Bir
Pazar sabahı İstanbul’un yeni gözdelerinden
Başakşehir’deyim. Eşimin ailesi burada ikamet
ediyor. Kayınpederim etinden tırnağından
arttırdıklarıyla Başakşehir’de 67,5 metrekarelik bir
daire aldı. Kendi tabiriyle yirmi beş senelik
kiracılık da bitmiş oldu. Bazı hafta sonları
kayınpederlerimde kalırız. Her defasında rast
geldiğim görüntüler ve İstanbul’un değişik
semtlerinde rastladıklarım beni hep
düşündürmektedir.
Sabah
taze ekmek almak için sitenin merkezindeki markete
ve yanındaki fırına gittim. Başakşehir ağırlıklı
olarak İslami hassasiyeti olanların ikamet ettiği
bir yer. Müslüman kesimin gözde mekânlarından birisi
denilebilir.Bir çok tanıdığım, yakınlarının
yerleşmesi veya çocuklarını daha iyi yetiştirmek
gibi kaygılarla Başakşehir’e taşındılar. Dışarıdan
bakınca da hali vakti yerinde olanların toplandığı
bir yer haline geldi. Son zamanda ikamete açılan 5.
etap ve 125–150 metre karelik yerleşim yerlerinde
elit bir Müslüman yapı oluştu.
Kişiler
varlıkları ölçüsünde yaşam standartlarını
geliştireceklerdir. Ayda 2000–3000 lira geliri olan
bir insandan Esenler’de veya Ümraniye’de mütevazı
bir dairede yaşaması beklenemez. Elbette fertler
gelirleri ve istekleri doğrultusunda bir yaşam tarzı
belirleyeceklerdir. Fakat ortaya koyduğu kimlikleri
yaşam tarzlarını seçerken etkin olmak durumundadır.
Benim sözüm Müslümanlara. Sıkıntım da Müslümanlarla.
Bende elhamdülillah Müslümanım. Ve Müslüman toplumun
içerisinde gördüğüm bazı aksaklıklar, Müslüman
bireylerin ya da ailelerin modernizme kurban
olmaları, modern yaşamın gereklerini benimsemek
zorunda hissetmeleri beni üzmektedir.
Başakşehir ise hem benim sık gözlem yaptığım bir
yerleşim yeri olması hem de kendime dert edindiğim
aksaklıkların burada daha fazla göz önünde olması
hasebiyle mevzuumuza bahis olmaktadır. Ve yeri
gelince İslami hassasiyeti olmayan insanlar
tarafından da temsil gösterilmektedir. Kaç tane
komşumdan veya bir vesileyle dialogta bulunduğun
insandan örtünme, İslam vb. konular geçince “sen hiç
Başakşehir’e gitmedin mi, sen hiç şu imam
hatiplileri görmüyor musun” gibisinden numune
gösterilmektedir.
Basında
olur olmaz yere dillendirilen mahalle baskısının
değişik bir örneğini ben Başakşehir’de yaşıyorum.
Maddi durumu gayet yerinde olan Müslüman
kardeşlerimiz ve bacılarımız kılık kıyafetleriyle
olsun hal ve davranışlarıyla olsun, bindikleri
araçlarla olsun daha alt gelir seviyesindeki
Müslüman kardeşlerini adeta ezmekteler. Ben şahsen
bir Müslümanın ben kazanıyorum ben harcarım
zihniyetinde olabileceğini kabullenemiyorum. Allah
mal mülk ve evlatlarımızı bizlere imtihan için
vermiştir. Tamam diyelim ki, zekâtını veriyor,
sadakasını veriyor ve hayır hasenattan geri
durmuyor. Yinede ben Müslümanım diyene ve lafa
geldiği zaman en veciz şekilde dertlerimizi savunan
insanlara lüks ve şatafatlı bir yaşamı
yakıştıramıyorum.
Pazar
sabahı ekmek almaya gidiyorum. L Bloklardan bir
hanım efendi yanında da dünya tatlısı bir kız ile az
önüme çıkıyorlar. Hanımın eşarbı canlı bir kırmızı
ve aynı tona yakın deri bir pardösü giyinmiş.
