Gitmek… Aklındaki tek şey buydu kadının. Bir gece yarısı
kadın düşünde kendini gördü, kendi peşinden koştuğunu
gördü. Sabah uyandığında aklından çoktan silinmişti bu
rüya, kadın yüzüne doğru bakan kedisine dönerek, “yine
kapkaranlık bir uyku öylesine derin ve ıssız” dedi. Kedi
bir şeyler mırıldandı. Kadın yataktan kalktı; aynaya
baktı; aksi ona bir şeyler anlatıyordu. Kadın kulak
vermedi; söylenerek giyinmeye başladı. N e işi vardı bu
yerde? O senelerdir düzenli olarak gittiği işinden
öylesine nefret ediyordu ki… İşyerine vardığında her
sabah yaptığı gibi kahvesini aldı ve maillerini kontrol
etmek için bilgisayarını açtı. Ekranda ‘mekansız
zamansız’ isimli birinin gönderdiği bir mail vardı.
Kadın hep silerdi böyle mailleri. O sabah en azından bir
şeyi değiştirmiş olmak adına açtı maili kadın. Mailde
şöyle yazıyordu, “Gitmek, uzaklara kaçmak her şeyden,
hepimizin hayalindeki… Peki nedir kaçtığımız şey? Varmak
istediğimiz yer neresi? Sürekli bir gitme halinde olmak
mı düşlediğimiz? Gitmek bir varma eyleminin ilk
hareketidir oysa”. Kadın hışımla kapattı maili. Kızmıştı
çünkü okuduğu şeyler tek düşündüğü şey olan gitmek
eylemini sorgulatmıştı ona. Oysa çok da fazla düşünmek
istemiyordu kadın. Akşam beşi vurdu. Kadın her gün
kullandığı yoldan evine döndü. Evde kedisi onu
karşıladı. Kedi ‘hoş geldin’ dedi; kadın aldırmadı.
Kıyafetlerini fırlattı; duşa girmek için soyundu; aynada
kendini izledi. Anlamaya çalışıyordu kimdi bu gördüğü?
Bu tenden duvarlara neden hapsolmuştu? Saatlerin
tiktakları evde duyulan tek şeydi. Kedisi kadına küsmüş
onunla konuşmaktan vazgeçmişti çünkü kadın onu hiçbir
zaman duymuyordu. Kadın bu ağır sessizlikten kaçmak için
kendini sokaklara attı. Kalabalıklar üstüne üstüne
geliyor, sanki o kalabalıklar kadını yağmalıyordu. Kadın
gözlerini kapadı; kalabalıklar içinde kendi dünyasına
sığındı. Kendi dünyasına girdikçe orada bir sefer
yapıyormuş gibi hissediyordu; her kendine döndüğünde
yeni bir yolculukta seyrediyordu. Müthiş bir alemin
içine dalmıştı kadın ama bu yaptığı şeyi
tanımlayamıyordu. Tek bildiği, bu seferlerin ona her
şeyi unutturduğuydu. Her şey değersizleşmişti kadının
gözünde. Kedisi evden kaçmıştı kadının. Kadın bu
seferlerinden kedinin neden bu kadar rahatsız olmuş
olduğunu anlayamadı. Kadın seferlerinde kendini yalnız
hissetmeye başlamıştı. Keşke bu yolculuklarda onun
elinden tutabilecek birisi olsaydı yanında. Kadın sokak
sokak geziyor, her adamın yüzüne merakla bakıyordu.
Hangi adam olabilirdi ona seferlerinde eşlik edebilecek?
Bir gün, her zaman yürümeyi sevdiği renkli, ıssız, ismi
‘firak’ olan sokağa girdi. Sokağı yürürken bir adam
dikkatini çekti. Adamı tanıyordu kadın ama suretini
değil sanki kalbini görüyordu adamın. Göz göze geldiler;
adam kadına yaklaştı ve sımsıkı sarıldı. “Bırakmayacağım
seni” dedi adam, “Bırakmayacağım seni” dedi kadın. Artık
seferlere beraber çıkıyorlardı. Bu seferlerde
birbirlerini hayranlıkla seyrediyorlardı. Kadının
kafasında, bir kitapta okuduğu ‘aşk bedenden bedene
değil gönülden gönüle duyulandır’ lafı tekrarlanıyordu.
Bir gece rüyasında adam aynadaki aksinin aşık olduğu
kadın olduğunu gördü. Sabah uyandığında adam kadına son
kez baktı ve gitti. Adam ardında şöyle bir not
bırakmıştı, “Senden başka hiçbir şey yok sevgilim,
sadece sen, sen, sen… Ama sen her yerdesin sevgilim,
gittiğim yerde de olacaksın. Çünkü dışarıda ve benden
ayrı değilsin artık”.Kadın paramparça olmuştu. Tuz buz
olmuş bir aynanın parçalarına bakar gibi baktı kadın
içine; aynalarda aksini göremiyordu. Hışımla kendini
sokaklara attı kadın. Sokakları tek tek geziyor,
vapurlara otobüslere biniyor ama nereye varmak, kimi
bulmak istediğini bir türlü kestiremiyordu. Kaybolmuş
bir vaziyette yolları arşınlarken kadın, renksiz bir
sokağın sağ tarafında renkli bir kapı gördü. Kapının
üstünde ‘Seyr-i Alem Yolcuları’ yazıyordu. Kadın içeri
girdi. Masanın başında dünyada gördüğü en güzel kadın!
oturuyordu. Kadına! hayranlıkla baktı kadın. Kadın
gözlerini alamıyordu kadından!. Kadın! eğildi ve,
“benimle gel kızım” dedi. Artık seferlerine beraber
çıkıyorlardı. Hiç görmediği alemler gösteriyordu ona
Kadın!. Kadın O’nun yokluğunda kayboluyor, O’nu
seferlerinde seyre dalıyordu. Artık hiçbir şey sormuyor,
sorgulamıyordu kadın. Benlikten sıyrıldıkça bu etten
duvarların arasına sıkışıp kalmışlık hissi de uçup
gidiyordu. Artık varmak, kavuşmak istediği yeri
biliyordu kadın. Bu yüzden sürekli seyir halinde ve zevk
içindeydi. Sultanına döndü kadın, gönlünün sultanına ve,
“sen” dedi “sen,sen,sen”.……………… |