Devleti Aliye Tarihinde Bir
Öteki
Kazaz Artin Amira
Harutyun Amira Bezciyan
ve Kazaz Artin olarak
da bilinen Artin Bezciyan,
10 Nisan 1771'de Yenikapı'da
doğmuş, 3 Ocak 1834'de yine
İstanbul'da vefat etmiştir.
İlköğrenimini Kumkapı'daki
Ermeni İlkokulu Mayr
Varsararı'da tamamladıktan
sonra babası ile ipek
ticaretine atılan Artin
Bezciyan, bu yüzden "Kazaz''
sıfatı ile anılmıştır.
Ünlü Düzyan ailesi
ile çalışırken Osmanlı Saray
mensupları ile tanışan ve
maharetleri ve ilişkileri
vesilesiyle II. Mahmut’un
mali ve kişisel danışmanı ve
yakın dostu olan Artin
Bezciyan, zamanla Osmanlı
Sarayı'nda Ermeni toplumunun
bir çeşit temsilcisi
durumuna gelmiştir.
1807'deki Kabakçı Mustafa
Ayaklanması sırasında
Yeniçeriler azınlıklardan
birer zenginin öldürülüp
mallarının yağmalanmasına
karar verirler. Ermenilerden
ekmekçibaşı nizam ustası
Bezciyan'ı, Katolik
Ermenilerden Hovhannes
Çelebi Düzyan'ı,
Rumlardan Todoraki'yi,
Musevilerden de tüccar
Musa'yı seçerler fakat
Bezciyan kişisel çabalarıyla
bu infazı önlemeyi başarır.
Sayesinde İstanbul büyük bir
çalkantıdan kurtulur.
Kartal'daki zamanla harap
olan Surp Nişan Ermeni
Kilisesi'ni gören
Harutyun Amira Bezciyan,
Düzyan ailesi aracılığı
ile onarım fermanı çıkartıp,
kişisel imkânları ile
kilisenin baştan aşağı
onarılmasını sağlar. Onarımı
Kumkapı'daki Surp
Asdvadzadzin Kilisesi
(Patriklik Kilisesi)
mimarlarından Ermeni asıllı
Devlet Usta yapar.
İnşaat sırasında, kilisenin
dışındaki okul da onarılır.
Bezciyan, bu kilisenin
bahçesine bir de çeşme inşa
ettirir.
Düzyanlar aracılığı
ile saray mubayaacılığına
yükselen Bezciyan, ileri
görüşlülüğü sayesinde
sarayın mali bakımdan kötüye
gittiğini görerek,
görevinden istifa eder. Ama
bir süre sonra hassa mimarı
Krikor Amira Balyan
aracılığı ile Darphane,
Bezciyan'ın denetim ve
yönetimine teslim edilir.
Katolik ilkeleri benimseyen
Ermenilerin, Gregoryenliğe
dönmelerinde, önderliği yine
Bezciyan yapar. Uzun
görüşmeler sonucunda hem din
adamı, hem de sivil birçok
Katolik Ermeni’nin,
Gregoryen kilisesine dönüşü
her ne kadar sevinçle
karşılansa da bazıları
tarafından Bezciyan'ın bu
çalışmaları hoş görülmez.
Bezciyan birçok entrika
sonucu 1820'de Limni
Adası'na sürülür. Sürülmeden
önce teslim ettiği hesaplar
için takdir edilir fakat
amaç ne olursa olsun mahkûm
etmek olduğu için eline,
Darphane'deki görevini
başarı ve dürüstlükle yerine
getirdiğine, hesabını
tümüyle verdiğine, buna
rağmen sosyal
faaliyetlerindeki
aşırılıklarından dolayı
uyarı amacıyla bu cezaya
çarptırıldığına dair belge
verilir.
Bezciyan'ın mahkûmiyeti bir
yıldan daha kısa bir süre
sürer. Sonrasında hemen
İstanbul'a döner. Bezciyan
İstanbul'a döner dönmez II.
Mahmut’un kişisel
sarraflığına ve
danışmanlığına, daha sonra
da tekrar Darphane
yöneticiliğine getirilir.
Osmanlı-Rus savaşı sonunda
(1833), zararı ödemek için
bulduğu ''metalik'' para
sistemi nedeniyle II. Mahmut
tarafından, en yüksek nişan
olan ''Tasvir-i Hümayun''la
ödüllendirilir. Bu
satırların kaleme
alınmasındaki etkenlerden
biri de Bezciyan’ın burada
ülkesine gösterdiği
hizmettir. Osmanlı Ordusu
Ruslara yenilmiştir. Ruslar
antlaşma gereği tazminatı
isterler. Osmanlı maliyesi
buna müsait değildir.
