KORKMAK İNANMAKTIR
Nazım Akpınar
 

 Korku, genelde hepimizin yaşamında etkisi yadsınamayacak derecede etkin olan bir duygudur.  Korkularımızla yüzleşmek istesek de çoğu zaman buna muvaffak olamayız.  Korkular gizemlidir.  Zihnimizin derinliklerinde gizlenirler.  Kimileri için korkular birer zaaftır. Onunla mücadele edilerek yenilmesi gereklidir. Ne hikmetse korkuların yenilmesi için verilen mücadele genelde mağlubiyetle neticelenir. Korku izafidir. Yoğunluğu kişiden kişiye farklılaşır ve değişkenlik arz eder. Ama sonuçta her insanda derece derece bu duygu yer alır ve sürekli olmasa da belirli zamanlarda yaşamımızda açığa çıkarak tesirini icra eder.

 Yaratıcı, insanı farkında olduğumuz ya da keşfedemediğimiz birçok duyguyla donatmıştır.  Sevinç, hüzün, öfke, korku, inanç, sevgi, nefret vb.  değişik duygularla yaşamımızı sürdürürüz.  Bu duygular içinde insanın yaşamında en tesirli olanların başında belki de korku hissi gelmektedir.

 Tasavvufta korku hissi, havf kelimesiyle ifade edilir. Daha çok takva boyutuyla  alakalı olan havf, genelde Allah’tan korkma olarak anlaşılır.Bu korkunun mahiyeti ise oldukça ilginç ve anlamlıdır. Zira Allah korkusu kesinlikle ürpertiyi ve dehşeti içermez. Bu korku aslında bir iştiyakın ve özlemin ifadesidir. O da yaratıcıdan biran olsun perdeli kalmaktan ve ayrı düşmekten dolayı duyulan endişeyi ve hüznü ifade eder. Bu yönüyle özümüzdeki ana cevherle olan irtibatımızı daha da güçlendirerek bizi motive etmektedir. Korku hissini bu yönüyle değerlendirdiğimizde korkunun, inancı güçlendiren bir fonksiyon olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu noktada “korkmak inanmaktır” diyebilmekteyiz.

  Esasen varlık âleminde müşahede ettiğimiz, dehşete ve vahşet hissine kapılmamıza yol açan tüm oluşlar ve yaşamlar, İlahi kudretin haşmetini sergileyen oluşlardır ve hikmet gereği olarak yaratıcı düzen tarafından bir sistemle oluşturulmaktadır. Yaratıcı kudret korku hissi vasıtasıyla bizi hayrete ve ibrete yönlendirerek azametinin büyüklüğünü, kudret sıfatının değişik tecellileriyle göstermektedir. Burada bahsettiğimiz vahşet, dehşet ve hayret gibi duygular daha ziyade tasavvufi hallere ve müşahedelere işaret etmektedir. Bildiğimiz anlamda bir ürperti hissi değildir. Varlığın mutlak tekliğini müşahedenin verdiği bir hayret ve haşyet halidir. Ve neticede de insanda bir itminan ve sürur hali oluşturur. Başka bir deyişle normalde insanların günlük yaşamda karşılaştığı ve korkuya kapılmasına yol açan olayları, marifet ehli olan zevat, İlahi hikmetin ve kudretin açığa çıkışı olarak müşahede eder.

 Yüce yaratıcı Kurân ayetinde de korku hissine dikkat çekerek “Eğer gerçekten inanıyorsanız benden korkun” buyurarak yaşamda insanın korkmasına sebep teşkil edebilecek istisnasız tüm oluşların yegâne kaynağı ve oluşturucusu olarak Zatını beyan etmiştir. Bu noktada korkularımızla yüzleşmek suretiyle korkularımızın kaynağına ulaşmamız, O yüce kudrete teveccüh ederek yönelmemiz ve O’na şuurlu olarak tüm benliğimizle teslim olmamız istenmektedir. Kısacası şayet korkuyorsak inanıyoruz demektir.

 

 

 
 
Samsun -02.12.2008
ahad103@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com