ışık hızıyla geçtiğini söyleyemeyiz! Anlaşılan şu ki, bu
zaman denilen kavram değişkenlik arz eder.Bu konuda en
çok kafa yoranlardan biri de Einstein’dır.Özel Görelilik
kavramıyla ses getiren çalışması özetle şöyle
1.Bize göre sabit hızla ilerlemekte olan bir aracın
içindeki tüm saatler bizimkinden daha yavaş ilerler. Bu
aracın hızı ışık hızına yaklaştıkça belirgin hale gelen
bir etki olmasına rağmen, mikro ölçekte bir çok deneyle
ispatlanmıştır.Örnek olarak ses hızının iki katı bir
süratle hareket eden bir uçak bu şekilde bir sene
uçtuktan sonra uçağın içinde bulunan saatler saniyenin
on binde biri kadar geri kalmaktadır.
Kısaca ivmesiz (hızda, azalma/artma olmayan) bir uzay
gemisinde yolculuk yapan bir kişi bizim dünyamızdan
ayrılsın, saat kronometrelerimizi 0:00’dan başlatalım
aradan hayli zaman geçtikten sonra (yüz yıl) dünyamıza
dönsün. Aman Allahım, bu da ne; kronometrelerde zamanlar
farklı geçmiş!!! Bizim kronometremiz yüz yıl geçtiğini
gösterse de,uzay yolculuğu yapan yolcumuzun saati 90 yıl
geçtiğini gösteriyor. TUAF!
Burada ışık hızının çok çok üstünde yolculuk yapması
gerekiyor ki genç kalsın. Aksi halde ışık hızına yakın
bir hızın üstünde uçsa bizden belki 3-5 dakika genç
kalabilir.
Olay tamamen hıza bağlı, denklemlere girmeyeceğim. Arzu
edenler genel görelilik yasasını içeren denklemlerden
bunu teorik olarak hesaplayabilirler. Sonuç
şaşırtıcıdır.
Şiirler de yok değil;
"Zamanı bir gemi gibi görüyorum, bizimle ölüme doğru
Akıp gidiyor, fakat hareketlerini göremiyoruz."
demiş bir şair.
Bir şair de şöyle düşünmüş;
"Geçmiş hayal, geleceğin manzarası henüz yok
Şimdiki zaman oynatır şuurumu bilmem nedir bu an?
Bir anmış anlamı vücut kitabımın
Ömrüm,şu keder ortağım olan yazılmış satır."
Zaman, hareketle ilişkili bir kavramdır, diyebilir
miyiz? Yani, hareket varsa zaman vardır diyebilir miyiz?
Zaman geçmeden hareket olabilir mi? Aklınıza şöyle bir
şey gelebilir. Şimdi ben duruyorsam zaman geçecek, o
nasıl olur? Yani ben hareket etmiyorum o zaman zaman da
hareketsiz mi kalacak acaba? Oysa mikro mertebedeki
hareketleri düşünün.Siz dursanız da sizi oluşturan
atomlar sürekli hareket halindeler.Yani durmaya
çalışsanız da durmuyorsunuz.Kalbiniz, beyniniz sürekli
bir hareket içinde.Hareket ise bir değişim meydana
getirir.Ama sadece etkilerini görüyoruz,değişime ise
"zaman yaptı" diyoruz.
Yoksa bilincimiz, MATRİX filmindeki gibi, olayları
gerçekmiş gibi mi algılatıyor bize? (Olay özetle
şöyle : Matrix filminde "Neo" sanal aleme girer, orda
yara alır, uyandığında ise burnundan kan geldiği
görülür, oysa sanal bir program içerisinde idi Neo, buna
rağmen aldığı sanal darbe beyin tarafından gerçekmiş
gibi algılanıyor filmde) Enteresan değil mi?
Durduğunuzu varsayın, siz dursanız da zaman
durmuyor.Yaşlanıyoruz! Tuhaf! Ya okyanustaki zaman nasıl
geçiyor? Orada da bir hareket söz konusu? Balıklar daha
mı yavaş yaşlanıyor acaba!?
Kayıp denklem; yoksa, mutlak bilincin, beyinlere
oynadığı bir oyun mu zaman?
Aklıma gelen son notlar şöyle: Her beyinde zamanın
farklı geçeceği yönünde fikirlerim oluştu.Öyle ki, bazı
insanlar zamanı beklerken, bazı insanlar peşinden
koşuyor.Şunu diyorum, çok hızlı gelen ilhamların,bazı
beyinler birkaç karesini değerlendirirken, bazıları daha
fazla karesini değerlendiriyor.Birileri, akan zamanı
daha hızlı algılıyor ki zaman geçmeden tüm kayıtları
yapabiliyorlar belleklerine, birilerinde ise zaman ışık
hızında gelip geçiyor,anlamıyor olup bitenleri.Hatta
enteresan olaylar var;aklıma gelenin biri şöyle Hz
Muhammed konuşma yaparken birkaç kişi varmış ortamda bir
kişi söyleneni duymuş, ertesi gün duyduklarıyla ilgili
açıklama yaparken; diğerleri demiş ki “nasıl olur öyle
bir şey denilmedi.” Bunun üzerine hadisi açıklayan şahıs
şöyle demiş: "O AN sen orda değildin!" Oysa hepsinin
toplantıda olduğu biliniyor! Toplantıda olmasına rağmen
ufak bir zaman dilimini beynine kayıt edemediği
görülüyor. Anlaşılan o ki; aynı zaman dilimlerini
paylaşmıyor/yaşamıyoruz!
Aklıma gelen enteresan bir düşünce de şöyle: İnsan gözü
24 kare fotoğraf çekebiliyor saniyede ve biz bu
resimlerin beynimiz tarafından birleştirilmesiyle oluşan
görüntüsüne hareket diyoruz. Dikkat ederseniz bizim de
beynimizdeki resimlerin üst üste gelmesi için birtakım
işlevler gerekli. Pekala şöyle düşünelim, bizim
beynimizde bu resimleri birleştiren nedir? Oysa her
saniyeyi 24 parçaya bölersek, sadece durgun resimlerden
ibaret olduğunu görürdük.Konu aslında hayli derin bir
konu; ama özetlemek gerekirse : Bir enerji olmalı bu
resimleri üst üste getiren! Yani animasyonları düşünün,
onlar bile üst üste gelirken belli bir RAM/bellek'e
ihtiyaçları var. Elektrik olmasa hiçbiri yok! Yani
sistemi besleyen bir enerji var. O yoksa hayat
yok! Her şeyin oluşumu için ZAMAN'a ihtiyaç var. Onun
varlığıyla kaim bu evren! Benim zaman kavramından
çıkardığım sonuç; zamanın Allahın Kudret sıfatı olduğu
yönündedir. Zaman Kudret sıfatıyla kaim olan HAKTIR!
Hz. Muhammed (s.a.v) ile bitirmek gerekirse; Allah
Rasulu’ndan anlayan idrak eden beyinlere,derinliği olan
hadisleri/kavramları aktarıyoruz;
Ahmet bin Hanbel’in Müsned’inde geçen hadis-i şerif ise
şöyledir:
“Dehre (zaman) sövmeyiniz, çünkü Allah dehirdir
(zamandır) .”
Buhari :“Allah Teâlâ buyuruyor ki: Ademoğlu dehre
söverek bana eziyet verir. Halbuki Ben dehrim "
Görüldüğü gibi, bu husustaki bütün hadis-i şeriflerde
“dehir” tabiri geçmektedir. Bu kelimenin “zaman”
mânâsında olduğu ifade edilir.
|