Sultan bir çözüm yolu
ararken darphane sorumlusu
Bezciyan huzura gelir ve bir
teklif sunar Sultana. Bundan
sonrasını emekli mali
müşavir, Bakırköy Ermeni
Cemaati mensuplarından
Abraham Bey şöyle anlatıyor;
“Kazaz Amira Sultan’a bu
sorunu çözebileceğini söyler
ve karşılığında Sultan’dan
bir haftalığına mührünü
ister. İleri gelenlerin
endişelerine rağmen
kaybedecek bir şeyi olmayan
Sultan II. Mahmut mührü
Kazaz Amira’ya verir. Amira
İstanbul ve çevresinde iskân
eden servet sahibi Türk,
Ermeni, Rum ve Yahudileri
dolaşarak ellerinde bulunan
altınları toplar ve her
birisine verdikleri
altınların karşılığında
Devletin borçlandığını ibraz
eden bir senet verir ve
senetleri de Sultanın
mührüyle mühürler.
O devirde darphanede de
Ermeni döküm ustaları
çalışmaktadır. Getirilen
altınlar eritilerek içlerine
bakır karıştırılır ve düşük
ayar para bastırılarak
gerekli tazminat miktarı
temin edilir. Bu para
Ruslara verilerek
memleketten defettirilir.
Mührü Sultana iade eden
Kazaz Amira’yı Sultan
mükâfatlandırmak istese de
kabul etmez. Oysa kendisi
İstanbul’u ikinci kez
kurtarmıştır. Bunun
bilincinde olan Sultan II.
Mahmut bugün Kazlıçeşme,
Zeytinburnu ve Topkapı
semtlerini içeren araziyi
kendisine hediye eder.”
Azınlıkların gayrimenkul
alım satımı için oluşturulan
vakıf sisteminin kurucusu da
yine Bezciyan'dır. Sosyal
etkinliklerinin yanı sıra,
son derece dindar biri olan
Bezciyan, Patrikhane Binası
(1823), Kumkapı'daki
Patriklik Kilisesi (1829) ve
Ortaköy'deki Surp
Asdvadzadzin Kilisesi
inşaatlarının yapılmasına ön
ayak olduğu gibi, kendi
varlığından bağışlarda
bulunur. Eğitime de oldukça
önem veren Bezciyan,
Beyoğlu'ndaki kız okulunun
(1826), Kumkapı'daki okulun
(bugün Bezciyan Ortaokulu
olarak bilinir,1828); Surp
Arakelots Azkayin (1830),
Bogosyan (1832), Varvaryan
(1832); Topkapı'daki
Bezciyan (1832), Eyüpyan
(1832) okullarının da
kurucusudur.
Başlattığı fakat bittiğini
göremediği en önemli eseri
ise Kazlıçeşme'deki Surp
Pırgiç Hastanesi (1834) dir.
Bugün bu hastane Yedikule
Ermeni Hastanesi olarak
hizmet vermeye devam
etmektedir. Hastane hakkında
detaylı bilgi şöyle
aktarılmaktadır:
Surp Pırgiç Hastanesi'nden
evvel İstanbul'da, Ermeni
Cemaati tarafından 18.
yüzyılda kurulmuş başka
hastanelerin de varlığına
işaret etmektedir. Bunlar
Narlıkapı ve Beyoğlu
Hastaneleridir. Ancak 19.
yüzyıla gelindiğinde her iki
hastane de cemaatin
gereksinimini
karşılayabilmekten uzak
kalmıştır. Zamanın mütevelli
heyetleri, toplu ulaşım
araçları ve köprülerin
olmadığı, yalnızca özel
izinle at binilebilen bu
dönemde birbirinden
böylesine uzak iki kuruma
idari ve maddi yönden
gereken yardımı yapmakta
zorlanmaktadır.
O dönemde Ermeni Cemaati'nin
reisliğini, aynı zamanda
Osmanlı Sarayı'nın Maliye
Nazırı ve Sultan II.
Mahmut'un yakın danışmanı
olan Harutyun Amira Bezciyan
üstlenmektedir. (1825-1834).
Cemaatinin en büyük
hayırseverlerinden biri
olarak tanınan Bezciyan
1831'de Narlıkapı
Hastanesi'nde düzenlenen bir
anma gününde zamanın
Patriği'ni ve diğer
Amira'ları toplayarak daha
büyük ve geniş çaplı bir
hastanenin kurulması
gerekliliği gündeme getirir.
Büyük kabul gören bu
öneriden sonra Hastanenin
kurulacağı yer tartışılır.
