Kendi Yaşam Evrenimiz
Nazım Akpınar
 

İçinde yaşamakta olduğumuz ve algıladığımız dış evren gibi,  kendi yaşamsal evrenimizin de var olduğu muhakkaktır. Bu evreni herkes kendi varlığında hissedebilir. İnsan evrenin bir kopyası ve özetidir. Bununla birlikte her ne kadar evrensel bütünlükte bir birim olarak yer alsak da gerçekte algıladığımız evren de kendi düşünsel evrenimiz olmaktadır. Gerçek boyutlarıyla evreni algılamak ve tanımlamak hemen hemen imkansızdır. Bu noktada mutlak evrenden söz edemez,  üzerinde tefekkür edemez ve değerlendiremeyiz.

Araştırmacı yazarlardan Bob Frissel’in gizem dolu,  ezoterik içerikli “Onlar Burada”isimli kitabını okurken Lucifer’in isyanı başlığını taşıyan ilginç bir yorum dikkatimi çekti. Lucifer,  bildiğimiz gibi İblis’in lanetlenmeden önceki adı. “Işık getiren” anlamına geliyor. Melekler topluluğunun kozmik hiyerarşideki lideri de diyebiliriz. Işık meleği Lucifer,  kadim dönemlerde (insanın yaratım sürecinden de önce) Mars gezegeninde büyük bir isyana öncülük etmişti(Bkz. Kadim Medeniyetlerden Günümüze Marifet Arayışları-www. sufizmveinsan. com). Elde ettiği İlahi güçler sebebiyle kendini ilah gibi görüyordu ve elindeki tüm imkanlarla firavunluğunu yaşıyordu. Yazarın yorumuna göre Lucifer,  Yaşam Ağacı (Tree of Life)bilgisine de sahipti. Bu ağaç sembolizmi,  vahiy kaynaklı kutsal metinlerde geçmektedir. Büyük sufi Muhyiddin Arabi bu ağacı Kainat Ağacı olarak isimlendirirken,  İngiliz asıllı batılı sufilerden Martin Lings de Ölümsüzlük Ağacı olarak tanımlar. Yakiyn Risalesi isimli eserinde de bu ağaç sembolüyle ilgili bazı bilgiler verir. Tasavvufi kaynaklarda da Şeceretül Kevn ya da Şeceretül Tuba olarak geçer. Batıni yoruma göre de ağaçtan kastedilen insanın fizik ve kozmik yapısıdır. Lucifer,  ilahi kozmik yasalara göre sadece kendi içsel yaratımını gerçekleştirme yetisine,   yetkisine ve iznine sahipti. Bu içsel yaratım,  duygusal bedeni bilişsel bedenin içinde bozulmadan tutabilme gücüydü. Lucifer ise haddini aşarak dışsal yaratımı da gerçekleştirmeye yeltendi. Bunu başarması imkansızdı, zira kendini ilahi öz kaynaktan ayırması gerekirdi. Bununla birlikte kendini kozmosun yaratıcısı ve düzenleyicisi olan Allah’tan ayrı ve bağımsız bir varlık olarak kabullenme vehmi onda iyiden iyiye güçlenmişti. İşte tam bu noktada sözünü ettiğimiz içsel yaratım sürecine paralel olarak şu değerlendirmeyi yapabiliriz:

İnsan şayet dengeli bir şekilde sevgi ve duygu yoğunluğunu sağlayabilirse içsel bir enerji anaforu meydana getirecek ve böylece kendi fizik bedeninin etrafında enerjik bir yaşam alanı (merkaba) oluşturabilecektir.  İşte biz bu yaşam alanını kendi yaşam evrenimiz olarak tanımlıyoruz.  Bu yaşam evrenimiz,   gerek sevgimizin,   gerek duygularımızın ve gerekse varlığımızda keşfettiğimiz tüm evrensel ilahi özellik ve güçlerimizin yoğunluğu ve gelişimi oranında genişlemekte ve şekil almaktadır.  Bu gelişim evresinde Bastı Zaman ve Tayyi Mekan gibi olağanüstü deneyimler yaşanabilir.  Nihayetinde ise galaktik cennet boyutlarına kadar uzayan bir sonsuzlukta yerimizi almaktayız ve yaşamımızı da bu sonsuzluk düzleminde dünyadayken keşfettiğimiz kendi yaşam evrenimizi genişletebildiğimiz ölçüde aşkın bir sevgi potansiyeliyle sürdürmekteyiz.  Bu yaşam da sanal bir gerçeklikte yaşanacak ve sonsuza kadar(The Infinity) süregidecektir.

Not: Sufizmde geçen Tayı Mekan,   mekan atlama,   mesafe kısaltma,   boyut değiştirme,   ışınlanma gibi anlamlara gelirken Bastı Zaman ise zamanın genişlemesi ve düşünce hızında durması anlamındadır.  Kelimeleri yer değiştirdiğimizde ise ifadeler Tayyı Zamana ve Bastı Mekana dönüşür. Yeniden anlamlandırdığımızda ise Tayı Zaman,   zaman atlama,  zaman yolculuğu (Travelling Through Time),  Bastı Mekan ise mekanın genişlemesi,  boyutsal derinlik algısının gelişmesi gibi anlam verilerine ulaşırız.    

 

 

 
 
Samsun -19.08.2008
ahad103@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com