Korku,
genelde hepimizin yaşamında etkisi yadsınamayacak
derecede etkin olan bir duygudur. Korkularımızla
yüzleşmek istesek de çoğu zaman buna muvaffak olamayız.
Korkular gizemlidir. Zihnimizin derinliklerinde
gizlenirler. Kimileri için korkular birer zaaftır.
Onunla mücadele edilerek yenilmesi gereklidir. Ne
hikmetse korkuların yenilmesi için verilen mücadele
genelde mağlubiyetle neticelenir. Korku izafidir.
Yoğunluğu kişiden kişiye farklılaşır ve değişkenlik arz
eder. Ama sonuçta her insanda derece derece bu duygu yer
alır ve sürekli olmasa da belirli zamanlarda yaşamımızda
açığa çıkarak tesirini icra eder.
Yaratıcı, insanı farkında olduğumuz ya da
keşfedemediğimiz birçok duyguyla donatmıştır. Sevinç,
hüzün, öfke, korku, inanç, sevgi, nefret vb. değişik
duygularla yaşamımızı sürdürürüz. Bu duygular içinde
insanın yaşamında en tesirli olanların başında belki de
korku hissi gelmektedir.
Tasavvufta korku hissi, havf kelimesiyle ifade edilir.
Daha çok takva boyutuyla alakalı olan havf, genelde
Allah’tan korkma olarak anlaşılır.Bu korkunun mahiyeti
ise oldukça ilginç ve anlamlıdır. Zira Allah korkusu
kesinlikle ürpertiyi ve dehşeti içermez. Bu korku
aslında bir iştiyakın ve özlemin ifadesidir. O da
yaratıcıdan biran olsun perdeli kalmaktan ve ayrı
düşmekten dolayı duyulan endişeyi ve hüznü ifade eder.
Bu yönüyle özümüzdeki ana cevherle olan irtibatımızı
daha da güçlendirerek bizi motive etmektedir. Korku
hissini bu yönüyle değerlendirdiğimizde korkunun, inancı
güçlendiren bir fonksiyon olduğunu rahatlıkla
söyleyebiliriz. Bu noktada “korkmak inanmaktır”
diyebilmekteyiz.
Esasen varlık âleminde müşahede ettiğimiz, dehşete ve
vahşet hissine kapılmamıza yol açan tüm oluşlar ve
yaşamlar, İlahi kudretin haşmetini sergileyen oluşlardır
ve hikmet gereği olarak yaratıcı düzen tarafından bir
sistemle oluşturulmaktadır. Yaratıcı kudret korku
hissi vasıtasıyla bizi hayrete ve ibrete yönlendirerek
azametinin büyüklüğünü, kudret sıfatının değişik
tecellileriyle göstermektedir. Burada bahsettiğimiz
vahşet, dehşet ve hayret gibi duygular daha ziyade
tasavvufi hallere ve müşahedelere işaret etmektedir.
Bildiğimiz anlamda bir ürperti hissi değildir. Varlığın
mutlak tekliğini müşahedenin verdiği bir hayret ve
haşyet halidir. Ve neticede de insanda bir itminan ve
sürur hali oluşturur. Başka bir deyişle normalde
insanların günlük yaşamda karşılaştığı ve korkuya
kapılmasına yol açan olayları, marifet ehli olan zevat,
İlahi hikmetin ve kudretin açığa çıkışı olarak müşahede
eder.
Yüce
yaratıcı Kurân ayetinde de korku hissine dikkat çekerek
“Eğer gerçekten inanıyorsanız benden korkun” buyurarak
yaşamda insanın korkmasına sebep teşkil edebilecek
istisnasız tüm oluşların yegâne kaynağı ve oluşturucusu
olarak Zatını beyan etmiştir. Bu noktada
korkularımızla yüzleşmek suretiyle korkularımızın
kaynağına ulaşmamız, O yüce kudrete teveccüh ederek
yönelmemiz ve O’na şuurlu olarak tüm benliğimizle teslim
olmamız istenmektedir. Kısacası şayet korkuyorsak
inanıyoruz demektir. |