Amira'lardan biri, Prens
Adaları'ndan Kınalı'da
kurulmasını önerir. Ancak
Garabed Amira Arzumanyan
ulaşım nedeniyle büyük
güçlükler yaşanabilineceğini
ve bu nedenle kurumun
amacına ulaşamayacağını
ifade eder. 5 Ocak 1832'de
Harutyun Amira Bezciyan'ın
evinde yapılan bir başka
toplantı sonucunda,
hastanenin Yedikule-Kazlıçeşme
arasında bulunan ve
Leblebicioğlu Bostanı olarak
anılan sebze bahçesinde inşa
edilmesine karar verilir.
Patrik Stepanos Ağavni
eliyle hastanenin kuruluş
kararı takdis edilir. II.
Sultan Mahmut, Ermeni
Patriği'nin ricasını kırmaz
ve inşaata izin verir.
Bundan sonra hastanenin bir
an önce tamamlanabilmesi
için çok büyük bir gayret
sarf edilmeğe başlanır.
Çünkü, hastaneye en büyük
yardımı yapabilecek olan
Harutyun Amira Bezciyan ağır
hastadır. Surp Pırgiç
Kilisesi de içinde olan
hastane binasının tamamı,
çok hızlı bir şekilde ahşap
olarak inşa edilir. Yapının
mimarları ise Amira Balyan
(1800-1866) ve Hovannes
Amira Serveryan'dır
(1793-1847) ve Yazıcı Odyan
Boğos Ağa (1795-1862)
Bezicyan'ı ziyaret ederek
hastanenin anahtarını
kendisine teslim etmeyi
başarırlar.
Halkın ileri gelenleri ve
Bezciyan Amira'nın dostları
yarım kalan ileri
tamamlamaya çalışırlar.
Bezciyan Amira'nın
yakınlarından Mikael Amira
Pişmişyan (1778-1842)
hastanenin sorumluğunu
devralır, iç düzenlemeler ve
ilave bölümlerle Bezciyan'ın
büyük düşü yavaş yavaş
hayata geçer. Bütün bu
işlerle uğraşılırken
İstanbul'da veba salgını
yayılmaya başlar. Hastanenin
onayının alınmasından beş ay
sonra, bu kez vebahane için
resmi makamlardan onay
alınır. Boğos Bey Dadyan'ın
katkılarıyla ana binaya
yürüyerek 5 dakika
uzaklıktaki İskender Çelebi
denen yerde vebahane inşa
edilmeye başlanır. Bu bölüm
ahşaptır ve mihrabı surp
Habgoba hayrabet adına
şifalı hastalar için
kutsanır. Surp Pırgiç
Hastanesi'nin resmi açılışı,
31 Mayıs 1834'te Hampartsum
Günü gerçekleşir. Açılışı
Patrik Der Stepanos Ağavni
Sırpazan yapar. Narlıkapı ve
Beyoğlu Hastaneleri'nde
korunan tüm hastalar ve
yaşlılar bu binaya taşınır.
Hastane ilk açıldığında
toplan hasta sayısı 350'yi
bulmaktadır.
Bezciyan, 1834 yılında
ülkeye yaptığı onca katkıdan
sonra, II. Mahmut’un
özel izni ile Kumkapı'daki
Meryem Ana Patriklik
Katedrali'nin Surp Harutyun
Şapeli'ne gömülür.
İstanbul Ermenileri arasında
hayırseverlik ve hizmet
sembolü haline gelen
Bezciyan'ın başlattığı akım,
tarihe 'Bezciyan emaneti",
yaşadığı ve yaşattığı parlak
dönem ise "Bezciyan dönemi"
olarak geçer. Osmanlı
toplumuna sadakatle hizmet
eden Harutyun Amira Bezciyan
gerek Ermeni cemaati için
gerekse de tüm bir Osmanlı
toplumu için örnek bir
şahsiyettir. Bugün iki
toplum Arassında sunu
gündemlerle sıkıntı varmış
gibi gösterenlere en güzel
cevaplardan birisidir.
Bezciyan. Bizim hangi
kimlikten olursa olsun iyi
insanlara, çalışkan ve
faydalı şahsiyetlere
ihtiyacımız vardır. Ayrım,
sıkıntı vermekten başka bir
işimize yaramayacaktır.
Yürekten inanıyorum ki,
Anadolu’da yaşayan
Ermenilerin de, Ermenistan
denilen topraklarda yaşayan
Ermenilerin de bir “Ermeni
Meselesi” yoktur. Bu mevzu
hakkındaki görüşlerimi başka
bir yazımda dile getirmek
ümidiyle yazıma son
veriyorum.
Kaynaklar:
1)
minidev.com/kulturler/kulturler_ermeni
2)
Abraham Beyğit, Ermeni
Asıllı Emekli Mali
Müşavir/Bakırköy
3)
Yerganyan Ailesi’ndeki
Amiralar
4)
http://www.surppirgic.com/surppirgic_2.html