Ayaklarında da mevsime uymayan topuklu bir ayakkabı
ve bu fona uygun bir makyaj hâkim. Her birisinden
geçtim tam önümde duraklayınca eşarbının markasını
da okuyabildim. “VAKKO”. Günlerdir süren Gazze dramı
ve haykırılan boykot çağrıları bu beldemizde de
yankılanmakta. Ama bacımızın örtüsü Vakko. Kızıyla
beraber az ötemizdeki siyah bir şaroki marka cipe
bindiler. Pazar sabahı bir ihtimal küçük ablanın
kursuna gidilecektir. Cipin lpg li oluşu da ayrı
bir komedi.
Yıllardır medyada fırtınalar estirilen türban
olayına bir örnek olsun diye yazmadım bunları.
Biliyorum Müslüman bacılarımızın çoğu böyle
değiller. Zengin denebilecek bir varlığa sahip olup
da emri ilahi ölçüsünde yaşayan ablalarımız
annelerimiz daha çoklar. Ama bu mü’mine bacılarımız
rablerinin ölçüsünde yaşadıkları için göz önünde
değiller ve toplum içerisinde de saygınlıklarını
kadınlık onurlarını muhafaza eden bir duruşları var.
Allah hepsinden razı olsun. Örnek olarak getirdiğim
hanımefendi ve bu tarzda sokaklarımızda arzı endam
eden bacılarımız sayıları az dahi olsalar göze
batmakta ve İslami ölçütlere uymamaktadır. Kişileri
tekdüze etmek benim hattim değil. Allah da kullarına
yaşam tarzlarını seçme iradesini lütfetmiştir. Bu
bacılarımızın hayata bakışları yaşamdan beklentileri
nedir ne değildir bilemem. İnanıyorum ki, her
birisinin kendince haklı sebepleri vardır. Ve benim
gibi kendilerine serzenişte bulunanlara kendilerince
haklı sebepler sunacaklar, sanene be adam
diyeceklerdir. Ama olmuyor. Her ne olur ise olsun
bir hanımın başörtüsü İslamın sembolüdür. Ve
tesettür içerisinde yapılan her davranış birilerince
direk Islama mal edilmektedir. Kimse durup kişiyi
birey olarak tenkit etmezken, ama şöyleler böyleler
diye bir genelleme ile Müslümanları eleştirmekteler.
Müslüman isek sorumluyuz demektir. Biz Afrika’daki
kardeşimizin sıkıntısından, Filistin’deki ablamızın
gözyaşından, Mardin’de okuluna gidemeyen küçük
kızımızın derdinden sorumluyuz. Komşumuz aç iken biz
tok yatabiliyorsak kendimizi tekrar tekrar hesaba
çekmemiz gerekir. Bu hadisi şerifin manasından üst
kattakiler yan binadakiler anlamıyorum ben.
Müslümanlar kardeşsek kardeşimiz ihtiyaç
içerisindeyse biz rahatımıza bakamayız. Onların
dertleriyle dertlenmedikten sonra Allah nurunu
tamamlamayacaktır. Hangi kavim küresel bir İslam
kardeşliği şuuruyla davamıza sahip çıkarsa Rabbim
nimetini onlara bahşedecektir.
İslam
düşmanlarının tüm imkânlarını seferber ettiği
asrımızda bizim meselelerimizi bizden başka
halledecek yoktur. Birlik şuuruyla kardeşlik
şuuruyla yaşamalı ve attığımız her adımın
sorunluluğunu, ağzımızdan çıkan her kelamın
sonuçlarını hesap ederek yaşamalıyız. Ben vazifemi
yaptım kardeşim gerisi beni ilgilendirmez zihniyeti
bir mü’minde asla zuhur etmemelidir. Kendimize
devamlı surette Efendimizi sav ve Ehlibeytini ve
seçkin ashabını örnek almalıyız. Bize bu dini
getirip teslim edenler Allah dostları hepimizden
zengin insanlardı ama varlıklarını sadece Allahın
dinine adadılar. Evlerimiz, bineklerimiz, kılık
kıyafetlerimiz, sosyal yaşantımız İslamlaşmadıkça
ben Müslümanım demek bir yerde anlamını yitiriyor.
Selam
ve dua ile… |